Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- Meclis
Ey evlat! Ümitlerini kıs Hırsını azalt Sana emanet edilen namazları vaktinde kıl
Vasiyetini yazıp başucuna koymadan uyumak, iman sahibine yakışmaz İman sahibi, her gece vasiyetini yazmalı, öyle yatmalı Uyanırsa ne âlâ, aksi hâlde ehli onu bulur, faydalanır ve rahmet okur
Kendini bulunduğun yerde emanet bırakmış gibi gör Yerken de öyle ol; ehlin arasında varlığın bir emanet gibi olsun Kardeşlerinle kurallaşman yine öyle olsun Kalbine, bir emanet olarak gezdiğini tattır İşini iyiye yöneltmek, kötüye çevirmek gibi şeylere güçlü olmayan, ancak bir emanet olarak yaşayabilir
Lehine olan işleri bilen, kendinden zuhur edecek şeylere hâkim olan, ölüm anını sezebilen pek az kimse vardır Onlar da bildiklerini kolayca açıklamaz, kalp hazinelerine yerleştirirler Onlar, bu hâllere güneşi görür gibi bakarlar Siz güneşe nasıl bakarsanız, onlar da olacak durumlarına öyle bakar, görürler Şu var ki, dilleri ondan haber veremez
Olacak bir işi önce sır duyar, sır kalbe aktarır, kalp itminan derecesine eren nefse bildirir ve iş orada saklanır Nefsin, bu gibi şeylere ehliyet kazanması için hayli zaman terbiye görmesi, kalbe hareket edebilmesi için de hayli zaman mücadele ve mücahede yolunu tutması, hayli zorluklara dayanması icap eder Bu sırra eren zat, yeryüzünde Hakk'ın naibi ve halifesidir Sırların kapısı, ondan açılır Hakk'ın hazineleri olan kalplerin anahtarı o Zât’ın yanındadır Asıl hazinelerin sahibi odur Bu hâl, halkın düşüncesi ötesinde olan bir iştir Her ne ki zahir olur, onun varlık dağında bir zerrecik, onun varlık denizinden bir katre ve onun güneşinden bir ışıktır
Allah’ım, ben hâlime mağlûbum, sırlara dair sarf ettiğim kelâm için Sana özür beyan ederim
* * *
Bazı büyükler şöyle der: “Sakın, sonunda özür dileyecek işi yapma ”
Ama bu kelâm benim için değil Kürsüye çıktığım an sizleri göremiyorum Sözlerimi sarf ettikten sonra kalp canibimde kimseyi bulamıyorum Dolayısıyla hata ettiğim, yüzüne bakamayacağım ve özür beyan edeceğim şahsı göremiyorum Bu yüzden sözlerimi saklamadan söylüyorum ve yalnız Hak’tan özür diliyorum
Sizden ilk anlarımda kaçmak istedim, ama kendimi aranızda buldum İstedim ki, her gece bir yerde geceleyeyim ve bir ülkeden öbürüne, bir diyardan öbürüne geçeyim Ve ölünceye kadar garip gezeyim Herkesin gözünden gizli olayım Bunlar benim arzumdu, ama Hak Teâlâ beni, kaçmak istediğim şeylerin tam ortasına attı
Bu kalp, iç sağlığını bulur, Hakk'ın kapısına tam durursa, Tekvin sahrasına yerleşir ve o denizde kaybolur Bu Tekvin sıfatı tecellisi, bazen söz, bazen öz, bazen de gözle kendini gösterir Buna sahip olan kalp, Hakk'ın fiil tecellisine mazhar olur O, hem yok, hem de var edebilir Bu hâli, sizden az kimse tasdik eder, çoğunuz da inkâr yolunu tutar Buna iman etmek, yapılan işleri buna göre ayarlamak son merhaledir
Sâlih kulların ahvaline, yalnız münafık, deccâl ve heves atına binenler itiraz eder
Bu yola girmek için önce sağlam inanç, sonra amel etmek gerekir Bir kimse, zahirdeki hükümlere göre amel ederse Allah ona ilim ve marifet ihsan eder İlâhî marifet âlemine ermek ve gereği ile iş tutmak, bu hâli bulanla halk arasındaki bir hüküm olur Ama ilim işine gelince, Rabb’i ile arasındaki bir mesele olduğunu söyleriz
Marifet sahibinin zahirde yaptığı işler, iç âlemindeki işlere nispetle bir zerre sayılır Onun duyguları sakindir, ama kalbi daima hareket eder Baş gözü uyur, kalp gözü uyumaz O uyur, ama kalbi işleri görür, Hakk'ı anar
Bazı büyükler, elinde tespih olduğu hâlde uyur, uyandığı zaman onu yine çevrilirken görürmüş Dilini de Hakk'ı anar bulurmuş
Bu kalbe ferman gelir, işler tutar Sırra emir gelir, manevi işler yapar Onların bu anlatılan işler dışında birçok işleri vardır, o işleri yaparlar
Kulların zahirde yaptıkları amel, dış duygularla olur İç âlemden yapılan işler ise, havassın harcıdır Bu da, kalbin ve sırrın yapacağı işler meyanında sayılır Sırrın sırrı asıl kullarla Hak arasında olan bir hâldir Ayrıca O'na yakın oldukları için korku üzere olmayı bırakmazlar
Havas kullar, kalbin değişmesinden korkarlar Hâllerinin, iyi olmayan başka bir hâl olacağı ihtimali onları üzer Makamlarından düşme üzüntüsü onları manen yıpratır
Onları üzen şeyler arasında, kalplerinin kötülüğe kayması, güneşlerinin sönmesi, aylarının kararması ve ayaklarının yanlış yola sapması en büyük korku hissini îras eder Bu sebeplerle, Hak yakınlığı kapısının halkasına tutunur O'nun rahmet eteğine yapışır, daima inlerler
Rabb’imiz, biz dünyayı, âhireti talep etmiyoruz Bizim arzumuz din yolunda bağış ve afiyettir Biz iman ve marifetimizin bekasını diliyoruz; onu bize ver Bize rahmet eteğine yapışmayı nasip eyle İyi dileklerimizi reddedip bizi meyus bırakma Hakkında zannımız tamdır; bu isteklerimizi bizim için halk et Çünkü Sen bir şeye “ol” demeyi arzu ettin mi, o olur
|