Yalnız Mesajı Göster

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




C) DİN

Din bir yönüyle sosyolojik bir gerçeklik olarak değerlendirilebilir Fakat değerlerin bilgisi ve bağlayıcılığı açısından dinî değerlerin kaynağında Yüce Allah vardır Bu değerler topluma intikal ettiğinde aynı zamanda toplumsal normlar olarak değerlendirilebilir Hatta toplum, bu değerler doğrultusunda yaşamaya zorlayan, sevkeden bir güç rolünü de üstlenebilir
Fakat bu, şekil değişikliğinin mümkün olmasına rağmen dinî değerlerin bilgisinin kaynağı ve ardındaki otorite gerçekte Yüce Allah'tır Toplumların değer yargılarının çoğu zaman dinin öngördüğü değerlere ters düşen normlardan teşekkül edebileceği düşünülürse, dinî değerlerle sosyal normlar arasındaki fark anlaşılabilir
Kur'an-ı Kerim vicdanın işlevine ihtiyatlı bir şekilde itimat gösterir Değer yargılarının ancak toplumun kabulüne mazhar olmasıyla varlığını sürdürebileceğinden hareketle sosyal normlara gereken önemi verir Fakat Kur'an, toplumsal normlar karşısında tarafsız kalamaz Rastgele her değerin toplumda hüküm sürmesine müdahale eder Bireyin çeşitli güdü ve eğilimlerinin dürtüleri arasında boğulup kalma ihtimali olan vicdanın sübjektif kararlarını değer yargılarının mutlak belirleyicisi kabul etmez İşte bu gibi durumlar karşısında insanın ilâhî inayete muhtaç olduğu ortaya çıkar
Din ile temellendirilen değer yargılarının kaynağı mutlak varlık olan Allah'tır Allah, her yönden mutlak varlık olduğu için koyduğu değerler de mutlak olur Böyle sabit, değişmez değerler aynı zamanda evrensel olur Din ile temellenmeyen değerlerin ise, zaman ve zemine göre değişmeyen, vahiy gibi sabit bir ölçütü yoktur
Yaratılış gereği psikolojik ve sosyal şartlardan etkilenebilen bir varlık olan insanın koyduğu değerlerin mutlak olamayacağı apaçıktır Ancak mutlak bir varlığın koyduğu kanunlar mutlaktır
Değer sadece tesbit edilen kurallar manzumesi olmayıp aynı zamanda yükümlülük yükleyen, mecbur tutan, bağlayıcılığa sahip bir güçtür
Sözkonusu yükümlülüğü mümkün kılan, değerdeki "aşkınlık" vasfıdır Değere bağlı olarak ortaya çıkan yükümlülüğün, zorlayıcılığın temelinde değerin aşkınlığı yatar "Bu boyut, hürmet duyulan, hem sevgi hem de korku objesi olan, bütün bunların yanında, emirlerine tapınmak seviyesinde saygı duyulup itaat edilen mükemmel sıfatların hepsini kendinde toplayan ve varlığı zorunlu olan "aşkın" bir Zât'a, Allah'a inanç boyutudur Adı geçen inanç boyutu, akılla değerlendirilip sevgiyle kabul edilen mutlak ve aşkın varlık olan Allah'ın otoritesini ön plana çıkarır"
Evrensel, mutlak değerler koyma yetkisinin gerçek sahibi Yüce Allah'tır "Hüküm ancak Allah'a aittir" "Evet, hüküm ancak O'na aittir" Bu değer yargıları, mensuplarını bunlara uymaya mecbur eder, zorunlu kılar: "Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur" Buna göre, Allah'ı ve Resulünü otorite ve onların buyruklarını değer yargısı kabul eden hiçbir kimsenin Allah ve Resûlü'nün hüküm verdiği bir konuda kendi isteğine göre seçme hakkı yoktur Bu kimsenin, kendi düşünce, davranış ve seçme özgürlüğünü Allah ve Resûlü'ne teslim etmesi gereklidir
Kur'an-ı Kerim, bütünüyle bir değerler manzumesidir "İyi" ve "kötü" diye tercüme edilebilecek kavramları da kullanmak suretiyle ve kendine has diğer ifade üsluplarıyla, insanı ilgilendiren hiçbir alanı dışarda bırakmaksızın (değer yargılarına kaynaklık eder "İyi"nin karşılığı olarak sâlih, birr, ma'ruf, hayır, hasene, tayyib, helâl gibi kavramlara yer verirken; "kötü"nün karşılığı olarak fesâd, münker, şer, seyyie, fahşâ veya fahişe, habîs, haram gibi ifadeler kullanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla