Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer (Ra) Ve Halk Arasindaki İlişkiler
ÖMER (ra) VE HALK ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Ömer (r a ) başa geçtiği zaman İslam devleti henüz ayaklarının üzerinde durabiliyordu Resulullah bütün Arap yarımadasını tek fikir etrafında toplamayı, sonra da Ebu Bekir henüz beşiğinde iken irtidad fikrini ortadan kaldırmış ve birbirleriyle savaşmaları yerine iıepsini ortak düşmana karşı sürmeyi başarmıştı Ömer'e düşen tohumu ekmesi ve geniş dallara sahip olan ağacın meydana gelmesini beklemekti Bundan dolayı Ömer İslam toplumuna büyük bir kamp gözüyle bakıyor ve fertler arasındaki ilişkileri de bu esaslar üzerine tasarı şekliyle proje ediyordu
Halk arasındaki ilişkileri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
1 Tam anlamıyla organizasyon ve toplumun bu organizasyona tabi olması
2 Halk arasında saygı ve sevgi ilişkileri
3 Kişilerin özel ve kamu hayatındaki tavırlarını, gerçek İslami değerlerin muhafaza edilmesine gerekli itinayı göstermeleri
Şimdi bunların izahına geçelim:
Organizasyon ve toplumun buna tabi olması:
İslam'dan önce Arap toplumu aşırı bireycilik esasları üzerinde kurulmuştu Araplar, zorla yetkililerin raiyelerine empoze ettikleri merkezi hükümet sistemine alışmamışlardı Onların kabul ettiği ve boyun eğdiği tek otorite, bağlı bulundukları kabilelerin otoritesi idi Çoğu zaman kabilesine karşı isyan eden kişiden kabilenin velayeti kaldırılır, serbest ve hür olarak uçsuz bucaksız çöllerde yaşar, kılıcıyla ve okuyla avlayabildiği hayvanlardan yiyeceklerini temin ederdi Böyle bir hayat metodundan güçlü bir devletin doğması mümkün değildir Özellikle bu devlet asrının en güçlü iki devletiyle karşı karşıya gelmiş ve önemli bir tecrübe geçirmekte ise Bu iki devletin biri Fars, diğeri de Roma imparatorluğu idi
Resulullah tedrici bir şekilde Müslümanlara organizasyonu öğretmeye başladı Yudum yudum sindirdi Namaz saflardan oluşan bir formasyon ve belirli hareketlere uyulması; gereken bir sistemden müteşekkil olup önlerinde namaz kıldıran imama uygun olarak onun durduğu yerlerde durulan ve hareket ettiği yerlerde hareket edilen bir organizma idi Oruç da bilinen bir ayda olup başlangıcında ve bitiminde halk saygı göstermeyi bu dönemde öğrendi Zekat ise devlet otoritesinin çok aktif bir yönünü meydana getiriyordu Buna paralel olarak, günlerin isteyerek veya istemeyerek fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamada katkıda bulunmak için devlete mallarından belli bir miktar ödemek zorundaydılar Ayrıca Resulullah’ın tabi olduğu savaş metoduna Araplar daha önceleri uymuyor ve bu metodu bilmiyorlardı Bu metoda göre Müslümanlar düşmalarma karşı tek saf halinde ve sanki bir savaşçı gibi savaşırlardı
Daha sonra Ömer (r a ) başa geçti Onun nazarında organizasyon disiplin, ve itaat İslam ümmeti için hayati bir meseleydi
Bundan dolayı gerek özel gerekse kamu hayatlarında halka organizasyonu ve disiplini, itaat etmeyi, toplum çıkarlarına uygun olarak davranmasını ve alışılmasını öğretmesi gerekiyordu
Bütün bunları halka uygulayıp kendilerini yükümlü ve sorumlu tutmadan önce, kendi nefsini sorumlu tutmuş ve kendisine uygulamıştır Ve bu sebeple şu sözün onun için söylenmesi gerçeği aksettirmektedir:
"Başarılı devlet başkanı, ideal hükmedilen (vatandaşın)dır " bu hususta onun hakkında aşağıdaki şu olay rivayet edilmektedir: Resulullah’ın emriyle Hicret'ten sonra yedinci yılın Şaban ayında Ömer otuz kişilik bir grup savaşçıyla ve Benî Hilal'den bir kılavuzla birlikte Hevazinlilere Türebe'de saldırmak için yola koyuldu Ancak düşmanlar bu saldırı haberini aldılar ve beraberlerindeki mallarını ve hayvanlarını da alarak bulundukları yerden kaçtılar Bunun üzerine Ömer Medine'ye geri dündü Zi elCidre'ye geldiklerinde (Medine'den altı mil uzaklıkta olan bir yer) kılavuz dedi ki:
“Geriye dönüp, memleketlerine saldırmak suretiyle ortadan kaldırmak istemez misin?” Ömer kılavuza şu cevabı verdi:
