Prof. Dr. Sinsi
|
En Büyük Fetih
Sefer Hazırlığı ve Şaşırtmaca
Hz Peygamber Mekkeliler’in hazırlanmasına fırsat vermek istemiyordu İnsanların en zekisi olduğunu bu seferde de göstererek kesin bir hedef bildirmeden sefer hazırlığı yapılmasını emretti Stratejisi yine harekâtın hedefini gizli tutmak, her zaman zinde bir askeri güç bulundurarak saldırılara karşı uyanık olmak ve düşmanı ekonomik baskı altında tutmaktı
Hz Peygamber A S , bu strateji doğrultusunda Ebu Katade kumandasındaki bir askerî birliği herkesin beklentisinin aksine tam ters istikamete, Medine’nin kuzeyinde bulunan bir mevkiye gönderdi Bu tam bir hedef saptırma idi Bu arada Medine’de başka hazırlıklar da sürüyordu
Bu dönemde, bir müslümanın yapılan hazırlıkları Mekkeliler’e bildirmek istemesi, vahiy yoluyla Rasulullah A S ’a bildirilmiş ve müslümanları uyaran şu ayetler nazil olmuştu:
“Ey inananlar! Benim düşmanım ve sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin Onlar size gelen gerçekleri inkâr ettikleri, Allah’a inandığınız için Rasul’ü ve sizi yurdunuzdan sürüp çıkardıkları halde, siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim Sizden kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur ” (Mümtehine/1)
Nihayet Ramazan ayının onuncu günü iki-üç bin kişilik bir ordu Medine’den yola çıktı Yoldaki katılımlarla bu sayı on bini buldu Hz Peygamber A S orduyu, zikzaklar çizdirerek belirli bir hedef göstermeden hareket halinde tutuyordu
Mekke yakınlarına sokulduğunda, amcası Abbas çıkageldi Hz Peygamber onu hoş karşıladı ve kendisine şöyle hitap etti: “Ben Peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi, sen de hicret edenlerin sonuncusu oldun!”
Bu sözleriyle Mekke’nin artık müslümanlar tarafından ele geçirilerek, muhacir çıkaran şirk beldesi olmaktan çıkıp, tevhid beldesi olacağının mesajını veriyordu
Abbas R A ’ın isteği üzerine onu Kureyşliler’i uyarmak için tekrar Mekke’ye gönderen Hz Peygamber A S , müslümanları gruplar ayırarak Mekke’nin çevresinde ateşler yakılmasını istedi Böylece psikolojik tedbirlerle düşmanı iyice etkilemek istiyordu Ateşler yandığında Mekke’deki korku ve endişe iyice artmıştı Yakılan sayısız ateşle müslüman ordusu elli bin kişilik bir güç gibi görünüyordu
Hz Abbas R A ile islam ordugâhına gelen Ebu Süfyanın gördüğü manzara karşısında aklı karışmıştı ama İslâm’ı kabul etmemekte hâlâ inat halindeydi İslâm ordusunun yürüyüşünü seyrederken bir ara Hz Abbas R A ’a:
“Ey Abbas, kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar büyükmüş?” deyince, Hz Abbas onu tekrar uyarmak zorunda kaldı:
“Ey Ebu Süfyan bu saltanat değil, nübüvvettir, peygamberliktir ”
Ebu Süfyan ordugâhtan ayrılırken müslüman olmuştu Mekkeliler’i uyarmaya geliyordu Harem-i Şerifte Hz Peygamber’den aldığı yetkiyle Kureyş’e şöyle sesleniyordu:
“Ey Kureyş! Muhammed karşı durulması imkansız, şimdiye kadar misli görülmemiş bir ordu ile geliyor Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse, güvendedir Kim silahını bırakıp evine kapanırsa, güvendedir Kim Kâbe’ye sığınırsa güvendedir ”
İslâm ordusu, başlarında muzaffer komutanları Kainatın Efendisi A S olmak üzere, sekiz yıl evvel yurtlarından sürülüp çıkarılan Muhacirler’in, onlara ev sahipliği yapan Ensar’ın ve binlerce mücahidin dağları-taşları titreten tekbir sesleri ile Mekke’ye dört koldan girmeye başladı
Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği son elçi, rahmet peygamberi A S Efendimiz devesinin üzerinde sık sık secdeye kapanıyor, büyük lütfundan ötürü Rabbine şükrediyordu O, bu haliyle küçük cihadı büyük cihada döndürme mecburiyetinin mesajlarını veriyordu Zaferlerden dolayı gurur ve kibir yerine, kul olmanın şuuruna işaret ediyordu Kan dökülmesini ve yağmayı yasaklayarak gönüllerin fethini gerçekleştiriyordu
