Prof. Dr. Sinsi
|
Dostluk İlkeleri
Dostluk ilkeleri
Dost Nimeti
Eskiden söylemişler: Bin tane dost azdır ve bir düşman çok
Dost; insanın yalnızlıklarının arkadaşı, gamların ve sevinçlerin ortağı, ihtiyaç vakitlerinde yardımcı pazı, insanın problem ve sıkıntılarda dayanağı, tereddüt ve kararsızlık zamanlarında da hayır isteyen müşavirdir
İnsanlardan bazıları; bencillik, aşırı beklentiler, kıt düşüncelik, sertlik ya da bunlar gibi çeşitli hasletlerden dolayı kendileri için bir dost seçememekte ve yalnızlıkta çıkamamaktadırlar Bu, Hz Ali (a s)’ın tabiriyle; bir çeşit acizlik, elsizlik ve ayaksızlıktır
Hem dost bulmak, hem dostu korumak, hem de tatil olmuş ve bozulmuş dostlukları yeniden canlandırmak ve kurmak hünerdir Hz Ali (a s) şöyle buyuruyor:
[color="green"]“İnsanların en acizi, dost kazanmada aciz olan kimsedir; ondan daha aciz olan kimse ise, bulduğu dostunu kaybedendir ”
İnsanın dostunu kaybetmesine ve yalnız kalmasına ya da baştan beri kendileri için bir dost bulmayı becerememesine sebep olan davranış, yapı ve hasletlerin neler olduğu üzerinde düşünmek gerekir
Sa’dî şöyle der:
Bir ömür elde ettikleri bir dostu
Bir anda kaybetmeleri akıl karı değildir
Aynı Renk ve Aynı Ahenk
Herkesin dostu, başkalarının onun ahlâk, şahsiyet ve fikirleri hakkında verdikleri hüküm ve kararların temelini oluştururlar Bununla beraber insan, ömrün değişik yıllarında; gerek çocukluk, gerek gençlik ve hatta orta yaşlılıkta dahi dostlardan etkilenmektedir Bu yüzden, uygun dost seçmede dikkat, insanın ahlâk ve davranışlarının selameti bakımından çok önemlidir Hz Ali (a s)’ın buyurduğu gibi:
[color="green"]“Dost, elbisenin yaması gibidir; o halde onu, kendi şekline uygun ve benzer seç ”
İnsanlar arasındaki kalbi ve içsel irtibatlar, toplumsal ve dışsal bağlılıklara yol açmaktadır Sosyal irtibatlar da, insanların yapıları ve ahlâklarında tesir bırakmaktadır
Bunun için, fikrin yüceliğine, ahlâkın sağlıklığına, nefsin temizliğine ve şahsiyetin tekamülüne önem verenler, dost seçiminde İslam mektebinin ölçülerine zorunlu olarak dikkat etmeli ve bu ölçüler çerçevesinde dost edinmeye gayret göstermelidirler
Hani demişler ya:
Sen önce kimlerle yaşadığını söyle,
Sonra söyleyeyim sen kimsin
Dostlar, bir insanın şahsiyetinin değerlendirilmesinde, insanların ona bakıp hüküm verdikleri birer ölçü göstergesidirler Dostların değer ölçülerinin göstergesi, ferdin şahsiyetinin değerlendirilmesindedir İnsanlar da, kendi hüküm ve değerlendirmelerinde ondan yararlanırlar
Hz Resul’ün şu güzel sözü okunmaya ve işitilmeye ne kadar değerdir:
[color="green"]“İyi ve layık dostun misali, ıtır satan kimsenin misali gibidir; ıtırından sana vermese de, güzel kokusu sana ulaşır Kötü arkadaşın misali ise, demircinin misali gibidir; elbiselerini yakmasa da, kokusundan sana ulaştırır ”
Bu hadis, Sa’dî’nin hikmetli şiirine de yansımıştır Bir çamur hamamda, bir müddet gülle beraber oluyor ve o gülün kemalinden yararlanarak güzel koku veriyor Neden böyle güzel kokuyorsun? diye sorduklarında, bir süre gülle birlikte olduğunu ve topraktan başka bir şey olmadığını söylüyor
Layık Dost
Dinî kaynaklarda; iyi dost kimdir? Kiminle dostluk kurulmalı? Kimi sevmeli? Kiminle ilişki ve arkadaşlık kurmaktan kaçınılmalı? Ve buna benzer meseleler hakkında yol gösterici ve yararlı birçok hadisler mevcuttur
Bu çeşit hadislerin tümünü inceleyecek ve nakledecek değiliz Ama, dostlarla olan sosyal ilkeler ve dostluk kuralları konusu kapsamında, iyi dostun sıfatlarını ortaya koyan nüktelere dikkat çekmek zaruridir Bu ölçüler, sosyal ilişkilerin pratik ilkelerini de içermektedir Bu rivayetlerden numune olarak birine işaret edelim:
