Prof. Dr. Sinsi
|
Dünyada Sahip Oldukları Nimetleri Tüketenler
DÜNYADA SAHİP OLDUKLARI NİMETLERİ TÜKETENLER
“İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün (onlara): ‘Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz ’(denilir)” (Ahkaf: 20)
Bu ayet-i celile, dünya süsüne, onun zevk ve lezzetlerine benliklerini kaptıran, imkânları elverdikçe onlardan ölçüsüzce faydalanmaya çalışan ve nihayetinde ahiret hayatını, hesap ve ikabını unutuveren kimselerin, karşılaşacakları vahim akıbeti gözler önüne sermektedir Dünyaya aldananların, “aldandıklarını ve kötü bir pozisyona düştüklerini” bu tablo karşısında ayan beyan görmüş olacaklardır
Dünya nimetlerinin ve lezzetlerinin insanoğluna çekici kılındığı ve iştah kabarttığı bilinen bir gerçektir Vahyin sınırlarını koruyamayan, hayatlarını bu çerçevede değerlendiremeyen, ilahi ikazlara kulaklarını tıkayan, risalet nuruna gözlerini yuman insanların, dünya nimetlerinden sınırsızca, Rabbani kuralları hiçe sayarcasına, behimi bir hayat içinde, oburca ve doyumsuzca yararlanıp tükettikleri görülmektedir Nefsanî arzular, şeytan ve taifesinin ısrarcı teşvikleri ve kabaran mütrefinlik refleksleri kıskacında, adeta bir tutsak konumuna düşen mahlûklar, dünyanın iflah olmaz bir zebunu pozisyonuna düşmüşlerdir
Gözler kamaştıran, iştahlar kabartan ve adeta insanı baştan çıkaran dünyanın süs ve lezzetleri, şüphesiz bir imtihana mebni olarak yaratılmış ve insanoğlunun istifadesine sunulmuştur Bu nimetlerin hiçbiri amaçsız, gayesiz ve sebepsiz değildir Siyah ve develere yem olarak kullanılan en değersiz hurmalarla idame-i hayat yapan Ashab (r anhüm): “Ey Allah’ın Resulü! Bunlardan da sorulacak mıyız?” diye sual ettiklerinde, Hz Resulullah aleyhi's-salatu ve's-selam: “Evet, kuşkusuz bunlardan dolayı da hesaba çekileceğiz” buyuruvermiştir İnsanoğlu, mükellef olma çağına ayak basar basmaz, imtihan serüveni ve müsabaka maratonu da kendisi için başlamış olur Öyle ki, eylem ve fiillerinin, söz ve davranışlarının tümünden, -en küçüğü dışarıda bırakılmaksızın- sorulup sorgulanacak ve neticede cezalandırılacaktır Bundan kaçış olmadığı gibi, bu hakikatle karşılaşmak her insanın değişmez kaderi ve belirlenmiş mukadderatıdır Ama heyhat ki insanoğlu, dünyanın o aldatıcı ve büyüleyici yüzüyle karşılaşmaya dursun, artık bütün benliğini kaybedip sekr halini yaşamaya başlar, kendini dizginleyecek frenleri boşalıp en yüksek rakımdan başaşağı yuvarlandıkça yuvarlanır, esfellerin en dip noktalarında mekân kılıverir Özellikle içinde yaşadığımız asır, kıyamete yakın noktada olması hasebiyle, yerküre –sorumluluğu gereği- batnında toplayıp taşıdığı tüm ağırlıklarını, kıymet ve değerlerini yeryüzüne fışkırtmış ve insanoğlunun istifadesine sunmuştur Dünyanın hiçbir döneminde ve insanlık tarihinin hiçbir kesitinde görülmemiş bir bolluk ve zenginlik yaşanılmakta ve bu zenginlikler içinde insanoğlu, mütrefinleştikçe mütrefinleşmekte ve şımarıklığının haddi hesabının yapılması mümkün görünmemektedir İnsanlar, arz ettikleri genel manzaraları itibariyle, azdıkça azmakta ve adeta çıldırmaktadırlar Genel karakteri itibariyle bu asır, insanlığın zevk, eğlence ve ölçüsüzce nimetleri tüketip heder etmede sefihliğin katmerlisinin yaşadığı bir asır görünümünü arz etmektedir
İşte bu sefihlere, -ölümleriyle beraber- ebedi mekânları olan cehennem- tanıtılması ve oraya hazırlanılıp adaptasyonlarının sağlanılması için- bütün o dehşetengiz tablosu ve korkunç manzarasıyla sunulacaktır Bu azgın ve sefih olan mahlûkları gören cehennem kükreyecektir Allah (cc)’ın buyruğuyla: “Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacaktır!  ” (Mülk: 18) dünyanın değersiz metaı ve kısacık ömrü için, nefislerini ve evlad-u iyallerini bu korkunç cehenneme müstahak kılan bedbahtlara veyl olsun!
