Prof. Dr. Sinsi
|
İnfak Toplumun Güvencesidir
İnfak, Toplumun Güvencesidir;
Toplumun selamleti ve devamı iyi ilişkilerle mümkündür İyi ilişkilerin başında, muhataptan maddi bir karşılık beklemeden gönülden yapılan yardım ve paylaşım gelir Dikkat edilirse Kur’an’da infakın hep fi sebilillah/Allah için, Allah yolunda yapılması gerektiği belirtilir Çünkü Allah için veya Allah yolunda yapılmayan infak Allah’ın rızasını kazandırmaz ve yapana ahirette bir yarar sağlamaz Nitekim kâfirler de hayatta pek çok iyi işler yapar veya başkalarına yardımlarda bulunurlar, ama Allah için, rızasını kazanarak ahirette kurtulmak için yapılmadığından yaptıkları iyilikler veya işledikleri ameller heba olup gider
“İşledikleri bütün amelleri alır, toz duman ederiz/değersiz kılarız” (Furkan 25/23) “Onların amelleri hem dünyada hem ahirette boşa gitmiştir” (Bakara 2/217; Âl-i İmran 3/22 vd)
Onun için yüce Allah, karşılığını mupatap kişilerden bekleyerek başa kakma, aşağılama, dedikodusunu yapma, ondan karşılığını bekleme gibi nedenlerle yapılan infakın boşa götürülmemesini ister (Bakara 2/264)
Yapılan infakı şu veya bu şekilde boşa götürecek şeylerden kaçınmak gerektiği gibi, kişilerin kendileri için sevdiği ve alırken iğrenmeden alabilecekleri şeylerden infak etmedikçe hayır işlemiş olmayacakları da belirtilir
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infak edin/hayra harcayın Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır” (Bakara 2/267)
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyilik işlemiş olamazsınız Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir” (Âl-i İmran 3/92)
İnfak, bireylerin birbirlerini sevmesini, karşılıklı sorumluluk bilinciyle hareket etmesini, bir vücudun organları gibi yardımlaşma ve dayanışma içinde olmasını, iyilik ve insanlık duygularının gelişmesini, birbirlerini koruyup kollamasını sağlar Bütün bunların ortak paydası olarak sevinçte ve tasada paylaşmayı sağlar Paylaşmayı bilmeyen yahut ahlak olarak yaşamayan bir toplumda bencillik, cimrilik, egoizm, hırs, başkalarına karşı duyarsızlık, mal ve servetle üstünlük kurma, başkalarına tahakkum etme, malı hayatın hedefi ve amacı yapma, dünyevileşme/sekülerleşme, ahiret hayatını göz ardı etme, kısaca Karunlaşma gibi hastalıklar meydana gelir ve bunlar sosyal hayatı çürütür İnfak bütün bu hastalıklara karşı panzehir olduğu gibi, paylaşma, dayanışma, yardımlaşma, huzur ve refah sağlama, acıları dindirme erdemlerini kazandırır ve geliştirir Çünkü paylaşma ve ihtiyacı giderme olduğu zaman insanlar birbirlerini daha çok sever, birbirine saygı gösterir, birbirini koruyup kollar, birbirine güvenir, iyilik ve güzellikler üzerinde, yani takva üzerinde yardımlaşırlar İnfak bireylerin birbirini kıskanmasını, elindeki servete göz dikmesini, sahibine karşı kin ve nefret duyguları beslemesini ve servetinin yok olmasını önler, sosyal ayrışma ve kamplaşmaya, çatışmaya ve toplumun altını üstüne getirmeye meydan vermez
