Yalnız Mesajı Göster

İslam Sevgi Dinidir

Eski 08-01-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam Sevgi Dinidir




4 Sevgi İmanın Tadına Ermenin Tek Yoludur


Sevgisiz iman yavandır; çünkü imanın zevk ve tadına sevgi yoluyla varılır Zaten imanın tadına varmanın başka bir yolu da yoktur Felsefi iman ile İslam’daki iman ayıran nokta da buradadır: Felsefi imanda zevk ve tat (halavet) aranmaz; çünkü o akli bir çıkarımdan ibarettir; ama İslam’ın öğrettiği imanda kalp için zevk ve tat vardır Hz Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır:


Kimde üç şey bulunursa imanın tadını tatmış olur: Allah ve Resulu kendisine başka her şeyden daha sevgili olmak; başka insanları sadece Allah için sevmek; küfre dönmekten ateşe atılacakmışcasına hoşlanmamak52


Hz Peygamber insanları bu tadı tadacak şekilde yetiştirmiştir Bunlar arasında en büyüklerinden birisi Hz Ömer (ra)dir Hz Ömer bir gün Hz Peygamber (sav)’e şöyle der: “Ya Resulallah! Sen bana kendimden başka herşeyden daha sevgilisin!” Buna karşılık Hz Peygamber (sav) şöyle cevap verir: ‘Yâ Ömer kendinden de sevgili olmalıyım!’ Bu cevaptan sonra Hz Ömer: ‘Kendimden de!’ deyince Hz Peygamber: “Ya Ömer, şimdi oldu!” diyerek onun imanının kemale erdiğini ifade eder53 İşte bu mertebeye vasıl olan bir mü’min imanın zevkine erer


Kalbi Allah’a, Resûlüne ve onun mahlukatına karşı sevgiyle dolu olan bir insan, bunu davranışlarına ve ilişkilerine yansıtır Nitekim bir Müslüman her fiilinden önce “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” der Böyle söyleyen bir kişinin fiili mutlaka rahmeti yansıtmak durumundadır; yoksa yalnızca sözle besmeleyi çekmenin bir hükmü ve önemi yoktur Eğer bir Müslüman bir davranışıyla başkalarına zarar vermişse, besmele çekmiş olsa bile, o davranışı Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla yapmamış demektir Böyle bir davranış olsa olsa nefsin veya şeytanın adıyla yapılmıştır Sözü ve fiili uyum içinde olan bir Müslüman böyle bir çelişkiye asla düşmez


İmanın zevkine varan bir insan başka varlıklara iyilik etmekten ve onlar için fedakarlık yapmaktan zevk alır O insana, vermek almaktan daha zevkli gelir; başkalarına hizmet etmek onun hoşuna kendisine hizmet olunmasında daha fazla gider


Sevgisiz kalp harap ve hastadır Kalbin tek gıdası vardır: sevgi Kalp hem sevilmekten hem de sevmekten hoşlanır ve tatmin olur Kalbi tatmin eden ve ona zevk veren birinci sevgi ise onu yaratanın sevgisidir Allah kalbi her şeyden önce kendisini sevsin diye ve ancak O’nu sevdiği zaman tatmin olacak şekilde yaratmıştır


Allah korkusu, Allah sevgisinin bir meyvesidir Allah korkusu, bir insanın marifetullah (Allah’ı tanıma) derecesine göre farklı anlamlar ifade eder Marifetullahın ilk basamaklarında olanlar için Allah korkusu demek Cehennem korkusudur Ancak marifetullahta ileri seviyelerde olanlar için Allah korkusu sevgiliyi incitmekten korkmaya benzer Mesela güçlü kuvvetli insanlar yaşlı ve kuvvetten düşmüş annelerinden korkarlar Bunun sebebi, bir hata yaptıklarında bedeni bir ceza göreceklerinden değil, annelerini üzme endişesindendir Allah’ı seven insanların korkusu da Cehennemden ziyade ters bir davranış yaparak her şeyden çok sevdikleri Rabblerinin rızasını ve sevgisini kaybetmektendir Bu nedenle Allah’ı karşı muhabbeti artanların korkuları ve takvaları da artar


Allah’a bu derece sevgi ile bağlı olan insanların kalplerinde yukarda anlattığımız şekliyle Allah korkusundan başka hiç bir korku ve üzüntü kalmaz Allah sevgisi bütün korku ve üzüntülerin ilacı olur