Şimdi Mekke sokakları tekbirlerle yıkanıyordu, Mekke dağları bu tekbirlere cevap veriyordu Hz Peygamber A S ihramsız olarak Harem-i Şerife girdi Deve üstünde yedi defa tavafta bulundu Elindeki asasıyla Hacerü’l-Esved’e istilâm etti Sonra Kâbe’yi açtırdı Asasıyla putları tek tek devirerek yüz üstü devirmeye başladı Bir taraftan da “hak geldi batıl yok oldu” mealindeki ayeti okuyordu
Kâbe’nin içeindeki bütün putlar, resimler ve heykeller temizlendi Hz Peygamber bundan sonra iki rekat namaz kıldı ve dışarı çıktı
Dışarıda heyecan ve merakla kendisini bekleyenlere fetih hutbesini okudu:
“Allah’tan başka ilâh yoktur O birdir O’nun eşi ve ortağı yoktur Allah vaadini yerine getirdi Kuluna yardım etti Aleyhimizde toplanan kitleleri yalnız başına dağıttı, hezimete uğrattı
İyi biliniz ki bütün üstünlük iddiaları, bütün mal ve kan davaları bugün ayaklarımın altındadır
Ey Kureyş topluluğu! Allah sizden cahiliye devri kibirlerini ve babalarla övünmeyi giderdi İnsanlar Adem’dendir Adem de topraktan yaratılmıştır ”
Sonra şu ayeti okudu:
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekten ve bir kadından yarattık ve sizi birbirinizi tanıyıp bilesiniz diye milletlere ve kabilelere ayırdık Şüphe yok ki, sizin en üstün olanınız, Allah’tan en çok korkanınızdır Allah her şeyi bilen ve her yaptığınızdan haberdar olandır ” (Hucurat/13)
Yenilgiye uyrayanlar haklarında verilecek kararı endişe ile bekliyorlardı Hz Peygamber A S onlara nasıl bir muamele beklediklerini sorunca şöyle dediler: “Senden hayır umarız Sen kerim bir kardeş ve alinecap bir oğulsun!”
Bunun üzerine Allah Rasulü şöyle buyurdu: “Gidiniz! Siz serbest bırakılanlarsınız ” Bundan dolayı bu insanlar, serbest bırakılanlar anlamında “tulekâ” diye isimlendirildiler
Teslim olmaktan ve merhamet dilemekten başka yolları kalmayınca direnişi bırakıp İslâm’a teslim olan Tulekâ’nın bir çoğunun yakınları Bedir’de telef edilmişti Daha sonraları müslümanlar arasında çıkan ihtilaflarda, bu çaresizlikten dolayı müslüman olmuş kişilerin büyük rolleri oldu
Fehit Hutbesi ya da İnsanlığa Bildiri
Bütün insanlığa yönelik bir bildiri niteliği taşıyan Fetih Hutbesi’nde önemle vurgulanan hususların başında tevhid, yani Allah’ın birlenmesi geliyor, böylece bütün şirk kaynakları reddediliyordu Cahiliyye adetleri olan kan ve mal davaları ortadan kaldırılıyor, ırkçılık ve sülalecilik haram sayılıyordu Üstünlüğün temelinin takva olduğu, insanların ancak hayırda ve iyilikte, taat ve ibadette birbirlerine üstün olabileceği bildiriliyordu
Bu esaslar büyük fethin hemen sonrasında bildirilmek suretiyle, asıl fethin ruhlarda gerçekleştirilmesi ve nefislerde bulunan kötülüklerin arındırılması üzerinde duruluyordu Böylece Allah Rasulü A S , Mekke’yi fethederken gönülleri de feth ediyordu
Öğle vakti Bilal-i Habeşî R A Kâbe’nin üzerinde ezan okudu Dün “Allah bir” dediği için Mekke sokaklarında sürüklenen köle Bilal, bugün Kâbe’nin damında “Allahuekber” diye tevhidi ilan ediyordu İslâm’ın hakimiyeti bu seda ile bir kere daha pekiştiriliyordu
Namazdan sonra Hz Peygamber A S Safa Tepesi’ne çıktı Kureyş’ten isteyenlerin biatlarını kabul etti Peygamberliğini ilan için çıktığında taşlanarak indirildiği bu tepede, şimdi kendisini taşlayanlarla biatlaşıyordu Ne işkenceler, ne acılar çekmişti! Bir avuç müminle ne zorluklar göğüslemişti Mekke aristokratları sahte tanrıları ve çıkarları uğruna ne korkunç işkenceler yapmışlardı! Ama o şimdi Rabbinin omuzlarına yüklediği büyük sorumluluğu yerine getirmenin huzuru ve mutluluğu içerisinde şükrediyordu
Hz Abbas R A ’ın dediği gibi; bu bir saltanat değil, nübüvveti, peygamberlikti
Ve Yüce Allah, Kitabında şöyle buyuruyordu
“Muhakkak sana apaçık bir fetih verdik ” (Fetih/24)
|