|
Prof. Dr. Sinsi
|
Müslüman Oluş Sıralarınıza Göre İlk Müslümanlar
HZ ABBAS B ABDÜLMUTTALİB (r anh)
Hz Abbas b Abdülmuttalib peygamberimizin amcasıdır Yaşça peygamberimizden üç yaş büyüktür
Hz Abbas’ın annesi Hazrecîlerden Nüteyle bint-i Ceneb b Küleyb’tir
Hz Abbas, Hz Abbas’ın hanımı Ümmül Fadl ve kölesi Ebu Rafi peygamberimizin Allah’ın (c c) emri üzerine en yakınlarını islamiyete davet ettikten, İslamiyet ev halkı içinde konuşulmaya başladıktan sonra Müslüman olmuştur
Hz Abbas ticaretle uğraşan zengin bir kişi idi Pek çok serveti vardı Fakat servetinin büyük bir kısmı kavmi içinde veresiyede dağınık dururdu Hz Abbas bu durumunu göz önüne alarak Müs-lümanlığını açıklamak istemedi, gizli tuttu Müşriklerden yana gö-ründü Onun bu tutuma daha sonra İslamiyet açısında pek çok hayırlara vesile olmuştur
Kendisi Haşim oğullarının yöneticisi idi Akılda herkesten üs-tündü
Nübüvvetten sonra onuncu yılda yapılan Akabe bey’âtinde
Peygamberimizin yanındaydı
Peygamberimizin Müslüman olan Medineliler ile birlikte gitmeye niyetlendiğini öğrenince Medinelilerin karşılarına çıkmış ve:
-Ey Hazrecîler topluluğu! Bilirsinizki Muhammed bizdendir O dostu da düşmanı da çok olan ulu ve şerefli bir kişidir
Biz kendisini düşmanlarının, muhaliflerinin tecavüzünden ko-ruduk ve koruyoruz O kavmi arasında, memleketi içinde izzet ve şerefiyle emin bir surette yaşamaktadır
Halbuki şimdi size katılmaya, sizinle birlikte gitmeye karar vermiş bulunuyor O sizinle giderse bizim korumamız altından çı-kıp, sizin korumanız altına girmiş olacaktır Sizlerse bu konuda aht ve misak vermiş, Ona biat etmiş bulunmaktasınız
Ona verdiğiniz sözü yerine getirebilecek ve muhalafet edip düşmanlık gösterenlerden kendisini hakkıyle koruyabilecek misiniz? Bunu hakkıyle ifa edebilecek misiniz?
Bunu hakkıyle yerine getirebilecekseniz ne âlâ?
Yok eğer Mekke’den çıktıktan sonra kendisini bırakıp hüsranla karşılaşmasına sebep olacaksanız şimdiden bu işten vazgeçiniz Onu bırakınız, kendisi yine kavmi arasında ve yurdunda aziz ve emin bir surttte yaşasın demiş, kavmi içinde olduğu gibi Medine’de de korunup kollansın diyerek kesin himaye ve yardım teminatı al-madan peygamberimizin onlarla gitmesine razı olmamıştı
Hz Abbas peygamberimizin emriyle Mekke’de Mekke’nin fet-hine kadar Müslümanlığnı gizli tutmuş, Mekke’de olan bitenleri peygaberimize bildirerek İslam davasına büyük hizmetlerde bu-lunmuş, ayrıca hicret edemeyip Mekke’de kalmak zorunda kalan Müslümanlara da destek olmuştur
Peygamberimizi Hz Abası çok sever ve saygı gösterir, onun hak-kında:
-Abbas bendendir bende Abbastanım O benim amcamdır Ki-şinin amcası babasının bir eşidir derdi
Yine Onun hakkında:
-Kim Abbas’a eza ederse Bana eza etmiş olur buyurmuştu
Hz Abbas ashab-i kiram arasında da saygın bir mevkiye sahipti Onlar Onun faziletini ikrâr ve tasdik ederler, mühim işilerini Ona danışırlar, Onun görüşünü almadan bir karara varmazlardı
Peygamberimizin irtihalinden sonra kıtlık ve kuraklık sırasında Hz Abbas’a tevessül edilerek yağmur duasına çıkılır:
-Ey Allah’ım! Bizler peygamberimizle tevessül ederek Senden niyazda bulunurduk da bize yağmurlar ihsan ederdin Şu kişi pey-gamberinin amcasıdır Şimdi de peygamberimizin amcasıyla teves-sül ederek senden yağmur niyaz ediyoruz Bize yine yağmur ihsan et diye dua eder ve yağmur ihsanında bulunurlardı
Şanı yüce Allah (c c) Hz Abbas’ın yağmur duasını kabul buyu-rur, O’nun duasından sonra yapmurlar yapmaya başlayınca halk Ona ellerini sürer:
-Ey Harameynin suvarıcısı! Bu ihsan senin yüzü suyun hürme-tinedir derler Ona teşekkür ederlerdi
Ashab-ı Kiram hayvan üzerinde bulundukları zamanlarda Hz Abbas’a rastlasalar ona olan hürmetlerinden dolayı hemen hay-vanlarından inerlerdi
Hz Abbas Mekke’nin fethinde bulundu Huneyn, Taif ve Tebük gazalarına katıldı Hicretin otuz ikinci yılında Hz Osman’ın halifeliği döneminde vefat etti
