Prof. Dr. Sinsi
|
Zekeriyyâ Ensârî
Sultan Gavrî’nin yaptığı hatâlı bir iş sebebiyle, Zekeriyyâ Ensârî saraya gitmek için yola çıktı Bunu işiten Sultan Gavrî sarayın kapılarını iyice kapattı ve zincirlerle bağlanmasını emretti Zekeriyyâ Ensârî bineğine binmiş olarak geldi Elinde bulunan defteri kapının üzerinde bulunan zincire vurdu Zincir parçalanarak açıldı Zekeriyyâ Ensârî yanındakilerle berâber saraya girdi Sultâna uzun uzun nasîhatta bulundu Sultan yaptıklarına pişmân olarak tövbe etti ve Zekeriyyâ Ensârî’den özür diledi
Şöyle anlatılır: “Ömer ibni Fârid hakkında, yalan yanlış değişik sözler söylendiği günlerde, sultan bu hususta âlimlerin görüşlerini kendisine bildirmelerini istedi Zekeriyyâ Ensârî o sırada görüştüğü İstanbullu Şeyh Muhammed’e şöyle dedi: “Tasavvuf büyüklerinin lehinde yaz Onlara yardımcı ol Tasavvuf büyüklerinin söyledikleri kelimelerin, tasavvuf ilminde kullandıkları mânâları tadarak bilen kimsenin, onların şânına yakışmayacak şekilde konuşmaları câiz değildir Çünkü velîlik dâiresi, keşf ve kerâmet üzerine kurulduğu için, akıl sâhasının ötesindedir ”
İbn-i Hacer-i Heytemî, onun hakkında Mu’cem adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Zekeriyyâ Ensârî ilmi ile amel eden, Peygamberimize vâris ve kendisinden rivâyette bulunduğum, istifâde ettiğim âlimlerin en büyüklerindendir Zekeriyyâ Ensârî, Allahü teâlânın insanlara bir lütfudur Şâfiî mezhebinin en büyük âlimlerinden olup, ortaya çıkan müşkilleri en iyi şekilde hâllederdi O, zamânının, kendisine mürâcaat edilme husûsunda bir tânesi idi Asrında, gerek şifâhî, gerek bir vâsıta ile ondan ilim almayan hiç kimse yoktur Onun talebeleri çoktu ”
Zekeriyyâ Ensârî hazretleri çok heybetliydi Yaşı yüze yaklaştığı hâlde çok namaz kılardı “Hasta bile olsam nefsimi tenbelliğe alıştırmam ” derdi Birisi Zekeriyyâ Ensârî’ye bir mevzû anlatırken, lüzumsuz yere uzattığı zaman; “Acele et, vaktimi zâyi ediyorsun ” derdi Devamlı Allahü teâlânın zikri ile meşgûl olurdu Bir ekmeğin üçte birinden fazla yemezdi Sâdece Sa’îd-üs-sü’adâ dergâhında pişen ekmekten yerdi “Orayı yaptıran sultan sâlih olduğu için, orasının ekmeğini yiyorum” derdi Çok sadaka verir ve sadakayı gizli vermeye çok dikkat ederdi Bu yüzden herkes onun az sadaka verdiğini sanırdı Gözlerine hastalık gelip kapandıktan sonra, birisi ondan bir şey istemeye geldiği zaman, yanında kimse olup olmadığını sorar, yanında kimse yoksa sadaka verirdi
Abdülvehhâb-ı Şa’rânî şöyle anlatır: “Bir gün şerîflerden bir zât Zekeriyyâ Ensârî’ye geldi ve ona; “Ey Efendim! Başımdan sarığımı çaldılar Bana sarık parası ver ” dedi Zekeriyyâ Ensârî ona çok az para verdi Şerîf zât bu parayı almadı ve çıkıp gitti Ben, Zekeriyyâ Ensârî’ye; “Bu para bir sarık almaya yeterli değildi ” dedim Zekeriyyâ Ensârî; “O, kalabalık bir mecliste iken gelip benden istekte bulundu Allahü teâlâ sadakalarımı gizli vermemi bana mâlûm etti Bunu kimseye söylemem ve belli etmem Şâyet bu şerîf bana kimsenin olmadığı bir vakitte gelmiş olsaydı, dedesi Resûl-i ekremin sallallahü aleyhi ve sellem hatırı için, sarık parasıyla birlikte fazladan para da verirdim ” buyurdu Ben olaydan sonra fakir şerîf ile bir yerde karşılaştım Zekeriyyâ Ensârî’nin söylediklerini ona söyledim Bunun üzerine o şerîf; “Şeyhülislâm Zekeriyyâ hazretleri geceleyin bana bir sarık gönderdi, işte o da şimdi başımdadır ” dedi