İnsanların en çok korktukları ölüm, bu mertebedeki insanlar için Mevlana’nın dediği gibi şeb-i arus; yani sevgiliye kavuşma gecesi olur Allah Teala bir kudsi hadiste şöyle buyurmaktadır: “Kim bana kavuşmayı severse, ben de ona kavuşmayı severim Kim bana kavuşmayı sevmezse ben de ona kavuşmayı sevmem” Sevgili Rabb’e kavuşmaktan, her daim O’nun huzurunda olmaktan ve vechini kesintisiz müşahede etmekten daha zevkli ne olabilir? Ölümle insanı Allah’tan ayıran perdeler yırtılır ve vuslat hasıl olur Kalbin en büyük zevki o andadır


Sonuç: Sevgi En Büyük İbadettir


Buraya kadar anlattıklarımız göstermektedir ki Allah, sevginin insanın varlıkla ilişkisini belirlemesini emretmektedir Her Müslüman, Allah’la, Peygamberiyle, diğer Müslüman ve insanlarla ilişkisini sevgi temeline oturtmak zorundadır Sevginin kendini nasıl izhar edeceği her ilişkide açık kurallara bağlanmıştır


Sevginin varlığı insanların davranışlarında ve sosyal ilişkilerinde kendini gösterir Aksi takdirde İslam fiiliyata yansımayan soyut bir sevgiyi kabul etmez Allah ve Resulüne muhabbet onlara itaatte kendini gösterir Diğer insanlara muhabbet ise uhuvvette kendini gösterir


Müslüman’ın sevgisi Allah içindir: o Allah’ı sever ve Allah için onun yarattıklarını sever Çünkü onları Allah yaratmış ve onları sevmeyi emretmiştir Yunus Emre’nin dediği gibi "Yaratılanı sevdik yaratandan ötürü!"


Burada kişiyi sevmekle onun kötü huy ve fillerini sevmemek arasında ince bir ayrım yapıldığını bir kere daha hatırlatmakta yarar var Bir Müslüman bir kafiri de sever ama onun küfrünü sevmez Ancak küfür izale edilebilir bir özellik olduğundan kaldırılırsa yerine iman sıfatı gelir Bu maksatla o kişiye kendisinin kötü sıfatlarını değiştirmesi için sevgiyle yardım edilmesi gerekir Bu yüzden İslam daveti, kafirleri aşağılamaya değil sevgiye dayanır Yukarıda iktibas ettiğimiz hadiste belirtildiği gibi bir Müslüman’ın zalim kardeşini de sevmesi gerekir; ama bu sevgi onu zulümden vazgeçirmekle olur Yoksa onun zulmüne ses çıkarmamak veya destek olmakla değil; çünkü bu şekilde hareket etmek—sonunda Cehenneme gitmesine ve azab çekmesine sebep olacağı için—ona en büyük düşmanlık olur


Allah sevgisinin ve Allah için sevginin en güzel şekli ibadettir Aynı zamanda Allah sevgisinin, ibadet eden insanların kalbinde olması zorunludur Allah’a karşı sevgi duymadan ibadet etmek mekanik bir uğraştan öteye geçmez


Bu sebeplerden dolayı, manevi terakkinin ve Allah’a yakınlaşmanın en etkin yolu sevgidir Allah, Peygamber, Kur’an ve mahlukat sevgisi, hem ibadeti hem de mahlukata ve beşere hizmeti kolaylaştırır Marifet olmadan iman, iman olmadan sevgi, sevgi olmadan ibadet ve hizmet olmaz Marifetullah’ın artması, muhabbetin artmasını getirir; çünkü güzeli tanıyan onu sever, daha çok tanıyan daha çok sever


Eğer Hz Muhammed (sav) “alemlere rahmet” ise O’nun takipçisi olan Müslümanlar da aynı şekilde alemlere rahmet olmaya gayret etmelidirler Bunun içindir ki her Müslüman, yaratanı ve bütün yaratılanları Allah rızası için, herhangi bir menfaat beklemeden sevmeli ve sevgisini fiiliyatta göstermelidir


