Prof. Dr. Sinsi
|
Câminin Fonksiyonları
CÂMİNİN FONKSİYONLARI
Ahmed KALKAN
Mescid/Câmi, her şeyden önce bir ibâdethânedir İslâm’da ibâdetin sadece namaz ve benzeri görevlerden ibâret olmadığı, bireysel, sosyal ve siyasal hayatın bütün alanlarını kapsadığı için, mescidin de her çeşit ibâdet için bir mekân olduğunu, asr-ı saâdette hayatın her alanıyla ilgili fonksiyon icrâ ettiğini görüyoruz Mâbeddir, mekteptir, irşad yeridir, buluşma görüşme yeridir, istirahat yeridir, mahkemedir, hastahane ve hapishanedir, düğün yeridir, spor merkezidir, mâliye ve hazinedir, kültür meclisi ve şiir kürsüsüdür 
1 Mâbed Olarak Mescid ve Mescidin Kudsiyeti: Mescid, başlangıçta idare, eğitim ve öğretim merkezi gibi değişik amaçlar için kullanılmışsa da onun asıl fonksiyonu, bir mâbed oluşudur (24/Nûr, 36; 9/Tevbe, 108; 22/Hacc, 40) Hz Peygamber, bir kişinin mescide girip kayıp devesini sormasını hoş görmeyerek mescidlerin ibâdet yeri olduğunu îmâ etmiş ve yapılış maksatlarına uygun olarak kullanılmalarını istemiştir (İbn Mâce, Mesâcid 11)
İslâmiyet’te bütün yeryüzü, mescid kabul edilmekle beraber, namazların cemaatle mescidde/câmide kılınması, gerek sevap bakımından gerekse sosyal yönden büyük bir önem taşır Ashâbdan bazıları, farz namazları evlerde kılıp câmiye gitmemeyi Hz Peygamber’in sünnetini terketme olarak yorumlamışlardır (Nesâî, İmâmet 50; Ebû Dâvud, Salât 46) Cuma ve bayram namazları ise mutlaka cemaatle kılınır İslâmiyet yılda bir defa her renkten ve sınıftan müslüman cemaatin ilk mescidde (Mescid-i Harâm) dünya çapında, her Cuma da merkezî câmilerde bölge çapında bir araya gelip topluca ibâdet etmesini emretmiştir
İbâdet için belli bir yere çekilmeyi ifade eden i’tikâfa en elverişli mekânlar Kur’an’a göre mescidler/câmilerdir (2/Bakara, 187) Hz Peygamber her Ramazan ayında Mescid-i Nebevî’de kurulan özel bir çadırda i’tikâfa girerdi Hz Peygamber’in bir hadisine göre, adının anıldığı ve kendisine kulluk görevinin yerine getirildiği yerler olarak mescidler Allah'a en sevimli mekânlardır (Müslim, Mesâcid 288) Allah Teâlâ, mescidleri nûrunun aydınlattığı yerler olarak zikreder (24/Nûr, 35-36) Bu bakımdan orada edeple hareket edilmesi emredilir
Cenâb-ı Hak, ilk mescidi “evim” (2/Bakara, 125; 22/Hacc, 26) ve “bu beytin Rabbi” (106/Kureyş, 3) ifadeleriyle yüceltmiştir Bundan dolayı Kâ’be’ye “Beytullah” denilmiştir Mâbed veya mâbedlerin bulunduğu yerler için “beytullah” ve benzeri ifadelere Ahd-i Atîk’te de rastlanır Hz Peygamber, bu ifadeyi diğer mescidler için de kullanmıştır (bkz Ebû Dâvud, Vitir 14; İbn Mâce, Mukaddime 17) Ancak, Rasûl-i Ekrem Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’ya özel bir değer atfetmiş, buralarda yapılan ibâdetin diğer mescidlerde yapılandan çok daha fazîletli olduğunu söylemiştir (bkz Müslim, Hac 250) Bunların dışında Hz Peygamber’in içinde ibâdet etmeyi en çok sevdiği mescid, İslâm’da ilk mescid olan Mescid-i Kubâ’dır Kendisi her Cumartesi burayı ziyaret ederdi
Rasûl-i Ekrem, şeytandan Allah'a sığınarak ve rahmet kapılarının açılmasını dileyerek mescidlere sağ ayağı ile girer ve Allah’ın lütfunu temennî ederek çıkardı (İbn Mâce, Mesâcid 13) Mescide girdiğinde iki rekât “tahiyyetü’l-mescid” namazı kılardı (Buhârî, Salât 60)