Vefat edeceğini anlayınca yetmiş köleyi birden azat etmişti
Hz Ali ve üç oğlu Abdullah b Abbas, Ubeydullah b Abbas ve Kusem b Abbas tarafından yıkandı
Cenaze namazın Hz Osman kıldırmış olup, Baki kabristanına, Haşim oğulları kabirlerinden birine defnedildi
Hz Abbas uzun boylu, ak ve nazik tenli, güzel yüzlü, iki bölüm örülmüş uzun saçlı, iri gövdeli, gösterişli ve heybetli, gür sesli bir zat-ı Muhterem idi
Öyle gür sesli idi ki Medine otlaklarında yüksek bir yere çıkıp seslendiğinde sesini Medine’ye duyururdu
Allah (c c) ondan razı olsun
======================
ÜMMÜLFADL LÜBÂBETÜLKÜBRÂ Bint-i HÂRİS (r anha)
Ümmülfadl Lübâbetülkübrâ bint-i Haris peygamberimizin am-cası Hz Abbas’ın zevcesidir
Annesi Zi Huleyl’el’Cüreşî’lerden Hind Havle bint-i Avf olup peygamberimizin zevcelerinden ve müminlerin annelerinden Hz Meymune’nin kız kardeşi yani peygamberimizin baldızı ve Halid b Velid’in halasıdır
Hz Abbas’ın Abdullah, Ubeydullah, Mâbed, Kusem ve Abdurrahman isimli erkek çocuklarıyla Ümmü Habib ismindeki kız evladı bu hanımından doğmuştur
Ümmülfadl Medine’ye, peygamberimizin yanına geldikten sonra peygamberimiz ona sık sık ziyarete gider, bazen öğle uykusunu onun evinde uyuduğu olurdu
Ümmülfadl hatun oğlu Kusem ile birlikte Hz Hüseyin’i emzir-miştir
Allah (c c) ondan razı olsun
================
EBÛ RÂFİ (r anh)
Ebu Râfi Mısır Kıptîlerindendir Kaynaklarda ismi Eslem, İb-rahim, Hürmüz veya Salih olarak bildirilmektedir Bunların dışında başka isimlerinin de olduğu rivayet edilir Kendisi isimlerinden çok Ebu Râfi künyesiyle anılırdı
Ebu Rafi Hz Abbas’ın kölesiydi Hz Abbas onu peygamberi-mize hediye edince peygamberimiz hemen azat etmiş ve azatlı kölesi Selma hatunla evlendirmişti
Selma hatun peygamberimizin Hz Mariye’den olan oğlu Hz İbrahim’in doğum ebesidir
Ebu Râfi Hz Abbas ve Ümmülfadl ile birlikte müslüman oldu Bedir savaşından sonra Medine’ye hicret ederek peygamberimizin yanında oturdu Bedir’den sonraki bütün savaşlarda peygamberi-mizin yanında bulundu
Ebu Rafi marangozdu Mescid-i Nebevinin acı ılgın ağacından üç basamaklı minberini o yapmıştır
Peygamberimiz onu Ehl-i Beytinden kabul ederdi Bu nedenle bir pay karşılığı zekat tahsil işini yapmasını engel olmuş:
-Ey Ebu Rafi! Biz Ehl-i Beytiz Zekat ve sadaka bize helal de-ğildir Bir kavmin azatlısı o kavimden sayılır buyurmuştu
Ebu Rafi Hz Osman’ın veya Hz Ali’nin halifeliği döneminde vefat etti
Allah (c c) ondan razı olsun
=================
AMR B ABESE (r anh)
Amr b Abese Halid b Huzeyfe Süleymî olup annesi Remle bint-i Vakia’dır Remle bint-i Vakia hatun Benî Gıfarlardandı
Amr b Abese Ebu Zerr’el’Gıfarî’nin aynı anneden olma karde-şidir
Amr b Abese peygamberimize peygamberlik verilmeden önce putlara tapmaktan yüz çevirmişti Tapılan putların boş olduklarını görüyor, insanların putlara taparak nasıl bir dalâlet içine düştük-lerini daha iyi anlıyordu Onlar bir takım taşlara tapıyorlardı ki taptıkları o taşlar kendilerine ne yarar, nede zarar verebilirdi Put-lara tapmanın boşluğunu iyice anlayıp bilmişti Fakat içinde yaşa-dığı evreninde bir yaratıcı tarafından yaratıldığını, tesadüfler so-nucunda oluşamayacak kadar girift ve dengeli olduğununda far-kındaydı
Amr b Abese işte o zaman Âlemleri Yaratan’ı aramaya başladı Bu arayış sırasında Teyma halkından bir ehl-i kitaba rastladı Ona:
-Ey kişi! Ben bir yere konduklarında yanlarında put bulunma-yınca içlerinden birisi giderek dört taş gitiren, sonrada üçü ile ten-ceresi için ocak çatan, en yakışıklısı olan dördüncüsüne Tanrı diye tapan, oradan gideceği zaman da onu orada bırakan, her konduğu yerde bulduğu daha yakışıklı taşlara tapan kabile halkından bir kimseyim
İnsana ne yarar ne de zarar veremeyen bir şeyi put edinmenin bâtıl ve boş dolduğunu sanıyorum Eğer sen elinden geliyorsa beni daha hayırlısına kıvaluzla dedi
Ehl-i kitapta:
-Ey doğru yola kılavuzlanmak isteyen kişi! Sen aradığını başka yerlerde arama O senin hemen yanındadır Mekke’de bir zat zuhur edecek, kavminin tapa geldikleri putlardan yüz çevirip halkı onlardan başkasına davet edecektir Onun çıkışını gördüğün ya da duyduğun zaman sen Ona hemen tabi ol Bu konuda kimse seni geçmesin Çünkü o dinin üstününü getirecektir dedi
O günden sonra Amr b Abese Mekke yolunun üzerine oturur, deve üzerinde Mekke’den gelen kimselerin önlerini kesip:
-Mekke’de bildiklerimiz dışında her hangi bir haber var mı? Diye sorar, onlarda:
-Hayır yok derlerdi
Yine bir gün Amr b Abese Mekke yolunun üzerine oturmuş gelen gidenleri gözetlemekteydi Deve üzerinde bir adam çıka geldi Amr b Abese hemen onu durdurarak:
-Ey kişi! Nereden geliyorsun? Diye sordu
Deve üzerindeki adam:
-Ben Mekke’den gelmekteyim dedi
Amr b Abese her zamanki gibi:
-Mekke’de bildiklerimiz dışında bir haber var mıdır? Diye sor-du
Adamda:
-Evet vardır Bir Zat zuhur etti de kavminin putlarına yüz çevi-rip halkı onlardan başkasına, tek bir İlaha imana ve ibadete davet ediyor dedi
Bu haber üzerine Amr b Abese hemen ev halkının yanına dö-nerek:
-Ben ne zamandır beklediğim haberi duymuş bulunmaktayım deyip hemen devesinin üzerine atladı, Mekke’nin yoluna tuttu Mekkeye gelince devesini ıhdırdı, önüne gelen ilk kişiye Resulallah’ı sordu
-O şimdi ortada yoktur, gizlenmiştir dediler
Amr b Abese:
-O niçin gizlenmiştir? Diye sordu
Sorduğu kişilerde:
-Çünkü getirdiği yeni dinden dolayı kavmi ona karşı çok cüretli ve şiddetli davranmaktadır Geleceleyin Kâbe’yi tavaf ettiği zaman dışında sen Onu görmeye kadir olamazsın dediler
Bunun üzerine Amr b Abese Kâbe kapısının önüne yatıp uyu-du Tehlil ve telbiye sesi duyunca hemen yerinden fırlayıp kalktı Hem Ses Sahibi’nin yanına vardı, ona selam verdi Sonrada:
-Ey tehlil ve telbiye getiren kişi! Sen kimsin ve nesin? Diye sordu
Resulallah’ta:
-Ben Allah’ın (c c) şu kavme göndermiş olduğu peygamberiyim buyurdu
Amr b Abese onun ne demek istediğini anlayamadı Bu kez:
-Ey kişi! Peygamber ne demektir? Diye sordu
Peygamberimiz:
-Peygamber Allah’ın (c c) kulu ve resulü olan Zattır buyurdu
Amr b Abese:
-Ey kişi! Seni peygamber olarak kim gönderdi? Diye sordu
Peygamberimiz:
-Beni yüce Allah (c c) göndermiştir Emrettiklerinin haberini bana Ruhulkudüs ile bildirmektedir dedi
Amr b Abese iyice meraklanarak:
-Ey kişi! Söyle bana! Yüce Allah (c c) seni neyi emretmen için göndermiştir? Diye sordu
Peygamberimizde:
-Beni Allah (c c); bir olan Allah’a (c c) eş ve ortak koşmaksızın ibadet etmek, putları kırıp atmak, akrabalara yardım etmek, kan dökmemek, yol emniyetini sağlamak gibi nice vazifelerle gönder-miştir Bu emirler yüce Rabbimin emirleridir buyurdu
Amr b Abese hemen:
-Ey Allah’ın (c c) resulü! Sen ne güzel emirlerle gönderilmişsin Ben sana ve getirdiklerini inandım ve iman ettim Rabbimden ge-tirdiklerini eksiksiz tasdik ediyorum Uzat elini de sana biat edeyim dedi
Resulallah elini ona doğru uzatınca Amr b Abese hemen İsla-miyet üzere biat edip, müslüman oldu
Amr b Abese bey’at ettikten sonra:
-Ey Resulallah! Gönderildiğin hususta yardımcıların var mıdır? Sana kimler yardım etmektedir? Diye sordu
Resulallah:
-Şu anda yanımda Bana yardımcı olan bir hür ile bir köle vardır buyurdu
Amr b Abese biraz daha dikkatle bakınca Resulallah’ın geri-sinde, karanlıklar içinde bekleşmekte olan iki kişi gördü Onlar Hz Ebu Bekir ile Bilâl-i Habeşîydi
Bunun üzerine Amr b Abese:
-Ey Resulallah! Bende iman etmiş bulunuyorum Artık bundan sonra bende yarin ve yardımcınım Sen bana yeterki emret Yanın-da mı kalayım? Yoksa ev halkımın yanına mı döneyim Ne buyu-rursun? Ne istersen yaparım dedi
Reulallah’ta:
-Ey Amr b Abese! Sen şu günde yanımda kalamazsın Benim durumumu, Allah’tan (c c) getirip tebliğ ettiğim şeylere karşı in-sanların tutumunu, Bana karşı nasıl katı ve sevimsiz davrandıkla-rını görmüyor musun?