“(Onlara): Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz” denilecektir Evet, dünyadaki bütün lezzetlerden tattınız, zevk ve sefahatin her türlüsünü yaşadınız ve neticede bura için hiçbir şey bırakmadınız; bütün imkânlarınızı orada tükettiniz Burada lezzet verici ve zevk yaşatıcı hiçbir imkânınız bulunmamaktadır Zira bütün bunları, dünyada hoyratça kullandınız
“Haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz!” Evet, alçaltıcı bir azap… Zira onlar, dünyada da zevk-ü sefa içinde alçaldıkça alçalmış, insani tüm değer ve kıymetlerden sıyrılıp uzaklaşmışlardı Dünya ve içindeki nimetleri babalarının çiftliği sanmış, diledikleri gibi yararlanıp hesaba çekilmeyeceklerini zannetmişlerdi Fakat zanları boşa çıkmış ve Allah (cc)’ın kabz-ı yedine artık düşüvermişlerdir
Cabir (r a) dedi ki: “Ailem et istedi, ben de onlar için et satın aldım Ömer b Hattab (r a)’a uğradım, dedi ki: ‘Bu nedir ey Cabir?’ Ona durumu anlattım Dedi ki: ‘Sizden biri her arzuladığı şeyi karnına/midesine mi indirecek? Kendilerine, ‘Güzel şeylerinizi harcadınız…’ denilen kimselerden olmaktan korkulmaz mı?” İbn-i Arabî dedi ki: “Bu, Ömer’in et satın alıp bolluğa meyletmesi, kuru ekmek ve su katığından uzaklaşmaya yönelmesinden dolayı Cabir’i kınayıp azarlamasıdır ”(İbn-i Kesir)
İman ehli ve mücadele erbabı olan o güzidin Ashab(r anhüm)’ın, dünya anlayışı ve nimetlere bakış açıları işte böyle idi Gerek Hz Resulullah aleyhi's-salatu ve's-selam gerekse de Ashabı(r anhüm) çok sade ve zahid bir hayat yaşıyorlardı Bulduklarında yiyip şükreder, bulamadıklarında ise sabredip Rablerine hamd ederlerdi Açlıktan karınlarına taş bağladıkları sahih rivayetlerle bizlere kadar nakledilmiştir Siyer kitaplarında bu fasılları okuduğumuzda, bayağı duygulanır ve zaman zaman da gözyaşları dökeriz Fakat kısa zaman sonra o duygu yüklü hava dağıldığında, lezzetli ve iştah çekici taamları nasıl aradığımızı ve mideyi nasıl zorladığımızı biliriz Hz Resulullah aleyhi's-salatu ve's-selam ve Ashabı, yemek bulamadıkları için böyle bir hayata mahkûm olmuş değillerdi, bollukta da onlar, kendilerini dünya lezzetlerine ve taamlarına kaptırmıyorlardı Zira onlar önlerine: “Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar cihad edin!” hedefini koymuş ve hayatlarını bu hedef doğrultusunda programlayıp şekillendirmişlerdi Bu büyük hedefe varmak için elbette birçok alışkanlıklardan, hatta hayatın zorunluluklarından dahi feragat etmeyi gerektirmektedir
Sadık bir Müslüman ve aziz bir dost diyordu: “Kimi kardeşlerimizin iki yüzü vardır Biri, cemaate yönelik olan yüzleridir ki bu, gayet güzel ve olgundur Diğeri ise aile ve çocuklarına yönelik olan yüzleridir Bu yüzleri gerçekten tehlikelidir Çünkü evlerinin eşiğinden içeri adım atar atmaz, o güzel yüzlerini eşikte bırakıp diğer yüzleriyle ailelerine karışırlar Ailelerine, mücadelenin zorluk ve zahmetlerinin en küçüğünü hissettirmemeye ve onları her türlü derd-ü kederden fersah fersah uzak tutmaya çalışırlar…” Haliyle aileler, mücadelenin zorluklarıyla tanışıp olgunlaşmadıkları için, -elde olmadan- bir takım bela ve musibetler belirip aileleri de kuşattığında, bu cicili bicili muhterem ailelerimiz, feryadı basmaya ve vaveylayı koparmaya başlarlar Rahatları bozulup keyifleri kaçtığı için, zavallı kardeşlerimize yüklendikçe yüklenmeye ve adeta ruhlarını almaya çalışırlar Onlar da, büyük bir mahcubiyet ve suçluluk psikolojisi içinde, kıvrandıkça kıvranır ve feleklerini şaşırırlar Allah korusun nefis, şeytan ve kendilerine musallat olanların tuzağına her an düşme şaşkınlığıyla baş başa kalırlar Adeta cehennem azabını dünyada yaşarlar Gerçekten çok ama çok yazık Bu tür haller, dava adamlarına büyük mahzuniyyet ve mahcubiyetler yaşatmaktadır
Her Müslüman şu hakikati bilmelidir ki, hem dünya hem de ahiret cenneti beraber yaşanılmaz, mutlaka biri tercih edilip diğerinden feragat edilmesi gerekir Rahat bir hayatla, taam ve lezzetlerin peşinden koşmakla, dünyada izzet ve ahrette Firdevs kazanılamaz!   İzzet ve Firdevs’in yolu, upuzun, yokuşlu, zahmet dolu, gulyabanilerle çevrilmiş çile dolu bir yoldur Bu yolun yolcuları olan yiğitlerin, kendilerini her türlü gereksiz ve lüzumsuz ağırlıklardan, dava adamlarına yakışmayan alışkanlıklardan korumaları ve uzak tutmaları gerekir Ailelerimizin, ayrılmaz parçalarımız olduğu gözlerden ırak tutulmaması, onların, bizler için ağırlık ve ayak bağı değil, güçlü destek olmaları lazımdır Her saniye ve dakikalarımızı, mücadele anlayışı içinde ve zorluklara hazırlıklı olarak değerlendirmemiz ve sakın: “Güzelliklerinizi dünyada tükettiniz” hitabına muhatap olmamamız gerekir Faruk Hamza (inzar Dergisi 70 Sayı)
|