Yalnız Mesajı Göster

Cinselliği Doğru Kullanmanın Ve Zinadan Korunmanın

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cinselliği Doğru Kullanmanın Ve Zinadan Korunmanın




7 Evlenin, mümkün değilse oruç tutun

Efendimiz, “Ey gençler topluluğu, evleniniz, gücünüz yetmezse oruç tutunuz; zira oruç günahlara karşı kalkandır” (Buhari, Savm 10) buyurur Başka bir hadis-i şerifte ise Allah Resulü şöyle buyuruyor: “Hangi genç ki, genç yaşında evlenirse, onun şeytanı şöyle bağırır: ‘Eyvah, dinini benden korudu’” (İbn Asakir)

Bir genci nefsani istekleri gerçekten sıkıştırmaya başlamışsa, onun vakit geçirmeden evlenmesi tavsiye edilir Yok, böyle bir tehlike altında değil de, nebiler ve büyük zatlar gibi ismet ve iffet içinde bulunuyor ve yapacağı vazifeleri de varsa, bir yönüyle atmosferi de kendisini muhafaza ediyorsa, onun bekâr kalması düşünülse bile, özellikle günümüzde şeytana âlet olmamak için evliliğe teşvik edilmeli ve bu koruyucu kalkan ve zırh içine alınmalıdır Aksi takdirde, bir başka kalkan olarak oruç kullanılmalıdır
Oruç da tutuyorum, ama nafile!

Zira oruç günahlara karşı bir kalkandır Ancak oruç da bütün şartları yerine getirilerek tutulmalıdır ki, fuhşa mani fonksiyonunu yerine getirebilmiş olsun

Mesela insan, bütün gün aç durup da akşam vakti tıka basa karnını doyursa, sahurda da yine iftar vaktiyle yarışır gibi yemek yese bu insan, elbette ki oruçtan beklenen neticeyi elde edemeyecektir Zira burada oruçtan gaye şehveti kırmaktır Halbuki günde belli kalorinin üstünde alınan gıdalar şehvetin kırılması şöyle dursun, şehveti artırıcı bir etken olmaktadır Dolayısıyla da böyle yiyip içen bir insanın oruçtan fayda görmesi imkânsızdır

İnsan normal vakitlerde de yeme ve içmesine dikkat etmelidir Az yeme, az içme ve az uyuma değişmeyen İslami bir prensiptir Efendimiz, midenin üçte birini yemeğe, üçte birinin de suya ayrılmasını tavsiye eder Geri kalan üçte birlik yerin ise boş bırakılmasını öğütler (Tirmizi, Zühd 23) Öyle ise oruçta da aynı ölçülere riayet etmek mecburiyetindeyiz

Bununla beraber bazı kimseler hususi mahiyette yaratıldıkları için beşeri arzuları çok yüksektir Böylelerinin, onları cinnete sevk edecek kadar şiddetli evlenme arzuları olabilir İhtimal ki, oruç onları tam frenleyemeyecektir Bu türlü kimseler, fakir ve geçim sıkıntısı içinde de olsalar derhal evlendirilmeli ve günahlara girmelerine meydan verilmemelidir
8 Yalnız kalmayın, iyi arkadaşlar edinin

Allah, insanı toplum içinde yaşayacak bir varlık olarak yaratmış ve onu hemcinslerinin arasına salmıştır İnsan, maddi ve manevi yönleriyle ancak toplum ve cemaat içinde yaşayabilir Onun içindir ki, Hz Âdem’den bu yana hep cemaat öne çıkmış, fert arka planda kalmıştır Hatta bazı devreler ve zaman dilimlerinde bu mesele, diğerlerine nazaran daha bir ehemmiyet kazanmış ve âdeta bir zaruret halini almıştır

Önce şurası iyi bilinmelidir ki, bir fert, dalalet adına tahripkâr fikir ve gruplar karşısında tek başına kendisini koruyamaz Bir insan, keyfiyet açısından çok ileri bir seviyede bile olsa, şahsi dehasıyla, kültür ve ilim dünyasıyla asrımızın dalaletleri ve günah tufanları karşısında tek başına yaşayamaz; yaşasa da, sürüden ayrı kaldığı için her zaman kurtlara yem olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir

