Prof. Dr. Sinsi
|
İmanın Tadını Almanın Anlamı
İmanın Tadını Almanın Anlamı
Abdulcelil CANDAN
İman emn/güven kökünden gelip if’al babından mastardır Sözlükte doğrulamak, güven vermek, emniyette olmak, onaylamak, kabullenmek, gönülden benimsemek gibi manalara gelir Kavram olarak ise çok tartışılan konulardandır İmanın tarifi konusunda üç önemli görüş var
1 İmanın dil ile ikrar edip kalp ile doğrulamaktan ibaret olduğunu söyleyen görüş Bu görüş Maturidilere aittir
2 Ebû Hanife ve İmam Kuşeyri’nin de aralarında bulunduğu bir kesim ulema imanı, Allah’ın emirlerine sarılıp yasaklarından sakınmak olarak tarif etmişlerdir Bu kesim, İslam olmaksızın imanın, iman olmaksızın da İslam’ın olmayacağının söylerler Ebû Hanife, “Kendilerine kitap verdiğimiz toplumların âlimleri, o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar Böyleyken içlerinden bir kısmı gerçeği bile bile gizlerler” âyetini delil getirerek, bilgi ve marifetin iman olmadığını söyler Âyetin de belirttiği gibi, kitap ehli, en yakınlarını tanıdıkları gibi, Resul-i Ekrem’i (s) tanıdıkları halde iman etmiyorlardı Bu hüküm münafıklar için de aynıdır Münafıklar da Allah’ın Resulü’nü tanıyor, onunla namaz kılıyor ve cihada katılıyorlardı Bu rağmen Kur’an onların mümin olmadıkların haber verdi
3 Ashab, tabiîn ve mezhep imamları ve hadisçiler, imanın dil ile ikrar, kalp ile doğrulama ve organlarla amelden ibaret olduğunu söylemişlerdir İmam Buhârî şöyle der: “Seleften bin kişiyle karşılaştım, hepsi de imanın söz, tasdik ve amelden ibaret olduğunu söyledi ”
İmanın tasnifi
A Toplu olarak
1 Taklidî iman: Taklidî iman, aile ve çevremizden elde ettiğimiz ve öğrendiğimiz imandır Köksüz ve cılızdır; delil, düşünme ve araştırmadan yoksundur Rüzgârın önündeki muma benzer, her an sönmeye mahkûmdur Sıradan insanların imanı bu türdendir, yani taklididir
2 Tahkikî iman: Araştırma, delil ve düşünme neticesinde elde edilen imandır Delil ve araştırma sonunda elde edilmiştir Engin dağlardan daha sabit ve güçlüdür
B Tafsilî olarak
1 Zaruri iman, yani Allah tarafından kalbe işlenmiş imandır Meleklerin imanı bu türdür İnanmak zaruri olduğundan onun dışına çıkmak mümkün değildir
2 Masum iman Peygamberlerin imanı bu türdür Allah tarafından korunmuşlardır Bu imana sahip kişilerin imanda sapma göstermeleri mümkün değildir
3 Mevkuf iman, yani beklentide olan imandır Bid’atçilerin imanı bu türdür Mevkuf iman sahibi bid’at işlediğinden her an onu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır Tövbe ettiği takdirde imanını koruyabilecektir
4 Makbul iman, müminlerin imanını teşkil eder
5 Merdut iman: Kabul olmayan imandır Mürtedin imanı bu türdendir Sahibi, dinin aslı sayılan bir konuyu inkâr ettiğinden imanı reddedilmiştir
İmanın ayrıntıları konusu makalemizin hacmini aşacağından, özet olarak değinmekle yetineceğiz Makalede sunacağımız hadislerde söz konusu edilen İmanın Tadını Almak konusunu aşağıda işlemeye çalışacağız
Hadislerde İmanın Tadının İşlenişi
İmanın tadını konu alan şu iki hadis-i şerifi ele alacağız
A “Kimde üç şey bulunursa o imanın tadını almış olur
1 Allah ve Resul’ünün kendisine her şeyden daha sevimli olması
2 Birisini sadece Allah için sevmesi
3 Küfürden kurtulduktan sonra, küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak
B “Allah’ı Rab, İslam’ı din, Hz Muhammed’i de resûl olarak bilen kişi imanın tadını almıştır ”
Hadislerde Söz Konusu Edilen İmanın Tadını Almanın Anlamı
İman, Allah’ın müminlere ihsanda bulunduğu en büyük nimettir Bundan daha büyüğü, onun tadını almaktır Bu bakımdan iman eden herkes “Ben imanın tadını aldım diyemez ” Söz konusu ettiğimiz her iki hadis de, imanın tadını almayla ilgili olan hususları ele almıştır Birinci hadis, küfre girmeyi ateşe girme olarak, küfürden çıkmayı da kurtuluşa erme olarak nitelemiştir İmanın tadını alan, Allah’ın emir ve yasaklarına hakkıyla yerine getirir Allah’ın emrini her şeyin üstün tutar, gerektiğinde bedel verir
