08-02-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Tebliğin Dine Sahip Çıkmada Bir Ölçü Olması
Burada önemli bulduğum bazı hususları ifade etmek istiyorum, zira bunların önemleri ölçüsünde bilinmedikleri ve üzerinde durulmadığı kanaatindeyim Günümüz Müslümanlarının içinde bulunduğu bu hazin duruma düşmelerinin ve bu hâle gelmelerinin belli başlı sebepleri olmalı diyorum
Birincisi; dinin yavaş yavaş ihmal edilişi İkincisi; dînî hizmetlerin resmileştirilip belli bir zümrenin inhisarına bırakılması ve dînî hizmetlerin de o teşkilatın tekeline teslim edilmesidir Bu durum da en az birinci sebep kadar bizler için tehlikelidir Bir kere din, inhisar altına alınamaz O hiçbir zaman belli bir sınıfın malı hâline getirilemez Zira din, bütün müntesiplerinin, hepsinin dinidir Her ferdin Cenâb-ı Hakk'la bir merbutiyeti vardır Fertlerin Cenâb-ı Hakk'la olan bu hususî irtibatını ortadan kaldırmak nasıl mümkün olmazsa, onların ferdî olarak dine sahip çıkmalarına da mani olunamaz Dînî hizmetleri tekelleştirmek, affı mümkün olmayan bir yanlışlık ve bir gaflettir Bu gafletten kurtuluncaya kadar da, içinde bulunduğumuz yürekler acısı durumdan kurtulmamız mümkün değildir Her fert dinine sahip çıkmalıdır ki, beklenen ferec ve kurtuluş içimize yol bulup girebilsin Aksi davranışlar, hep zuhuru muhakkak ve mukadder olan dinin kendi gücünü ortaya koymasına manidir
Aslında, dinî hizmetleri belli bir teşkilatın emrine verme, başkalarının bir oyunu olsa gerek Böyle bir yaklaşımın İslâm'ın cihat ve tebliğ anlayışıyla da hiçbir alâkası yoktur Evet İslâm dini, sadece camiye hapsedilecek bir din değildir O bizim hem dünyamızı, hem de âhiretimizi mamur etmek için gönderilmiştir Öyle bir bütündür ki, asla tecezzi ve inkısâm kabul etmez Dini bir bütün olarak ele alıp değerlendirdiğimiz ve ruhlarımıza sindirdiğimiz gün, mezelletten kurtulmuş olacağız Zira o gün ferdî, içtimaî ve insanî bütün meseleler vahyin aydınlatıcı şuaları altında vuzuha kavuşacak ve insanımız karanlıklar içinde bocalamaktan kurtulacaktır Böyle bir duruma kavuşabilmemiz için de evvela bizlerin, o vahy-i İlâhî'ye dayanan ve Efendimiz (s a s)'in nurlu beyanlarından kaynaklanan dine, bütün gönlümüzle yönelmemiz ve iç âlemimizi o nur ile aydınlatmamız gerekecektir Şunu, bir kere daha hatırlatmalıyım ki, biz iç yapımız itibarıyla durumumuzu değiştirmedikçe, Allah da bizi değiştirmeyecektir Bu müspet mânâda da, menfî mânâda da böyledir Böyle bir neticeyi doğuracak da yine fertlerin istikametidir Fertlerin inhirafı, dînî hayatı alıp götürdüğü gibi; fertlerin istikameti de onu yeniden getirecektir Öyleyse asıl olan fertlerin teker teker yetiştirilmeleri ve onların kendi dinlerine sahip çıkmalarıdır
Unutmamalıyız ki, sağlam fertlerden sağlam aileler, sağlam ailelerden de sağlam cemiyetler meydana gelir Cemiyetin temel taşında önce fert, sonra da aile vardır Bunları ıslah etmeden sağlam bir toplum meydana getirmek asla mümkün olamaz Sağlam cemiyet, Allah ve Resûlü (s a s)'nün tayin ettiği çizgiler içinde varlığını devam ettiren cemiyettir Cemiyetin böyle bir çizgi içinde varlığını devam ettirebilmesi için, her gönlün marufla donatılıp münkerâttan temizlenmesi şarttır Bunu yapacak olan da yine fertlerdir Bu konuda usûl ve teknik ise, bizlere doğrudan doğruya Allah ve Resûlü (s a s) tarafından bildirilip talim edilmiştir
Bu usûl ve teknikle yapılmayan tebliğ ve irşâd, hiçbir zaman istenen neticeyi veremez Çünkü Cenâb-ı Hakk, bizzat kendi çizdiği yoldan başkasında gidilmesine rızası yoktur O razı olmadıktan sonra bütün dünya o meseleyi kabullense de faydasızdır Biz, ne kadar Allah (c c) ile beraber olursak, O'nun rahmeti de bizimle o kadar beraber demektir
Bizim makûs talihimizi, ancak dine sahip çıkan ve rahmetle irtibatını iyi ayarlayan kutlular değiştirecektir Bir kere daha vurgulayalım ki, bu din, sahip çıktığımız ölçüde bizim dinimiz olacaktır
|
|
|