08-02-2012
|
#4
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -51- Meclis
Ey cahil, elinden defteri at, bana gel Tek başına dize gel Bilgi, Hak erenlerinin ağzından alınır, defter köşelerinden değil  Hemen her çeşit bilginin esası, bilgi sahibinin hâlinden alınır, sözünden değil Tam bilgi, halktan geçen, Hak varlığı ile var olandan alınır
Asıl önemli iş, kendini yok etmekte, halkı yok görmekte ve Hak varlığı ile vücut bulmaktadır
O'ndan gayri her şeye karşı yok ol Sonra O'nda var ol ve O'nunla diril Hakk'a hizmetçilik eden erlere arkadaş ol Onlar Hakk'ın kapısından gayri durmazlar Bütün işleri O’nun emrine uymak ve yasaklarını yapmamak Ve O'nun kaderine sığınmak
Hak yola hizmet edici olanlar, Hakk'ın dilemesi ile halk arasına girer ve fiil tecellisi ile kullarla olurlar Onlar için kullara dalıp Hak'la niza çıkarmak usulü yoktur Az oldu veya çok oldu gibi şeyler için itiraz etmek onlara yakışır şey değildir Yüksek olmak veya altta kalmak onlar için önem taşımaz Bu yüzden, verene çıkış yapmazlar
Hak yola hizmeti bir yana itip nefsinle olma Nefsin arzularını tatmin için Hakk'a kulluktan yan çizme
Velî kullar, halka hizmet buyurunca şahsî arzularını katmazlar Onlar için halka bir iş yapmak veya yaptırmak, bir rahmet ve şefkat eseridir Yapılacak bir iş, onlara işaret yolu ile bildirilir de öyle yaparlar Hiç bir velî, nefsi için kullardan bir iş talebinde bulunmaz Onun nefsi itminan derecesini bulmuş, yaramaz inadı ve kötü isteği kalmamıştır; dünyaya meyilli hâli yoktur Sen nefsini onlarınki gibi sanır, hizmet edersin Halbuki senin nefsin cahildir, bir şey anlamaz Hâl böyle iken sen ona uymaktasın ve tasarrufunu onun dileğine, kötü arzularına harcamaktasın
Senin için en uygun iş odur ki; nefsin her uygunsuz arzusunu cevapsız bırakmak gerektiğini bilesin ve onun ses duvarına perde çekesin Onu elde etmek dilersen böyle yap
Nefsin sözünü dinlerken ona aklı olmayan bir deli nazarı ile bak Şehvet, lezzet, atak kelâmlarını işitme Senin ve nefsin helaki ondan gelen sözü dinlemekte, dediğini yapmakta olduğunu keza bilesin
Nefis, Allah Teâlâ'ya itaat ederse rızkı bol gelir; elini her attığı yerde rızkını bulur İsyan eder, zulüm yolunu tutarsa sebepler ondan yüz çevirir; zahmet verici işler başına çullanır Bu hâlinde o, dünya ve âhiretin yaramaz metaı hâline gelir
Bir nefis ki, itaatli ve yeterlik duygusuna sahip olur, onun sahibi her yerde sevilir ve elini attığı yerde, yüzünü çevirdiği yönde kısmetini bulur Böyle bir nefse sahip olan hâlinden memnun olduğu gibi her şey de ondan razı olur O zât farzı eda eder Farz ibâdetleri yaparken gönlü hoştur Yaptığı ibâdeti özüne bir külfet olarak kabul etmez Kalbi, masivâdan âri olur Dünyalık toplamaya koyulmaz
Dünyanın ne artığını, ne de eksiğini kalpten talep eder; bu bapta cümle duygusu sakindir
Ey nimete belenen, eline girenleri şükürle karşıla Aksi hâlde hepsini yitirirsin Nimet kanatlarını şükürle bağla; yoksa uçar, elinden gider
Asıl ölü, dışta diri de olsa, Yaratan namına arzuları yönünden ölebilendir -“Ölmeden evvel ölünüz” hadîs-i şerifine işaret- İnsana, dış varlığı ne önem verir? Bir insan ki, hayatını boş şeylere, maddî lezzet, şehvet uğruna harcar, onun hayat tadı nasıl olur? Hayatının ne mânası kalır? Asıl diri olması gereken iç âlemi ölüdür Sureti yerinde durur, ama neye yarar?
Allah’ım, bizi seninle diri kıl; Zâtından gayri şeylere karşı öldür
|
|
|