Abdülvehhâb-ı Şa’rânî yine şöyle anlatır: “Şeyhülislâm Zekeriyyâ ile birlikte kitap okurken, bâzan başına bir ağrı gelirdi O zaman gözlerini kapatıp şöyle derdi: “İlimle şifâ bulmaya niyet ettim ” Gözünü açar, başındaki ağrı ve sızı derhal geçerdi Bana da bu duâyı okumamı tenbihledi Ben de başım ağrıdığı zaman; “İlimle şifâ bulmaya niyet ettim ” deyince, ânında başımın ağrısı geçerdi
Zekeriyyâ Ensârî’nin bir şiirinin tercümesi şöyledir: “İlâhî! Günahım çok Senin kapından başka gidecek kapım yok İlâhî! Ben günahkâr kulunum, ne ilmim var, ne amelim Senden başka yardımcım yok İlâhî! Hatâlarımı azaltmam için bana yardım eyle İlâhî! Ben hatâ ve kusurlarımdan dolayı senden çok hayâ ediyorum İlâhî! Günahlarım yedi deryâ gibi pekçoktur Fakat senin affın yanında onlar azıcık bir damla gibi kalır İlâhî! Eğer senin affının genişliğine ve kerîm olduğuna dâir ümîdim olmasaydı, benden meydana gelen hiçbir hatâya sabır ve tahammül edemezdim İlâhî, Hâşimî kabîlesinden olan habîbin Muhammed aleyhisselâmın hürmeti için, beni azâbından kurtar! Çünkü ben senin azâbından çok korkuyorum Lütfunla ve güzel affın ile bana muâmele eyle Son nefeste bana lütuf ve ihsân eyle ”
Zekeriyyâ Ensârî çeşitli zamanlardaki sohbetleri sırasında buyurdu ki: “Hayâ iki çeşittir: Dînî hayâ, Allahü teâlânın yapılmasını yasakladığı şeyleri yapmaktan duyulan hayâ utançtır Tabiî veya nefsî hayâ ise, yapılıp yapılmamasında kişinin kendi reyine bırakılan hususlardır Meselâ kişinin kendisine yakışmayan elbise ile sokağa çıkması, şahsî ve nefsî arzûlara dayanan hayâ, bir çeşit utanç duygusudur ”
“Kelimenin yerini hakkıyla vermeden, o kelimeyi kullanmamalısınız Zîrâ söz, yayından çıkan bir oka benzer İnsandan yerinde olmayan bir söz çıkarsa, insan ona mahkûm, söz insana hâkim olur ”
“Ey insan! Dilini tut ve ona kement vur Seni sokmasın Çünkü o bir yılandır Kabir, kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur Bu kurbanlar öyle kimselerdi ki, babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinirlerdi ”
“Evliyânın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen bir fıkıh âlimi, yenen katıksız ekmeğe benzer ”
“Beni kınayan bir kimse, benim tattığım zevki ve aşkı tatmış olsaydı, benimle birlikte âşık olurdu Ne yazık ki, benim tattığımı tatmamıştır ”
Oğluna nasîhat ederken de buyurdu ki:
“Ey oğlum! Şunu bil ki, eski sâlih kişiler açlık yoluyla dillerine hâkim olurlardı Şimdi evliyâ olan fakirlerin elinde ve yolunda yetişmeyen kimseler, bu yolu da bir çıkmaza soktular Ey evlâdım! Bu yolu ehlinden öğrenmelisin ”
