Prof. Dr. Sinsi
|
Sesinizi Değil Sözünüzü Yükseltin!
Sesinizi Değil Sözünüzü Yükseltin!
Yazar:
İbrahim Çiftçi
“Latif’e latif gerek” demişler Sözü de övmüşler dili de övmüşler ”İnsanda bir dil iki kulak vardır Bir söyle iki dinle” gibi dinlemeyi ön plana çıkaranlar, sözün değerinin kendisiyle anlaşılırlığını, muhtevasının değeri kadar sözün söyleniş şeklinin ehemmiyetini ifade etmek istemişlerdir Söz vardır “lakırdıdır” Söz vardır ”kelamdır” Vahiy de kelamdır Sözün değer kazanması onun güzelleştirilmesiyle ilgilidir Sözün güzel olmazsa, onun ne değeri olur ki Demiş ya Necip Fazıl Kısakürek şiir petek ve baldır Balsız petek tatsız, yenmesi işkence, petek olmadan da bal olmaz Belâgat demişler Beliğ demişler, güzel söz için Sözlerin en güzeli kelama, vahye de belâgatın en güzeli, zirvesi demek bir ”hal” tespiti olur
Demiş ki Beethoven: ”Kalbimdekini dışarı dökmek için yaşıyorum ” Kalbi de, beyni de dolu olanlar boşaltsınlar dışarıya Sözün güzeliyle, sözün özüyle  
“ Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ide bir söz “
Evet, Yunusumuz böyle demiş çağlar öncesinden bütün çağlara Sözün bir maksada yönelik olmasını yeğlemiş ”Söz yerinde kullanılırsa kulu yükseltir Fazla söz sormadan söylenip usandıran sözdür Az söz sorulunca söylenen, ihtiyacı karşılayan sözdür
“Doğru söyleyeceksen dilin kımıldasın
Sözün eğri ise onu saklamalısın ”
Demiş Yusuf Has Hacip de ”mutluluk bilgisi” dolu eserinde yüzyıllar öncesinden bütün yüzyıllara…
“Bir kez Allah dise, şevk ile lisan,
Dökülür cümle günah misl-i hazan”
(Dil şevk ile bir kere Allah dese, bütün günahları güz yaprakları gibi dökülür )
Yüzyıllardır “Mevlid”i ile Müslüman halkımıza Allah ve peygamber sevgisi aşılayan Peygamber aşığı Bursalı Süleyman Çelebi sözün misyonunu nasıl da eksiksiz ortaya koymuş
Söz olmasa şahadet edemezdik (kelime-i şahadet) Âlemlerin Rabbini onun sevdiklerini övemezdik Kalbimizle tasdik ederdik; ama dilimizle ikrar edemezdik söz olmasa Yaratıcıyı anamazdık, anlatamazdık
“Selam verdim rüşvet degüldür deyü almadılar”
Sözü ile bir dönemin yarasına bütün yönleriyle neşteri vururken aynı şair: “Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne virmezler ” Kelamıyla da, sorunun maksadına yönelik cevap verilmesini, ne kadar veciz ifade etmiş Sırf cevap olsun diye soruyu cevaplamanın yanlışlığı ortaya koyulmuş Onbeşinci yüzyıldan seslenen Leyla ve Mecnun’un şairi Fuzuli şikâyetçi olmuş yaşananlardan ve yaşatanlardan  
Fuzuli deyince andık ya Leyla ve Mecnun’u Ondan bir nükteyi de anlatalım Leyla’ya sormuşlar “Kays’(Mecnun)ın aşkı mı büyük seninki mi büyük?” Cevap vermiş: “Benim aşkım büyük tabi ki…” Şaşırmış soruyu soran: ”Peki ama ne için Kays, Mecnun oldu (cinnet geçirdi, aklını kaybetti) çöllere düştü, hayvanlarla dost oldu? Ya sen ne yaptın?” Demiş ki Leyla “Mecnun aşkını fâşetti (âleme anlattı, yaydı) kalbinde tutmadı Ben aşkı kalbimde tuttum Ondan büyüktür benim aşkım ” demiş
“ Önün ardın gözet, fikri dakik et, onda bir söyle
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb âsâ(değirmen gibi)”
Nevres, iki buçuk asır evvelinden, ”söyleyeceğin sözün önünü arkasını gözet, ince ele sık doku, az söyle çok sus, ağzına her geleni de söyleme” demiş ve çok konuşanları değirmene benzetmiş
Bak kurban bayramı geliyor Cümle müslümanlar bayram, bayramlık telaşında Manicibaşımız da bayramlık peşinde Bekçi bayramlık istiyor
“Bayramlığın verdim giye
Çuka satardı birfirenk
Seyreden yakışmış diye
Gösterdi bana türlü renk
Bir göyneklik çuka verdi
Değme çukayı beğenmez
Bir renk bulaydım bekçiye
Öldüm yoruldum gezerek ”
Kolay mı manici bekçiden kurtulmak? Ona beğendirmek Bahşişi almadan olur mu? O mani söyler gezer Düşmesin sözün ustasının eline Sözün ustaları bazen manici, bazen hicivci, bazen nüktedan, bazen latifeci, bazen taşlamacı olur ve insanların Timur’una hakkı söyler
“Sarığın başına sarın
Gideriz çarşıya yarın
Ağalarım iki gözüm
Bekçiden beni kurtarın ”
Halkın devleti kutsallaştırıp gözlerinde çok büyütmelerini Muhteşem ifade bütün ihtişamıyla yok eder ve en büyük devlet sizdedir der
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
(Halk arasında devlet gibi saygın bir şey yoktur Ancak dünyada bir nefesin kıymetinde bir devlet yoktur )
Baba oğul devlet için karşı karşıya Tahta sahip olmak için neler, ne oyunlar, ne entrikalar… Ama şair Kanuni’nin oğlu Bayezit babasına söylemiş aşağıdaki dörtlüğü İçtenlik, incelik, letafet ve sanat…
“Ey serâser âleme sultan Süleyman’ım baba,
Tende cânım, cânımın içinde cânânım baba,
Bayezit’ine kıyar mısın benim cânım baba,
Bîgünahım Hak bilir devletlü sultanım baba ”
Okumuş Sultan Süleyman olan babası Oğlu Şehzade Mustafa’ya gözyaşı döktüğü gibi buna da gözyaşı dökmüş mü bilmem ama şu cevabî dörtlüğü “Muhibbi” olarak, şehzade Bayezit’e (Şahi) söylemiş
“Ey demâdem mazhar-ı tuğyan-u isyânım oğul
Takmayan boynuna hergiz tavk-ı fermânım oğul
Ben kıyar mıydım sana ey Bayezit Hân’ım oğul
Bîgünahım deme bari tevbe kıl cânım oğul”
Oğlu Şahi’ye, Muhibbi’nin cevabî şiiri aynı vezin ve kafiyeyledir Der ki kelam-ı kibar gürültüye pabuç bırakmadan “Sesinizi değil, sözünüzü yükseltin ” Hadi sözü yüceltelim, imanımız gibi, İslamımız gibi, Kur’anımız gibi
“Hamd ü senalar olsun Rabbimize,
Kur’an-ı Kerim gibi kitabımız var
Hamdü senalar olsun Rabbimize,
Rasulullah gibi peygamberimiz var”
|