Prof. Dr. Sinsi
|
Tevhid Ve Marifetle İlgili Konular
İLİM VE MARİFET ARASINDAKİ FARK
Marifet, yüce Allah'a yakınlıktan ibarettir Marifet kalbi tamamen sarar, onda öyle bir etki yapar ki, vücudun bütün azalarında bu etki gözükür
İlimle marifet arasındaki farkı bir misalle anlatacak olursak; ilim ateşi görmektir; marifet ise ateşle ısınmaktır
Lugatta marifet, şek kabul etmeyen/içinde şüphe bulunmayan ilimdir Örfte ise, önceden bilinmeyen bir şeyin bilinmesidir
Sûfîlere göre marifet, Allahu Teâlâ'nın zâtı ve sıfatları hakkında içinde hiçbir şüphe bulunmayan ilimdir
"Allahu Teâlâ'nın zâtının ve sıfatlarının tanınması nedir?" diye sorulursa, kısaca şu cevap verilir:
27 Yûnus 10/44
Allahu Teâlâ'nın zâtını tanımak, O'nun mevcut, tek, bir, zâtı bulunan, sonsuz derecede büyük olan, varlığı kendinden olup hiç kimseye muhtaç olmayan ve hiçbir şeyin kendisine benzemediği bir zât olduğunu bilmektir
Allahu Teâlâ'nın sıfatlarını tanımak ise, O'nun hayat sahibi, her şeyi bilen, her şeye kudreti yeten, işiten, gören ve kendisine has diğer sıfatlara sahip olduğunu bilmektir
"Marifetin sırrı nedir?" diye sorulursa, onun sırrı ve ruhu tevhiddir, yani yüce Mevlâ'yı birlemektir Bu da, O'nun hayatını, ilmini, kudretini, iradesini, işitmesini, görmesini, konuşmasını varlıklardan birinin sıfatlarına benzetmekten uzak tutmaktır Çünkü, O'nun misli, benzeri, dengi hiçbir varlık yoktur
"Marifetin alâmeti nedir?" denirse, kalbin Allah Teala ile hayat bulmasıdır Allahu Teâlâ, Hz Davud'a (a s), "Marifetimin (beni tanımanın) ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu Dâvûd (a s): "Hayır" dedi Yüce Allah: "O, kalbin beni müşahede içinde hayat bulmasıdır" buyurdu
Hangi makamda hakiki marifet sahih olarak elde edilir? diye sorulursa, cevabı şudur: Kalbin sırrı ile ilâhî tecellileri görüp müşahede etme makamında gerçek marifet elde edilir Kalp tanımak için görür Gerçek marifet, kalbin içinde oluşan irade ile gerçekleşir Allahu Teâlâ, kalpten bazı perdeleri kaldırır; perde arkasından dostlarına yüce zâtının ve sıfatlarının nurunu gösterir; bu şekilde yüce zâtını tanımalarını temin eder Yüce Allah, te-
cellilerini gören kimsenin yanmaması için bütün perdeleri kaldırmaz Bir âşık hal lisanı ile şöyle demiştir:
Eğer perdesiz zuhur etseydin; ölürdü bütün halk;
Lâkin arada ince perde var da, âşıkların kalbi onunla tayat bulur
Bil ki; yüce Allah bir kalbe azametiyle tecelli ederse, bu tecelli kalpte korku ve heybet oluşturur Yüce Allah cemâli ve güzelliğiyle tecelli ederse, bu tecelli kalpte aşk meydana getirir Sıfatlarıyla tecelli ederse, muhabbet meydana getirir Zâtı ile tecelli ederse, bu tecelli gaipte tevhid ilmini oluşturur
Ariflerden biri demiştir ki: "Vallahi, kul dünyadan bir şey elde eder de onunla yetinirse, Allah onun kalbini kör sder, dünya muhabbeti ile yapılan ameli boşa çıkarır Mlahu Teâlâ dünyayı karanlık yaratmış; güneşi onda bir
[ışık yapmıştır Aynı şekilde kalpleri de karanlık yarat-nıştır; marifeti kalp için bir ışık yapmıştır Bulut gelince güneşin ışığı kaybolur; aynı şekilde kalbe dünya mu-
fhabbeti gelince, ondan marifetin nurunu giderir "
Denilir ki: Marifetin hakikati müminin kalbine atılan
lilâhî bir nurdur; kalp hazinesinde marifetten daha kıy-
fmetli bir şey yoktur
Ariflerden biri demiştir ki: "Arifin kalbindeki marifet güneşi, dünyayı aydınlatan güneşten daha parlaktır; gökteki güneş bazan tutulur ışığı perdelenir; kalplerdeki marifet güneşi ise hiç perdelenmez Gökteki güneş, gece olunca kaybolur; ariflerin kalbindeki marifet güneşi ise hiç batmaz "
Bu konuda bazıları şu şiiri okur:
Gündüzün güneşi, gece kaybolur; Kalplerin güneşi ise hep aydınlık durur
Kim severse dostu uçar kalbi O'na; İştiyakla yanar, ta kavuşma anına
Zünnûn el-Mısrî (k s) demiştir ki: "Marifetin hakikati; Cenâb-ı Hakk'ın gizli nurlarını ulaştırarak sırlara tecelli etmesidir "
Bu konuda şu mânadaki şiir söylenir:
Ariflerin öyle kalpleri vardır ki, onunla perdeler içinde sırrın sırrında tecelli eden yüce ilâhın nurunu tanırlar Onu tanıdıktan sonra; halka karşı kulakları sağır olur; onları görmekten gözleri kör olur, yalan dava ve boş iddiaları konuşmaktan dilleri tutulur
Ariflerden birine: "Kul gerçek marifete ulaştığını nasıl bilir?" diye sorulunca; şu cevabı vermiştir: "Kalbinde rabbinden başkasına ayıracak bir yer bulamadığı zaman "
Ariflerden biri şöyle der: "Marifetin hakikati, herhangi bir vasıta olmaksızın, nasıl olduğu bilinmeksizin ve hiçbir şeye benzetmeksizin Yüce Hakk'ı müşahede etmektir "
Müminlerin emîri Hz Ali'ye (r a), "Ey müminlerin emî-ri, sen gördüğün rabbe mi ibadet ediyorsun, görmediğin Rabbe mi?" diye sorduklarında Hz Ali (r a), "Ben
gördüğüm rabbime ibadet ediyorum, fakat bu görme başın görmesi değil kalbin görmesidir" demiştir
Ca'fer es-Sâdık'a (r a), "Yüce Allah'ı gördün mü?" diye sorulunca hazret, "Ben görmediğim rabbe ibadet etmem!" cevabını vermiştir Kendisine, "O'nu nasıl gördün; halbuki, gözler O'na ulaşamaz" diye sorduklarında ise şu cevabı vermiştir: "O'nu gözler baş gözü ile göremez, fakat imanın hakikatine ulaşarak kalpler O'nu görür O, zahirdeki duyu organları ile bilinmez, insanlar ile kıyas edilmez "
Ariflerden birine marifetin hakikati sorulunca şöyle demiştir:
"Gerçek marifet, sırrı bütün istek ve arzulardan boşaltmak, âdet olan şeyleri terketmek, hiçbir alaka düşünmeksizin kalbin Allahu Teâlâ ile sükûn ve huzur bulması, O'ndan başka her şeyden gönlü çekip bütün düşünceyi yüce Mevlâ'yı da toplamaktır "
Aslında, O'nun zâtının ve sıfatlarının hakikatini bilmek mümkün değildir; yüce Allah'ı gerçek mânada ancak kendisi tanır Bütün şan ve şeref O'na aittir
|