İmanın tadı öyle bir şeydir ki, kalbe bir defa yerleşti mi bir daha ondan ayrılmaz İmanla dünyadan ayrılmaya dek devam eder İmanın tadı, onu tüm arzu ve isteklere tercih etmektir Allah yolunda gelecek acı ve zahmetlere katlanmaktır
İmanın tadını alan, Allah’ı Rab, Hz Peygamberi elçi olarak bilir Onlara kayıtsız ve şartsız olarak iman eder, emir ve yasaklarına riayet eder, emirlerinden razı olur, gereğini yerine getirir, onları herkes ve her şeyden fazla sever, onlardan razı olur Allah’a güvenir, hiçbir şeyi O’nun önüne vermez İslam’ı bir düstur ve nizam olarak benimser
“Gördün ya, Allah hoş bir sözü kökü sabit, dalı gökte güzel bir ağaca benzeterek nasıl temsil yaptı O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir” âyeti; imanı lezzetli ve yararları olan bir ağaca benzetir Meyvesiz ağaç olmaz Bu ağacın meyvesi, ibadet ve salih amellerdir Allah’ın emirlerine sarılmak ve yasaklarından uzaklaşmaktır İman ağacının dalları, hayırlı amellerde bulunmaktır İmanın tadı ise meyveleri toplamaktır İman tadının artması meyvelerin olgunlaşmasına bağlıdır İman olgunlaşınca sahibi her türlü fedakârlıklara katlanır Din uğruna en kıymetli varlığını ortaya koyar, şehit olmayı gerdek gecesinden üstün tutar
Mümin imanın tadını aldığında onunla tatmin olur; bir kere tadan çocuğun, annesinin memesini bırakmadığı gibi onu bir daha bırakmaz, onsuz yaşamaz; onu kanına, kemiğine işler Balık susuz yaşayamadığı gibi, o da onsuz yaşayamaz
İbn Hacer Askalanî, hadislerde geçen halavetu’l-iman/imanın tadı ifadesini rağbet edilen tatlı bir şeye benzetir Tat ve duyu alma sinirleri bozulan birinin bu tadı alamayacağına dikkat çeker
“İmanın tadını almak” ifadesinin anlamı, ibadetlerden lezzet ve haz almaktır İlim ve takvayı sultanlığa değişmeyen meşhur zahit İbrahim Ethem, imandan tat almayı şöyle ifade eder: “Eğer krallar içinde bulunduğumuz hazzı bilselerdi, ona sahip olmak için bizimle savaşacaklardı ” İmanın tadını aldığından zindanı saray gören İbn Teymiye de, imandan almış olduğu tat ve hazzı şöyle ifade eder: “Şu çulumu kralların mülküne, zühdümü Hz Süleyman’ın saltanatına, fakir ve mütevazı halimi de hükümdarların yaşadıkları zevk u sefaya değişmem ” Diğer bir vesileyle de şöyle der: “Dünyada bir cennet var, ona girmeyen ahiretteki cennete de giremez Düşmanım bana ne yapabilir ki? Cennet ve seyranım kalbimin içindedir Ne¬reye gidersem benden ayrılmaz Allah için sürgün edilmem seyahat; zindana atılmam halvet; öldürülmem de şehadettir ” Zindanda bulunduğu sırada iman ve Allah’ı anmaktan aldığı hazzı şöyle ifade eder: Keşke şu zindanda yaşadığım zevk ve hazzı cennette duyabilsem İmanın tadını alan Rabbani âlim şunu ifade etmek ister: İman, sahibine cennet hayatını yaşatır Zindanları saray, acıları tatlı kılar, hayata anlam verir
Birinci hadis, imanın tadını almayı, imanın zıttı olan, onu zedeleyen hareketleri terk etmeye bağlamıştır Yani, karanlık ile nur, gece ile gündüz bir arada bulunmadığı gibi, iman ile küfür, iman ile nifak da bir arada bulunmaz Aynı hadisin ikinci şıkkı, imanın bir söylemden ibaret olmadığını, imanın bedel istediğini ifade eder Bu bedel, atamız Hz İbrahim (as) ve Ashabu’l-Uhdud’ta olduğu gibi ateş, Hz Yusuf’da (as) olduğu gibi zindan da olabilir
İlk hadiste geçen ilk iki haslet; tahalli, yani faziletlerle bezenmeye, son haslet de tahliye; yani günah ve münkerattan uzaklaşma ve beraatı beyan eder
İmanın tadını almak için kalbin sağlam olması gerekir Ağzının tadı bozuk olan birisinin sirkeyle balı birbirinden ayıramadığı gibi, kalbi körelmiş birisi de imanın tadını alamaz İmanın tadını fark eden birisi, ilim ve zikir halkalarını cennet bahçeleri, haramı de ateş kodu olarak algılar Tat veren imana, şek ve şüphe karışmaz, sarsılmaz, fısıltılar onu etkilemez, sahibi Allah yolunda malıyla canıyla cihat eder, huzura kavuşur, kâinatı iman ile tasavvur eder
|