İmam Hasan-ı Mücteba (a s), şahadetine sebep olan bir zehirle zehirlenmiş ve hasta yatağına düşmüştü İmam (a s) bu sırada, sahabelerinden olan Cünade’ye şöyle tavsiyede bulundular:
“Öyle insanlarla dostluk ve arkadaşlık kur ki:
1- Onunla olduğunda, seni süslesin
2- Ona hizmet ettiğinde, seni korusun
3- Yardım istediğinde, yardımda bulunsun
4- Bir söz söylediğinde, sözünü tasdik etsin
5- Düşmana saldırdığında, kudretini artırsın
6- Elini bir iyiliğe uzattığında, o da elini öne getirsin
7- Sende (veya yaşamında) bir sorun meydana gelirse, onu bertaraf etsin
8- Sende bir iyilik görürse, onu saysın
9- Ondan bir şey istediğinde, bağışta bulunsun
[color="green"]10- Sükut ettiğinde (ve bir şey istemediğinde) o başlasın (ve senin ihtiyacını gidersin) ”
İmam Hasan (a s)’a göre bunlar, arkadaşlık ve dostluğa layık olan kimselerin sıfatlarıdır Bundan, dostluk ilkelerinin şunlardan ibaret olduğunu öğreniyoruz:
Dostu süslemek, yardımda bulunmak, ona değer vermek, takviye etmek, birlikte iş görmek ve dost yolunda fedakarlık ve hizmet etmek
Diğer taraftan İmamların, bazılarıyla dostluk kurmaktan nehyetmeleri de, dostluk ilkelerinin sınırlarını aşan kötü davranış sahiplerini bize tanıtmaktadırlar Bunların ahlâkları ise; kusurları aramak, kandırmak, kin beslemek, aşırı beklentiler içerisinde olmak, dar kapasitelik, bozuk ağız ve bozuk dilli olmak, takvasızlık, inat ve kavga istemek, yersiz ve dokunaklı şakalar, kendini beğenmişlik, kötü davranışlar ve bunun gibi hasletler ve ahlâklar
Bunlar, hem dostların azalması, hem de dostluk ilişkilerinin gevşemesine sebep olurlar Bunlar, dostlarla sosyal ilişkilerde beğenilmeyen ve kaçınılması gereken tavırlardır
Dostluğun bir takım haddi ve sınırı vardır; bu sınır korunmalı ve o haklar eda edilmelidir İmam Sadık (a s) yüce bir sözünde bu sınır ve hakları beyan ederek şöyle buyurmuştur:
“Dostluk ancak had ve sınırlarıyla gerçekleşir; kim bu had ve şartların hepsine veya bunlardan bazısına riayet ederse gerçek bir dost olur; aksi takdirde böyle bir kimsenin dostluğunu dostluk sayma Bu had ve sınırlar şunlardır:
Birincisi; içte ve dışta sana karşı aynı olmasıdır
İkincisi; senin ziynetini (iyiliğini) kendi ziyneti ve senin kötülüğünü de kendi kötülüğü bilmesidir
Üçüncüsü; bir makam veya servete ulaştığında, sana karşı durum ve tavrının değişmemesidir
Dördüncüsü; gücü yettiği bir şeyi senden esirgememesidir
[color="green"]Beşincisi de; (ki bu hasletlerin hepsinden kapsamlı ve üstündür) musibet ve sıkıntılarda seni yalnız bırakmamasıdır ”
Evet… işte bunlar, dostluk ve İslam kardeşliğinin ilkeleridirler Mükemmel ve gerçek dostluğun işaretleri; kalbi sevgide, sınırları korumada, hukuklara riayet etmede, ihtiyaç zamanında yardım etmede ve musibet vakitlerinde arka çıkmada ortaya çıkar Bunların dışında dostluk iddiası kabul görmez
İmam Ali (a s) şöyle buyurmuştur:
[color="green"]“İnsanlar, denenmeden ve imtihan edilmeden tanınmazlar Öyleyse, hanımını ve çocuklarını, hazır olmadığın vakitlerde imtihan et; dostunu, musibet ve sıkıntıda; kendi akrabalarını da, muhtaç olduğun ve yoksul düştüğün vakitlerde…”
Kusursuz Dost
Gerçekleri kabul etmek, bütün meselelerde takdir edilen bir davranıştır Bu cümleden, dost bulmak ve dost seçmede de…
Bazıları çok ütopik düşünür, somut ve apaçık gerçeklerden uzaklaşarak hayal ve zihin aleminde gezinirler İşte kusursuz dost da, ele geçirilmeyen bu tür bir ütopyadır
