Prof. Dr. Sinsi
|
Nasûhî Üsküdârî
Uzun yolculuktan sonraÜsküdar'a geldim Oradan İstanbul'a sonra da Edirne'ye gidecektim Üsküdar'da yürürken iki kimse yanıma sokuldu; "Ey efendi! Seni üstâdımız dergâhına dâvet ediyor Lütfen oraya buyurunuz " dedi Beni burada kimse tanımazdı Üstelik benim de tanıdığım bir kimse yoktu Yine Rabbimize tevekkül edip; "Peki geleyim " diyerek peşlerine düştüm Dergâha geldik Dinlenmemi söylediler "Beni huzûruna dâvet eden üstâdınızla görüşeyim " dediğimde; "Üzülme, vakti gelince o sizi çağırır, görüşürsünüz " dediler O gece sabaha kadar uyuyamadım Kur'ân-ı kerîm okuyup, namaz kıldım Allahü teâlâya; "Yâ Rabbî! Bana ilim, amel ve ihlâs ihsân eyle " diye çok yalvardım Sabah namazını kıldıktan sonra bana; "Şeyhimiz seni huzûruna bekliyor " dediler İçeri girdiğimde, beni eşkıyânın elinden kurtaran o nûr yüzlü zât karşımda duruyor, bana tebessüm ediyordu Hayretimden dona kalmışım Aklım başıma geldiğinde hemen eğilip elini öptüm Sonra da; "Muhterem efendim! Tehlikeye girdiğimde hayâtımın kurtulmasına sebeb oldunuz " derken, sözümü kesti ve; "Oğul! Ne garip kelâm edersin Seninle ilk defâ karşılaşıyoruz Orada senin gördüğün kimse bu vücûd değildir Cenâb-ı Hak meleklerinden birini benim sûretimde oraya gönderip, seni tehlikeden kurtarmış " diyerek hâllerini gizledi Üç gün dergâhta kalıp istirahat etmemi emretti Dışarı çıktıktan sonra, bu zâtın kim olduğunu sordum Nasûhî Efendi olduğunu söylediler Üç gün cana can katan, kalb hastalıklarına şifâ olan sohbetleriyle şereflendim Bereketli teveccühleri ile kalbim aydınlandı, haller sâhibi oldum Üç gün sonra huzûruna çıktığımda buyurdular ki: "Evlâdım! Şimdi memleketine geri dön Pederinin dergâhında makâmına otur Bu yolun âdâbına uyarak talebeleri yetiştirmeye çalış Silsile-i aliyye büyüklerinin rûhâniyetleri seni terbiye ederler O zaman yüksek haller, zevkler sâhibi olursun Sana duâ ediyorum Başın dara düştüğü zaman bizi hatırla " Bu sözleri can kulağımla dinledim Mübârek ellerini öptükten sonra vedâlaştım Memleketime gelip, gördüğün gibi burada talebelerin başında, onlara yardımcı olmaya çalışıyorum İşte yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı Nasûhî Efendiyi ziyâret edip okumanı istedim " dedi "
İlimde ve fazîlette yüksek bir zât olan MuhammedNasûhî hazretleri, güzel ahlâk sâhibiydi Riyâzet, nefsin istediklerini yapmamak ve mücâhede, nefsin istemediklerini yapmak sûretiyle Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya çalışırdı Uzun müddet halvette kalırdı Recep ayının başında halvete girip, Ramazân-ı şerîf bayramında halvetten çıkardı İki erbaîn (kırk gün) ve bir îtikâf müddeti (on gün) halvette kalırdı 1696 (H 1108) senesinde on erbaîn müddeti yâni dört yüz gün müddetle erbâinde kalmıştı