Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -3- Meclis
3 MECLİS
Bu konuşma, Cuma günü dershanede yapıldı
Konuşma tarihi: Hicrî 8 Şevval 545, Miladî 1150
Ey şahsına gereken şeyleri bulamayan! Bu hâlin geçip gitmesini şiddetle isteme Belki gelecek şeylerde seni helak edecek nesneler vardır
Ey hasta! Hastalığın geçmesini mutlak olarak isteme Afiyetin her zaman yararlı olacağını sana kim dedi? Şimdi hastasın, îmanın var; sağlam olunca bu îmanı kaybetmeyeceğini kim temin eder? Dünyalığa dalar, Allah'ı, Peygamber’i unutursun Akıllı ol; her olur olmaz şeyin peşine koşma
Kârını sakla Kazandığın şeyin değerini bil Bunda devam et; işlerin düzelir Her işte başarı elde edersin Elinde ne varsa, hırsı bir yana at; kanaatini ona yönelt “Mutlaka artsın!” deme; fazla gelirse al Olmadığı için üzüntü duyma Allah’ın verdiğini ye ki, hoş ola Şahsî isteklerini alırsan dertlenebilirsin Dilencilik iyi değildir Verilen alınır; ama dilenmek olmaz Ancak iç âleminden kopup gelen arzu sonunda istenebilir Bu da bir nevi tecrübe olur Kuvvet sahibine sığınıp istemek yerinde olur her hâlde Bu hâlde isteyene değil, istenene bakmak gerektir Bu istek zararsızdır; hele kalbin ayık olması mutlaktır Kalp ayık olunca işler mübarek olur, keder vermez İstekler yalnız dünyalık işlere olmamalı, biraz da âhiret işlerine olmalı En çok dileğin af ve afiyet olmalı Din, dünya ve âhiret için iyilik dile Bunları yapabilirsen sana yeter; fazlası sana ne lâzım?
Allah hiç bir işi yapmaya mecbur değildir O, mülkünde ancak dilediğini yapar Allah'ı mülk sahibi bil Bu sahip hayırlıdır Başkasını seçme Senin için iyi olmaz Bir ağır yük kaldırdığın zaman sırf kuvvetini görme Allah'ın kudretini sez O'nun gücü olmasa senin gençliğinin, kuvvetinin ne değeri olur? Malına da pek güvenme Mal sana ne yapabilir? Malın özünde manevî tesir olmadan hiç bir değer ifade etmez Allah bir defa tutarsa bırakmaz Maddiyatı bırak; biraz manevî ol O'nun tutuşu manevî yollardan gelir Maddî tedbirlerin pek tesiri olmaz Olsa olsa, yine O'nun tesiri ve izni ile olur
Yazık, dilin müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor Sözün Allah'a ve Peygamber’e inanmış gibi, özün tam tersine İşlerin hiç birine uymuyor Ne olacak hâlin? Halk arasına çıkınca, senden iyisi olmuyor; yalnız kalınca neden şeklin değişiyor? Biliyor musun, yıllarca namaz kılsan, oruç tutsan sana hayır getirmez; ömrün boyunca hayırlı işlerde bulunsan hayır göremezsin; ancak, Allah rızasını gözeteceksin; bunu iyi bilmen gerek Aksi hâlde yaptıkların boşuna; bu duruma göre, sana damga, “münafık ve içi bozuk” sözleri olur “Allah'tan uzak” mührünü alnına vururlar Şu anda yaptıklarından dön Bir an bile yaşamana senedin yoktur Ne kadar kötü işin varsa bırak, kötü sözlerden dön Kötü niyetlerinden kendisini hemen çekiverir
