08-02-2012
|
#2
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -54- Meclis
Ey cahiller, bilgin kişilere karışınız ve onlara hizmet ediniz Ve ilmi onlardan belleyiniz İlim Hak erenlerin ağzından alınır Bilgi sahipleri ile otururken edebinizi takınınız Onlara itirazda bulunmayınız Onlardan maddî şeyleri talep etmeyiniz ki, bilgilerinden fayda alasınız Ve bereketleri üzerinize yağsın  Ve yararlı hâlleri sizi sarsın  İrfan sahipleri huzurunda susarak oturunuz Zâhid kişilerle otururken kalp âleminizi güzel tutunuz
İrfan sahibi öyle kimselerdir ki, her an mesafe alır; bir an öncesini geçer Onun, her dem Yaratan'a karşı korkulu saygısı artar O'nun varlığı önünde boynunu eğer O daima kendini gözetenden çekinir; başkasından korkmaz Onun saygılı korkmasındaki artma, yakınlık duygusunun artmasından ileri gelir Fazla susması, onun müşahede hâlinin fazla olmasındandır Hak Teâlâ'nın kudsî sıfatları, arif olan kimsenin nefsini, tabiatını, şahsî istek ve âdetlerini, hattâ mevhum olan varlığını dahi yokluğa batırır ve artık konuşamaz hâle getirir Kalp hâli ve makam dili ise konuşur, ama kendisi yoktur Nimetlerin inzalini anlatır Elinde mevcut nimetleri kendine mal etmeden, Hakk'ın nimetlerini belirtir Onlar, hazır nimetten fayda almak için sessiz oturur, kalplerinden akıp gelen şarabı içerler
Bir kimse, irfan sahipleri ile oturmaya fazla rağbet ederse nefsini anlar Yaratan'ına karşı boynu eğik olur Bu yüzdendir ki, derler: “Nefsini bilenin Rabb'ine karşı boynu eğik olur ”
Yine bundandır ki, nefsini bilen, anlayan, Rabb'ini bilir
Nefsinin ne olduğunu anlayan zât, Allah Teâlâ'ya ve O'nun yarattığı kullara karşı gönlünü engin kılar O nefis, kulla Yaratan arasında bir hicap sayılır Onu iyi anlayan çekinir ve Yaratan'ının şükrü ile uğraşır Şükrünü devam ettirdikçe Hak Teâlâ, nefsi hakkında o kula yeni bilgiler ihsan eder Ve o insan bilir ki, Yaratan, ancak dünya ve âhiret için hayrı emreder ve onu öğretir Bundan sonra, o iman sahibinin dış âlemi şükürle meşgul olur; iç âlemi ise hamde devam eder Dış hâli her ne kadar dağınık olsa da iç âlemi topludur Bulunduğu iç hâli örtmek kastı ile dıştan hüzünlü görünür, ama iç âleminde sevinçlidir İman sahibi için durum böyle olsa da, irfan sahibi için böyle olmaz; onun içi hüzünle doludur Sevincini dıştan göstermek ister Çünkü o şiddetli bir arzuya sahiptir; kapıyı bekler Hâl böyle iken neler geleceğini bilemez, üzülür Ve düşünür ki: “Yaptığı ret mi olur, yoksa makbul mü? Acaba kapı açılacak mı, yoksa yüzüne mi vurulacak?”
Nefsini anlayan iman sahibinin hâli, irfan sahibine benzemez İman sahibi bir hâle sahiptir, o hâlle avunur Hâlbuki hâl daima değişir O, bunu pek anlayamaz
İrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur İman sahibi, hâlinin değişmesinden korkar, imanı zevale erecek diye üzülür Bu sebeple kalbinin hüzne boğulduğu olur Bu arada dıştan güler yüz gösterdiği de olur O, korku anında içinde saklı hüznü göstermemek için güler, konuşur Yüzü güler, ama kalbi korku ile kesilir gibi olur İrfan sahibi, bazen halka sert ve hüzünlü yüzle çıkar Sebebi onlara emir ve yasakları bildirmek içindir Halka emri ve yasağı bildirirken bir Peygamber vekili olarak konuşur
Allah yolunda olan büyük zâtlar, işittikleri iyi şeyleri yaparlar Yaptıkları iş onları Hakk'a yaklaştırır
|
|
|
|