Ayrıca, cemaat içinde bulunmanın getireceği feyizlerden, sağlayacağı avantaj ve lütuflardan da mahrum kalır Ayakları cemaat zeminine basmayan insan, ayaklar altında bir yaprak ve bir tüy gibidir; bu yandan üflesen öte yana, öte yandan üflesen bu yana savruluverir

Bu yüzdendir ki, sahabe devrinin o en kuvvetli, en iktidarlı ve meleklere parmak ısırtacak insanları bile cemaatleşme ve birlik teşkil etme lüzumunu duymuşlardı Bu sebeple, şer güçlerin değişik kanal ve kollarla geçeceğimiz yollarda kurdukları sayısız tuzaklara ve onların cemaatçe hücumlarına, ayrıca manevi hasımlarımız olan şeytana, nefse ve günah tufanlarına karşı yem olmaktan, boğulmaktan bizi koruyacak en mühim sığınak, cemaatleşmedir Bu fikre davet, günümüzün en hayati meseleleri arasındadır
İyi arkadaş insanı cennete götürür

Arkadaş, ama her arkadaş değil; iyi arkadaş seçeceğiz Eskilerin eskimeyen şu sözleri ne güzeldir: “Üzüm üzüme baka baka kararır”, “Gül, güller arasında yeşerir”, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” Evet, her insan, arkadaşlarından iyi-kötü mutlaka bir şeyler kapar

Mesela öyle güzel arkadaşlarınız vardır ki, yanlarına gittiğiniz, atmosferlerine girdiğiniz zaman, bir Allah dostu ile diz dize gelmiş gibi kuvvet kazanır, aşkla, şevkle dolarsınız Onların söz ve davranışları, içinizde yosun gibi yeşermeye başlamış kötü duygu ve düşünceleri bir hamlede siliverir İyi arkadaş, nasihatleriyle sizin yüreğinizi hoplatacak, içinize aşk, heyecan salacak, düşüncenize aydınlık getirecek ışıktan bir dosttur Gönül dünyamızı aydınlatıcı dostlar, has ahbaplar Evet, bize lazım olan, işte bunlardır

İyi bir dostunuz mutlaka olsun Kendinizde biraz gevşeklik ve kalbinizde biraz sarsıntı, hatta heyecansızlık hisseder etmez hemen ona koşup, “Bana bir şeyler anlat!” deyin ve derdinizi söyleyin ve hiç şüpheniz olmasın ki, böyle bir dost sizi elinizden tutacak, hayatın çeşitli girdap ve labirentlerinden geçirecek ve yeniden aydınlık iklime kavuşturacaktır

Zahiren onun sözlerinde bir ekşilik ve iç burkuntusu duyabilirsiniz; fakat önemli olan işin neticesidir İlk neşter darbesine katlandıktan sonra, her an onun yüz misli size ıstırap veren yaraların sancılarından kurtulacak ve dinen ıstırabınız bir yönüyle ruhani bir zevkle yer değiştirecektir
9 Yaşantılarıyla örnek insanların öğütlerini dinleyin, eserlerini okuyun

“İlmiyle amil olmak” diye bir tabir vardır Mutlaka duymuşsunuzdur Bu ifadeyi bilgilerini hayata taşıyan ve çevresine örnek olan insanlar için kullanırız Böylesi insanların nasihatlerini dinlemek, ülfetimizin dağılması, kalbimizin yumuşaması ve şeytanın vesveselerine, günahların zorlamalarına karşı koyabilmemiz için de koruyucu ve besleyici çarelerdendir

İnsan, aklı, mantığı ve muhakemesiyle hususiyet arz eden bir varlık olduğu gibi, coşan gönlü, ürperen vicdanı, yaşaran gözleriyle de bir kalp, bir ruh ve bir duygular yumağıdır Bu itibarla da o, iç âleminde derinleşmeye, ruh dünyasında zenginleşmeye, tefekkür hayatında genişlemeye muhtaçtır

İnsan, yer yer içinde oluşan aysberglerin eritilmesine muhtaç olduğu gibi, manevi gıdasızlığını giderecek, manevi süt akıtan çeşmelere de şiddetli bir arzu ve istek duyar Kur’an, Efendimize pek çok defa “Anlat” der ve O iki Cihan Güneşi de, “Din nasihattir” (Müslim, İman 95) buyurur

