08-02-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Îman-Tebliğ-Amel Münasebeti Açısından
c) Tebliğ ve Çile
Tebliğ ve irşâd vazifesinin, çile ve ızdırapla iç içe olması ilâhî bir takdirdir Zira ancak zorlukla elde edilen şeylerdir ki, özen ve itina ile muhafaza edilebilirler Temelinde zorluk olmayan ve esasında terleme, yorulma olmayan servetlerin tükenişi bir an meselesidir Hele mesele, Allah (c c)'ın yeryüzünde anlatılması meselesi ise, bunun tükenip yok olması demek; insanlığın en esaslı gâyesinin ve insanca var olma garantisinin yok olması demektir Bu da düpedüz yeryüzünde, insan varlığının mânâsızlaşmasıdır Öyleyse insan, yeryüzünde kendi varlığını mânâlandıracak bu kudsî vazifeyi idrak etmek zorundadır  
Dün bir grup insan, zindandan zindana sürüklendi, memleket hapishaneleri onların evleri ve hâneleri durumuna geldi Çekmedikleri cefâ, görmedikleri hakaret kalmadı İçlerinde karakola götürülüp de bir daha geri dönmeyenler, her sabah evlerinden çıkarken hanımı ve çocuklarıyla helâlleşme lüzumunu hissedenler pek çoktu Çünkü alınıp götürülecekleri yer meçhûldü Bütün bu insanlar, işte bu mânâda bir mücadele içinde çırpınıp duruyorlardı Ve kısa zamanda bu nezih ve samimî gayretler güzel meyveler vermeye başladı Bugün gelinen seviye, bu hâlis ve muzdarip birkaç insanın âh u vahı ve Rahmeti Sonsuz'un da imdada yetişmesiyle gerçekleşmiştir Öyleyse kimsenin bu kudsî serveti çar-çur etmeye hakkı yoktur Çile ve ızdırap ile kazanılan ve belli bir seviyeye getirilen bu hizmete, inanan insanlar aynı seviyede hassasiyet ile sahip çıkmak mecburiyetindedirler Daha önce, bu işin bir îman işi olduğunu söylemiştik Îmana sahip çıkan her fert, onu yaşatmaya da azmetmelidir ve en azından evine barkına sahip çıktığı kadar, çoluk çocuğuna baktığı kadar, işini mesleğini hassasiyetle yürüttüğü kadar, bu iş ve hizmete de sahip çıkıp, onu koruyup kollamalıdır Aksi halde, bir kısım Benî İsrail'in uğradığı akıbetten masun kalmak mümkün değildir
Tebliğ ve irşâd adamı, her türlü zorluğa göğüs gereceğini, germesi lâzım geldiğini sık sık kendine telkin etmelidir O, çok iyi bilmeli ve inanmalıdır ki, daha önceki insanların davet esnasında başlarına gelen belâ ve musibetler, kendi başına da gelmedikçe muvaffak olamayacaktır Yani, o hep zorluğa talip olmalı, şayet bir kolaylıkla karşılaşırsa, o zaman da şükredip daha bir sür’atle yoluna devam etmelidir
Mü'min, samimî insandır Dediğini yaşama veya sadece yaşadıklarını söyleme de bir samimiyet ifadesidir Aksi bir durumu Kur’ân, yalancı ve münafık sıfatı olarak ele alır Dinden, îmandan, Kur’ân'dan bahseden ve her fırsatta etrafındakilere İslâm'ı anlatan bir insanın hayatı, anlattıkları şeylerin ölçü ve prensiplerine göre ayarlanmış olmalıdır Onun hayatında günaha yer olmamalı veya günah bir ebedî ızdırap kaynağı sayılmalıdır Evet, eğer onun işlediği bir günah varsa, bütün bir hayat boyu o günahın kavurucu azabını, vicdanının en derin köşesinde hissederek yaşamalıdır Ve aslında, onun ruhunda hiçbir günah uzun süre misafir olarak kalmamalıdır
İrşat adamı harama nazar etmez, harama el sürmez, haram yerde yürümez Gecesi gündüzü kadar aydın, gecelerde seccadesi onun secdelerine aşıktır Onun hayatında "sabah namazımı kaçırdım" sözü duyulmamıştır Eğer iradesi dışında sabah namazını kaçırmışsa, bütün gününü inlemekle ve iç ızdırabıyla geçirir O günkü iştahsızlığı davranışlarına akseder; eder ve kendinden geçer ve kim bilir nedametle nasıl iki büklüm olur!
|
|
|