“Resulullah bana böyle bir emir vermemişti Bana verdiği emir, Türebe'de bulunan Hevazinlilere saldırmaktır ” Ve işte bu şekilde Ömer fıtratıyla ve içgüdüsüyle bir askere düşen en önemli görevin kendisine verilen emirleri yerine getirmesi ve bunun sınırını aşmaması gerektiğini idrak etmişti Bundan dolayı valilerinin aynı metoda bağlı kalmalarını kendilerinden istemesi, uymamaları halinde onları cezalandırması en tabii hakkıydı Daha önce de ayrıntılı bir şekilde arzettiğimiz gibi, bizim görüşümüze göre, Ömer ile Halid, arasındaki anlaşmazlığın gerçek sebebi, özellikle bu metoddan kaynaklanıyordu
Ömer'in müşriklere karşı olan katılığını yine bu metod açıklamakta ve onun bu metoda bağlılığını dile getirmektedir Gerek Bedir esirlerine, gerek Übeyy b Selul başta olmak üzere, münafıkların hepsinin katledilmesi için ileri sürdüğü görüş ve gerekse Mekke'nin fethinden önce Resulullah’a teslim olan müşriklerin büyüklerinden Ebu Süfyan b Harb'in öldürülmesi ile ilgili görüşleri onun bu metodunu ifade ediyordu Ömer'in görüşleri, ileri sürdüğü sadece nasihatlerden ibaret değildi O görüşlerini aynen uyguluyordu Bunun en bariz örneği de meşhur Bedir savaşında dayısı As b Hişam b elMugîre'yi öldürmekte tereddüt etmemesiydi
Toplumun birliğini ve maneviyatını muhafaza etmek için onun Resulullah yerine halife seçilmesi, için acele etmesine sebep olmuş ve henüz Resulullah defnedilmeden bu teşebbüse geçmiştir Aynı şekilde Ensarın lideri olan Sa'd b Ubade'ye hasta olmasına rağmen kati muamelede bulunmuş, Beni Haşim'den Ebu Bekir'e bey'at etme konusunda tereddüd eden, bazı rivayetlere göre bunların başında Ali'ye karşı olan katı tutumu yine bu metodunun tabii bir sonucundan kaynaklanmaktadır
Ömer'in ümmetin parçalanmaması ve tefrikaya düşmemesi için gösterdiği itina zirveye ulaşmış ve halife seçme metodunda bunu bizzat uygulamıştır, Müslümanlarla istişarede bulunmadan kendi başına bir şey yapmak isteyenin katledilmesi için emir vermiş ve şura üyelerinin sıkı bir denetim altında bir evde hapsedilmesini, kendilerinin ilişkiden men edilmelerini ve üç günden fazla kendilerine süre tanınamayacağını emretmişti
“Şayet beş kişi bir kişinin seçilmesinde uzlaşır, bir kişi muhalefet ederse onu kılıçla öldürün Şayet dört kişi bir kişinin seçilmesinde uzlaşır, iki kişi buna karşı çıkarlarsa muhalefet eden bu iki kişiyi öldürün Şayet üç kişi birini ve diğer üç kişi de diğer bir kişiyi seçmek isterse O zaman Abdullah b Ömer aranızda hakemlik yapsın Şayet Abdullah b Ömer'in hükmüne razı olmazlarsa, aralarında Abdurrahman b Avf in bulunduğu grupla beraber olun ve şayet halk oy birliğiyle kabul ederse diğer grubun üyelerini öldürün ”
Hatırlayacak olursak şura üyeleri, Kureyş'in ileri gelen liderleridirler Halifenin çoğunluğun iradesinin dışına çıkanın öldürülmesi için verdiği emir, Ömer'in ümmetinin iradesinin bir ceset gibi tek olması, birliğini muhafaza etmesi, ne pahasına olursa olsun, toplumun tefrikaya düşmemesi için belirtmiş olduğu iradesini ve buna ne kadar bağlı olduğunu ifade etmektedir Bu onun için hiç de garipsenecek bir durum değildi Yine bu hususta şöyle demektedir:
“Cennetin nimetlerine sahip olmanın sırrı, çoğunluğa uymaktır ”[97] Toplum birliği ve devletin güvenliği sahasındaki Ömer'in politikası, bir taraftan valilerine karşı katı davranmasını gerektirmiş diğer taraftan ise valilere ve emirlere raiyenin saygı duymasını empoze etmiştir Bu sebepden dolayı ancak valiliğe ehil olanı vali olarak atardı Ayrıca valide kuvvet unsurunun da bulunmasına önem veriyordu Daha güçlüsünü ve kuvvetlisini bulduğu zaman eski vali görevini yürütmede yeterli olsa bile, onu değiştirip yerine yenisini atamada hiç tererddüt etmediğini daha önce de görmüştük Şurahbil b Hasene'yi görevinden azledip yerine Muaviye b Ebi Süfyan'ı ataması olayı bunu açık bir şekilde göstermektedir Şurahbil b Hasene görevden azledilmesinin sebebini kendisine şöyle sormuştu:
“Bunun sebebi bana olan kızgınlığınız mıdır?”