Paylaşım olmayan yerde kıskançlık, nefret ve düşmanlığın yol açtığı sınıf bilinci oluşur ve servet sahiplerine karşı kin, nefret ve düşmanlık zamanla örgütlü hale gelerek sosyal patlamalara, ayaklanma ve devrimlere yol açar Kapitalizmin sekülerizmine, bencilliğine ve acımasızlığına karşı zamanla sosyalizm ve komünizmin ortaya çıkıp devrim yaptığı gibi bunların acımasızlık ve haksızlıklarına karşı da zamanla kapitalizm ortaya çıkarar ve devrim yapar Bu sürecin tez-antitez şeklinde işlediği bilinmektedir Ayrışma, sınıflaşma ve sosyal patlamaların servetin belirli ellerde toplanmasına (bkz Haşr 59/7) ve sahiplerinin toplumda bozgunculuk çıkarmasına karşı tepki olarak meydana geldiği bir gerçektir Karun’a insanların “Allah sana verdiği gibi sen de ver, yeryüzünde bozculuk çıkarma” (Kasas 28/77) demesinin sebebi budur Birbirinin tez-antitezi olan Kapitalizmin ve Komünizmin serüveni araştırıldığında ikisinin de bu sürecin ürünü oldukları görülür Onun için yüce Allah bu sürecin ülkeleri helake götürdüğünü belirterek şöyle buyurur:
“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına emrederiz de onlar orada kötülük işlerler Böylece o ülke, helâke müstahak olur, biz de orayı yerlebir ederiz” (İsra 17/16)
Yani ülkede sahip oldukları zenginliği iyilik ve ıslah etmek için değil, acımasızlık, adaletsizlik, haksızlık, ahlaksızlık, ayrımcılık, zorbalık, ayrımcılık, vd kötülükler için görevlendirilmiş/kendilerine emredilmiş gibi kullanarak ifsad ettikleri toplum sünnetullah gereği çok geçmeden yıkılır
“Allah, bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı” (Nahl 16/112)
“Biz, refahından şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir Onlara biz vâris olmuşuzdur” (Kasas 28/58)
Allah’ın öğretilerini ölçü yapmayan, inanç, ahlak ve uygulamalarını, sosyal ilişkilerini bunlara göre düzenlemeyen toplumlarda amaç için meşru-gayri meşru ayırımı yapmayan birtakım insanlar, haklı haksız yollarla servet sahibi olurlar Yardımlaşma, dayanışma, ihtiyacı giderme, elinden tutup kaldırma, iş ve aş sahibi yapma, okutup yetiştirme, iyilik ve güzellikleri yayma, gibi duygularla paylaşrak serveti kullanmadıklarından her türlü olumsuzluğun tohumlarını eker ve kötülüğe ortam hazırlarlar Malı ve serveti bencil çıkarları ve hevesleri tatmin etme, başkalarına hava atma ve üstünlük kurma, bunun için de toplum düzeninin ve hukuk sisteminin çıkarlarına hizmet edecek şekilde oluşmasını sağlama, gibi her şeyi çıkar çarklarına hizmet edecek şekilde ayarlama yoluna giderler
Merhum Seyyid Kutub’un, toplumda sosyal adalet, sosyal refah, fırsat eşitliği, ahlak ve yardımlaşma sağlanmadan bir ülkeye demokrasi gelse bile, karınlarını doyurmak için çöp bidonlarından topladıkları yemek artıklarındaki kurtçukların barsaklarını kemirdiği yığınla insanın yaşadığı bir ülkede ekonomik gücü ve sosyal nüfuzu ellerinde bulunduranların yapacakları küçük bir maddi fedakârlık yahut verecekleri bir rüşvetle hepsinin oylarını alarak parlamentoya seçileceklerini ve yasaları kendi çarklarını koruyarak her seçimde tekrar tekrar seçilmelerini sağlayacak şekilde oluşturacaklarını söyleyerek demokrasinin işe yaramayacağını belirttiği gibi, bu şımarık zenginler servetleriyle har vurup harman savurunca toplumu ayakta tutan bütün değerler dumura uğrayıp işe yaramaz olur Yüce Allah bu gerçeği Karun örneğinde çok güzel tasvir eder (bkz Kasas 28/76-83)
