Yalnız Mesajı Göster

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Halkın nidacısı geldi, onu dinleyiniz Halkın üzerimize yaptığı binaları yıkınız Ta, yazılan yerine gelinceye kadar bu hâlde devam ediniz
Şimdilik konuşma Su çekilsin ve kurbağa açıkta kalsın Yer Hakk’ın ibadeti için hâli kalsın Sırrın, O'nun katında kudret gemi­sine yüklensin İç âlemine, o kudret gemisinde yürümenin ve yüksel­menin Allah adı ile olacağını telkin et
Allah'ın kulları ile sohbet ederken dikkatli ol Onlarla sohbet et­mek, aslanla olmaya benzer O senin gayrınla doymaya bakar ve se­ninle meşgul olamaz Ona gider, yakınına varır ve ona iltifat edersen seni sezer, gerekeni verir Doğru zatlar hep böyledir Onlar, daima bir şahsın sohbetinde bulunmaktan hâli kalmazlar
Cüneyd'in arkadaşlarından bir zat vardı Hatırına bir şeyler ge­tirir ve kimseye demezdi; ama Cüneyd onu anlardı
Aralarında şu konuşma geçti:
“Kalbinden konuş!” dedi Cüneyd
“Konuştum; söyle bakalım ne dedim?” diye sordu arkadaşı
“Şöyle, şöyle konuştun!”
“Hayır, öyle değil
“Bir daha konuş
“Konuştum!” söyle
“Şunu, şunu söyledin
Bu konuşma birkaç defa tekrar edildi En sonunda Cüneyd Haz­retlerinin arkadaşı şöyle dedi: “Doğrusun; ben, kalbindeki safa âlemini denemek istedim Had­dizatında hepsini bilmiştin
Onların kalbi, ilâhî iradenin mecraları ve ilâhî bilginin hazinesi­dir İlâhî sırlar oradan zuhur eder Kader hazineleri, yine kader va­disinde dolaşır gelir O büyük zatların iç âlemleri, kader tümsekleri­ni aşıp uçtuğu zaman, ilâhî ilim ve esrarı bulur
Bir kuru sopadan ibaret olan odunla ne iş edilir? Mana âlemi olmayınca dış görünüş neye yarar? Bunlar, her bakımdan iflâs için­de oldukları gibi kör, sağır ve anlayışsızdır
Bazı insanları anlatırlar: “Bir dileğinin yerine gelmesi için, zamanın şahına bir yıl dur­madan her gün yazmak suretiyle üç yüz altmış hikâye yazmış ve so­nunda da arzusu yerine gelmiş O zat, bunları yazarken bir defa bile usanacak olmamış Sen günün ve gecenin pek azını ibadete harcarken usanır, yılarsın Hakk'ın Zât’ını bırakır, halk ile uğraşırsın Bu hâlinle yukarıda anlatılan Zât’ı hiç hatırlamaz mısın? Mademki halkı kalbinde taşırsın, felah bulacağını umma
Halkı bırak, Hakk'a dön Durağın, Hakk'ın yakınlık kapısının eşiği olsun Orada devamlı duracak olursan sevgi ve yakınlık eli seni o canibe çeker ve oranın yerlisi olursun Hatta oradaki güzel basa­makları ve yerleri görebilirsen, her yandan sana açıklık gelir; geniş­ler ve ferah bulursun
Kanatların kuvvet bulur, onlarla gördüğün güzel binaların şe­ref yerlerini gezersin O şeref yerleri senin burcun olur Oraya çıkar­sın, düşecek olursan yine oranın avlusuna düşersin O ev sahibinin eli üstünde döner durursun
Her çağrısı makbul olan bir dai olursun Halkın iyiliğini diler­sen söylenen işleri yap Aksi hâlde, boş hezeyanla uğraşma; onlara hiçbir faydan olmaz
Namaz, halkı kalpten çıkarıp attıktan sonra kılınırsa, Hakk'a vuslat sayılır O anda cisim ikiye ayrılmaz O, ya Hak'la birleşir yahut halkla Varlığını Hak yola harcayan zatların namazı budur Diğer kulların namazına gelince, onlar cenneti kalplerinin sağına, cehenne­mi sollarına alırlar Sırat köprüsünü önlerinde görür, Hakk'ı da bü­tün hâllerine vâkıf bilirler
Sevgi ehlinin namazı ise, daha başkadır Onlar halk âleminden tamamen ayrılır, Hakk'ın Zât’ı ile olurlar
Her şeyin bir belirtisi olur; sonra ona göre iş yapılır Nefsin açık­ça onda bir eziklik sezer, hemen isteğini verirsin Allah Teâlâ Haz­retleri şöyle buyurur: “(Rabb’in) ona, kötülüklerini ve iyiliklerini ilham etti (eş-Şems, 91/8) “Güldüren O'dur, ağlatan O'dur (en-Necm, 53/43)
Bu âyetlerin ahkâmı ile amel kolay olmaz Ancak kalp, şahına vasıl olunca ilhamını O'ndan almaya başlar O kez, ilham ve fiil te­cellisini görmeye başlarsın, hareketlerin onlara göre olmaya başlar
Kalbinde sağduyu varsa, tam varlığa ermeden de kalbine gelen şeytanî iğvâ ile ilâhî duyguları ayırt edebilir, dolayısıyla her şeyin iyi tarafını içinden duyar ve ona göre işler tutarsın
Allah için bir sohbet arkadaşı talep ediyorsan, sakin hâlinin av­detini bekle Gözlerinin uykuya daldığı saati ara İyi bir abdest al, sonra namaza başla Yapacağın iç temizliği ile namaz kapısını aç Namazınla da Rabb’in kapısına yanaş İşte bundan sonra Hak’tan sohbet arkadaşını talep et
Yalvar ve şunları söyle: “En iyi sohbet arkadaşı kim? Kimdir bana delil olacak? Sen­den bana kim haber verecek? Tek olan zamanın ferdi kim? Halife kim? Vekil kim?”
