Prof. Dr. Sinsi
|
Vakıf Medeniyeti
Bizi maziye bağlayan kültür ve medeniyetimiz, vakıflar sayesinde gelişmiş, büyümüş ve kökleşmiştir Üç kıtaya vurduğumuz silinmez mühürler, toprağımızın tapu senetleri binlerce abidevî eserler, hep vakıf eserleridir
Batılıların yirminci asrın başında keşfettikleri İslâm’ın bu gönüllü kuruluşu, yönetimlerin merkezden idare yerine, mahallinden idareyle topluma daha hür ve daha müteşebbis bir ruh kazandırılmasında önemli roller üslenmişti
Türklerin İslâmiyet’i kabulü ile bilhassa Selçuklular zamanında vakıf, özellikle yerel kamu hizmetlerinin görülmesinde ön plana çıkarılmış, mahallinde idareye önem verilmiş, vakıf müessesesi köklü bir hale getirilmiştir Osmanlılar zamanında ise kurumlaştırılmıştır Öyle ki, vakıflar Osmanlı insanının doğumundan ölümüne kadar hayatında önemli bir yer tutmuştur
Osmanlı toplumunda kamu görevlisi kişiler ve reayadan vakıf kuran insanlar, kurulan vakıfların başına çalışkan, dürüst, güvenilir, faziletli, zühd sahibi, salih ve dindar kişiler getirmişler ve böylece vakıf hizmetlerinin aksamadan yürümesini sağlamışlardı
Bir Hayırla Yad Edilmek
Arkalarından hayırla yâd edilmeyi arzu eden insanlar, şifahaneler, mektep ve medreseler, kütüphaneler, sebiller, çeşmeler, kervansaraylar, camiler, mescidler, yollar, köprüler, deniz fenerleri, kaldırımlar, gaslhaneler, umumi tuvaletler; kısaca toplum hayatında insanca yaşamayı, huzur ve sükûnu, kardeşliği, dostluğu, insanlığı ortaya çıkaracak ve yaşatacak alanlarda vakıflar ihdas etmişlerdi
Hizmetçilerin kırdıkları eşyalardan dolayı hırpalanmamaları için zararı karşılayacak vakıflar kurulduğu gibi, evlenecek kızlara çeyiz, çocukların koşup oynayacağı, gülüp eğleneceği bayram ve mesire yerleri de vakfetmişlerdi Bu tür hizmete yönelik vakıflar arasında, Kanunî’nin Mekke’ye su getirmek için kurduğu vakıf ve hacıları güneşten korumak için Harem-i Şerif’i 360 kubbe ile örtmesi dikkat çekici örneklerdir Aynı Padişah, İstanbul’un su ihtiyacı için de kendi kesesindenbüyük masraflar yapmıştı
Aynı anlayışla ecdadımız, yolcular için hanlar, hayvanlar için barınaklar, parasız kaplıca ve hamamlar, ücretsiz ölü hizmetleri ve mezarlıklar, ticaret için bedestan, kapalı çarşılar ve akla gelebilecek her alanda vakıflar tesis etmişlerdi Mesela ticareti ayakta tutan kervansarayların vakfiyesinde yolcuların, hayvanları ile beraber üç gün misafir edileceği, ücretsiz yedirilip içirileceği şartı vardı
Medeniyetimizin Kimlik Belgesi: Vakfiyeler
Kurulan vakıfların hangi şartlarda hizmet vereceği, mahkemelerde kadı kararı ile şahitler huzurunda tanzim edilen belgelerle belirlenirdi
Vakfiye adı verilen bu belgeler, Allah’a hamd ile başlar Hz Peygamber’e salât ve selam ile hayır ve hasenatın sevabını teyid eden ayet ve hadis-i şeriflerle devam eder, daha sonra tescil işlemini yaptırmak için mahkemeye başvuran vakıf sahibi veya yetkili kıldığı şahsın ismi, şöhreti ve ikamet ettiği yerler kaydolarak, vakfedenin sözleri aynen kayda geçirilirdi
Vakıf yapmak bazı binaları ve tesisleri yapıp ortada bırakmak değildi Vakıf müessesesi muazzam bir işti Ortaya konulan hizmetin asırlarca (hatta kıyamete kadar) devam etmesi, kurulan tesisin çalışması, korunması, görevlilerin ücretleri gibi akla gelebilecek en ince detaylara kadar tedbirler alınırdı
Örnek olması açısından III Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan’ın Eyüp’te yaptırmış olduğu İmaret ve külliyesinin vakfiyesinden bazı şartları sayalım;
“Eyüp’te Bostan İskelesi’nde Allah rızası için bütün levazım ve mühimmat ile birlikte ben zerlerinden üstünlüğü olan yüksek kubbeli imaretlerinde pişirilip, fukaraya ve ehl-i hizmet olan mürtezikalara dağıtılmak üzere her gün 12’şer kilo un satın alınıp, her biri 100 dirhem olmak üzere fodla pişirilmeli  Yine mezkur imarette sabah çorbası için her gün 28 okkadan her yıl 324, günde 907 kilo 2 okka mısır unu satın alınıp sabah çorbası pişirilmeli Yine sözü edilen sabah çorbası için günde 2’şer okka 100 dirhemden her sene 324, günde toplam 729 okka sade yağ satın alınmalı  ”
Görüldüğü gibi en ince ayrıntı hesap edilmiş ve vakfiyelerde yer almıştır
Osmanlılar akıl almaz vakıflar tesisi etmişlerdi Donanmaya kadırga yapılması, gönüllü askerlerin silahlandırılması, kale ve hisar tamiri, çocukların yazın ve baharda mesire yerlerine götürülmesi, su soğutmak için kar ve buz tahsisi, yılın belirli günlerinde şerbet dağıtılması, Mevlid ve Kur’an okutulması, fakirlere kışın odun ve kömür verilmesi, okçuluk ve güreşçilik gibi sporların yapılabilmesi için gelir, köpeklere ekmek doğranması, kuşlara pirinç saçılması, borçluların borçlarının ödenip hapisten kurtarılması, kitap yazımında faaliyet gösterenlerin teşviki vb  
Osmanlı medeniyeti bir vakıf medeniyeti idi Hayırda yarışan insanların dünyaya örnek olan faaliyetleri ne yazık ki muhteris ve ehil olmayan ellere düşünce dejenere edildi Savaşlar, göçler ve ekonomik bunalımlar vakıf hizmetine büyük darbe vurdu Devletin ve toplumun gelişme ve gerilemesi ile doğru orantılı olarak vakıf kurumunda da iniş ve çıkışlar görüldü
Ecdadımızdan bizlere yadigar kalan akıl almaz sayıdaki vakıflara ihanetimizin bedelini çok ağır bir şekilde ödediğimizin farkında değiliz Haram bulaşmış mal ve haramla kazanılmış evlatlar  Binlerce insan, bilerek veya bilmeyerek vakıf mallarını sorumsuzca vakfiyesindeki amaç dışında kullanıyor, oralarda barınıyor, oralardan para kazanıyorlar
Helal ve haram noktasında hiçbir endişesi olmadan vakıflarla iştigal edenlere şu atasözümüzü hatırlatmakla iktifa ediyoruz
“Vakfa bir çivi çakan abad, bir çivi söken berbad olur ”
|