Âhireti gözardı eden, eline geçirdiği mal ve imkânları kendisi yaratmış gibi her şeyi kendinden bilen veya düşünen, malı ve serveti toplumda ahlak ve faziletin, iyilik ve yardımlaşmanın, dayanışma ve paylaşmanın hâkim olması için değil, şımararak onunla hırsını, egosunu, zevkini, şehvetini tatmin etmek, başkalarına hava atmak, üstünlük ve tahakkum kurmak, sömürmek, ahlaksızlığı ve kötülüğü yayayarak bozgunculuk yapmak için kullananların egemen olduğu toplum, Karun ve Firavun toplumu gibi içten içe çürür, çatlar ve gerek içeriden ezilen tabanın başkaldırmasıyla, gerekse dışarıdan düşmanın bir darbesi ile yıkılır gider Yukarıda verdiğimiz İsra/16, Nahl/112, Kasas/58 âyetlerinde olsun, Karun’nun ve Firavun toplumunun durumunu ve akitebini anlatan âyetlerde olsun anlatılan ve tasvir edilen gerçek budur Yüce Allah bunu helak etmek ifadesiyle belirtir Geçmişte ve çağımızda Karun gibi halkına karşı tağutlaşan bu şımarıkların toplumlarını nasıl helake götürdüklerini Kur’an çokça anlatır
“Yeni sınıftan” birisi bana “Ebuzer ismini duymak bile beni ürkütüyor” demişti Bu gayet “rahatsız edici” ve “içe batan” söyleme verilen tepkiden de anlaşılacağı gibi, bu türden söylemler bıçakla keser gibi safların ayrışmasına neden oluyor Bakıyorsunuz, bir anda birçok kişi ve grup aynı koroya katılmış Eski radikali, tarikatçısı, nurcusu, eskisi yenisi bütün “yeni sınıf korosu” hep bir ağızdan “Ne yani Müslüman zengin olamaz mı, Hint fakiri mi olacağız” nakaratını tekrar ediyor
Abdurrahman bin Afv’a sarılmalar, Hz Süleyman’dan örnek vermeler, rızkın onda dokuzunun ticarette olduğuna dair hadisler, mülkiyetin kutsal olduğundan dem vurmalar, bu söylemlerin solculuk ve komünistlik olduğunu ileri sürmeler Bir yerde “Peygamberimiz diyor ki: Üç şey ortaktır; su, ateş ve mera…” hadisini okuyunca “cipli” (jeepli) hacı abilerden birisi bana “karılar da ortak olacak demene az kaldı hoca” dedi Sol kökenden gelenler bu tartışmaları sanırım nostaljik bir gülümsemeyle izliyordur…
Görüldüğü gibi daha on kamyon ekmek yememiz lazım Bu konularda adeta yerlerde sürünüyoruz Kur’an’da infak, kenz, istiğna, tekasür, tezkiye, arınma, mal, mülk, emek nedir? Ekonomi-politik neye denir? Mülkiyet, temellük, toprak, insan, toplum ilişkisi nasıl olur? Kamu nedir? Küresel kriz neden oluyor? Sovyetler niye çöktü? Marx kim? Kapitalist çağa Muaviye (Emevi) İslam’ından cevap çıkar mı? vs bütün bunlara hacı abi tepkisiyle “İslam o değildir, bu değildir, İslam gelince her şey hallolur, beşeri sistem bunlar” mantığı ile tepki vermek Müslüman zihni güdükleştiriyor Hem kendine, hem dinine, hem de çağa yabancılaştırıyor, başka bir gezegende gayet âsûde (mutlu) hacı abim (…)
Halbuki esas çizgi (sünnet) bu değil O çizgi “Peygamberin kokusu kaybolmadan şeriatı kayboldu” (Hz Aişe) sözünden de anlaşılacağı gibi unutulmuş, yenilmiş, gömülmüş bir çizgidir Ve unutulduğu yerden hatırlanmayı, yenildiği yerden galebe çalmayı, gömüldüğü yerden de diriltilmeyi beklemektedir…
Bir zamanlar “İslam gelecek vahşet bitecek”, “sınırsız ve sınıfsız İslam toplumuna doğru” diye duvarlara yazı yazdığımız, eskilerde “mücahid” şimdilerde “müteahhit” arkadaşımız, “diri diri gömülen kız çocukları” âyetinin tefsiri sadedinde söylediğim “Tuzla’da ölen işçiler” konusuna “bunun din ile ne alakası var” diye tepki veriyor Dikkat: Kıyas-ı gayr-ı mükabil (tefsirde yanlış kıyas/karşılaştırma) değil; bunun din ile ne alakası var! Bunu söyleyen Mevdudi’nin “Dört Terim”ini, Seyyid Kutub’un “İslam’da Sosyal Adalet”ini, Ali Şeriati’nin “İslam ve Kapitalizm” kitaplarını okumuş bir eski mücahit!
|