Bir yanda, çatlama noktasına kadar “anlatma” talim edilirken, diğer yanda da yine hadisin ifadesiyle “Ya öğreten ya öğrenen ya da dinleyen ol; dördüncüsü olma!” (Mecmeu’z-Zevâid, 1/122) tavsiyesinde bulunularak, iki uç âdeta bir noktada birleştirilmekte ve dikkat nazarları, yerinde anlatmaya, yerinde de dinlemeye çekilmektedir

O halde insanın, yüreğini coşturup yumuşatacak, içindeki kararmış his ve duyguların kirini, pasını giderecek, onun ebedi âlemlere şevkini kamçılayacak, bu arada dinî, ilmî meselelerle fikir dünyasını aydınlatacak kişileri dinlemesi de, yine onun için ekmek kadar, hava kadar mühim bir ihtiyaçtır

Bu sebeple insan, “Bunu biliyorum, bir daha neden dinleyeyim ki!” dememeli; nasıl yemek, içmek devamlı tekrar ediyor ve bıkmak şöyle dursun, bunlara daima ihtiyaç duyuluyor, öyle de, kalp ve ruhun gıdası sayılan, ayrıca şeytan ve günahların şerrinden de koruyucu rol oynayan nasihat ve sohbetleri dinlemek de, onun için belki bin kat daha lüzumlu bir ihtiyaçtır Halk arasında, vaaz ve sohbetlere devam eden birçok kişinin içkiyi, kumarı bıraktığını, pek çok fenalıkları terk ettiğini, hayırlara koşar olduğunu duyar ve dinleriz

Bedenen hayatta olmasalar bile, hizmetleri ve yazmış oldukları eserleriyle yaşayan, bizlere iman ve ümit aşılayan Allah dostları büyük zatlar var Ayrıca ülkemizde sözü-sohbeti dinlenen, hayatının her karesinde Efendimizin sünnetini yaşayan büyüklerimiz var Onların eserleri ve nasihatleri bizim gönül dünyamızı coşturacaktır

Burada “Öyle eserler var, ama okumaya vakit bulamıyorum veya okusam da anlayamıyorum” ya da “Böyle büyüklerimiz var, ama onların sohbetlerine katılmak neredeyse imkânsız” diyebilirsiniz

Ama şunu da unutmayın İman hakikatlerini anlatan bu eserleri okumaya hava gibi, su gibi, ekmek gibi muhtacız Çünkü ruhumuzun, kalbimizin, aklımızın ve diğer duygularımızın da beslenmeye, gıda almaya ihtiyacı var Anlayamama konusunda ise yardımcı kaynaklara ve çalışmalara müracaat edebilirsiniz

Dünya hayatını ilgilendiren bir sınav için nasıl aylarca, hatta yıllarca çalışıyoruz Ebedi hayatımızın söz konusu olduğu ve kaybetme-kazanmanın çok büyük önem taşıdığı böyle bir imtihana hazırlanmanın da önemini idrak etmeliyiz

Ayrıca günümüzde teknoloji o kadar gelişti ki, radyolar, CD çalarlar, walkmanler, ses kayıt cihazları vs ile bu eserlerin seslendirmesini ve bahsini ettiğimiz büyüklerin sohbetlerini dinleyebilir, metafizik geriliminizi muhafaza edebilirsiniz
10 Boş kalmayın, spor yapın

Meşguliyetsiz insan, günahlara açık bir hayat yaşar, dolayısıyla da şeytana fırsat vermiş olur Bu sebeple, boş durmamalı ve bizi daima gerilim, coşkunluk, tazelik içinde tutan uğraşların peşinde olmalıyız

Şeytan, daha ziyade tembel insanlara, tembellik içinde miskin miskin oturanlara hücum eder O, hiç bir iş yapmayan, vaktini sinek avlamak, avare avare dolaşmakla geçiren ve saatlerce dumanlı yerlerde boş laf eden insanlara musallat olur

Ve yine o din, iman, vatan ve millete hizmet adına hiçbir şey yapmayan, din ve iman hizmetlerine karşı kapalı yaşayan fertlerle uğraşır ve onları baştan çıkarır Zira böyleleri, şeytanın arayıp da bulamadığı birer avdır

