Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -60- Meclis
Peygamber (s a v) Efendimiz, bir kudsî hadîsi şöyle anlatır: “Hak Teâlâ Cibril'e hitaben şöyle der: Yâ Cibril, falanı ayılt, falan da uyusun ”
Bu kudsî hadîs iki şekilde tefsir edilir:
“Hakkında ayıltma emri verilen, sevgi ehlidir; uyutulması istenen ise, sevilmiştir
Şu adam muhabbetimi iddia eder, onu ayılt Onunla münakaşa etmek dilerim; tâ ki, Benden gayrisi onun gözünde kalmasın Onu kaldır; tâ ki, iddia ettiği şeylerin şahitlerini getirsin Ve sevgi babında hakikati bulsun
Öbürünü uyut O yolumda hayli yorgunluk çekti Zâtımdan gayrinin varlığı onda vücut bulmadı Sevgisi uğrumda oldu Dâva ve şahidini kazandı Ahdimi yerine getirdi Şimdi sıra Bende Ona yaptığım vaadi yerine getireceğim O Benim misafirimdir Misafirden hizmet talep edilmez; yorucu işlere sokulmaz Onu lütuf köşemde uyutacağım Fazilet soframda oturtacağım Yakınlık işimi ona vereceğim Zâtımdan gayri her şeyi ondan yok edeceğim Onun sevgisi tamdır Sevgi işini ikmal eden için, zorluk kalkar ” Bir başka mâna daha:
“Onun sesini sevmiyorum; uyut ki, sesini işitmeyeyim Öbürünün sesini duymak istiyorum, onu da ayılt ”
Seven kimsenin, Hak tarafından da sevilmesi için kalbini Mevlâ'dan gayri her şeyden arî tutması gerekir Seven kimse, iman, tevekkül, tevhid ve ikan bakımından kemale ererse mahbûb olur Güçlük gider, rahatlık gelir En güç iş, Hak tarafından sevilmiş olmakta, O'nun sevgisi kazanıldıktan sonra her şey kolay olur
Meselâ, bir kimse düşünelim, gece gündüz yol kat eder Sebebi, bir şahsın sevgisidir Yolda bin türlü korkulu dakikalar geçirir, yemeye ve içmeye önem vermez, tâ, o şahın kapısına varıncaya kadar böyle devam eder Şahın bu gelişten haberi olunca, hizmetçilerini ona karşı çıkarır, ağırlatır Özel bineklere bindirirler Sonra hamama götürür, temizler, güzel elbise giydirir, koku sürerler Daha sonra şahın huzuruna çıkarırlar Şah da onu karşısına alır, hâlini hatırını sorar Mülkünde olan en güzel nimetleri ona verir Ve onun mahbûbu olur O seven kişi, bu güzel hâli bulup şahın sevgilisi olduktan sonra yorgunluk, korku duyar ve geldiği yere dönmek diler mi? Nasıl dilesin, dilemez Çünkü orada yerli oldu Hayatı emniyet altına alındı İşbu misal bir kalbedir Kalp, Hakk'a vasıl olduktan sonra Hak yakınlığından bir yer alır, Hakk'a münacat eder O'nun yanında emin olur O'nu bırakıp başkasına gitmeyi artık istemez
Kalbin bu makama çıkması için farzları eda etmesi gerek Haram ve şehevî şeyleri yapmaması icap eder Mubah ve helâl olan kısmı ise, varlıkla, şehvetle, hevâ ile almaması gerekir Bu hâle ermek için şifa veren verâ hâlini bulmak, tam bir yeterlik duygusuna sahip olmak lazım olur Zühd ve verâ, bu yolda önce yapılması gereken küçük işler sayılır Büyüklerine gelince, onlar da, Hakk'ın zâtından gayri şeyleri bırakmak ve nefse, boş arzulara ve şeytana muhalif olmaktır Baştan sona nefsin halk denen nesneden temiz olması da birinci derecede gelir Sonra, övülmek, kötülenmek, verilmek, alınmak gibi şeyler o kul için eşit olmalıdır
Bu yol için bir iki cümle daha söylenir ki, onları da şöyle anlatmak mümkün olur: Bir işin evveli şehadet getirmek, sonrası da sevilmeyi ve kovulmayı bir görmektir Bu hâlde kalmak kalbin sağ olmasına bağlıdır Bir kimsenin kalp âlemi sıhhat bulur, Yaratan'ı ile birleşirse, onun için kovulmakla, kabul olunmak aynı mana taşır