Hz Muhammed (sav) Efendimiz, insanoğlu ve Allah Teala arasında bir sevgi bağı oluşturmuştur Aynı zamanda Peygamberimiz Müslümanlar arasında da bir sevgi bağı kurmuştur Bunun da ötesinde yine Peygamber Efendimiz insanoğlu ile diğer mahlukat arasında da bir sevgi bağı oluşturmuştur Allah rızası için olan gerçek sevgi, şehvetten, şeytanî duygulardan, milliyetçilikten, partizancılıktan, grupçuluktan ve bencillikten kaynaklanan sahte ve batıl aşkla asla mukayese edilmez Bu tür batıl sevgiler, müşriklerin Kabe’ye koydukları putlara benzer ve kalpten temizlenmesi gerekir; çünkü kalp Allah’ın evidir, sadece ve sadece Allah’ın sevgisinin ve Allah için olan sevgilerin mekanıdır


Bütün bunlardan dolayı İslam sevgi dinidir ve onun kurduğu toplum sevgi toplumu, medeniyet sevgi medeniyetidir Hz Peygamber Efendimiz’in alçakgönüllü bir takipçisi olan Mevlana Celaleddin Rûmî şiirlerinde İslam’ı “aşk dini”, kendi mezhebini de “aşk mezhebi” olarak tanımlar ve Müslümanların aşkın çocukları olduğunu söyler: “Bizi anamız doğurmadı Bizi o aşk doğurdu, yüzlerce esirgeme, yüzlerce aferin, takdir bizi doğuran o anaya olsun”54 Müslümanların bedeni doğumu annelerinden olsa bile maneviyatlarının ve kişiliklerinin doğumu sevgi dini olan İslam’dandır


Bugün insanoğlu kalp huzuru ve dünya barışı için böyle bir dine ihtiyaç duymaktadır Bugün bütün insanlığın—ister Müslüman ister gayri müslim olsun—Hz Peygamberden öğrenmesi gereken bu sevgi, rahmet, saygı ve şefkat anlayışıdır Fakat maalesef bu emanet bugün unutulmuş haldedir Bırakın sıradan insanları, ümmeti olan Müslümanların çoğunluğu bile gerçek sevgiden habersiz olarak yaşamaktadır


Peygamber Efendimizin (sav) sünnetini takip etmek, Müslümanları “alemlere rahmet” olma düşüncesiyle hareket etmeye sevketmelidir Böylesine bir anlayış Peygamberimizin sünnetinin bir özetidir Bizler bu sünneti kabul edip, yaşayıp ve yaşatmaya hazır mıyız? Bunu yapmanın en zorunlu ve en uygun zamanı da içinde yaşadığımız andır; çünkü sevgi mazaret kabul etmez


Öz


İslam sevgiye en fazla önem veren dindir Bundan dolayı İslam medeniyeti sevgi medeniyetidir; Müslüman toplum da sevgi toplumudur Çünkü İslam, sevgi olmadan imanı kabul etmez; insanın varlıkla tüm ilişkilerini sevgiye dayalı olarak yeniden kurar İslam’ın Müslümanlara öğrettiği sevgi, bütün varlığı kuşatan mutlak bir sevgidir Mutlak rahmet, mutlak şefkat ve mutlak tevazu bu sevginin meyvalarıdır Varlık deyince önce Allah, Peygamberler, Müslüman ve Müslüman olmayan diğer insanlar, melekler, hayvanlar ve bitkiler akla gelir Bunların dışında da varlıklar vardır ama özel vurgu bu gruplar üzerindedir; çünkü insanın bunlarla yoğun ilişkisi vardır Bu yazıda söz konusu ilişkilerin sevgiyle nasıl kurulduğu gözler önüne serilmektedir


Anahtar Kelimeler: Sevgi, iman, varlık, insan, ibadet


Dipnotlar:


1 İslam’da durum böyleyken, Hıristiyanlıkta Tanrı sevgisi (agape) ve beşeri sevgi (eros) arasında zıtlık vardır; bunlar bir arada olamazlar, ikisinden birisi tercih edilmelidir Ancak İslam’da ilahi ve beşeri sevgi birbirini gerektirir ve tamamlar; ilahi aşk olmadan beşeri aşk, beşeri aşk olmadan ilahi aşk eksiktir


