Yalnız Mesajı Göster

Hayâ-Murakabe-İhsan

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayâ-Murakabe-İhsan




MURAKABE VE İHSAN

Bunlar, aynı mânaya gelen iki kelimedir
Murakabenin evvelinde elde edilecek sonuç, kalbe gelen düşünceleri kontrol etmek, onların içinde karışık olanları keşfedip ayırmak, Allahu Teâlâ'nın her an bizi gördüğünü düşünerek O'na karşı edepli olmak ve herkesten istenen şekliyle hayâlı olmaktır Herkesten istenen haya hali, Hz Peygamberin (sav) şu hadisinde emrettiği durumdur Resûlullah (sav), ashâb-ı kirama (ranhüm),
"Allah'tan hakkı ile haya edinil buyurdular: Ashap,
"Ey Allah'ın resulü, biz Allah'tan haya ediyoruz" dediler O zaman Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
"Benim bahsettiğim haya, sizin dediğiniz değildir Benim kastettiğim şudur: Kim Allah'tan gerçek mânada haya ederse, başını ve başını çevreleyen azalarını, midesini ve midesinin etrafındaki bölgeleri (avret mahallini) haramdan korusun, ölümü ve çürümeyi düşünsün Kim, âhireti isterse, dünyanın süsünü terkeder Kim bunları yaparsa, Allah'tan gerçek mânada haya etmiş olur44
Bu haya, manevî makamlardandır
Haller içindeki özel hayaya gelince bu, Hz Osman'dan (ra) nakledilen şu sözdeki haya çeşididir O demiştir ki:
44 Tirmizî, "Kıyâme", 24; Müsned, I, 387; Hâkim, el-Möstedrek, IV, 323; Taberânî, e-Mu'cemü'l-Kebîr, II, 246
"Ben, karanlık bir evde yıkanırken Allahu Teâlâ'dan haya ettiğim için belimi büker iki büklüm olurum"
Ahmed b Salih'in naklettiğine göre Muhammed b Abdûn şöyle demiştir:
Ebü'l-Abbas el-Müezzin'in şöyle dediğini işittim: Serî es-Sakatî bana dedi ki: "Sana söyleyeceğim şu sözleri iyi ezberle: Haya ve üns kalpleri dolaşır; içinde zühd (dünyadan sevgiyi çekme) ve vera' (şüpheli şeylerden çekinme) duygusu buldukları kalbe inerler; yoksa çekip giderler"
Haya; ruhun Allah'ın celâlini yüceltmek için başını eğip ilâhî huzurda edebe bürünmesidir
Üns, Allah'ın cemâlinin sonsuz güzelliğini müşahede ile ruhun manevî zevke ermesidir, ikisi birleştiği zaman, işte istenecek ve peşine düşülecek en büyük hedef budur
Hikmet ehlinden biri demiştir ki: "Kim haya hakkında konuşur da kendisi konuştuğu hususlarda yüce Allah'tan haya etmezse, o, istidrâca düşmüş (hâli ile alda-nıp azaba doğru giden) biridir"
Zünnun el-Mısrî (rah) şöyle demiştir: "Haya, Allahu Teâlâ'ya karşı geçmişteki kusurlarından utanarak kalpte O'na karşı heybetin bulunmasıdır"
İbn Atâ demiştir ki: "En büyük ilim heybet (Allah'ın yüceliği karşısında kalbin titremesi) ve hayadır; bunlar kuldan gidince, onda hiçbir hayır yoktur"
Ebû Süleyman ed-Dârânî emiştir ki: "İbadet edenler, dört hal üzere ibadet ederler Bunlar havf (ilâhî korku),
recâ (ümit), tazim (Allah'ı yüceltme) ve hayadır Bunlar içinde derecesi en şerefli olan kimse, haya üzere ibadet edendir Çünkü o, Allahu Teâlâ'nın her halde kendisini gördüğünü yakînen bilerek hareket etmektedir Öyle ki, bu kimse, günah işleyenlerin kusurlarından dolayı utanmalarından daha fazla, yaptığı iyiliklerinden utanır"
Velîlerden biri demiştir ki: "Haya sahiplerinin kalplerine hâkim olan, Allahu Teâlâ'nın kendilerine nazar ettiğini düşünerek devamlı O'nu yüceltme ve tazim halidir"
Şeyh Ebu'n-Necib es-Sühreverdî (rah) şu şiiri okumuştur:
İştiyak duyarım ona; bana görününce de; Eğerim hep başımı o dostun celâlinden
Bu korkudan değildir, aksine heybettedir; Bir de korunduğumdan o güzel cemâlinden
Benden ayrılışına dayanamam ölürüm; Yeni hayat bulurum o dostun gelişinden
Büyük bir sabır ile gözümü çekerim ondan; Ama simasını hiç çıkarmam hayalimden

Alıntı Yaparak Cevapla