Zekeriyyâ Ensârî çeşitli konulara dâir birçok eser yazdı Bunlardan bâzıları şunlardır: 1) Şerhu Muhtasar-ül-Müzenî, 2) Hâşiyetün alâ Tefsîr-il-Beydâvî, 3) Ed-Dürer-üs-Seniyye, 4) Şerhu Minhâc-ül-Vusûl ilâ İlm-il-Usûl, 5) Şerhu Sahîh-i Müslim
GÖREN GÖZLER
Ramazân-ı şerîfin son on gününde, Zekeriyyâ Ensârî Câmi-ül-Ezher’de îtikâfta bulunurdu Bu sırada Şamlı bir tüccar geldi Zekeriyyâ Ensârî’ye; “Gözlerim görmüyor, herkes, sen duâ edersen, Allahü teâlânın senin duânı kabûl edeceğini, senin duân hürmetine gözlerimin açılacağını söylediler ” dedi Zekeriyyâ Ensârî, Allahü teâlâya onun gözlerinin görmesi için duâ etti O tüccara da; “Allahü teâlâ duâmı kabûl etti Fakat sen buradan ayrıldıktan bir süre sonra gözlerin açılacak ” dedi Tüccar kalmakta ısrar edince, Zekeriyyâ Ensârî; “Eğer gözlerinin görmesini istiyorsan buradan gitmen gerekiyor ” dedi Tüccar bunun üzerine oradan ayrıldı Gazze’ye gelince gözleri açıldı Bir mektup yazarak gözlerinin açıldığını Zekeriyyâ Ensarî’ye bildirdi Zekeriyyâ Ensârî ona cevap olarak; “Eğer Mısır’a gelirsen tekrar gözlerin kapanır ” diye bir mektup yazdı Tüccar vefât edinceye kadar Kudüs’te kaldı ”
RÜYÂYI ANLAT
Abdülvehhâb-ı Şa’rânî şöyle anlattı: “Bir gün ben Buhârî Şerhi'ni mütâlaa ediyordum O sırada Zekeriyyâ Ensârî; “Dur! Bana bu gece gördüğün rüyâyı anlat bakalım ” dedi Ben o gece rüyâmda bir gemide bulunuyordum Geminin yelkenleri, halatları, yaygıları ve koltukları ipektendi İmâm-ı Şâfiî bir koltukta oturuyordu Zekeriyyâ Ensârî ise İmâm-ı Şâfiî’nin sol tarafında bulunuyordu İmâm-ı Şâfiî’nin elini öptüm Gemi yoluna devâm ediyordu Gemi nihâyet bir adada durdu Adadaki ağaçların meyveleri denize doğru sarkmıştı Rüyâmı ona anlattığım zaman; “Eğer rüyân doğru ise, ben İmâm-ı Şâfiî’nin kabrinin yakınında bir yerde defnedilirim ” dedi Zekeriyyâ Ensârî vefât ettiği zaman Bâb-un-nasr denilen yerde onun için kabir hazırlattılar ve oraya götürdüler Benim bu rüyâmdan haberi olan iki kişi bana rüyân doğru çıkmadı diyorlardı Biz bu hâlde iken, Mısır’da sultânın vekili Emin Hayri Beyin bir habercisi geldi Emîrin rahatsız olduğunu, buraya kadar gelemeyeceğini, Emîrin cenâze namazına iştirak edebilmesi için, Zekeriyyâ Ensârî’nin cenâzesinin Remile denilen yere götürülmesini emrettiğini söyledi Emîrin isteği yerine getirildi Cenâze namazı kılındıktan sonra Emîr, Zekeriyâ Ensârî'nin Karâfe’de defnedilmesini emretti Burada Necmeddîn Cenüşânî’nin yanına defnedildi Defnedildiği yer İmâm-ı Şâfiî’nin kabrinin yakınındaydı ve onun yüzünün karşısına rastlıyordu ”
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c 2, s 16
2) Mu’cem-ül-Müellifîn; c 4, s 182
3) Şezerât-üz-Zeheb; c 8, s 134
4) Kevâkib-üs-Sâire; c 1, s 196
5) Tabakât-ül-Kübrâ; c 2, s 122
6) Nûr-us-Sâfir; s 111
7) Keşf-üz-Zünûn; c 1, s 41, 156, 372, 626, c 2, s 1030, 1232, 1542
8) Îzâh-ul-Meknûn; c 1, s 101, 175, 255, c 2, 144, 177, 190
9) Ahlwardt, Verzeichniss der Arabischen Handschriften; c 2, s 170
10) Brockelmann, Sup-2; s 117
11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 15, s 101
|