Madem şeytan daha çok miskinlik, tembellik ve meşguliyetsizliğimizden istifade ediyor, boş durduğumuz sürece içimize uygun olmayan düşünceler, kuruntular atıyor, başka şeylerle meşgul olmayan hayalimizi kendi namına meşgul ediyor ve günahları düşündürüp günah işlemeye zorluyor; öyleyse biz de, daima meşguliyetle, aksiyonla, faaliyet ve hizmetle terlemekle şeytanın parmak sokabileceği yerleri doldurmalıyız ki, o da bizde umduğunu bulamasın

İşleyen demir pas tutmaz; sürekli hareket eden, durmadan hak ve hakikati duyurma adına koşan bir insanın aynı zamanda hem bedeninde, hem de ruhunda bir zindelik, bir neşe olur, rızkı bereketlenir, aile yuvası da cennet köşelerinden bir köşe haline gelir

Şunu da unutmayın, biz vefa gösterip, Allah’ın dinine omuz verdiğimiz sürece, Allah’ı her zaman bize karşı vefalı bulacağız ve O, bizi şeytanın vesveseleri ve nefsimizin arzularıyla baş başa bırakmayacaktır Bizi yad ellerde bozulmaya, sönmeye, çürümeye ve ölmeye terk etmeyecek ve “kulum” diyecektir

Şu şeker-şerbet söze bakın: “Siz bana karşı sözünüzde vefalı olun; Ben de size sözümde vefalı olayım” (Bakara, 2/40) Biz aşkla, şevkle gerilip gönüllerde Allah’ın duyulması ve kalplerin O’nunla oturaklaşması istikametinde ölesiye koşturursak, inşaallah Rabbimiz de bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahları yüzümüze vurmayacak, bizi bataklıkta, şeytanın elinde bırakmayacaktır


11 Şehevi duyguları tahrik edici ortamlardan uzak durun
Zina ve fuhşa bulaşmamak için sizi tahrik edici ortamlardan, cinselliği teşvik eden yayınlarla muhatap olmaktan, özendirici hayal, bakış, konuşma gibi eylemlerden uzak durun

Mesela bir çay içmek için okuduğunuz okulun kafesine gittiğinizi düşünelim Orada otururken sehpanın üzerinde bir gazete veya dergi gözünüze ilişmiş olsun Şimdi siz daha önceki tecrübelerinizden o gazete veya dergide müstehcen resimlerin olduğunu biliyorsunuz Bu durumda yapacağınız şey o gazete veya dergiye hiç elinizi sürmemek Elinize aldığınızda mutlaka o hoş olmayan görüntüler gözünüzü ve gönlünüzü kirletecektir

Bunun dışında mesela çok lüzumlu olmadığı takdirde internete girmeyin Mail kutunuza gelen cinsel içerikli mailleri açmayın Bilgisayarınıza bu tarz sitelere girmeyi engelleyen programlar yükleyin

Maalesef televizyonlarımız reklam veya diğer programlarda günün her saatinde şehevi duyguları tahrik edici yayınlarla dopdolu O yüzden televizyon izlemekten ziyade radyo dinlemeyi tercih edin

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz bu türlü ortamları daha da çoğaltabiliriz Rabbimiz bize bir irade vermiş Bu irademizi hayır istikametinde kullanmalı, bizi günaha davet edici atmosferden fersah fersah uzak olmalıyız
12 Günaha girdikten sonra ümitsizliğe kapılmayın
İnsan, isteyerek veya istemeyerek müstehcen bir manzaraya bakabilir Hatta bir adım daha ileri giderek zina günahına bulaşmış olabilir Hatta ve hatta pişman olduğu halde bu tür günahlara birkaç defa daha işlemiş olabilir Bu noktada şeytan tekrar devreye girip o insana şunları söylettirebilir:

“Ben bittim İflah olmam artık Allah beni affetmez Ben dünyanın en rezil insanıyım Böyle günahkâr birisini Allah affetmez Tövbe etsem ne olacak! Boş ver gitsin, battı balık yan gider

