Prof. Dr. Sinsi
|
İlmî İ’Câzı
11 Hıfz-ı Sıhha (Koruyucu Hekimlik)
Kur’ân-ı Kerîm’de, pek çok açıdan olduğu gibi hıfz-ı sıhha açısından da önemli olan; örtünme, elbise temizliği, yeteri derecede istirahat etmek, iyi ve ölçülü bir şekilde beslenmek, kötü ve bozulmuş yiyecekleri yememek gibi konulara dikkat çekilmiştir
Bilhassa nebâtî yiyeceklerden ve bunların faydalarından bahsedilmekte, iyi ve kötü içecekler hakkında bilgi verilmekte ve sarhoşluk veren içkiler yasaklanmaktadır Beslenme ile tedâvî ve genel sağlık kâidelerinden biri olan ölülerin defnedilmesi[187] de, Kur’ân-ı Kerîm’in zikrettiği konular arasındadır
Ölülerin gömülmesi husûsundaki Kur’ânî işâretlere en güzel şekilde riâyet eden Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu hâli ne kadar ibretlidir:
Yâlâ bin Mürre -radıyallâhu anh- şöyle der:
“Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanında pek çok defâ seferlere katıldım Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- herhangi bir insan ölüsüne rastladığında, derhâl defnedilmesini emreder, onun müslüman mı, kâfir mi olduğunu sormazdı ” (Hâkim, I, 526/1374)
O devirdeki müşrikler ise Bedir’de ve Uhud’da kendi ölülerini bile defnetmeden, olduğu gibi bırakıp gitmişlerdi Efendimiz, onları da defnettirdi
Uhud’da müşrikler, müslümanların şehidlerine işkence etmiş, onları parçalamışlardı Buna karşılık ellerindeki müşrik cesetlerine de aynı şeyi yapmak isteyen sahâbîlere Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–Sabredin ve sevâbını Allah’tan bekleyin! ” buyurarak mânî olmuştur (Vâkıdî, I, 290)
Yeme-içmede ifrat ve tefritten uzak durmayı, îtidâl üzere bulunmayı emreden Kur’ân-ı Kerîm[188], tıbbın yarısını hulâsa etmiş; zinâyı yasaklamakla zührevî hastalıkların önünü kesip, nesillerin maddî ve mânevî bakımdan güzel bir şekilde korunmasını sağlamıştır
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Fuhuş (diğer bir ifâdeyle âilevî ihânet ile başkalarına yönelik cinsî sapmalar ve azgınlıklar), bir toplum içerisinde gözle görülür bir şekilde alenî olarak işlenmeye başladığında, yâni iyice yaygınlaştığında, ortalığı tâûn (hastalığı gibi bulaşıcı ve perişan edici hastalıklar) sarar Ve daha önce hiç görülmeyen hastalıklar zuhûr eder ” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)
Bu hadîs-i şerîften çok etkilenen Amerikalı deniz uzmanı Prof Dr Heyy, mevzu üzerinde uzun bir çalışma yaparak şu beyânatta bulunur:
“–Bugünkü ilmî tespitler de nihâyet bu noktaya gelmiştir İşte AIDS! Hıyânet ve cinsî sapmaların neticesi… Gerçekten Avrupa, zinâyı ve cinsî serbestliği îlân ettiği an, birçok bulaşıcı hastalık etrâfı sardı ve ismi bile bilinmeyen türlü türlü mikroplar ortalığı kasıp kavurdu İnsanları âciz bırakan nice dertler zuhûr etti Elbette bu, fuhuş ile hastalık arasında, hadîs-i şerîfin bildirdiği ibret dolu bir irtibâtın müthiş bir tezâhürüdür
Artık ben, Hazret-i Peygamber’in son derece doğru değerlendirmelerde bulunup kendisinden asırlar sonra meydana gelecek hâdiseleri haber vermesini aslâ bir tesâdüf eseri olarak kabûl edemem! Bir de O’nun ümmîliği hesâba katılırsa, bu bilgileri kendiliğinden haber verebilmesi aslâ mümkün değildir! Ben de dostum üstad Keith gibi düşünüyor ve bunların ilâhî kaynaklı mâlûmatlar olduğunu kabûl ediyorum! Bu derin hakîkatler, öyle beşer gayreti ile elde edilecek şeyler olamaz! İşte ben, bunca yıldır çalışıp çabalıyorum, ancak yapabildiklerim ortada… Şu dev hakîkatler karşısında kocaman bir hiç! ”
*
Kur’ân-ı Kerîm, leş, kan ve domuz etinin yenmesini de yasaklamıştır ki, tıbben bunların zararları, artık îzahtan vârestedir Beden ve ağız temizliğinin, abdest, namaz ve orucun, rûhî olduğu kadar bedenî faydalarını da inkâr etmek mümkün değildir
Bunlar, örnek kabîlinden zikrettiğimiz hususlardır Yoksa Kur’ân-ı Kerîm’de nice sırlı konulara ışık tutan yüzlerce âyet vardır Bunların mânâları, zamanla, ilim ve fen geliştikçe kısmen de olsa öğrenilmektedir Bu sebeple, “Kur’ân’ın en büyük müfessirinin zaman olduğu” söylenmektedir