Ramazan ayının son on günündeki îtikâfdan başka olan halvet ve erbaînlerinde yirmi dört saatte bir yemek yerdi Yağlı ve tuzlu yiyeceklerden sakınırdı Yediği tuzsuz çorba ve tuzsuz ekmeğin hepsi otuz dirheme (yaklaşık 150 gr) ulaşmazdı Erbaîn ve halvetlerde oruçlu olduğu gibi, diğer zamanlarda Pazartesi ve Perşembe günleri ve Arabî ayların 13, 14 ve 15 günlerinde oruç tutardı Her gün evvâbîn, tesbih, teheccüd, işrak ve duhâ namazlarını devamlı kılardı Halvet ve erbaînlerde Peygamber efendimizin rûhuna bir Fâtiha üç İhlâs okurdu Diğer peygamberlerin, dört halîfenin, Aşere-i mübeşşerenin diğer Eshâb-ı kirâmın, müctehid imâmların, tasavvuf büyüklerinin de ruhlarına üç İhlâs bir Fâtiha okurdu Özellikle Hasan-ıBasrî, Cüneyd-i Bağdâdî, Seyyid Yahyâ Şirvânî, SultanŞâbân-ı Velî, pîri ve mürşîdi Karabaş Ali Efendinin ruhları için okur, her birinin rûhu için ayrı ayrı duâ ederdi
Nasûhî Efendinin, Ali Alâeddîn Efendi, Fadlullah Efendi, Fahreddîn Muhammed Efendi isimli oğullarından nesli devâm etmiştir Fadlullah Efendinin kızının oğlu İbrâhim Affet Efendinin neslinden Nasûhîzâdeler diye ulemâdan bir âile devâm etmiştir
Nasûhî Efendinin tasavvufta tâkib ettiği yola kendisinden sonra gelen talebeleri ve sevenleri tarafından Nasûhiyye adı verildi
Nasûhî Efendinin tasavvuftaki yolu olan Nasûhiyye yolunu devâm ettiren halîfeleri ise şunlardır:
1) Oğlu Şeyh Alâeddîn Efendi 2) Şâbân Efendi 3) Şâbân Efendinin oğlu Mustafa Efendi 4) Konurapa şeyhi Muhammed Efendi 5) Mudurnu şeyhi Muhammed Efendi 6) Serezli el-Hac Ömer Dede 7) Mudurnu şeyhiAbdullahReşîd Efendi 8) Ankara şeyhi Derviş Hasan Efendi 9) Arâkiyeci Mustafa Dede BunlarNasûhî hazretlerinin icâzetli halîfeleridir Vazîfe verilmemiş olan pekçok talebesi vardı
Nasûhî Muhammed Efendinin belli başlı eserleri şunlardır:
1) Tefsîr-i Şerîf: On cildlik bir eserdir 2) Risâletü'l-Fahriyye, 3) Risâletü'r-Rüşdiyye, 4) Risâletü'l-Velediyye, 5) Şuabü'l-Îmân, 6) Şerh-i Gazel-i Niyâzî-i Mısrî
Nasûhî hazretlerinin Peygamber efendimize muhabbet ve sevgilerini ifâde eden pekçok şiirleri vardır Bunlardan birisi şöyledir:
YÂ RESÛLALLAH!
Eyleyen Uşşâk-ı şeydâ dâimâ
Tal'atındır yâ Resûlallah senin
Derd ile âh ettiren subh u mesâ
Hasretindir yâ Resûlallah senin!
Rûz ü şeb kârım benim efgân eden
Nâr-ı hasretle dilim sûzân eden
Dembedem bu gözlerim giryân eden
Furkatındır yâ Resûlallah senin!
Asfiyânın gördüğü Lutf-i hüdâ
Evliyânın sürdüğü zevk ü safâ
Enbiyânın bulduğu rifa't şehâ
Devletindir yâ Resûlallah senin!
Merhamet kıl ben garîb âvâreye
Mücrimim rahm eyle yüzü kâraya
Şefkat etmek bîkes ve bîçâreye
Âdetindir yâ Resûlallah senin!
Eş Şefîü'l-müznibîn nûr-ı ahad
Kendi bendendir Nasûhî kılma tard
Bâb-ı lutfundan kerem kıl etme red
Ümmetindir yâ Resûlallah senin!
