Yalnız Mesajı Göster

İlahi Armağan -54- Meclis

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -54- Meclis




Ey evlat! Şehvetini ayakaltına al Bütün kalbinle ondan geç Şehvet kısmından sana bir nasip varsa vakti olunca gelir, üzülme O gelince istememek bir şeye yaramaz Allah Teâlâ'nın bilgisi değişmez; kısmetini, senin yerine başkasına vermez Vakti gelince, sa­na kısmet olan, yeterince rahat ve temiz olarak gelir Onu, izzet eli ile alırsın, zilletle değil Bununla beraber, gelen şeyden yeterlik duygusuna sahip olduğun için, Hak katında mükâfata lâyık olursun Ve iyilik nazarı ile sana bakılır Çünkü sen, herhangi bir şeyin gelişi için hırsa kapılmadın, ısrar etmedin Kısmet olan şeyden ne kadar kaçsan sana takılıp peşinden gelir O gelen şeyi almamak ve bir nevi zâhidlik taslamak makbul olmaz; çünkü kısmettir Bununla beraber, gelmeden önce istememek, hatta kaçmak doğru olur
Zühdü ve geleni alıp yemeyi benden belle Köşene geçip cehale­tinle oturma Her şeyi gereği gibi bil Hayrını, şerrini öğren, sonra köşene çekil İlâhî hükümde derin bilgiye sahip ol, onunla amel et Sonra her şeyi bırak, ayrıl Ancak, Allah için bilgi sahipleri vardır ki, bir tek ve bir fert olur; işte onlarla ol Onlarla sohbet et Onlara ka­rışman ve onlarla sohbet etmen, bir köşeye çekilip oturmaktan daha iyidir
Büyük insanlardan birine rastlarsan, hayrı ve şerri ondan öğren, ona yapış, bırakma Hak Teâlâ'nın ilim sonsuzluğuna ve marifet âle­mine o vasıta ile varabilirsin Onlardan bir şey dinlediğin zaman iyi anla ve derine in Şunu bil ki, bilgi o büyüklerin ağzından alınır Bil­gi, ilâhi hükümle ve bildiği ile âmil olan zâtlardan alınır Bunlardan alacağını aldıktan sonra ayrıl Nefsi, şeytanı, şahsî hevâyı, tabii âdeti ve halka gösterişi bir yana at; bunda da başarı kazanırsan, melekler, sâlih kulların ruhları seni sarar Halkı bırakacaksan, bu hâli bul­duktan sonra bırak Bu hâli bulmadan ayrılman nifak alâmeti sayı­lır; boş şeyle ömrünü geçirmiş olur, dünya ve âhiretin ateşinde ya­narsın Dünyada bela ateşi seni yakar; öbür âlemde ise münafık ve kâfirlere hazırlanan ateşte yanarsın
Allah'ım, bize affı, gufranı, hatalardan bağışı, suçlarımızın gizli kalmasını ve tevbeyi ihsan eyle! Hicabımızı yırtma Günahlarımız­la bizi sorguya çekme Yâ Allah! Yâ Kerim! “Kulların tevbesini O kabul eder ve kötülükleri affeder (eş-Şûrâ, 42/25) diye buyuran Sen'sin Tevbeyi nasip eyle Hatalarımızdan geç!
Yazık sana, bilgi iddiasındasın; fakat cahiller gibi darılır ve on­lar gibi sevinirsin İman sahibinin ferahı yalnız Allah'la olur; başka­sı iman sahibini sevindiremez Dünyada ferahlanacak bir şey varsa, sevin Şayet dünyayı Hakk'ın tâatinde kullanıyorsan ve dünyalık sayesinde Hakk'a hizmet yolunu tutuyorsan sevin Kulları, yaptık­ları tâatte iyiye yöneltebilirsen sevin Gece gündüz korkuyu bırak­ma Tâ sırrına ve kalbine, “Korkmayın, ben sizinleyim; işitiyorum ve görüyorum(Tâhâ, 20/46) müjdesi gelinceye kadar korkmayı bırakma Bu kelâm, Harun ve Musa Peygamber’e Hak tarafından söylenmişti
Sen o büyüklerden olamazsın; çünkü öğrenirsin, amel etmezsin Şüphesiz bu hâlde o büyüklere vâris olman kabil değil Veraset, an­cak bilgi ve amelle olur İhlâsla gelişir Haddini bil Kısmetinde ol­mayan şeylere uzanma Hakk'ın takdir ettiği şeylere uy O şüphesiz, seni iyi şeylere ulaştırır ve başarı verir Sana lütfünü yağdırır, omuzundan ağırlığı alır Dünyada ve âhirette şefkatini eksik etmez
İman sahibinin imanı kuvvet bulursa; artık ona, “İkan sahibi” denir İkanı kuvvetli olursa ona, “Arif” denir İrfanı sağlam olana, “Âlim” denir İlmi son haddine varana, “Muhabbet ehli” derler
Muhabbeti tam olan ise “Mahbûb” olur Bu da sağlam olursa cana yakın ülfet ehli olur Hak ona bu kere hikmet ve ilim sırlarına karşı anlayış verir Zât âlemine geçme bilgisini, emir ve kader gizlilikleri­ni o kula belletir Bu hâller, kulun kabiliyet ve istidadına göre tecel­li eder Kalbin kuvvetine ve genişliğine göre bu hâller kula verilir Bu hâlleri benliğinde bulan o kul, Hak'la kaim olur Kalbi ile halk âle­minden ayrılır
İlâhî bilginin ezelî sırrı, bir kula ezelden mukadder olan nasiple gelir Bu nasip; yemek, içmek, giymek ve evlenmeye dair olabilir
Hangi kul için gelmiş ise onu bulur Bir nasibin gereği hangi kulda infaz edilecekse onu bulur Başkasına gidemez Nasip sahibi nerede olsa, Hak Teâlâ onu bulur Bulamadığı takdirde, ilâhî bilginin hük­mü iptal olunur ve kıymeti kalmaz; bu da imkân harici bir şeydir
Kulun kısmeti gelince, Hak tarafından verildiği için alır, yer Yersiz varlığı yok olur Ve yeni baştan dirilir Manevî bir hayat dahi yaşasa, geçmişte hüküm veren bilginin gereği için diriltilir İlâhî il­min icabına noksan gelmemesi için bu işler böyle yapılır O kul irade ve arzularını kaybetmiş bir durumda ise, bir sibyana yedirilen lok­ma gibi yedirilir Nasıl bir ana, hurma ezmesini yavrusuna yedirirse o kulun kısmeti de kendisine öyle yedirilir Kısmetler iner, o iradesiz yemeğe devam eder O kulun hâli, hasta adamın habersiz ilaç içip kuvvet aldığı gibidir Nasibini yer, içer, kuvvet alır Bu hâllerde iman sahibini ezelî ilim terbiye eder
İş bu sıfatlar; iman, irfan, ikan sahibi olan ve Hakk'ın zâtına varan, iyilik ve kötülüğü almaya ve atmaya gücü yetmeyen bir kişi­nin sıfatıdır O kişiyi rahmet eli çeker Sağa ve sola o el çevirir Daha açık tabirle, onu sadece lütuf coşturur ve her yanını ihata eder
Eyvah! Hak irfanına sahip olmayanın heybetine Ve O'nun rah­met eteğine yapışmayanların acıklı hâllerine
Vah! Hak'la muamelesini kesen ve güya sırrı ile O'na bağlan­mak isteyen, O'nun rahmetine, iyiliğine güvenen zavallıya

Alıntı Yaparak Cevapla