Yalnız Mesajı Göster

Tebliğ Devamlılık İster

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tebliğ Devamlılık İster




Gerçi istişarede bu görüşler kabul edilmeyecektir ama, bir mü'minin münkere karşı tavrını ifade etmesi açısından uyulmasa da üzerinde durulmaya değer bir üsluptur
Ezcümle; mü'min alâka ve irtibatını, karşısındaki insanın Rabbiyle olan münasebetlerini ölçü birimi yaparak ayarlar Rabbinden kopuk insanlarla şahıslarından ötürü o da irtibat kuramaz ve hakikî mânâda onlarla dost olamaz Bunun en asgarî seviyedeki alâmeti, münkere kalben buğzetmektir Ve aynı zamanda bu kalbî infial de, süreklilik istemektedir
Öyle ise biz de, sahabe gibi davranmak zorundayız Bir yerde, terazinin bir kefesinde Allah ve Resûlûllah (sas)'a ait muhabbet, diğer kefesinde de bize yakın fakat Allah'tan uzak insanlara muhabbet varsa; hiç tereddüde düşmeden, Allah ve Resûlullah (sas)'a ait muhabbetin bütün ağırlığıyla kalbimizde kendisini hissettirmesi gerekir Mesele sadece muhabbet meselesi de değildir "Emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker" yoluyla, hak ve hakikat her şeyin üstünde tutulacak, elin yettiği yerde el, dilin yettiği yerde de dil kullanılacaktır Bütün bunların olmadığı yerde ise, kalbî alâka kesilecek ve karşı tarafla bütün dostluk bağları yeniden gözden geçirilecektir Ve bilinecektir ki, şahsına ait olmak üzere birine karşı duyulan alâka, Allah (cc) ve Resûlü (sas)'ne karşı duyulan alâkaya zıtsa, hep kendi aleyhine işleyecek ve onu yiyip bitirecektir
İşin diğer bir yanı da bu vazifenin şümûlüdür yani bu "emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker" vazifesi aynı zamanda devamlılık içinde devletin de sorumlulukları arasındadır
Devlet, münkerâtı eliyle düzeltme konumunda olan bir kuruluştur Devlet fuhşu, içkiyi, kumarı, ihtikârı ve çeşitli münker faaliyetleri eliyle düzeltmeye kâdirdir Ferdin elinin uzanmadığı uzanamayacağı öyle yerler vardır ki, oraya ancak devlet elini uzatabilir Herhangi bir fert zina eden, içki içen veya kumar oynayan başka bir ferde ceza veremez Onu eliyle bu münkerden menedemez Ferdin müdahale edebileceği çerçeveye, yukarıda temas etmiştik Burada biz, tamamen dış dünyanın insanlarından bahsediyoruz Böyle bir durumda bu yüce vazife, devlet tarafından yerine getirilmelidir Zaten bu vazife, devletin vazifeleri cümlesindendir Devlet, devlet olarak kaldığı müddetçe bu vazifeyi yerine getirmek zorundadır Devlet, meselede gevşeklik gösterirse halk onu uyarır ve seçimlerde ona vazifesini hatırlatır Bu da, bir bakıma "emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker"in bir cephesini teşkil etmektedir Asr-ı Saadet'te yaşanan bir tabloyu burada kayda değer buluyorum: Sa'd b Ebî Vakkas (ra), cennetle müjdelenen on sahabeden birisidir19 Hz Ömer (ra) zamanında İran'ı fetheden ordunun da başında bir başkomutandır Daha sonra fethettiği bu ülkede eyalet valisi olmuştu Kapısına diktiği bir kapıcı yüzünden halk onu Hz Ömer (ra)'e şikayet eder ve vâlinin halkla aracısız görüşmesi gerektiğini ileri sürerler Hz Ömer (ra), başka bir şikayetleri olup olmadığını sorunca da, Sa'd b Ebi Vakkas (ra)'ın namazı tadil-i erkan ile kılmadığını ifade ederler20
