Yalnız Mesajı Göster

İlahi Armağan -59- Meclis

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -59- Meclis




Allah'a kasem ederim ki sen yalancısın; bütün işlerin yalan Al­lah'a giden yolu bilmiyorsun; anlamıyorsun Hangi hakla önder ol­mak istersin; gözlerin görmüyor, başkalarını nice götürmek istersin Boş arzun, tabiî olan kötü arzuların ve nefsine uyman seni kör etti
Dünya sevgisi, riyaset sevgisi ve şehvet arzuları başını döndürdü; iyi olan hiçbir şeyi göremez oldun
Mademki isyan kalbine geçmedi, bana gel, çare bulayım Kalbini sararsa, hataları bırakamazsın, devam edersin, ısrar edersin Hatalar üzerinde ısrar etmek hakikati inkâr ettirir, küfre düşersin
Hakkın kelâmını dinlemek için, O'nun kulluğunda yerli olmalı Musa Peygamber’in, Hak kelâmını işitmek için götürdüğü yetmiş ki­şinin hikâyesi malûmdur Kavmi, Musa Peygamber’in Hak'la konuştu­ğuna inanmadı Yerinde tahkik etmek üzere yetmiş kişi seçtiler Hakk'ın kelâmını işitince bayılıp düştüler Musa Peygamber tek ba­şına kaldı Hak Teâlâ onları ayılttığı zaman: “Biz, Allah'ın kelâmını dinlemeye güçlü değiliz, yâ Musa! Sen aramızda vasıta ol!” dediler
Musa Peygamber konuştu Arada vasıta oldu Hem onların sözle­rini dinledi, hem de Hakk'ın emrini onlara söyledi Musa (as) kuv­vetli imana, tam kulluğa ve Hakk'a karşı tâat sahibi olması hasebiyle o sözü dinlemeye kuvvet sahibi oldu Hâlbuki onlar, imanlarının za­fiyeti yüzünden o yüce kelâmı işitmediler Tevrat vasıtasıyla geleni kabul edip emir ve yasaklarda itaat etmiş olsalardı, hatalı sözlerine cesaret edemez ve Allah'ın kelâmını işitebilirlerdi
Ben, bütün yalancı, içi bozuk ve deccâl kılıklı kimselerin üzerine musallat olurum Ben, bütün isyankârlara sataşırım Onların en ön­de gideni şeytan, en sonraya kalanı ise fâsık kimsedir Katî olarak bilinmelidir ki, bütün dalâlette kalan ve kaldığı yere ünleyen kimse­lere harp açarım
Bu işte kuvvet ve kudretim yok, ancak Âlî ve Azîm olan Allah'ın kuvveti ve kudreti ile yaparım Ben iyi işin yardımcısıyım
Nifak kalbine yer etti İslâm’a, tevbeye ve riyayı kesmeye muh­taçsın
İçinde bulunduğum hâli deneyiniz; nereden geldiğini anlayınız Bakınız, Allah'tan geliyorsa, durumum büyür ve yükselir, ayağa kal­kar, iki ayaküstünde durur, kanatlanıp halkın üstünde uçar Halkın bulunduğu evlere girer, onlar da gözleri ile görürler Kalpleri ile an­larlar Şayet bulunduğum hâl nefsimden geliyorsa üzülmeyin, ya­kında dağılır, atılır, küçülür ve uzaklaşır, parçalanır, kesilir, erir Çün­kü Hak Teâlâ yalancıya bulunduğu hâl için kuvvet vermez Münafıklara yardım etmez Kötü yolda koşana bir şey vermez Şükrü bıraka­na artık ihsan etmez
Her kim ki, nefsini nifak hâli ile konuşturur; ondan hayır gel­mez Onun nifak hâli ateş olur, dinini yakar
Ey müridler! Sizlerle konuşurum; lâkin siz benden kaçarsınız ve dediklerimi yapmazsınız
Bu ülkenin dışında ismim lâldir Ben delilik alâmeti gösteririm, lâllik yaparım Bilmez gibi gözükmek isterim; ama onlar benim için iyi olmaz Beni kader size gönderdi Bir ambar dibinde yatmakta idim; beni oradan çıkardı kürsüye oturttu
Yalancı olma Sana iki kalp verilmedi Sinen bir kalp taşır O bir şeyle dolunca ikincisi sığmaz Allah, şöyle buyurur: “Allah bir kişinin sine boşluğuna iki kalp yerleştirmedi(el-Ahzâb, 33/4)
Bir kalp ki hem Hakk'ı, hem de halkı sever; o sıhhat bulamaz Bir kalp ki, içinde hem dünya sevgisini, hem de âhiret sevgisini tut­mak ister, o da sağlık bulamaz Kalp, Hak sevgisi ile dolar, dış yüzünü halka yöneltirse, o olur Halkın iyiliğini düşünerek merhamet için kalbin onlara yönelmesi, ülfet etmesi olabilir, caizdir
İnsan, bilgi kıtlığında yolunu sapıtır Allah'ı bilmeyen ve O'na cahil olan, nifak yoluna sapar, gösteriş yapar İlim sahibi bunları yap­maz Ahmak olan Allah'a isyan eder; aklı başında olan Hakk'a tâat kılar
Dünyayı toplamak için hırsa kapılan, gösteriş yapar İçinde ola­nın gayrini gösterir Hırsa kapılmayan, dünyalık emellerini kısan, onun yaptığını yapmaz; gösterişe kapılmaz İçinde ne varsa onu gös­terir
İman sahibi, farzları eda ederek Hakk'a yaklaşır ve nafile yolu­na girerek kendini sevdirir Allah'ın öyle kulları vardır ki, önce farz ibadeti yaparlar, sonra, “Bu da bize farzdır Çünkü o nafile ibadetleri yapmaya gücü­müz var Sonuna kadar ibadetle uğraşmamız gerek, çünkü zamanı­mız bize onların yapılması gereğini bildirdi” derler
Nafile diye bir şey bilmezler, hepsini yapmanın farz olduğunu bilip söylerler
Allah'ın sevgili kullarını uyandırıcı vardır; hata anında uyandı­rır Muallimleri vardır; bilmediklerini onlardan öğrenirler İlim va­sıtalarını Hak Teâlâ onlara öğretir Peygamber (sav) Efendimiz şöy­le buyurur: “İman sahibi bir dağ başında dahi olsa, Allah onun bilmedik­lerini öğretmek için, bir bilgin gönderir

Alıntı Yaparak Cevapla