Prof. Dr. Sinsi
|
Câminin Fonksiyonları
Osmanlı döneminde şehir, kasaba ve köylerde "sibyan mektebi" olmayan yerlerde câmilerin, çocukların eğitimi için "okul" olarak kullanılması çok yaygındı Bu gelenek, Cumhûriyet devriyle birlikte dayatmalarla ve büyük zulümlerle kaldırılmaya çalışılmış, çocuklara Kur’ân-ı Kerim, Arapça ve “elif be” öğretmek, devlete ve devrimlere karşı en büyük başkaldırı gibi değerlendirilmiştir Buna rağmen, fedâkâr hocalar câmilerde çocuk okutmaktan ve cefakâr vatandaşlar da çocuklarını câmi kurslarına göndermekten vazgeçmemişlerdir Dayatmalarla Kur’an’ı aslî harfleriyle okuma eğitiminin önünü alamayan rejim, yasakları giderek yavaşlatmak zorunda kalmıştır Bu uygulama, çok partili dönemlerde, özellikle 1950’lerden itibaren yaz aylarında İlkokul öğrencilerine câmilerde Kur’an öğretilmesi ve bazı sûrelerin ezberletilmesi şeklinde 2000 yılına kadar devam etmekteydi Bu tarihte çıkarılan kanunla 15 yaşından küçük çocukların Kur’an Kurslarına gitmeleri yasaklanmış, câmilerde Kur’an öğrenme konusunda da 15 yaş altındaki çocuklara engeller çıkarılmaya çalışılmıştır
3 Kütüphane: Câmiler, ilmî eserlerin muhâfazası ve âlimlerin istifâdesine sunulması bakımından da görev yapmıştır Müellifler bağlı oldukları şehir veya mahalle câmilerine, isteyenlerin okuması için eserlerinin birer nüshasını bağışlamayı âdet edinmişlerdi Bunlar “hizâne” denilen dolaplarda muhâfaza edilir, bazen de câminin bir köşesinde kütüphane şeklinde düzenlenirdi Meselâ, Horasan’ın en büyük şehri olan Merv’deki on kütüphanenin ikisi, câmide bulunuyordu Vakıf eserlerden oluşan, Azîziye ve Kemâliye denilen bu iki kütüphaneden sadece birincide 12 000 civarında kitap vardı (Mu’cemü’l-Büldân, V/114) Mısır câmilerinin bazılarında da oldukça büyük kütüphaneler mevcuttu
Osmanlı câmilerindeki eğitim ve kültür faâliyetlerini tamamlayan önemli bir unsur da çok yaygın olarak görülen câmilerde kütüphâne tesisi geleneğiydi Câmi derslerini takip eden talebe ve namaz vakitleri arasında boş vakti olan cemaat için bu kütüphaneler çok faydalı olmuştur Osmanlı câmi kütüphaneleri, ya Mekke ve Medine Harem-i Şeriflerindeki Mahmûdiye kütüphanelerinde, Ayasofya ve Süleymaniye örneklerinde olduğu gibi câmi içerisinde demir şebeke ile ayrılan bir kısma yerleştirilmiş veya Beyazıt Veliyyüddin Efendi, Kayseri Râşid Efendi, Konya Yusuf Ağa kütüphanelerinde olduğu gibi câmiye bitişik olan ve bir iç kapı ile girilip çıkılan ek binalarda tesis edilmiştir
4 Câminin İslâm Devletinde Devlet Kurumu Olarak Hizmetleri
a) Siyasetin Merkezi Olarak Câmi: İslâm dininin tebliğcisi olduğu gibi, aynı zamanda İslâm devletinin de başkanı olan Hz Peygamber’in evi, mescide bitişik bulunuyordu ve câmi ile evini dinî ve idarî münasebetler yönünden âdeta bütünleştirmişti İslâm açısından din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmazlığının bir ifadesi olan Hz Peygamber’in bu uygulaması, daha sonraki dönemlerde de uzun bir süre devam etti “Dârü’l-imâre” denilen hükümet konakları câmi yanında inşâ ediliyordu Yeni kurulan Kûfe, Basra ve Fustat’ta böyle yapıldı Dımaşk’ta (Şam) olduğu gibi, fethedilen şehirlerde de câmi ve dârü’l-imâre çoğunlukla yanyana bulunuyordu Bu uygulama, Emevî ve Abbâsîler’de de devam etti Nitekim Emevî halîfesi Süleyman bin Abdülmelik, Remle şehrini kurarken vali konağı ile câmiyi karşı karşıya planladı
Hz Peygamber’in devlet yönetimiyle ilgili meseleleri mescidde görüşüp kararlar alması ve orada bu kararları halka duyurması sünneti, kendisinden sonra devam etmiş, devlete ait idare binaları yapıldığında da bu âdet sürmüştür Halîfeler başşehrin merkez câmiinde imâmet görevini yerine getiriyor ve idarede minberden büyük ölçüde faydalanıyorlardı Minber, başlangıçta merkezî idarenin bir sembolü idi ve sadece Mescid-i Nebevî’de bulunmasına izin verilmişti Hz Ömer, valiliği sırasında Mısır’da minber yaptırmak isteyen Amr bin Âs’a müsâade etmedi
