08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gıybet
Fakültedeki öğrencilik yıllarımda, Eminönü'ndeki Yeni Câmi'ye namaz kılmak için gelir,
derslerden bunalan ruhumu ferahlatırdım
Bir gün yine aynı câmiye geldiğimde, yolumun üzerine,
saçları omuzlarına kadar inen bir delikanlı çıktı
Çiçekli gömleğiyle ilk bakışta bir turisti andırmasına rağmen Türkçe konuşuyordu ve bizlerden biriydi
Bir anda sinirlenmiş ve hayatımın daha önceki yıllarını unutmuşçasına söylenmeye başlamıştım
Onu bir düşman gibi iteleyip, câmiye girerken
_ Şımarık züppe ! diye mırıldandım Hangi ailenin evladısın sen?
Halbuki şuradaki hanım gibi bir nesil bekliyoruz
" Şuradaki hanım" dediğim kişi, avludaki güvercinlere yem veren şık giyimli ve başörtülü bir kadındı
1970'li yıllarda olduğumuz için, tesettürlü hanımlar sayıca azdı ve çok dikkat çekiyordu
Kendimi uzun saçlı gençle kıyasladıktan sonra, bir evliya heybetiyle câmiye girdim ve farzı kılıp selam verdiğimde,
yıllar yılı unutamadığım müthiş bir dersle karşılaştım
Omuz omuza verip Allah'a secde ettiğim kişi, biraz önce acımadan gıybetini yaptığım
o uzun saçlı delikanlıdan başka biri değildi ve Allah, câmideki yüzlerce kişi arasından o genci yanıma getirerek,
yaptığım hatanın büyüklüğünü göstermek istemişti
Utancımdan tesbih bile çekemeyip kendimi dışarıya attığımda, beni bir sürpriz daha bekliyordu
Çünkü namazdan önce tesettürlü giyimine hayran olup kendisiyle iftihar ettiğim o hanım,
câminin biraz ötesindeki Nimet Abla gişesinde, milli piyango kuyruğuna girmişti
İnsanları, kalpleri ve imanları ile değil de, dış görünüşleri ve kıyafetleri ile değerlendirme hastalığının,
yani "şekilcilik" belasının tokadını yemiştim Daha sonraki yıllarda,
Yeni Câmi'de yaşadığım bu olayın sayısız örneklerini gördüm
Ve her seferinde, o uzun saçlı kardeşimi hatırlayıp pişmanlık duydum
ALINTI
|
|
|