Prof. Dr. Sinsi
|
Zorluk Ve İmtihan Seferi: Tebük
Tebük’te 20 gün kalındı Hz Peygamber A S Efendimiz, İslâm ahlâkının vazgeçilmez prensiplerini de çok veciz bir şekilde ifade eden meşhur hutbesini burada okudu Bu hutbenin bir bölümü şöyledir:
“Size insanların en hayırlısı ve en şerlisini haber vereyim mi? İnsanların hayırlısı, atının veya devesinin sırtında ya da iki ayağı üzerinde son nefesine kadar Allah yolunda çalışandır
İnsanların en şerlisi de, Allah’ın kitabını okuyup, ondan hiç faydalanmayan azgın kimsedir İyi biliniz ki, sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır Yapışılacak en sağlam kulp takvadır
Sözlerin şereflisi, zikrullahtır
Amellerin hayırlısı, Allah’ın yapılmasını mecbur kıldığı farzlardır
Amellerin kötüsü, bid’atlardır
En güzel yol, en güzel yaşayış, peygamberlerin yolu ve yaşayışıdır
Ölümlerin şereflisi, şehitlerin ölümüdür
Körlüğün körlüğü, doğru yolu bulduktan sonra dalâlete sapmaktır
Doğru yolun hayırlısı, kendisine uyulandır
Körlüğün kötüsü, kalp körlüğüdür
Veren el alan elden hayırlıdır
Az olup yeterli olan şey, çok olup Allah’a taattan alıkoyandan hayırlıdır
Tevbenin en fenası ölüm gelip çattığı zamandır
Pişmanlığın kötüsü, kıyamet günündekidir
Yanlışları en çok olan, dili en çok yalan söyleyendir
Zenginliğin hayırlısı gönül zenginliğidir
Hikmetin başı Allah korkusudur
İçki, günahların her çeşidini bir araya toplayandır
Gençlik delilikten bir bölümdür
Kazançların kötüsü faiz kazancıdır
Yemelerin kötüsü, yetim malı yemektir
Bahtiyar kişi, başkasının halinden ders ve ibret alandır
Amellerde esas olan neticelerdir
Düşüncelerin kötüsü, yalan-yanlış düşüncelerdir
Mümine sövmek, günah işlemektir ve dine hürmetsizliktir
Gıybet, Allah’ın emirlerine karşı koymaktır
Af dileyeni Allah affeder
Öfkesini yeneni, Allah mükafatlandırır
Uğradığı zarara sabredene Allah karşılığını verir
Zorluklara sabredip katlanan kimsenin sevabı kat kat artırılır ”
Görünüşte Mescid Ama 
Tebük’te kaldığı müddet içerisinde, o çevrede bulunan kabilelerle antlaşmalar yapan Hz Peygamber Efendimiz, böylece kuzey sınırlarını iyice kontrol ve emniyet altına almış olarak Medine’ye doğru hareket etti Bu arada yolda münafıkların suikast girişimine maruz kaldıysa da, münafıklar etkisiz kılındılar
Medine çevresindeki münafıklar, daha Tebük seferi başlarken çeşitli bahanelerle Kuba Mescidi’ne devam edemediklerini ileri sürüp, Medine civarında alternatif bir mescid inşa etmişlerdi Hz Peygamber A S ’ın Tebük’e hareketinden önce bu mescidi ibadete açmasını istemişlerdi O da bu işi dönüşe havale etmişti
Aslında bu mescid, Medineli bir hıristiyan olan Ebu Amir’in teşvikiyle, müslümanlara karşı girişilecek isyan harekatının üssü olarak inşa edilmişti Ebu Amir, münafıklara Bizans’tan yardım getireceğini ve müslümanları birlikte ezeceklerini vaad etmişti
Münafıklar, dönüşünü bekledikleri Hz Peygamber’den sözünü yerine getirmesini istediler Ama Hz Peygamber’e gelen vahiyden haberleri yoktu Allah bu mescid görünümündeki şer ve nifak merkezinden uzak durulmasını emrediyordu:
“Bir de şunlar var ki, zarar vermek için, hakkı tanımamak için, müminlerin arasını açmak için ve daha önce Allah ve Rasulü ile savaşan adamı beklemek ve gözetmek için bir mescid yaptılar Bir de ‘iyi niyetten başka muradımız yok’ diye yemin ediyorlar Fakat Allah şahit ki, bunlar şeksiz-şüphesiz yalancılardır
O mescidde ebediyyen namaza durma! Ta ilk günden temeli takva üzere kurulan mescid, içinde namaza durmana daha elbette daha layık Orada arınmayı seven birtakım adamlar var Allah da arınanları sever ” (Tevbe/107-108)
Hz Peygamber A S , bu ilâhî ikazlar üzerine mescid görünümündeki bu şer merkezi binayı yıktırdı Böylece münafıklara aradıkları meşruiyeti kazandırmamış oldu
İhmalkarlık ve Pişmanlık
İslâm ordusu, ilk hareket ettiği Seniyyetü’l Veda’da şiirlerle, dualarla karşılandı Hz Peygamber A S doğruca Mescid-i Nebi’ye giderek iki rekat namaz kıldı Sonra sefere katılmayanlardan özürünü açıklayanları dinledi Bunlar arasından üç kişinin özrü, haklarında ayet nazil oluncaya kadar kabul olunmadı
Bu üç kişi, Hz Peygamber A S ’a biat etmiş samimi müslümanlardı: Hz Kaab b Mâlik, Hz Mürare b Rebi ve Hz Hilâl b Ümeyye Fakat meşru bir özürleri olmadığı halde sırf ihmalkâr davrandıkları için zorluk ordusuna katılamamış ve sefere çıkamamışlardı
Akabe’de, Bedir’de Uhud’da, Hz Peygamber’in yanında olmalarına rağmen, sudan bahaneler onları yollarından alıkoymuştu
Hz Peygamber A S , üçünün de gerekçelerini dinledi ve Allah’ın haklarında indireceği hükme kadar beklemelerini söyledi Bu çok acı bir şeydi Gönül verip, elini tutarak biat ettikleri Allah’ın Sevgili Nebisi, onlarla görüşülüp-konuşulmasını yasaklıyordu Oysa kendilerinin dışında seksen kadar daha müslüman gelip özürlerini beyan etmişler, Allah Rasulü de onların izahlarını yerinde bulup, işin iç yüzünü ve hakikatını Allahu Tealâ’ya havale etmişti
Kaab, Mürare ve Hilâl’in bu şekilde cezalandırılmaları hem o gün için, hem de kıyamete kadar gelecek bütün müslümanlar için çok anlamlıydı Hak davanın önünde olanların, hizmette başkalarına nazaran en küçük ihmallerinin dahi ilâhî ikazı gerektirdiğinin işaretiydi Akabe’de biat etmiş olmak, Uhud günü cansiperane çarpışmak, savaşlarda kahramanlık duygularını coşturan şiirler söylemek yetmiyordu Hakka’a hizmette devamlılık esastı Bir dönem yapılan hizmetler sorumlulukları bertaraf etmiyordu Her gün, her an vazife neyi gerektiriyorsa onu yapmak, nerede bulunmayı gerektiriyorsa orada bulunmak esastı Özellikle de önde yürüyenlerin sorumluluğunun kat kat yüksek olduğunun göstergesiydi bu olay
Üç sahabinin mazeret beyanının üzerinden tam elli gün geçti Elli acı gün  Nihayet ilâhî hüküm geldi ve o üç kişiye Allah tevbe nasip etti Böylece, artık onlara dar gelen yeryüzü genişledikçe genişledi
Ve Tebük’ten bugüne  Yüzyıllar boyunca Hakk’ın, adaletin, barışın sancaktarlığını yaptıktan sonra yüzlerce mazerete binaen bundan geri duran bizim halimizle o üç sahabi arasında benzerlik bulmak, çok uzak bir yorum olarak düşünülebilir mi? Şüphesiz bizim de mazeretlerimiz var Hem de yüzlerce Ama uzun zamandır bize de dünya dar geliyor İlâhî hüküm ise baki Bizim tevbemiz ne zaman?
|