Sen şimdi hiç durma, hemen ev halkının yanına dön Onların yanında selametle otur Benim gideceğim yere çıkıp gittiğimi işittiğin zaman yanıma gel O zaman bana tabi ol buyurdu
Bunun üzerine Amr b Abese yurduna döndü Fakat Resulallah hakkında soruşturmaktan, haberlerini almaktan da geri durmadı Resulallah’ın Mekke’den Medine’ye hicret ettiğini duyuncaya ka-dar ailesinin yanında oturdu Nihayet bir gün Yesrip’lilerden (Me-dine’lilerden) bir grup yanına geldi
Amr b Abese:
-Ey Yesripli kadeşler! Mekke’den yurdunuza hicret eden o Zat ne yapıyor? Diye sordu
Yesriplilerde:
-Kavmi onu öldürmek istemiş fakat muvaffak olamamışlardır Kavmi ile aralarında birbirlerine karşı tedbirler alma var Halk ona doğru akın, akın koşmaktadır dediler
Bunu üzerine Amr b Abese hemen devesine binip Medine’ye geldi Resulallah’ın huzuruna çıkıp:
-Ey Resulallah! Sen beni tanıdın mı? Diye sordu
Resulallah’ta:
-Evet tanıdım Sen Mekke’de yanıma gelip iman etmiş olan Süleymî’sindir Sen bana şunları sormuştun Bende sana şöyle şöyle cevaplar vermiştim buyurdu
Amr b Abese’de:
-Ey Resulallah! Her zaman olduğu gibi yine doğrulardansın dedi Amr b Abese Resulallahın yanından hiç ayrılmadı
Allah (c c) ondan razı olsun
===================
EBÛ ZERR’EL’GIFARİ (r anh)
Ebu Zerr’el’Gıfarî’nin asıl adı Cündüb b Cünâde olup Gifar kabilesindendir Annesi Remle bint-i Vakîa hatunda Benî Gıfarlardandı
Ebu Zerr’el’Gıfarî ile Amr b Abese aynı anneden doğma kar-deş idiler
Ebu Zerr’el’Gıfarî’de cahiliye devrinde putlara tapmaktan hoş-lanmaz, Allah’a ibadet eder, Onu bir tanırdı
Müslüman olduktan ve Medine’ye peygamberimizn yanına gel-dikten sonra yakın arkadaşlarına:
-Ben Resulallah Aleyhiiselama kavuşmadan üç yıl önce Rabbim beni ne yöne döndürürse o yöne dönerek namaz kılardım Namaz kılışım Allah (c c) için olurdu Bu namazım yatsı namazı gibiydi Gecenin sonu gelipte güneş üzerime vuruncaya kadar bir örtü gibi serilir kalırdım
Yine Ebu Zerr’el’Gıfarî ashaptan arkadaşlarına:
-Ben kavmimin taptığı putlardan yüz çevirmiş bir kişiydim Al-lah’tan (c c) başkasını tapmıyordum demiştir
Ebu Zerr Gıfarlara ait yurtta otururken Mekke halkından bir adam yanına gelip:
-Ey Ebu Zerr! Mekkede bir Zat zuhur etmiş olup senin dediğin gibi Lâ ilâhe illâllah diyor ve kendisinin peygamber olduğunu söy-lüyor diye haber vermişti
Ebu Zerr yerinden fırlayarak:
-Şu söylediğin Zat kimlerdenmiş? Diye sordu
Gelen kişi de:
-O Zat Kureyştendir diye cevap vermişti
Ebu Zerrin kalbine Lâ ilâhe illâllah sözün duyunca İslam sevgisi düşüverdi Ne zamandır arayıp durduğunu bulduğunu anladı Hemen kardeşi Üneys’in yanına giderek:
-Ey Üneys! Sen hemen hayvanına bin ve Mekke vadisine doğru git Kendisine gökten haber geldiğini söyleyen adamla konuş Söy-lediklerini iyi dinleyip ezberle Kendisi hakkında benim için bilgi edin Haberini bana tez getir dedi
Üneys peygamberimizle buluştu söylediklerni dinledikten sonra Ebu Zerr’in yanına geldi
Ebu Zerr kardeşine:
-Ey Üneys! Ne yaptın, bana ne haber getirdin? Diye sordu
Üneys:
-Ben Mekke’de senin ne zamandır üzerinde bulunduğun dinde bir Adama rastladım ki kendisini Allah’ın (c c) gönderdiğini, Al-lah’ın (c c) resûlü olduğunu söylüyor dedi
Ebu Zerr:
-Sen bana halkın onun hakkında ne söylediğinden haber ver dedi
Üneys:
-Halk onun kâhin, şair ya da sihirbaz olduğunu söylüyor Fakat ben şair bir kişiyim Şiirin her çeşidini bilirim Onun söyledikleri şiir değildir Onun söylediklerini şiirin her çeşidine tatbik ettim Vallahi benden sonra ona şiir demeye kimsenin dili varmaz
Ben kahinlerin sözlerini de dinlemiş bir kişiyim Onun söyledik-leri kahinlerin söylediklerinden değildir