Övülmek, kötülenmek bir olur Hastalık ve afiyet aynı olur Zenginlikle fakirlik fark taşımaz Dünyanın gelmesi veya gitmesi eşit olur
Anlattığımız hâller bir kimsede tam olursa, nefsi yok olur Tabiat ateşi söner Şeytanı, önünde boynu bükük olur O sarih kalp için dünya ve onun sahipleri küçük görülür ve âhiret büyür Sonra, esas nura kavuşur, ikisini de bırakır Mevlâ'ya döner O sahih kalp için halk arasından Hakk'a vardıran bir yol açılır Hakk'a oradan yol alır Sağ, sol onun için ayan olur, yollar o kalp için temizlenir Her zararlı şey, o iman sahibinin doğruluk ateşinde yanmaktan kaçar ve özünle mevcut heybetten korkar
Bu hâle eren için Hak kapısından çevirecek ve yoldan alıkoyacak kimse olamaz Bu hâli benliğinde bulunduran kimsenin savaş erleri, zaferden geri edilemez Ordusu hezimete uğratılamaz Kuşu susturulamaz Tevhid kılıcı için bir hudut çizilemez İhlâs adımları yürümekle yorulmaz Hiçbir iş ona güç gelmez Hiçbir kapı, önünde kapalı durmaz; açılınca da kapanmaz Önünde kapılar uçar, kilitler açılır, yönler fethedilir O, Hak Teâlâ'nın huzuruna varıncaya kadar, kimse durdurmaya güç yetiremez Bu hâl, Hak tarafından ona bir lütuf olur Bu lütfu bulduktan sonra onun köşesinde uyur Hak ona fazlından yedirir; ülfet hâlinden içirir Bunları bulduktan sonra beşer kalbinin hatırlamadığını bulur Kulakların işitmediğini duyar Gözlerin görmediğini görür
Hak Teâlâ'nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük insan halk arasına yine katılır Sebebi; onlara hidayet yolunu göstermesi ve mülk sahibi kılması  Çünkü o kul, sonsuz manevî bir mülke sahiptir Elinde bulunan cümle şeyi bütünü ile halka dağıtır Bu öyle bir kuldur ki, Hakk'a vasıl olmuş, onu görmüş ve masivâ denen Hakk’ın zâtından gayri şeyleri bilmiştir Artık işi, yâni yeni vazifesi, halkla uğraşmaktır Onlarla uğraşır, düzeltmek için başlarına vurur Halka önderdir Hakk'ın kapısını gösteren bir elçidir Bu zâta melekût âleminde “Azîm” ismi verilir Bütün yaratılmışlar, onun kalp ayağı altında durur Ve ondan gölgelenir
Bu hâlleri işitip heyecana kapılma Sen, bir iddiacısın Sana ait olmayan ve yanında bulunmayan şey için iddia peşindesin Nefsin seni istilâ etmiş Halk, dünya hep birden kalbini sarmış Dünya ile halk, sana göre Allah'tan -hâşâ- daha büyük  Sen, Allah yolcularına karşı haddini aştın ve onların sayısına katılamadın İşaret ettiğim şeylere ermek dilersen bütün fâni şeylerden kalbini temizlemeye bak Emirlere imtisal et Yasakları yapma Kaderin getirdiği şeylere sabırla bak Dünyalık işleri kalbinden at Bunları yaptıktan sonra bana gel Bu hâlden sonra seninle konuşabilirim ve sonrasını anlatırım Buna erebilirsen, her arzun yerine gelir Bu hâli taşımadan laf etmek, ancak hezeyan olabilir
Yazık, elinden bir lokma çıksa, bir tane kaybetsen yahut bir olacak işin olmasa kıyameti koparırsın Allah'a kızarsın Hırsını, evinde duran zavallı zevceni dövmekle, yavruna vurmakla çıkarmak istersin Dinine söversin Peygamber’e küfredersin Eğer ayık kimselerden, akıllı ve Hakk'ı murakabe eden kimselerden olsaydın, Allah'ın huzurunda olduğunu bilir, sükûtu tercih eder, O'nun fiil tecellisini görür, olan işlerin cümlesini kendine birer nimet kabul ederdin
Eğer niza çıkarmadan dursaydın, şükür yolunu tutsaydın, küfür yolunu tutmayıp razı olsaydın O'na darlık göstermeden sessizce dursaydın ve şikâyet etmeseydin, sana şöyle denirdi: “Allah kuluna kâfi değil mi?” (ez-Zümer, 39/36)
|