Tabiî ki bu, onların düşüncesidir Sa'd b Ebi Vakkas (ra) gibi bir sahabinin, namazını tadil-i erkan ile kılmadığını kabul etmemiz mümkün değildir Ancak burada bizim üzerinde durmak istediğimiz husus, halkın devleti nasıl denetlediğini göstermektir Halk, devleti devamlı ve kesintisiz olarak denetler, devlet de aynı şekilde halkı kontrol altında tutar Böylece denge ve adalet korunmuş; halkla beraber devlet de münkerâta girmekten kurtulmuş olur
Bugün, İslâm âlemini bu kriterler çerçevesinde değerlendirdiğimizde, ne halkın, ne de devletin kendine düşen vazifeyi yaptığını söylemek mümkün değildir Öyle ki, insanlar, ahlâksızlığın hemen her çeşidini irtikap ederken, devletler buna kayıtsız kalmakta; hatta değişik ad ve ünvanlar altında onları korumaya yönelik kanunlar vaz'etmektedirler Bugün, değişik ülkelerde devletler eliyle işletilen münkerât, bunun apaçık örneğidir Kaldı ki ahlâksızlıkları önlemek devletin asıl görevidir Hatta bu sorumluluğunu yerine getirmek için, cezaî müeyyideler de kullanmalıdır Fert, hırsızı cezalandıramaz, zina edene hadd tatbik edemez evet o, cezaî müeyyidelerden hiçbirini kendi adına kullanamaz Aksi hâlde anarşi olur; sokağa dökülen herkes, önüne gelene ceza tatbik etmeye kalkarsa, nizam adına kargaşa hâkim olur
Buradan şu neticeye varmak mümkündür: "Emr-i bi'l-maruf, nehy-i ani'l-münker"in bir devlete ait sınırı vardır; ve o sınırda ancak devlet icraatta bulunabilir Fert o sınıra giremez Bir de fertlere ait bir sınır vardır ki, o da fertlerin bu vazifeyi kalbleri ve dilleriyle yerine getirmeleridir Mesela; zinanın, hırsızlığın, ihtikârın, tefeciliğin kötü olduğunu anlatıp, bu gibi hastalıkların cemiyet içinde yayılmasına mani olmaya çalışmak; herkese düşen bir vazife ve içtimaî sorumluluktur
O hâlde el ile müdahale, daha ziyade devlet ricalini alâkadar ederken; dil ile müdahale bütün mü'minleri alâkadar edebilmektedir Ama bu görev, memleketin ulema sınıfını diğerlerinden daha çok alâkadar etmekte ve daha çok onlara düşmektedir Üçüncü durumda kalanlar ise, yani kalben buğz ile yetinenler, aciz ve zavallılardır Eğer bütün bir millet, dünyada işlenen münkerâta karşı sadece buğz etmekle yetiniyorsa, o millet de aciz ve zavallı demektir
Bu vazifeyi böyle taksim ettiğimiz gibi, fert üzerinde de bu üç taksimi yapmamız mümkündür Yerinde öyle bir durum olur ki, orada fert vazifesini eliyle yapar Diyelim ki, bir kumarhane işletiliyor ve buranın devletten ruhsatı yoktur O şahsa gidip, bu durumu terketmezse devlete şikayet edeceğini söylemek, bir bakıma münkeri el ile izale etmek demektir İşletilen kumarhane devlet tarafından ruhsatlı bir yer ve ferdin bundan vazgeçirmeye gücü yetmiyorsa, o zaman da bu şahsa yaptığı işin kötülüğü dil ile anlatılmalıdır Bu da mümkün olmazsa, onunla münasebetlerini yeniden gözden geçirip kalben alâkayı kesmekle beraber başkalarının onunla alâkalarını gözden geçirmelerini sağlamak bir sorumluluktur ve dördüncü bir şıkka ise aslâ cevaz yoktur
Bütün bu açıklamalarda görüldüğü gibi, tevcihlerden hangisiyle meseleyi ele alacak olursak olalım âyetin, "siz oldunuz" dediği devamlılık, her halükârda mevcuttur
Kuvvetin işlemediği, devletin bu mânâda vazife yapmadığı, milletin topyekün bu kudsî vazifeyi ihmal ettiği bir zamanda, dil ve kalble bu vazifeyi yapmak hepimiz için bir vecibedir Ama şunu da unutmayalım ki; "medenilere galebe ikna iledir, icbar ile değildir"

Alıntı Yaparak Cevapla