Vallahi O muhakkak Sadıktır Kahinler ise muhakkak ki ya-lancıdır
Ey kardeşim! Ben öyle bir Zat gördüm ki hayrı, iyiliği ahlakî faziletleri emrediyor, şerden kötülükten de sakındırıyor
Onu ahlakî faziletleri emrederken ve öyle bir söz söylerken gördüm ki o söz şiir değildir dedi
Ebu Zerr kardeşine:
-Ey Üneys! Ben senden daha üstün bir şair bilmiyorum Gör-düm ki sen o zatın söylediklerinin etkisinde kalmışsın Sen bana bu hususta arzu ettiğim gönlüme şifa verir, müşküllerimi giderir bir haber getirmedin Ben kendim gidip onu göreceğim dedi
Üneys:
-Ey kardeşim! Sen onu görmeye git Fakat gidersen Mekke hal-kından sakınıcı ol Çünkü onlar Ona karşı son derecede kin besli-yorlar Ondan bahsedildiğinde suratlarını asıp duruyorlar Taraf-tarlarına da işkencelere uğratıyorlar dedi
Ebu Zerr hemen azık dağarcığını hazırladı, su tulumunu yük-ledi Eline bir asa alıp yollara düştü, Mekke’ye ulaştı Fakat Resulallah’ı şahsen tanımadığı gibi tanımadığı kimselere Onu sor-mayı da uygun bulmuyordu
Mescidi Harama gelip zemzem kuyusunun başında oturdu Orada ne yapacağını karar vermeye çalıştı
Bu ara yanına birisi gelip ona:
-Şu adam her halde gariplerden bir gariptir dedi
Ebu Zerr’de:
-Evet! Ben garip ve şu bulunduğum yere yabancı bir kişiyim dedi
Yanına gelen kişi Hz Ali b Ebu Talip’ti Fakat EbuZerr onun Hz Ali b Ebu Talip olduğunu bilmiyordu
Hz Ali Ebu Zerr’e:
-Madem ki garip ve yabancısın, hadi kalk, benimle birlikte bizim eve gel dedi
Yol boyunca hiç bir şey konuşmadılar Birbirlerinden haberleri olmadı Ebu Zerr o gece Hz Ali’nin evinde misafir oldu
Sabah olunca Ebu Zerr evden çıkıp Resulallah’ı sormak üzere tekrar Mescid-i Harama geldi Fakat kime sorduysa Resulallah hakkında bir bilgi vermedi Akşam yaklaşınca Hz Ali tekrar yanına gelip:
-Bu adam için daha yerini öğrenmek zamanı gelmedi mi? Diye sordu
Ebu Zerr:
-Gideceğim yeri henüz öğrenemedim dedi
Hz Ali tekrar:
-O halde benimle bizim eve gel dedi
Eve vardıklarında Hz Ali Ebu Zerr’e:
-Ey kişi! Senin şuradaki işin nedir? Sen bu şehre ne için geldin? Diye sordu
Ebu Zerr:
-Ben işim hususunda sana bilgi verebilirim Yalnız işimi gizli tutacağına, işim hakkında bana kılavuzluk edeceğine söz vermen gerek dedi
Hz Ali:
-Ben senin istediğin sözü verir, istediğini yaparım dedi
Bunun üzerine Ebu Zerr:
-Ben Gifarlardan bir adamım Bize erişen haberlere göre bura-da bir Zat çıkmış kendisine gökten haberler geldiğini, peygamber olduğunu söylüyormuş Onunla konuşmasını işittiklerini ezberleyip bana haberini getirmesi için kardeşimi göndermiştim Fakat kar-deşim gönlüme şifa verecek haberlerle gelmedi Kardeşimin getirdiği haber gönlüme şifa vermediği için onunla kendim konuşmak üzere buraya gelmiş bulunuyorum dedi
Hz Ali:
-Sen geldiğine isabet ve akıllılık etmişsin Senin şu yaptığın uzak görüşlü olmaktır Muhakkak ki doğru yol üzerindesin O haberini aldığın Zat Allah’ın (c c) resulü olup, hak peygamberdir
Sabaha çıktığımızda Ona ulaşmak için sen beni takip et Fakat çok dikkatli ol Ben senin için korkulacak bir şey görürsem ya ayakkabımı düzeltiyormuş gibi duvara doğru yönelir dururum, ya da su döküyormuş gibi yaparım O zaman sen beni beklemeden burnunun doğrultusunda git
Ben bir şey yapmadan geçer gidersem arkam sıra gel ve girdi-ğim yere sende gir dedi
Ebu Zerr Hz Aliyi takip etti Hz Ali onu peygamberimizin ya-nına götürdü
Ebu Zerr yanına girince peygamberimizi:
-Eselâmü aleyke yâ Resulallah diyere İslam selâmıyla selamladı
Peygamberimiz ona:
-Ey kişi! Sen kimsin? Diye sordu
Bu Zerr’de:
-Ben gifar oğullarından bir adamım deyip ilave etti:
-Ya Muhammed! Sen insanları nelere davet ediyorsun?