Böyle, son derece belîğ ve fasîh bir üslûba sahip, içinde hiçbir tenâkuz ve şüphe bulunmayan, kıyâmete kadar vukûa gelecek nice hakîkatleri haber veren, bütün ins ve cin âlemine meydan okumasına rağmen hiçbir sûrette benzeri, hattâ en küçük bir sûresinin bile benzeri getirilemeyen ve getirilemeyecek olan bir Kitâb’ın, câhil bir toplumun içinde yetişmiş ümmî bir beşerin sözü olması, akıl, idrâk ve iz’ânın kabûl edeceği bir durum değildir
Kur’ân ve Sünnet, her devirde ilim ve fenne öncülük etmektedir Kur’ân ve Sünnet’in kat’î olarak haber verdiği bâzı şeyleri, ilim, henüz o seviyeye erişemediği için “ihtimâl” olarak görmektedir Zaman içinde bu ihtimaller kat’î hakîkatlere dönüşerek Kur’ân’ın azametini ortaya koymaktadır Daha evvel âyetlerden birçok misâl verdiğimiz için, bir de hadîs-i şerîften misâl verelim:
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Birinizin kabına sinek düştüğünde, (önce) onu batırıp sonra çıkarsın! Zîrâ sineğin bir kanadında hastalık, diğerinde ise bunun ilâç ve tedâvîsi vardır ” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 16, Tıb 58; Ebû Dâvûd, Et‘ime, 48-49/3844; İbn-i Mâce, Tıb, 31; Ahmed, II, 229, 246)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, zarûret karşısında kaptaki yemek veya suyun zâyî edilmeyip istifâde edilmesini tavsiye buyurmaktadır Yakın bir zamana kadar sineğin, tamamen mikrop taşıyan bir hayvan olduğu sanılmakta ve kendisinde panzehir olduğu bilinmemekteydi Lâkin bugün hakîkat, bir mûcize-i nebevî olarak tecellî etmiş bulunmaktadır
Nitekim 2002 senesinde Avustralyalı bilim adamları, her türlü şartlarda var olabilen sinek ve benzerlerinden antibiyotik ürettiklerini açıklamışlardır Sydney’deki Macquarie Üniversitesi’nden Prof Andy Beattie önderliğindeki ekip câlib-i dikkat bir araştırmaya imza attı Sinekler, böcekler ve her türlü haşerenin çürüyen et ve gübre dâhil her pisliğe karşı dayanıklı olduğunu dikkate alan bilim adamları; “Bu tür canlıların enfeksiyonlara karşı kuvvetli bir mukâvemeti olması îcâb eder, aksi hâlde sağ kalamazlardı Onlardan antibiyotik yapma teşebbüslerimiz müsbet neticeler verdi ” dediler
Sinekle ilgili bu hadîs-i şerîf, Sahîh-i Buhârî başta olmak üzere diğer mühim hadis kitaplarımızda yer aldığı için müslümanlar ona inanmakta tereddüt etmediler Her şeyi akılla ve müspet ilimle açıklamaya çalışanlar ise, bu hadis ve râvîsi Ebû Hüreyre Hazretleri hakkında ileri-geri konuştular Lâkin ilmî keşifler, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i ve O’na samimî olarak inanan mü’minleri bir defâ daha tasdik etti
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir diğer hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmaktadırlar:
“Şâyet bir köpek, ağzını bir kaba daldıracak olursa, insanlar tarafından bu kap kullanılmadan evvel, hattâ ilki ince temiz toprak ile olmak üzere yedi defâ su ile ovulup çalkalanması lâzımdır ” (Müslim, Tahâret, 91; Buhârî, Vudû‘, 33)
Bu hadîs-i şerîfte köpeğin ağzının pis olduğu ve bu pisliğin temizlenmesinde, ince-temiz toprağın rolü anlatılmaktadır
İlmin yeni tespit ettiği bu hakîkatleri Sünnet, bin dört yüz sene evvelden haber vermektedir
Fennin ve ilmin tevzî mecmûaları olan ansiklopediler, her sene ek nüsha çıkarmak sûretiyle, değişen ilmî gerçekleri yeniden yayınlayarak eskisini tashîh ederler Kur’ân ve Sünnet ise, bin dört yüz seneden beri bu tür bir tashîhe bir harf için bile ihtiyaç hissetmemiş olarak kıyâmete kadar devâm edecektir Çünkü Allah Teâlâ yüce Kitâb’ında şöyle buyurmaktadır:
“…Hâlbuki Kur’ân pek değerli bir kitaptır Bâtıl ona ne önünden ne de ardından yol bulamaz (Ne geçmişte ne de gelecekte onu iptâl edecek yoktur ) O, mutlak hikmet sahibi, her durumda övülmeye lâyık olan Allah katından indirilmiştir ” (Fussılet, 41-42)
|