2 Rahmet’in manaları hakkında bir tartışma için bkz Ebu el-Kâsım el-Hüseyn b Muhammad Rağıb el-İsfahânî, El-Müfredât fî Ðarîb’il-Kur’ân, (thk Muhammed Seyyid Kiylânî) Beyrut: Daru’l-ma’rife, ty, s 191-192 Rahman ve Rahim sıfatları da rahmet kökünden türetilmiştir Rahman sadece Allah için kullanılır ve sonsuz sevgi sahibi anlamına gelirken Rahim bütün varlıklara sıfat olarak kullanılabilir


3 Raşit Küçük, Sevgi Medeniyeti: Allah’da Kul, Kulda Allah Sevgisi, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2002


4 Bakara 2:165


5 Rağıb, age, s 105


6 Maide 5: 54


7 Rahman, Rahîm, Latîf ve Raûf bunlara örnektir


8 Bunun bir sonucu olarak insan akıl ve irade sahibi olmuştur Ancak Allah’ın sıfatları sonsuz ve başka bir şeye muhtaç olmadan var olduğu halde, insanın sıfatları sınırlı ve vasıtalara muhtaçtır Mesela Allah’ın ilmi hiç bir vasıtaya ihtiyaç duymadan vardır, halbuki insan ilim elde etmek için vasıtalara başvurmak mecburiyetindedir


9 Bu yüzden Fukaha insanı “mükellef” yani sorumluluk taşıyan varlık olarak kavramlaştırmışlardır


10 Müslim, “Birr ve Sıla”, 115


11 Mümtehine 60:8


12 Bakara, 2:195


13 Bakara, 2:222


14 Ali İmran, 3:76


15 Ali İmran, 3:134


16 Ali İmran, 3:146


17 Ali İmran, 3:148


18 Maide, 5:13


19 Maide, 5:42


20 Maide, 5:93


21 Tevbe, 9:4


22 Tevbe, 9:7


23 Tevbe, 9:108


24 Hucurat, 49:9


25 Ali İmran, 3:31


26 Nisa 69: 88


27 M Yusuf Kandehlevî, Hayatû's-Sahabe, c2, s 353; Kadı İyaz, eş-Şifa, s 18; Taberani, el-Mu’cemu’l-Evsat, İ, 152


28 Kâdî İyâz, eş-Şifâ, c2, s17


29 M Yusuf Kandehlevî, age, cl, s 452


30 Kâdî İyâz, eş-Şifâ, İİ, 18


31 Nesaî, “İman”, 19


32 Buhari, “İman”, 8


33 Buhari, “İman”, 8


34 Buhari, “İman”, 10


35 Ahmet, Müsned, İV, 111


36 Tevbe, 9:128


37 Âl-i İmran, 3:159


38 Hucurat, 49:10


39 Burada kısaca takvanın mertebelerinden bahsedelim Birinci mertebe: şirkten kaçınmak İkinci mertebe: haramlardan kaçınmak Üçüncü mertebe: şüpheli şeylerden kaçınmak Dördüncü mertebe: kalbin masivadan (Allah’tan başka her şey) kaçınması


40 Hucurat, 49:11-13


41 Fetih, 48:29


42 Âl-i İmran, 3:110


43 Bkz İmam Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, (çev Ahmed Serdaroğlu) İstanbul: Bedir Yayınevi 1975, Cilt 2, 389-564


44 Hucurat, 49:12


45 Haşr, 59:9


46 Müslim, “Birr ve's-Sıla”, 37


47 Müslim, “Birr ve's-Sıla” 38


48 Buhari, “Bed’u'l-halk” 6; Muvatta, “Şa’r” 5 Diğer bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Allah bir kula gazab ettiği zaman Cebrail'e: “Ben filana gazab ettim, sen de ona buğz et”, diye nida eder" (Müslim, “Birr” 157; Tirmizi, “Tefsir Sûre 19”, 7)


49 Muvaatta, “Şa’r” 5


50 Buhari, “İman” 7


51 Zeynülabidin Ahmed b Ahmed b Abdillatif ez-Zebîdî, (mütercim: Ahmed Naim), Sahihi Buhari Mustasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1979 c 1, s 30


52 Buhari, Kitabu’l-imân, Bab 9: Halâvetü’l-imân


53 Ahmet Naim, Buhari Muhtasarı, c 1, s 32


54 Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hz Mevlânâ’nın Rubaileri, (ed Şefik Can), Ankara: Kültür Bakanlığı 2001, no: 504

Alıntı Yaparak Cevapla