Resulallah onun bu sorusuna karşılık:
-Bir ve şeriki olmayan Allah’a (c c) imana ve putları inkâr et-meye ve gidermeye, benimde Resulallah olduğuma şehadet etmeye davet ediyorum buyurdu
Ebu Zerr:
-Ey Muıhammed (a s)! Davet ettiklerin ne güzel şeylerdir Sen bana nasıl Müslüman olacağımı bildir dedi
Peygamberimiz bildirince Ebu Zerr:
-Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resûluhü diyerek şehadet getirdi
O Müslüman olunca Resulallahın yüznde sevindiğinin belirtisi olarak bazı işaretler göründü Sonra Ebu Zerr’e dönerek:
-Ey Ebu Zerr! Sen artık bizim kardeşimizsin Fakat sen bu işi şimdilik Mekke’lilerden gizli tut Memleketine dönüp git ve orada selametle otur buyurdu
Fakat Ebu Zerr inançlarını gizlemeye uygun görmeyecek kadar açık yürekli ve cesur bir kişi idi
Peygamberimize:
-Ya Resulallah! Şu müşrik kişiler batıl üzere oldukları halde dinlerini açıkladıkları, açıkça yaşadıkları halde biz hak üzerinde olduğumuz halde gizlememiz doğru olmaz Ben dinimi açıklamak istiyorum dedi
Resulallah onun yüzne endişe ile bakarak:
-Ey Ebu Zerr! Ben senin hakkında Mekkelilerden korkmakta-yım Onlar bizlere karşı son derece sert ve haşin davranan bir ka-vimdir Seni öldürürler buyurdu
Ebu Zerr kararlılıkla:
-Ey Resulallah ben öldürüleceğimi bilsem bile muhakkak bunu yapacağım dedi
Onun bu isteğine karşılık Resulallah sustu ne yap, ne de yapma demedi Yapmak itediği iş konusunda kararı Ebu Zerr’e bıraktı
Bunun üzerine Ebu Zerr:
-Ey Resulallah! Seni hak dinle peygamber gönderen varlığım kudret elinde bulunan Allah’a (c c) yemin ederim ki Mescid-i Ha-ram’da, onların arasında Müslüman olduğumu haykıracağım İslamiyeti açıklamadan yurduma dönüp gitmeyeceğim dedi
Peygamberimiz yine ses çıkarmayınca Ebu Zerr müşriklerin Mescid-i Haram’da halkalanarak oturdukları, konuştukları Mescid-i Haramın yüksek yerlerinden birine çıkarak yüksek sesle:
-Ey Kureyş cemmati! Biliniz ki ben Allah’tan (c c) başka ilah olmadığına Muhammed’in (a s) Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet ederim diye bağırdı
Müşrikler ona doğru şaşkınlıkla bakarak:
-Şu adam muhakkak ki sapıtmış, aklını kaçırmıştır dediler Bir kaçı yerlerinden silkinip kalkarken:
-Ey ahali! Yürüyünüz şu sapıtmışın üzerine diye bağırıp Ebu Zerr’in üzerine çullandılar Onu öldüresiye dövdüler
Bu bağırışmalara Abbas b Abdülmuttalib koşup gelmişti Kavminin bir Gifarîyi öldüresiye dövdüklerini görünce hemen Ebu Zerr’in üzerine kapanıp:
-Yazıklar olsun size diye bağırdı Siz Gıfar kabilesinden olan bir adamı döve, döve öldürüyorsunuz ha! Onun Gıfar kabilesinden olduğunu, tüccarlarınızın Şam’a giden yolunun bu kabilenin yur-dundan geçtiğini bilmiyor musunuz?