Aslında bu ifadeler şeytanın öldürücü darbelerinden en büyüğüdür Ümitsizlik vermek onun en sinsi silahıdır Onun en sevmediği şeylerden bir tanesi de kulun günah işledikten sonra tövbe edip Rabb’ine yönelmesidir Tövbe, bildiğiniz gibi günahlar karşısında bir yenileme ve iç onarımdır Tövbeyle Rabbimizin gazabından lütfuna, hesabından rahmet ve inayetine sığınırız

Hepimiz dünyaya günahsız ve masum olarak gözlerimizi açarız Sorumluluk çağımıza geldiğimizde önümüzde iki yol vardır Bu yollardan birisi bizi uçurumlara, diğeri ise cennetlere götürecektir Bazen bizi cennete götüren yoldan çıkıp diğer yola sapabiliriz Bu türlü yol değiştirmelerde “Allah’a inabe edin (döndüm-geldim deyin), Allah’a teslim olun” (Zümer, 39/54) diyerek hemen kendimize gelerek doğru yola dönmeliyiz Bu dönüş Rabbimizi de çok memnun etmektedir

Bakın Efendimiz bir hadislerinde ne buyuruyor: “Allah kulunun tövbesinden sonsuz derecede memnun olur, sevinç duyar Şöyle ki, bir insan çölde yolculuk yapıyor Bütün azığı, eşyası ve suyu üzerinde olan devesi onu bırakıp kaçıyor Adam sağa-sola koşuşup devesini arıyor; fakat sonunda yorgun ve ümitsiz bir halde bir ağacın altında uyuya kalıyor Gözlerini açtığında bir de ne görsün; devesi, üzerindeki eşyasıyla beraber başucunda durmaktadır Adam sevincinden öyle hale geliyor ki, Cenab-ı Hakk’a şükrederken yanlışlıkla, ‘Ben Senin rabbin, Sen de benim kulumsun’ diyor İşte tövbe eden kulu karşısında Rabbimizin ferah ve sevinci bu adamınkinden daha fazladır” (Buhari, Daavat 4)

Biz günahlarla kirlenen kalbimizi tövbe silgisiyle temizleriz Allah Resulü bu hakikati şöyle dile getiriyor: “İnsan günah işleyince, kalbinde bir siyah nokta belirir Tövbe ile hemen onu silmezse, o nokta kalbinde öylece kalır Sonra ikinci bir günah işlerse, kalbinde bir nokta daha belirir” (İbn Mace, Zühd 29)

Bu sebeple günahlarda ısrarcı olmadan onu hemen temizleme çok ciddi önem arz ediyor Şunu unutmayalım ki günahlardan duyulan pişmanlık, aslında tövbenin kendisidir Bu konuda “Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibi olur” mealindeki Allah Resulü’nün müjdesi içimizi aydınlatıyor (İbn Mace, Zühd 30)

Bununla beraber yine sürçüp kayabiliriz Böyle bir durum karşısında da hemen akıl ve vicdanımızı harekete geçirerek, “Ben Allah’tan kopmakla bu hâle geldim Öyle ise, ancak O’na yeniden bağlanmakla bu durumdan kurtulabilirim” diyerek Cenab-ı Hak’la olan irtibatımızı kuvvetlendirmeye çalışmalıyız
Her günahtan sonra bir iyilik yapın

Bir de şunu hatırlatalım Peygamber Efendimiz, günaha girdikten sonra yapılan hayırlı işlerin o günahı sileceği müjdesini veriyor bize Şöyle buyuruyor Nebiler Serveri: “Bir günah işledikten sonra tövbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer Günahtan sonra bir iyilik yaparsa zırhın halkalarından biri çözülür Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer” (et-Tergib ve’t-Terhib, 4/106)

Gerek Rabbine karşı günah işleyen, gerekse bir insana haksız davranışta bulunan bir kimse, o günah ve hatanın arkasından pişmanlık duyarak sevaplı ameller işler, Kur’an ve imana yönelik hizmetlerini ve çalışmalarını arttırırsa günah zırhının düğmeleri teker teker çözülür, kısa zamanda o günahlardan kurtulur Bu konuda ümitsizliğe düşüp de asla şeytana prim vermeyin Neden ümitsiz olacakmışız ki! Aşağıdaki ayet bize bu hakikati şöyle seslendiriyor:

“Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Allah bütün günahları affeder Çünkü O, gafur ve rahimdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır)” (Zümer, 39/53)