Hz Ebû Bekir’den itibaren halîfeye biat minberde yapılıyordu Halîfe de biatttan sonra idarede takip edeceği genel prensipleri minberde okuduğu ilk hutbe ile ilân ederdi Minber, bu fonksiyonuyla anayasaya sahip toplumlarda üzerinde devlet devlet siyasetinin açıklandığı kürsülere benzetilmiştir Hz Osman, muhâliflerine karşı kendi icraatını minberde savunmuş ve bu âdet ondan sonra da devam etmiştir Halîfeler hacca gittikleri zaman Mekke ve Medine’deki câmilerin minberlerinden, İslâm dünyasının her tarafından gelen müslümanlara hitap etme imkânı buluyorlardı
(Şimdi, müslümanların başındaki laik devlet başkanı, bakan ve valilerin imamlık yapmalarını düşünebilir misiniz? Minberden hutbe okuduklarını, Cuma namazı kıldırdıklarını? Bu inanç ve anlayışlarıyla yapmaları mı, yapmamaları mı daha kötüdür; o da ayrı bir soru “Kendilerine gerek yok, onların emrindeki memurlar yapıyorlar” da denilebilir Ya da, gerektiğinde Atatürk’ün 1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Câmiinde minbere çıkıp hutbe okuduğu gibi, onun izindekiler de minberleri kullanabilir diye tarihî referans gösterilebilir  )
Halîfenin vilâyetlerdeki temsilcileri olan valiler, merkezî câmide imamlık yapar, bazen kadılık, kumandanlık gibi görevleri de üstlenirdi Zira valilerin halkla bütünleşmesi istenmiş, halkın kendilerine ulaşabilmesi için câmi en uygun yer kabul edilmiştir Hz Ömer, ahşaptan işlenmiş süslü kapısından halkın girmekten çekineceğini düşünerek ve yöneticilerin isrâfa ve gösterişe meyletmelerini çirkin görerek Kûfe Dârü’l-imâresi’ni yıktırmış ve vali Sa’d bin Ebî Vakkas bir süre Kûfe câmilerinden birinde ikamet etmişti
Hz Peygamber, diplomatik görüşmelerini de mescidde yapar, yabancı elçileri en güzel elbiselerini giyerek burada kabul ederdi Onun, elçileri kabul ettiği yer, hâlen “Üstüvânetü’l-vüfûd” (sefirler/elçiler sütunu) olarak bilinmektedir
Câmiler, daha sonra bu fonksiyonlarını kaybettiler Artık minberlerde sadece Allah'a duâ ediliyor, Hz Peygamber’e salât u selâm getiriliyor, sahâbeye rahmet okunuyor ve halîfeye hayır duâda bulunuluyordu Halîfenin câmilerde, otoritesinin kabul edildiğini itirafa benzer bir şekilde isminin anılmasından başka siyasî bir fonksiyonu kalmamıştı
b) Kamu Yönetimi Açısından Câmi: Câmiler, ilk dönemden itibaren idarecilerin halkla bir araya geldiği yerlerdi Asr-ı saâdet’te her türlü istek ve meseleler burada dile getiriliyordu Müslümanlar Hz Peygamber’e, ilk halîfelere ve diğer idarecilere namaz öncesinde ve sonrasında talep ve şikâyetlerini kolayca intikal ettirebiliyorlardı Bir vali hakkında merkeze şikâyet ulaştığında müfettişler câmileri gezerek tahkikat yaparlardı
Kur’an âyetleri gibi, Hz Peygamber’in iktisadî hayata dair söz ve uygulamaları hadis kitaplarında büyük bir yer tutar Mukaddes kitaplar içinde devlet bütçesi ve harcamaları ile ilgili hükümler ihtivâ eden tek kitap olan Kur’an’ın bu iktisadî hükümleri, Asr-ı saâdet’te câmide yürütülürdü Vergilerin tahsili ve dağıtılmasına bizzat nezâret eden Hz Peygamber, mescidde toplanan malları gerekli yerlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı Bu davranış, Hulefâ-yı Râşidîn döneminde de bir süre devam etti Hz Peygamber devrinde Mescid-i Nebevî’ye bitişik “meşrebe”, “gurfe” veya “hizâne” adlarıyla anılan bir oda beytülmâl olarak kullanılıyordu (Muhmmed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, II/1121) İdarenin câmi ile olan ilgisinden dolayı başlangıçta beytülmâl genellikle câmiye bitişikti, hatta bazen câminin içinde yer alırdı Hz Ali döneminde Basra beytülmâli aynı zamanda şehrin büyük câmii durumundaydı
|