ARZU EDEN GELSİN
MuhammedNasûhî Efendi, bir ara üç gün müddetle sevenlerinden birinin dâveti üzerine hava değişikliği için Çamlıca civârındaki Bulgurlu'ya gitti Bulgurlu'ya gelişlerinin ilk gecesi, gece yarısından sonra teheccüd namazını kıldıktan sonra yanında bulunanlara; "Bize bugün Üsküdar'a gitmek gerekiyor Hizmeti yerine getirdikten sonra inşâallah yine geliriz Arzu eden bizimle gelebilir " buyurdu Sabah namazını kıldıktan sonraÜsküdar'a gelmek üzere yola çıktı Yolda karşısından derviş kıyâfetli biri geldi ve; "Ben duâcınız da efendime gidiyordum Dergâhınıza vardım Efendim hazretleri (yâni siz) Bulgurlu'dadır " dediler Çok şükür efendime burada kavuştum Size gelişimin sebebi, Üsküdar'daBülbülderesi denilen yerdeki bir mağarada, Nakşibendiyye yolu mensuplarından Şâh Haydar adında bir zât vardı Bu zât kimsenin işine karışmayan, haram işlememek için insanlardan uzak yaşamaya gayret eden biriydi Ömrünün sonuna doğru bana; "Artık dünyâ hayâtım bitmek üzeredir Vefât ettiğimde cenâzemi yıkamak, namazımı kılmak, kabre koymak ve telkînimi vermek üzere Nasûhî hazretlerinin vekil olmasını istirhâm ediyorum Bu vasiyetimi unutma ve başkaları yapmak isterlerse mâni ol Vefâtımı ve vasiyetimi ona bildirmene lüzum yok OnaAllahü teâlâ bildirir " buyurdu Lâkin duâcınız işgüzârlık yapıp kendiliğimden geldim Bu gecenin son üçte birinde vefât etti " dedi Nasûhî hazretlerinin yanında bulunan talebeleri, onun bir kerâmetini daha gördüler Vefât eden zâtın dediği gibi oldu Nasûhî hazretleri talebeleriyle birlikte Bülbülderesine geldi Kabrini kazdırdı Cenâzesini yıkadı Namazını kılıp, kabre koydu ve telkînini verdi
ACELE TÖVBE ET
Sarayda vazîfeli MehmedAğa anlattı: "Sarayda, Enderûndan yetişmiş bir ağa, Üsküdar'daki konağında oturuyordu Ben de önceleri onun konağında vazîfeliydim O günlerde, Doğancılar'daNasûhî Efendinin vefât ettiği duyuldu Cenâze namazı kılınmak üzere câmiye götürülüyordu Talebeleri mübârek tabutu omuzlarına almışlar, gözyaşları arasında ağanın evi önünden geçerken, ağa, kalabalığı görmeyeyim diye pencerelerin perdelerini kapattı Çünkü Nasûhî hazretlerinin büyüklüğüne inanmazdı Ağa, o gece rüyâsında büyük bir kalabalığın Pâdişâh Sultan Ahmed Hanı beklediğini gördü Halk, yolun kenarlarına dizilmişlerdi Öyle ki, çarşının aşağı başından Ahmediye Câmiine kadar yollar doluydu Herkes heyecanla bekleşiyordu Bâzılarına niçin beklediklerini sorduğunda, onlar; "Pâdişâhımız, Nasûhî Efendi hazretlerini ziyârete gelecek Onun gelmesini bekliyoruz " dediler Bu sıradaNasûhî Efendi, Pâdişâhın geleceği istikâmete doğru, beyaz bir at üstünde göründü Etrafında talebeleri vardı Nasûhî Efendi, Ağanın önünden geçerken durdu Ona dönüp; "Allahü teâlânın sevdiği kulları sevmeyenler, helâk olur Bu düşmanlık, onların perişân olmalarına kâfidir Sen acele tövbe et ki, kurtulasın!" buyurdu O sırada uyanan Ağa, sıkıntıdan ter içinde kaldığını gördü Hemen tövbe edip, abdest aldı İki rekat namaz kılıp Kur'ân-ı kerîm okudu SevaplarınıNasûhî hazretlerinin rûhuna bağışladı Bir müddet durdu Hiç âdeti olmadığı halde dışarı çıkıp tek başına sokak kapısını açtı ve yola çıktı Hanımı onun alışılmamış bu hâli sebebiyle beni (Karakulak MehmedAğayı) çağırdı Ağa nereye gidiyor acabâ tâkib et dedi Ben de ağanın arkasınca gittim Ağa Doğancılar'a geldi Nasûhî Efendinin dergâhına girdi Ben de varıp bir köşeye gizlendim Ağanın hareketlerini tâkib ettim Sabah namazını kıldıktan sonra, Nasûhî hazretlerinin türbesine girdi Kabr-i şerîfinin başında bir mikdar durduktan sonra, Kur'ân-ı kerîm okudu Oradan çıkarak evine döndü Ben de geri dönüp gördüklerimi hanımına anlattım Hanımı Ağaya, bilmiyormuş gibi gece nereye gittiğini sordu Gittiği yeri ve gidiş sebebini anlattırdı HanımıAğadan dinlediklerini daha sonra bana nakletti "
Bu zamandan sonra, Nasûhî hazretlerinin sevenlerinden olanAğa, dergâhının devamlılarından oldu
1) Vekâyiü'l-Füdelâ; c 2, s 432
2) Sicilli Osmânî; c 4, s 557
3) Mu'cemü'l-Müellifîn; c 12, s 80
4) Esmâü'l-Müellifîn; c 2, s 314
5) Sefînetü'l-Evliyâ; c 4, s 31
6) Tezkire-i Sâlim; s 669
7) Osmanlı Müellifleri; c 1, s 176
8) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1129
9) Îzâhü'l-Meknûn; c 2, s 438
10) Üsküdar Târihi; s 239, 373
11) Menâkıb-ı Nasûh-i Üsküdârî
|