O'ndan ümit kesme, çünkü o, Kerim'dir Ümidini boşa çıkarmaz Şüphe etme; kalbine ilhamlar yağdırır, sırrına ondan nidalar olur İstediğin yönü açar Kapılar bir bir açılır Yollar ışıklanır Her kim ciddi olur, arar ve çalışırsa arzu ettiğini bulur Hak Teâlâ, bir âyet-i kerimede şöyle ferman buyurur: “O kimseler ki, uğrumuzda çabalarlar, elbette onlara hidayet yollarımızı açarız (el-Ankebût, 29/69)
Bu kelâm gerçeğin ifadesidir Hastalık senin, Hakk'ın kelâmında şüpheye kapılma
Kalbini tek yöne bağla Bütün cihetleri birleştir Hepsi Bir için olsun Böyle yaparsan O'na yakınlık hâli bulursun Gayen O olsun
Nefsini düzelt, büyük zata teslim ol Onunla sohbet ederken pen­çeli bir aslanla sohbet eder gibi ol Ondan sakın Kalbini ona karşı temiz tut
Onun fakir hâlini görüp kaçma Şanlı bir sülâleye mensup olma­dığına bakıp kalma Bazı hâllerinde muhtemel hatalara gözünü dik­me Dilinden iyi konuşma çıkmayabilir Okuduğu ibarelerde tabir ha­tası da belki mevcuttur Bunlar seni meşgul etmesin Asıl mana onun derununda saklıdır Dışındaki şeylerle eğlenme Onun niyetini, zannına göre tevil edip mana çıkarma Onun yüzünde kusur arama Onun karşısına çıktığın zaman hemen söz etmeye heveslenme Onun karşısında, maneviyata dair hâl izhar etme Onun hâllerine bak Rabb’inden neler alıyor, onu gör
O, bir kâtiptir, emri başkası verir O bir sefir, elçidir O daima işarete bağlıdır Uyma emri başka yönden gelir
O, bir işin tabirini yapar, esas ibare sahibi başkasıdır Hak onun dilinden neler saçıyorsa kapmaya bak Onun zevkini bozmaya kalk­ma Onun çizdiği sınırı aşma Başın eğik olsun Korku ve çekinme hâlini bırakma Onu ithama kalkma Sözünde ve işinde kusur ara­ma Akıllı geçinen zümrenin hepsinden üstün gör onu
Hakk'ın sana nasip ettiği o zata teslim ol Kendine göre seni Hakk'a çeviren o olsun Onun gayrından gelen hiçbir şeyi kabul etme Başkaları meyve getirirlerse yeme, bir şey sorarlarsa cevabını verme
Dış yaratılışımız hayvanların yaratılışına benzer Tabiatlarımız uyar Ama bizi bazı önemli işler onlardan ayırır Başta akıl, bizi o zümreden tamamen ayrı tutar Sonra, meşru yola koyulmak, ilim sa­hibi olmak da, onların zümresinden bizi ayrı tutar Hak yakınlığı, marifet, taat işleri, hayvanî zümreden bizi tamamen ayırt eder Her şeye rağmen aslımız yine Bir'e çıkar
Bazı büyük zatlar vardır Onlar maddi olarak, halktan biri sayı­lır Ama vasfında mevcut ilme sarıldığı zaman, ölünün dirilmesini isterse dirilir Bir isyankâr, o zatı candan anıp taam talebinde bu­lunsa, tabaklar dolusu gelir
O büyük zat, bazen insanlar arasında gezer, dünyalık alır Aldı­ğını kendine sarf etmez Sultanın hazinesine devreder Onun bütün ihtiyacı Hak tarafından görülür Vazifesi vardır, onu görür Kendine has hiçbir iş görmez
Allah Teâlâ senin için hayır diliyorsa, ayıklık nasip eder Nef­sine ait kusurları bildirir
Hâliniz bir acayip Âlim geçinenleriniz cahil Cahiliniz bir şey öğ­renmez; mağrur durur Zâhid geçinen kimseleriniz verilen her şeyi alır
Dinini dünyaya harcayıp bitirme, dini âhiret için harca
Hak Teâlâ şöyle buyurur: “Rabb’inize tazarru ve sessizlik içinde dua ediniz; o haddi aşanları sevmez (el-A’râf, 7/55)
Şiddetle, ısrarla Hak’tan bir şey talep eden zahire dalmış, işin içine nüfuz etmemiş sayılır Haddi aşan Hakk’ın gayrına taliptir ve arzularını O'ndan gayrına arz eder bir duruma düşer

Alıntı Yaparak Cevapla