Elbette, güç ve imkanlar ölçüsünde çalışarak dostluklarda zaaf noktaları daha az olan insanlarla birlikte olmaya çaba gösterilmelidir Eğer kusursuz da olsa ne ala! Ancak… acaba kusursuz insan (masumlardan hariç) bulunabilir mi? Herkesin bir konuda, kusuru ve zayıf noktası olabilir Nasıl ki, ideal ve yüzde yüz kusursuz ve eksiksiz bir eş isteyen kimse, bekar ve yalnız kalıyorsa, aynı şekilde yüzde yüz kusursuz dostların peşinde olanlar da yalnız kalmaya mahkumdurlar Bu hakikat, dikkat edilmesi gereken apaçık bir gerçek olarak Hz Ali (a s)’ın bir sözünde şu şekilde gelmiştir:
[color="green"]“Kim kusursuz bir kimseyle dostluk ve kardeşlik kurmak isterse, dostları az olur ”
Diğer Nükteler
Dostluk konusunda, bizim hadis hazinelerimizde birçok cevherler vardır Bu özette, genişçe bahsetmemiz mümkün değil Ancak, o faydalı hadis içeriklerinden mahrum kalmamak için, burada önemsenmesi gereken dostluk ilkelerinin diğer nüktelerinden bir fihrist getireceğiz Bu fihrist, bu konu hakkındaki hadislerden alınmıştır:
Her şeyin tazesini, dostlardan ise eskisini seçin
İnsanın büyüklüğünün nişanelerinden biri de, eski dostlarını koruyabilmesidir
Dostların en iyisi, nasihat etmek ve hayır dilemekte, yağcılık yapmayanlar, ayıplarınızı size söyleyenler, uhrevi işlerde size yardımcı olanlar, sizleri günahlardan alıkoyanlar ve sizin sürçmelerinize göz yumanlardır
Dostunuzu çok fazla kınamayın Zira kin doğurur
En kötü dostlar, dostlukları sizi sıkıntı ve zahmet sokanlardır
Gerçek dost, dostunun kusurlarını gizlice kendisine söyleyendir, başkalarının yanında açıkça değil
Birisiyle dost olduğunuz vakit, onun adını, babasının adını, kabilesinin adını, şehrini ve memleketini sorun Bu çeşit bilgi elde etmek, dostluktaki sadakatin alametidir
Bir dostunuza alaka ve sevgi duyduğunuzda, bu sevginizi aşikar edin ve ona söyleyin Bu, sevginin ve aradaki muhabbetin artmasına yol açar
Dosttan size ne (kötülük) ulaşırsa, sabrediniz Zira, sabır ve tahammül kusurları örter
Dost ve kardeşlerinizi, her hatayla muaheze etmeyiniz, onları hesaba çekmeyiniz Aksi takdirde dostlarınız azalır
Allah (c c) dostlukların sürmesini sever O halde, dostluklarınıza süreklilik kazandırınız
Sadece tamah, korku, temayülat, ya da yemek-içmek için sizinle dost olanlarla dostluk kurmayınız Takvalı olan dostlukların peşinde olunuz
Muhabbet ve dostluğunuzu yersiz ve zamansız harcamayınız Bu çeşit davranış, dostlukları parçalayıp dağıtmaktır
Bu bölümün sonunu, Emir’ul-Müminin (a s)’dan güzel bir hadisle bağlayalım İmam Ali (a s) bu hadisinde bizi müslüman kardeşlerimizin ve dostlarımızın haklarına riayet etmeye yönlendirmekte, dostluk ve birliktelik bahanesiyle onların haklarını ayaklar altına almaktan nehyetmektedir Hz Ali (a s) şöyle buyurmaktadır:
[color="green"]“Aranızdaki dostluğa güvenerek kardeşinin hakkını zayi etme Çünkü hakkını zayi ettiğin kişi artık senin kardeşin değildir ”
Dostlukların, hissî ve dostane ilişkilerin değerini bilelim
Sadık, vefalı, pak ve takvalı dostlardan el çekmeyelim
Sevgi meşalesini, kendi kalbimizde, ışıklı ve yanar tutalım
Dostlara karşı, dil yarası, tahkir edici sözler ve düşmanlık doğurtucu davranışlardan uzak duralım
Dostluk ilkelerini tanıyalım ve bunları uygulamaya çalışalım
[1] Nehc’ul-Belağa, Feyz’ul-İslam, hikmet: 11
[2] Şerh-i Nehc’ul-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c 20, Söz: 546
[3] Mizan’ul-Hikme, c 9, s 50
[4] Bihar, c 44, s 139
[5] Mizan’ul-Hikme, c 5, s 310
[6] Mizan’ul-Hikme, c 5, s 313
[7] a g e, c 1, s 55
[8] Nehc’ul-Belağa, Mektup: 31
|