Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- Meclis
Bir kişi ile oturamam, oturacak olsam iki veya üç kişi ile otururum Onlarında bana uyar olmasına bakarım
Allah yolcularına katıl, onlarla sohbet et Onların öyle nazarı vardır ki, himmetlerini bir şahıs üzerinde toplayıp ciddi bir nazar kılsalar, onu manen diriltirler Bakılan adamın Yahudi, Nasranî ve Mecusi olması onlar için bir önem taşımaz
Büyüklerin himmetle baktığı kimse, şayet bir Müslümansa, imanı artar, yakini çoğalır, bulunduğu hâlde sebatlı olur
Bir kalp sağlık bulursa, nazarları da öyle olur Kalp sıhhat bulunca Hak yakınlığı kazanır Bir kul bakışlarını marifet ve iman çerçevesi dâhilinde yaparsa o bakış Hak’tan olur
Marifet âlemine geçen bir kulun kalbinde, Hak yakınlığı bulut, bakışları şimşek, yaptığı öğütler ise o yakınlığın yağmurudur Konuşmaları, kalbinde olanı haber verir
Dili, bazı kere marifet divitine koşar ve ilim deryasına dalmak isler Sebebi, ilim ve marifet deryasının bizatihi kendi oluşudur İçinde ateşler yanar, her kelâmı, her bakışı kalbindeki şimşeğin tezahürü olur Gerek bakışı, gerekse kelâmı, Hak tarafından geldiği için kavi temele dayanır
Her kim emirlere imtisal eder, yasaklan bırakır ve Peygamber’i (s a v) hoşnut etme yolunu tutarsa dediklerimiz o zatta tahakkuk eder Bu arada bazı hataları kalsa dahi yüzünü Peygamber’in (s a v) yoluna sererse gün olur onlar da gider; ilmi artar ve Hak yakınlığı duygusunu bulur
Hak Teâlâ'yı gerçekten aramak duygusuna sahip olmak, yapılan iyi işlerin meyvesi sayılır İyi iş, Allah'a layık olan iştir İçinde şirk kokusu olmayandır
İyi iş odur ki, seni Hakk'ın dilediği yola koya Ve sen, sağ sol gözetmeden, kalbin, sırrın ve mana âlemindeki adımlarınla yol almaya bakasın Her şeyden soyunasın; yanında halk, dünya ve ukba olmaya Yalnız O'nun veçhini dileyenlerden olasın Hakk'a koşasın; niçin koştuğun sorulunca da şöyle diyesin: “Yâ Rabbi, razı olasın diye koştum ” (Tahâ, 20/84)
Hak Teâlâ Musa Peygamber hakkında şöyle buyurur: “Biz ona, bundan önce bütün memeleri haram etmiştik ” (el-Kasas, 28/12) Bunun gibi Hakk'ı candan arayana ve O'nun Zât’ına talip olana aynı kelâmın tecellisi zahir olur
Hakk'ı tam seven kulun kalbine bütün mahlûk şeyler haram olur İlâhî gayret bunu gerektirir Bütün sütler boğazında yığılsa damlası geçmez Bu hâlde, olması muhal işler olur Bundan sonradır ki; kalbi Yaratan'dan ayıracak şeyler bir bir eriyip gider O kul, kendini sevdiğinden ayıracak şeye bağlanamaz
İman sahibi bu hâlde devam edince Peygamber (s a v) Efendimiz ondan razı olur Kalbini Hakk'a götürmek ister Ve onun önünde bir talebe olur Bu hâli taşıdığı içindir ki, o Rasûl, Hak Teâlâ'yâ şöyle yalvarır:
“Bu kulun kalbini sana vardırmam için bana izin ver ” Kul, bu hâlde hizmetini devam ettirir ve bir gün:
“Ey üstadım, beni şaha ilet O'nun kapısını göster; beni O'nunla olmaya bırak ve O'nun kapısına kadar götür Elimi kollarına yapıştır ve öylece terk et Ve öyle bir yere bırak ki, O'nu göreyim ” der
Bu talep üzerine Peygamber (s a v) onun elinden tutar, kapıya yaklaştırır Sonra, Peygamber'e bir hitap gelir:
“Ey elçi, ey delil ve muallim, beraberindeki kim?” Buna şu cevabı verir:
“Sana malûm, hayli zamandır bunu yetiştirdim Bu kapıya hizmet için onu gönüllü eyledim ” Ve sonra o kulun kalbine döner:
“İşte sen ve Yaratan'ın,” deyip onu oraya teslim eder Nasıl ki, Cibril de onu semaya çıkarırken aynı şeyi söylemişti Yaratan'a yaklaştırdı ve dedi: “İşte sen ve Yaratan'ın ”
|