Günahlar, tövbe ve istiğfarla temizlenmelidir Her günahta küfre giden bir yol vardır Her şeyden önce günah, kulun Cenab-ı Hakk’ın inayet atmosferinden dışarı çıkması ve İlahî teminatı reddetmesi demektir Ayrıca kul, günah işlemekle şeytana tam hedef olmuş sayılır; günahlar arttıkça da Allah’ın himaye ve koruması azalır

Günah, bir pas, bir leke ve bir kirdir; öyle ki, hadisin ifadesiyle, üst üste biriken lekeler, derhal tövbe ve istiğfarla temizlenmezse, kalbî hayatımızla Rabbimizin bize bakışı arasına girip

O’ndan gelen tecellileri keser, rahmet esintilerini perdeler ve bizi inayetten mahrum bırakır Himayesiz kalan bir kalp ise, neticede şeytanın küfürle vurabileceği bir hale bürünmüş olur

İkinci olarak, kendini mahcup edecek bir günah işleyen insan, kimsenin bu günahı görmesini istemez Ama Allah’ın ve meleklerin onun yaptıklarını gördüklerinin de farkındadır Onun hep bu zayıf anını kollayan şeytan, bu esnada ona, “Keşke şu günahımı gören olmasaydı; ya da keşke şu şey, günah olmasaydı!” dedirtir

Esasen günah, ısrar edildiği, zararsız bilindiği, tövbe ve istiğfar ile de temizlenmediği zaman günah olur Yoksa kendisinde ısrar edilmediği, zararı bilinip korkulduğu, tövbe, istiğfar ve samimi bir pişmanlıkla terk edildiği zaman ise, inşaallah affa mazhar olacaktır Dağlar büyüklüğünde de olsa, –şirk hariç– Allah’ın affetmeyeceği günah yoktur Elverir ki, O’nun af, merhamet ve gufran kapısına varılsın
13 Bol bol dua edin

Dua, bir ibadettir ve kulluğun özüdür Cenab-ı Hak “Dua edin kabul edeyim” (Mü’min, 40/60) buyurarak bizleri duaya teşvik ederken “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var!” (Furkan, 25/77) buyurarak, duanın bizim için ne kadar önemli olduğunu bildirmektedir

Peygamber efendilerimiz ve Allah dostlarının hayatlarına baktığımızda da duanın çok önemli olduğunu görürüz

“Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz!” (Araf, 7/23) diyerek dua eden Hz Adem (as) ve Havva validemiz; “Senden başka ilah yoktur Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum” (Enbiya, 21/87) ifadeleri ile inleyip balığın karnından kurtulan Hz Yunus (as); “Rabbim, bana katından temiz bir nesil ver Sen duayı işitensin” (Al-i İmran, 3/38) nidasıyla Rabbinden “temiz bir nesil” isteyen Hz Zekeriya (as); “Bu dert bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 21/83) eniniyle Rabbinden şifa isteyen sabır kahramanı Eyyub (as) ve diğer peygamberler daima Allah’a yalvarmış ve O’ndan imdat istemişlerdir

Çünkü “mülkün sahibi olan, dilediğine mülkü veren, dilediğinden alan; dilediğini yükselten, dilediğini alçaltan; hayır (mal) elinde olan ve her şeye kadir olan” (Al-i İmran, 3/26) O’dur

İnsan, duaya muhtaçtır Çünkü dua, ruhun gıdasıdır Dua, zaman ve hadiselerin bütün yıpratıcılığına karşı insan iradesine güç ve kuvvet kazandıran temel dinamiklerden birisidir İnsan, dua sayesinde eşya ve hadiselerin boğucu atmosferinden ferah-feza bir iklime kavuşur; kendisini bir kere daha yeniler ve metafizik gerilime geçer

İnsan, karanlık gecelerde-gündüzlerde, yazda-kışta, dağda-ovada, köyde-şehirde, her nerede ve ne zaman olursa olsun daima kendisiyle beraber olan Âlemlerin Rabbi’ne muhtaçtır Bundan dolayı mü’min, yalnız O’nu bilir, O’nu tanır ve O’ndan başkasına boyun eğmeyi O’na vefasızlık sayar O bilir ki, “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim” (Mü’min, 40/60) buyurarak kendisine dua edilmesini emreden Hz Allah (cc), kapısına gelip kulluğunu ilan eden ve kendisine el açıp yalvaranları huzurundan boş çevirmeyecektir