Allah yolcularının iç âleminde aksaklık göremezsin Onlar, kurtulmuşlardır Onlar, tam îmana sahiptir Muvahhid onlardır İhlâslı işi onlar tutar Belâya onlar sabırla karşı koyar Bir afet indiğinde sızlanmazlar; inlemezler Metin ve vakur olarak işlerin sonunu beklerler İyilik geldiği zaman şükür yoluna koyulurlar İyiliği ilân eder, kötülüğü saklı tutarlar Başlarında olan felâketli işlerden, kimseye şikâyet etmezler Ellerinde bir bolluk varsa, herkese dağıtırlar Dağıttıkları elde kalandan fazladır Bu verişi severek yaparlar Verdikten sonra üzüntü duymazlar Kendi kazançlarından diğer kardeşlerine fayda sağladıkları için sevinirler
Bu kullar ilk başta dilleri ile şükrederler Sonra kalpleri ile, daha sonra da gönülleri ile  Halkı bilmezler Halktan onlara bir eza gelirse sadece tebessüm ederler Dünya şahları onların katında hiçtir Yeryüzünde gezenler, onlara fakir, hasta ve ölü görünür Onlar için cennet, tavanı çökmüş bir viranedir Cehennemi, ateşi sönük, küllük bilirler Ne cennete yerleşmek için fazla arzu duyarlar; ne de cehennem korkusundan titrerler Cennete girmekle cehennemde kalmak onlar için eşittir Semanın yüceliği, onları Hak’tan ayrı edemez Yer, tabiî güzelliği ile onları aldatamaz Onlar, yeryüzünde yaşayanlarla gökyüzünde uçanlar arasında eşit şart görürler Hepsini tek kuvvetin esiri bilirler O da, Allah'tır
Onları bir zaman dünya ehline karışmış görürsün Gafillerden biri bilirsin; ama değil Bir zaman sonra âhiret ehline karışırlar Onlarla sohbet ederler Az sonra kendi iç âlemlerine tâbi olurlar Gözlerinde dünya yok olur Âhiret silinip gider Her iki cihanın Rabbi ile olurlar; zaten aradıkları da bundan başka bir şey değildi O'na gider ve koşarlar Sevdikleri yalnız O'dur Gönül kapıları bu kez Hakk'a açıktır Başkasını ne ederler; yalnız Hak sevgisi ile dolarlar Kalpleri Hakk'a karşı yürümeye koyulur O’na tam vasıl oluncaya kadar yolculukları devam eder Artık onlara Hak dostluğu hâsıl olmuş olur
Yukarıda belirtilen yolculuk mecazîdir Kalbin maddî yolu yoktur Yol tabiri, yolcuya anlatmak için kullanılır Yoksa ne yol var, ne de yolculuk Hepsi bir an işidir Hakk'a varma arzusu akla gelince, yol görünmeden varılmış olur Menzil alınır, yol kat edilir Kapı açılmadan eve girilir
İşte hâl böyle… Her şey Allah'ı anmakla başlar Bu duygu kalpte yerleşince işler bitmiş olur Evvelâ anmak, son nefeste yine O  Herkes, Hakk'ı andığı kadar erebilir Bu sebeptendir ki, büyükler daima Allah'ı anarlar Bu anış onların benliklerini yıkar İç âlemlerini kaplayan her cins kötülüğü eritir Hak’tan gayrı ne ki var, benliklerinden silinir; kaybolur Cümle varlık, Hak varlığı ile dolar
O büyük insanlar, Hak Teâlâ'nın şu emrini işitmişlerdir:
“Beni anın; sizi anarım Şükür yolumu tutun; küfür yolunu tutmayın ”(el-Bakara, 2/152)
O büyükler, Allah'ı anmak için ellerinden geldiği kadar doğru yola koşarlar Bunu severek yaparlar Onlar, şu yüce kelâmı dinlerler:
“Ben, beni zikredenin yanındayım ”
O sevgili kullar, uygunsuz yerlerden kaçarlar, iyi şeylerle uğraşırlar Her hâllerinde Allah'ı anar ve O’nunla ülfet ederler
|