Ey Kureyş cemaati! Sizler tüccar insanlarsınız Ticaret yolunuz şu öldürmek üzere olduğunuz adamın yurdundan geçmektedir Eğer onu öldürürseniz Gıfarîler size yurtlarından geçirmezler Ti-caret yollarınızı kapatırlar Sizler ticaret yolunuzun kesilip ka-panmasını mı istiyorsunuz?
Müşrikler Abbas b Abdülmuttalib’in bu haklı çıkışması üzerine Ebu Zerr’i bıraktılar, başından dağıldılar
Ebu Zerr yüzü gözü morarmış, başı yarılmış bir halde peygambeimizin yanına geldi ve onun yanında sabahladı
Sabah olunca yine Mescid-i Haram’a vardı Bir gün önce yaptığı gibi yine yüksekçe bir yere çıkarak:
-Ey Kureyşiler! Bilinizki ben Muhammed’in (a s) dinine girmiş bulunmaktayım Eşhedü en lâ ilâhe illalllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resulü diye bağırdı
Kureyşilerden kimileri yerinden silkinip kalktılar Ebu Zerr’in üzerine çullandılar Onu öldüresiye dövmeye başladılar Döve, döve yere serdiler Abbas b Abdülmuttalib yine koşup gelinceye kadar dövdüler Onu öldü zannettiler Abbas b Abdlmuttalib kavmini bir kez daha azarlayıp çıkıştı ve öldü zannettiği Ebu Zerr’i pey-gamberimizin yanına götürdü
Peygamberimiz onun içler acısı halini görünce:
-Ey Ebu Zerr! Ben seni şu yaptığın iş konusunda men etmemiş mi idim? buyurdu
Ebu Zerr’de:
-Ey Resulallah! Bu kalbimde Allah (c c) için bir istek idi Bende onu yerine getirdim dedi
Ebu Zerr iyileşinceye kadar Resulallah’ın yanında bulundu İyileşince:
-Ey Allah’ın Resulü! İstediğini bana emret dedi
Peygamberimizde:
-Ey Ebu Zerr! Emrin sana gelinceye imanını kabilene haber ver Onlara İslamı tebliğ et Ortaya çıkışımız haberi sana eriştiği zaman hemen yanına gel buyurdu
Bunun üzerine Ebu Zerr:
-Ya Resulallah! Ben şimdi ev halkımın yanına döneceğim Senin ortaya çıktığın haberi gelinceye kadar bekleyecek, o zaman yanına gelip sana katılacağım dedi
Ebu Zerr yurduna dönünce Gazal seniyesinin aşağısında bir yere yerleşti
Gazal seriyesi Herşa yolu üzerinde Huzâalara ait bir dağ üstü olup, bol kuyuları bulunan bir yerdir
Herşa ile Cuhfe arasında üç vadi vardır Kureyşilerin Şam tica-ret yolu buradan geçmekteydi
Ebu Zerr burada durur, Kureyş kafilelerin yolunu keser ve:
-Sizler Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resulü diyerek şehadet getirmedikçe kervan mallarınız-dan hiç bir şeyi geri vermeyeceğim der, şehadet getirenlere mallarını iade eder, getirmeyenlerin mallarını ise iade etmez, yanında alıkordu
Peygamberimiz Medine’ye hicret edinceye kadar böyle dav-ranmakta devam etti
Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarından sonra Medine’ye pey-gamberimizin yanına geldi
Ebu Zerr’el’Gıfarî ilimde Abdullah b Mes’ud ile denk sayılır; zühdte, dünyadan yüz çevirmede, doğru sözlülük ve doğru özlülük-te ise başta gelirdi
Peygamberimiz onun hakkında:
-Ebu Zerr’den daha doğru sözlüsünü ne gök kubbesi gölgelemiş, ne de yer yüzü taşımıştır
-İsa b Meryemn zühdünü görmek isteyen Ebu Zerr’in zühdüne baksın
-Ebu Zerr’e Allah rahmet etsin O yalnız başına yürür, yalnız başına ölür ve yalnız başınada haşr olur buyurmuşlardı
Son hadiste belirtilenlerden birincisi Ebu Zerr’in Tebük sefe-rinde Tebük’e kadar yalnız başına yürüyerek gitmesiyle gerçek-leşmiştir
İkincisi ise şöyle gerçekleşmiştir
Ebu Zerr peygamberimizin vefatından sonra en çok hadis riva-yet eden sahabilerden birisiydi
Ebu Zerr orta cemrede oturup başına biriken halkın sorularını yanıtlar peygamberimizden duyduğu hadisleri onlara anlatırdı
Onun bu tutumundan bazı kişiler rahatsız oldular ve hadis ri-vayet etmesini yasakladılar
Yine böyle hadis rivayet ederken başına dikilen bir adam:
