Yalnız Mesajı Göster

Her İnsan Gölgesini Bekleyen Bir Âyettir

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Her İnsan Gölgesini Bekleyen Bir Âyettir




HER İNSAN GÖLGESİNİ BEKLEYEN BİR ÂYETTİR (Hikaye)


Özcan GÖKHAN




Gece boyunca kıvranıp durdu yatağında Saatin kaç olduğunu, gecenin hangi diliminde bulunduğunu ayrımsayamıyordu Bir çırpıda attı üstünden annesinin köyden gönderdiği kenarları kanaviçelerle işlenmiş ince yün yorganı Sanki bütün yükü dünyanın, omuzlarına çökmüştü Yatağında öylece durakalmıştı, gözlerini karanlığa dikmiş ruhuna bakıyordu Kendisine azap veren meseleyi bulmaya çabaladı bir süre Nefesini tutup kulak verdi gelmiş geçmiş bütün yaşanmışlıklara Zihinsel bir musahabeye başlamıştı ki müezzinin davudî sesi Yeditepe’nin bütün semalarında yankılanmaya başladı
Allahu ekber Allahu ekber… es-salatu hayrun mine’n-nevm…
Birlikte kaldığı öğrenciler hâlâ uyanmamıştı Abdest alıp ferahladı önce, soğuk suyun ruhu diriltici inceliğine bir kez daha şahit oldu Namazın teskin edici limanlarına sığındı Dua okyanusuna daldı bir zaman (…)
Meâline uzanıp hayırla yâd etti Muhammed Esed’i Kalbi bir teşekkür sundu Günün bu duhâ semtinde okuduğu âyetler, sarıp sarmalıyordu yüreğini Başka bir boyuta, mazinin anla kesiştiği derunî bir labirente sürükleniyordu Ruhundan kalbine bir metafor düştü, bir galaksi yer değiştirdi Bir kuyruklu yıldız kaydı bilincine:
“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe fazilete ulaşamazsınız; zaten ne infak ederseniz edin, Allah onu ayrıntısıyla bilir
Bir âyet acılarına dokundu, yarasına yâr oldu Bilincini kör bir köstebek imişçesine kazmaya başladı Anlamaya başlıyordu kalbinin bunca zamandır neden bir mengeneye sıkıştığını Derinlere indi
Karşısında yeşil bir gölge belirdi Gölgeye dikkatle bakınca ürkmeye başladı Oturalım, dedi yeşil gölge uzak diyarlardan gelen bir süvari edasıyla Masaya bıraktı heybesini Gözleri insanın ruhuna dalan bir göl maisiydi Bakışlarında dağların heybeti gizliydi Ürkmüştü genç insan Yüreğiyle bildiği bütün duaları ardı sıra okumaya başladı Gölge sezdi korkusunu gencin ve şöyle dedi:
— Benden sana hiçbir zarar gelmez, korkunu anlıyorum ancak gerek yok, kardeş sayılırız biz Ben senin izdüşümünüm
Genç:
— Çok derin bakıyorsun, bakışlar her an korkutur beni
Gölge:
— Neden bunca acı çekiyorsun?
Genç:
— Dağlar devriliyor içime, zihnimdeki bütün faylar kırıldı, sanki ateşîn bir denizin, bir uçurumun kenarında yürüyorum Gayretim kederimin sebeplerine ulaştırmıyor beni İçimde büyük bir huzursuzluk var Karanlık bir dağ oturdu kalbime
Gölge:
— Hiç yüreğini yokladın mı, danıştın mı rüyalarına?
Genç:
— Rüya ırmağım kurudu galiba, geceler hep aynı, bir öncekinin aynısı, yıllar oldu rüya görmeyeli Yüreğime gelince bir kevir oldu uzun zaman önce
Gölge:
— Üç insan yılı geçti, ay ve güneş doğup battı yıllarca Sen de doğup battın gölgen de


Gülümsedi gölge Heybesinden minyatürlerle süslenmiş turkuaz bir kutu çıkardı Açtı kapağını İçinden bir buzdağı, bir kalp ve bir kese çıktı Kıpır kıpırdılar Dağdan soğuk bir esinti yayıldı kar tazeliğinde Katılaşmaya başlamıştı kalp, melâl makamındaydı Nabzı bulunamayan bir yaşlıyı andırıyordu Kese, kenarları beyaz kurdela ile sabitlenmiş dantelâlarla işlenmişti Kırmızı kadifeden yapılmış, üzerine elif vav lam harfleri işlenmişti Zamanında çok emek sarf edilmiş olmalıydı
*
İlkin buzdağını koydu masaya gölge Gencin kolundan tutup dağın enginlerinde bir yolculuğa koyuldu
Genç; bir hutbenin ortasında sırtını mescidin serin iklimine dayamış olarak gördü kendini Tevazu makamında yayılan sesiyle cemaatin ruhuna, sinir uçlarına dokundu Hoca Efendi Bu temas dağlara düşen yıldırımlar misali cemaatin gözbebeklerinde parlayıp kıvılcımlanıyordu Ruhlar yunuyor, kalpler acıyordu Yüklü bulutlar yüreklerden gözbebeklerine aktı Kimisi rüzgâra takılıp dağılıyor kimi bir çift güle -gözbebeklerine- çiy tanesi oluyordu Cemaatin ruhu gerilmiş bir keman yayının esrikliğindeydi artık Hoca hutbenin can alıcı-verici noktasına sürükledi konuyu:
— İbadullah, Allah’ın güzel kulları,
“Yoksa siz sınanmadan, denenmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”
“Yoksa siz sizden öncekilerin başına gelenler sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlar öyle sarsıldılar, öyle sıkıntılara katlandılar ki, Allah’ın Rasulü ve beraberindekiler, ‘İlâhi! Senin yardımın ne zaman gelecek?’ dediler Allah’ın yardımı yakındır” (…)
— Bittim dediğinde, yettim diyen şah damarımızdan yakın bir Allah var
Cemaatin ruhunu karşısına gerip gökyüzüne çıkan ve inen kesitler nakşediyordu hoca:
— İnfakın olduğu yerde nifak; nifakın olduğu yerde infak olmaz
— Siz hiç öldünüz mü? Hiç yavrunuz kucağınızda can verdi mi? Füzelerin parçaladığı bir can gördünüz mü? (…)


Sırtından derin bir ürperti yayıldı içine Kalbi titredi Gölge, gencin ürperişini hissetti bedeninde Tebessüm etti ve kalbini koydu masaya
Dağ köylerinde eğrilmiş keçi kılından dokunan seccadesine gitti alnı genç insanın Öylece kalakaldı… Son defa yokladı kalbini, zaman durmuştu, ilerlemiyordu saatler Sabahın bu derunî anının bitmemesini istedi Rabb’inden Kalbi yorgun, bedeni bitkin düşmüştü Yalvardı, yeri göğü ve ikisinin arasındakileri yaradan Rabb’ine Af diledi Acısının, ızdırâbının, intizârının nedenini anlamaya başlıyordu şimdi

Alıntı Yaparak Cevapla