|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ruhla Alâkalı Üç Cins Cehennem Ateşi
O hâlde, yarın kıyamet günü dünyayı sevenler, dünyanın lezzet ve şehvetlerini bu şekilde görürler Şehvet ve arzularının çokluğundan kalblerinde kalan eser ve izler, o kimsenin boğazında, dilinde ve bedenindeki pislikler ve acılıklar gibidir Hattâ ondan da fenadır Çünkü, öbür dünyadaki işlerin tamamı ve zorluğu örnekle anlatmaya gelmez Fakat bu, ruha ve kalbe olan utanma ve mahcubiyet ateşi denen ateşlerden, bedenin habersiz olduğunu gösteren basit bir numunedir
ÜÇÜNCÜ ATEŞİN SIFATI: Allahü Teâlâ'yı görmekten mahrum kalma ve o saadete kavuşmaktan ümitsiz olma hasretinin verdiği ateştir Bunun sebebi, bu dünyadan götürdüğü körlük ve cahilliktir Zira marifete kavuşamadı ve kalbini zikir ve mücahede ile temizlemedi ki; öldükten sonra Allahü Teâlâ ona görünsün Kalb, parlak bir aynaya benzer Günah ve dünya arzularının pasları onu karartır ve bir şey göstermeyecek hâle getirir
Bu ateşin misâli şöyledir: Bir grup insanla, karanlık bir gecede, renkleri belli olmayan çakıl taşlarıyla dolu bir yere gittiğini düşün Arkadaşlarının sana, «Bunlardan taşıyabileceğin kadar al Çünkü biz, bunların çok kıymetli olduğunu duyduk», deseler ve hepsi taşıyabileceği kadar alsalar, sen ise hiç almayıp onlara, «Yarın bunların işe yarayıp yaramayacağını bilmediğim için bu kadar sıkıntıya katlanmam ve bu ağır yükü çekmem aptallık olur», desen, sonra da onlarla beraber gitsen ve onlarla alay etsen, onları aptal yerine koyup eğlensen ve onlara, «Aklı ve zekâsı olan benim gibi rahat ve hafif gider, aptal olan kendini eşek yapar, yük çeker ve mümkün olmayan şeylere tama' eder!» desen, fakat ortalık ağarınca bakıldığı zaman; bunların hepsinin cevher, kırmızı yakut ve yüz binlerce altın değerinde olduğu görülse; arkadaşların ne için biraz daha fazla almadık derlerken, sen bir tane bile almamakla aldandığından, ölecek gibi olursun Ve bunlara sahip olmamak ateşi kalbine düşer Sonra onlar, aldıkları bu şeyleri satıp, yeryüzünün valiliğini alırlar İstedikleri nimetleri yerler, istedikleri yere giderler, Seni, aç, susuz ve çıplak bırakırlar Seni hizmetçi olarak alır, iş yaptırırlar «Bu nimetlerden bana da bir pay verin» desen, cevabında, âyet-i kerimedeki gibi, «Cehennemdekiler, Cennettekilere derler: Allahü Teâlâ'nın size rızık olarak gönderdiği şeylerden, yahut akıttığı sulardan bize de akıtınız (veriniz) Cennet ehli derler ki, muhakkak ki, Allahü Teâlâ onları kâfirlere haram eylemiştir» (3) söylerler ve «Dün gece sen bizimle alay etmez miydin? Biz de bugün, seninle alay ederiz», derler Âyet-i kerimede, «Eğer bizimle alay ediyorsanız, elbette biz de sizinle alay edeceğiz» (4), buyruldu
Cennet nimetlerinin ve Allahü Teâlâ'yı görmenin elden kaçmasına misâl bu anlattığımızdır Bu cevherler, iyi ameller; o karanlık da, bu dünyaya benzer, iyi amel cevherleri elde etmeyenler, «İlerdeki şüpheli nimetleri için, niçin şimdi eziyet çekeyim?» derler Yarın ise, «Üzerimize o sudan akıtınız» (5), derler Nasıl üzülmez, nasıl hasret çekmezler ki, yarın kıyamet günü Allahü Teâlâ'nın çeşit çeşit nimet ve saadetleri; marifet ve iyi amel işleyenlere akar, gelir Dünya nimetlerinin hepsi oradakilerin bir anlığının karşılığı olamaz Hattâ Cehennemden en son çıkacak olana bile verilenler, dünyadakilerin on katıdır Bu benzetme, ölçü ve miktarla değil, nimetin ruhu, aslı iledir O da lezzetin verdiği sürürdür Meselâ, «Bir cevher on altındır», denir Kıyamet asıl itibariyle olup; mâhiyet ağırlık ve ölçü bakımından değildir Bu da böyledir
(1) 104 - Hümeze: 7 - 8
(2) M Zühd, 1; F Zühd, 16; C Zühd, 3; Hm II 197, 323, 389, 485,
(3) 7 - A'râf: 50
(4)11 - Hûd: 38
(5) 7 - A'râf: 50
İmam Gazali
|