2 Eğitim-Öğretim ve Kültür Merkezi Olarak Mescid: Hz Peygamber’in, bir gün mescide girdiğinde cemaatin bir kısmını duâ ve zikirle, diğer bir kısmını ilimle uğraştıklarını görüp, “Ben muallim/öğretmen olarak gönderildim” diyerek ilimle meşgul olanların yanına oturması (İbn Mâce, Mukaddime 17), Asr-ı saâdet’te mescidin eğitim ve öğretim alanındaki fonksiyonunu göstermeye yeterlidir Saâdet asrında mescid, tam bir mektep/okul görevi üstleniyordu Suffa ehli, burada okuma yazma, ilmihâl ve özellikle hadis öğreniyorlardı Mescidin bu fonksiyonunun İslâm’dan önceye giden bir geçmişi vardır İmrân’ın karısının, doğacak çocuğunu mescidde yetiştirilmek üzere adaması (3/Âl-i İmrân, 35-37), Mescid-i Aksâ’nın buna uygun bir planı olduğunu gösterir
İslâm’da ilk eğitim ve öğretim faâliyetleri Mekke döneminde Dârü’l-Erkam’da başlamış, Medine’de Mescid-i Nebevî’nin inşâsından sonra buna hız verilmiştir Mesciddeki öğretim faâliyetleri “meclis” kelimesiyle ifade edilir Hz Peygamber’in Mescid-i Nebevî’deki derslerine “meclisü’l-ilm” denilmiştir ki, bu ilk asırda hadis derslerini ifade ediyordu Bu meclislerde Hz Peygamber’in etrafında iç içe daire şeklinde oturan dinleyici grubuna “halka” denilmiştir (Buhârî, İlim 8) Halkalara ders vermede bazı sahâbîler de kendisine yardımcı olmuştur Ubâde bin Sâmit bunlardan biriydi ve mescidde Kur’an ve okuma yazma öğretiyordu
Mescidde barınan ve sayıları zaman zaman 400’e kadar çıkan ashâb-ı suffe, vakitlerinin büyük bir kısmını öğrenimle geçiriyordu İçlerinden bir kısmı sırf bunun için ticaret, zanaat ve tarım gibi işlerden çekilmiştir Mescidde eğitim ve öğretim sadece erkeklere münhasır değildi; kadınlar için de Mescid-i Nebevî’de ayrı bir gün tahsis edilmişti Kadınların dinî konulardaki geniş kültürleri, kendilerine Hz Ömer gibi sertliğiyle tanınan bir halîfeye çekinmeden itiraz edebilme cesareti vermiştir Nitekim Hz Ömer, mehirlere sınırlama getiren kararından bir hanımın itirazı üzerine vazgeçmiştir
Mezhep imamları câmide yetişmişler ve buralarda ders okutmuşlardır İmam Şâfiî küçük yaşlarda mescidlerdeki ders halkalarına katılmış, daha sonra buralarda ders vermiştir Ebû Hanîfe, kendi mescidinde ders okutur, talebelerinin mescidde yüksek sesle müzâkere yapmalarına müsâade ederdi İmam Mâlik, Mescid-i Nebevî’de, Hasan-ı Basrî Basra Câmiinde öğretimle meşgul olmuşlardır Tefsir, hadis, tarih, mantık, matematik, cebir, tıp alanlarında oldukça bilgi sahibi olan Taberî, gününün bir kısmını eser yazmaya, bir kısmını mescidde ders vermeye ayırırdı
Mescidler, sadece naklî (Kur’an ve hadisle ilgili) eğitim ve öğretimin yapıldığı yerler değildi Kur’an ve hadisi anlamadaki öneminden dolayı daha ilk asırlardan itibaren edebiyat ve özellikle eski Arap şiiri de bu derslerin konuları arasına girmiştir Tâbiînden Said bin Müseyyeb, Mescid-i Nebevî’deki meclisinde sık sık Arap şiiri üzerinde dururdu Daha sonra câmilerde nazarî tıp dersleri dahi verilmiştir Meselâ hicrî 5 (milâdî 11 ) yüzyılda Hâkim-Biemrillâh devrinde İbnü’l-Heysem Ezher Câmii’nde tıp dersleri veriyordu
Câmilerin eğitim ve öğretim mahalli olarak kullanılması geleneği Osmanlılar’da da başlangıçtan beri benimsenen ve devam ettirilen bir uygulama olmuştur Osmanlı medreselerinde mevcut odalarda (hücreler) öğrenci ikamet etmekte, medrese dershanesinde belirli dersleri görmekte, bunun dışında genel dersleri câmilerde takip etmekteydi Takrir şeklinde halka açık olarak verilen bu dersler için 17 yüzyıldan itibaren dersiâmların tâyin edildiği bilinmektedir Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar aralıksız süren bu usûle Cumhuriyet döneminde de kısmen devam edilmiştir
Bunun yanında hat meşki, Kur’an tâlimi ve hâfızlık gibi uygulamalı derslerin câmilerde verildiği de bilinmektedir Hatta o dönemde İstanbul’da bazı câmiler geleneksel olarak yerleşmiş dersleriyle meşhur olmuştur Bu dersler, bazen câmiye bir kapı ile açılan bitişik odalarda yapılırdı
|