Günümüzde günahların çokluğu ile aramızdaki kuvvet dengesi yok denebilecek kadar zayıftır Böyle bir denge karşısında en tesirli silahımız, –bütün çeşitleriyle– dua olmalıdır Bir kudsi hadiste de ifade edildiği gibi; biz geniş zamanımızda Allah’ı hatırlarsak Allah da bizi hatırlayacak ve Hz İbrahimvâri en zor ve sebeplerin tamamen bittiği anlarda bize yardım elini uzatacak, ateşleri bile berd ü selama çevirecektir

Onun için bizim, gerek gözümüzü ve gönlümüzü fuhuştan korumamız, gerek şahsi kemalatımız ve gerekse toplumun mükemmelleşmesi adına, tam bir teslimiyet içinde her şeyi O’na havale edip, yalnız O’na sığınmamız gerekmektedir (Bu bölümün yazılmasında M Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “İnancın Gölgesinde” isimli eserinin ikinci cildinden (s 145-191) istifade edilmiştir)

İsterseniz şimdi gelin şu duaya hep birlikte gönlümüzün derinliklerinden gele gele âmin diyelim:

Allah’ım! Gözümü, gönlümü, kalbimi, aklımı, elimi, belimi, ayağımı, dilimi, kulağımı haramdan, haram meyillerden, haram yönelişlerden koru!

Gözlerimi ihanetten, elimi günahlardan, dilimi kötü sözlerden, gönlümü haram meyillerden, kalbimi günah arzularından, aklımı dalaletten, nefsimi isyandan, şirkten, küfürden muhafaza buyur!

Beni kulluğuna kabul buyur! Günahlarımı bağışla! Bana merhamet et! Aklımıza, zihnimize, dimağımıza güç ve kuvvet ver! Kalbimizde iman lezzetini arttır!

Bize dünyada ve âhirette hidayeti lütfet! Bizi dosdoğru yoldan ayırma! Haramların şerrinden, günahların çirkin yüzünden, şeytanın belalı vesvesesinden, nefsin kör hissiyatından, aklın cerbeze halinden, kuvve-i gadabiyenin vahşetinden, kuvve-i şeheviyenin dehşetinden cümlemizi muhafaza buyur!

Âmin!
14 Bir gençlik dersi

Gençlik hiç şüphe yok ki gidecek Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kesinliğinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek Eğer o geçici gençliğini iffetle, istikamet dairesinde hayırlara kullansa, onunla sonsuz ve devamlı bir gençliği kazanacağını bütün İlahi kitaplar müjde veriyorlar

Eğer sefahete harcasa, nasıl ki bir dakika öfke yüzünden bir katil, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir; öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, ahiret sorumluluğundan ve kabir azabından ve geçip gitmesinden gelen üzüntülerden ve günahlardan ve dünyevi cezalardan başka, aynı lezzet içinde o lezzetten çok acılar olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder

Mesela, haram sevmekte, bir kıskançlık, ayrılık ve karşılık görmeme elemi gibi çok arızalarla o az ve küçük lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer Ve o gençliğin yanlış yolda kullanımıyla gelen hastalıklarla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalp ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden doğan sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden, hapishanelerden, meyhanelerden ve kabristandan sor

Elbette, çoğunlukla gençlerin gençliğinin yanlış şekilde kullanılmasından ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin

Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel Allah’ın bir nimeti ve tatlı ve kuvvetli bir hayır vasıtası olarak ahirette gayet parlak ve sonsuz bir gençlik netice vereceğini, başta Kur'an çok kesin ayetlerle olmak üzere bütün İlahî kitaplar ve fermanlar haber verip müjde ediyorlar

Madem hakikat budur Ve madem helal dairesi keyfe kâfidir Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet, bazen bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir Elbette, gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffette, istikamette harcamak lazım ve elzemdir (Şualar, 11 Şua, 5 Mesele, s 271)
Gençliğin Cinsellik İmtihanı, M Ali Seyhan, NESİL YAYINLARI


Alıntı Yaparak Cevapla