-Ey Ebu Zerr! Müminlerin emiri fetva vererek seni hadis rivayet etmekten men etmedi mi? Diye sordu
Bunun üzerine Ebu Zerr:
-Sen benim üzerimde gözcü müsün? Diye sordu Sonra boynunu işaret ederek:
-Keskin kılıcı şurama koysanız bende Resulallah Aleyhisselamdan işittiğim bir sözü siz kılıcı çalıncaya kadar rivayet edebileceğimi kanaat getirsem hiç tereddüt etmeden muhakkak o hadisi rivayet ederdim demişti
Bir müddet sonra Ebu Zerr’el’Gıfarî Medine’nin dışında bulu-nan Rebeze denen mahalde ikamete mecbur bırakıldı Oraya sür-gün edildi
Ebu Zerr burada otururken ölüm deöşeğine düştü Yanında bulunan hanımı ağlamaya başladı
Ebu Zerr ona:
-Ey hanımım! Sen niye ağlıyorsun? Diye sordu
Hanımı da:
-Ey Ebu Zerr! Sen şu ıssız yerde ölüm döşeğine düşmüş bulun-maktasın Eğer ölürsen elimde avucumda hiç bir şey yoktur Seni saracak bir kefene bile sahip değilim dedi
Bunu üzerine Ebu Zerr:
-Ey hanımım! Sen hiç ağlama! Bu konuda hiç üzülme Resulallah bir gün bize sizden birisi kırlık, ıssız bir yerde vefat edecek, onun cenazesinde müminlerden küçük bir topluluk hazır bulunacaktır buyurmuştu O mecliste bulunan kimselerden benden başka sağ kalan olmadı Gördüğün gibi kırlık ıssız ve bir yerde ölmek üzereyim Sen yolu gözetmeye bak Söylediğim sözlerin doğru olduğunu göreceksin! Vallahi ben şimdiye kadar ne yalan söylemiş, nede söylediğim bir sözden ötürü yalanlanmış bir kimseyim dedi
Kadıncağız umutsuzca başını sallayarak:
-Ey Ebu Zerr! Şu dediğin nasıl mümkün olabilir? Ben bunu nasıl umabilirim? Burası ıssız ve kırlık bir yerdir Hac yolcularının ise ardı kesilmiş bulunmaktadır dedi
Bunun üzerine Ebu Zerr:
-Ey hanımım! Sen benim dediğimi yap Vefat edince cenazemi yolun ortasına koy Muhakkak ki beni defnedecek bir grup müslüman gelecektir dedi
Ebu Zerr vefat edince cenazesini çıkarıp yolun ortasına koydu-lar Bu sırada umre yapmak için Irak’tan içlerinde Abdullah b Mes’ud’un bulunduğu küçük bir kafile çıka geldi Yol üzerinde gördükleri cenaze önce onları korkuttu Develer ürkünce az kalsın cenazeyi çiğniyorlardı
Ebu Zerr’in hanımı bulunduğu yerden çıkıp:
-Bu Resulallah’ın sabahilerinden Ebu Zerr’in cenazesidir O sizin geleceğinizi bize sağlığında bildirmişti Onun gömülmesi hu-susunda bize yardım ediniz dedi
Bunu duyan Abdullah b Mes’ud hüngür, hüngür ağlamaya başlayarak:
-Ey yanımda bulunan kişiler! Dinleyiniz Resulallah Aleyhisselam onun hakkında; Ey Ebu Zerr! Sen tek başına yürüye-cek, tek başına ölecek, tek başına ba’s olunup diriltileceksin bu-yurmuştu Muhakkak ki Resulallah her zaman doğru söylemiştir dedi
Abdullah b Mes’ud ve yanındakiler Ebu Zerr’in cenaze nama-zını kılıp defnettiler
Cenazeden sonra Abdullah b Mesud arkadaşların Tebük sefe-rinde olanları anlattı
Ebu Zerr dünyadan ve dünya mallarından yüz çevirmiş bir in-sandı Şam valisi ona:
-Ey Ebu Zerr! Ben sana üç yüz altın dinar gönderiyorum Sen geçim işinde bu altınlardan yararlan diye haber ve altın gönder-mişti Ebu Zerr bu altınları kabul etmemiş ihtiyacı olmadığını bil-dirip; ben fazla olan şeylerden korkarım demişti
Yine zengin zat kendisine geçimlik vermek isteyince:
-Ey cömert kişi! Yanımızda sütünü içeceğimiz keçilerimiz, bizi taşıyacak bir merkebimiz, üzerimizdeki elbiseden fazla olarak bir de abamız var Ben şu fazla olan abadan dolayı hesap vermekten korkmaktayım demişti
Ebu Zerr’in en zengin olduğu dönemlerde iki dişi ve bir erkek merkebi ile bir miktar keçi ve bir kaçta yük devesi bulunmaktaydı
Ebu Zerr’el’Gıfarî uzun boylu, esmer tenli, sık ve ak saçlı, ak-sakallı, iri yapılı, kuru ve zayıf bir Zat-ı Muhterem idi
Allah (c c) ondan razı olsun
================
|