“Hayır Seni gerçekten seviyorum Fakat güçlüden daha güçlü olanını istiyorum ”
Azledilen valiye insaf etmek, isminin, itibarının zedelenmesini önlemek için bütün halka durumu aynen ilan etti
Ömer (r a ) birliğin muhafaza edilmesi ve devleti ilgilendiren büyük ve önemli işlerde tefrikaya düşmeme hususuylan yi a yetinip bunların yanında durmadı Bunun Müslümanların arasında genel bir kural olması ve bütün işlerinde bu metoda uymaları için çaba gösteriyor ve alışkanlıkların onların nefislerinde yerleşip kendilerine tabiat haline gelmesini amaçlıyordu Daha önce bu metodla ilgili bazı örnekler arzetmişıik Bunlardan bazılarım da şimdi arzedeceğiz:
Daha önce her grup tek başlarına teravih namazını kılarken Ömer halkı teravih namazlarında tek bir cemaat haline getirdi
Kureyş'ten bazılarına şöyle söyledi: "Aldığım habere göre siz gruplar halinde meclisler kuruyorsunuz ve iki kişi bir araya geldi mi bunlara falancanın meclisi denmektedir Böylece meclisleriniz çoğaldı Vallahi, bu sizin dininiz için, şerefiniz için ve kendi aranızdaki ilişkileriniz için zararlıdır Sizlerden daha sonra gelecek olan nesil şöyle diyecektir:
Bu falancanın görüşüdür İslamı kısımlara bölmüşler Kendi aranızdaki meclislerinizi boşaltın ve hep birlikte oturun Bu, sizin birlikte yaşamanız ve birbirinize alışmanız için daha devamlı ve başkalarına karşı sizi daha caydırıcı gösterir ”
Safları düzeltmeden namaz kılmazdı Salların düzeltilmesi için bir kişi görevlendirmişti,
Çarşıda ve ana yollarda yürürken asasını yamnda taşır ve halkın disipline, nizama uyması için bununla uyarırdı Yolu işgal edene ve kapatana asasıyla vurur, yolları kapayan dükkanların eşyalarını kırar ve Müslümanların yollarım kesen ufak su kanallarını keserdi Bütün bu yaptıkları kendisinden sonra daha önce açıkladığımız gibi Hisbe vazifesinin inşa edilmesinin esasım teşkil etmektedir
Ömer'in İslam için, insanları harcadıkları çabalarına göre ayırması, bunlar arasında ayrıcalık göstermesi, halkı disipline, nizama ve itaate alıştırma metodlarından biridir Çünkü sistemli olmanın faktörlerinden biri de kişinîn toplumdaki yerini, rütbe ve sistemli derece kriterlerini bilmesidir Ömer (r a ) bunu ilk önce kendi nefsine uyguladı Ebu Bekir'in yerine durmayıp onun kendisinden daha üstün olduğunu itiraf ederek minberden bir basamak aşağı indi Ayrıca oturduğu ve katıldığı meclislerde İslama ilk girenlere ve ilim adamlarına öncelik vermeye itina gösteriyor ve kendisinde bu iki özellik bulunmayan kimseyi kendisinden uzaklaştmyordu Kendisine:
“Elden kaçırdığımız fırsatları şimdi nasıl değerlendirebiliriz,” diye sorulduğunda verdiği cevap kesindi:
“Allah’ın yolunda cihad edin ”
Toplumdaki rütbe makamına veya basamağına sahip olma, Allah’ın dininde ilim sahibi olmak ve onun yolunda cihad etmek esaslarına dayanıyordu Bu iki unsur da gerekli ve zaruri idi
Bütün bunlardan sonra Ömer (r a )'in devlet hizmetlerini organize etmede başarı göstermesi hiç de garipsenecek bir durum değildir Çünkü kim sistemi ve organizasyonu ister ve onun gerekliliğini idrak ederse, bunu bütün sahalara taşıması gerekir Özellikle ve her şeyden önce Ömer'den evvel bilinmeyen devlet organlarına bunu intikal ettirir ki, Ömer de zaten bunu yaptı Divanları ilk inşa eden, İslam devletinde ilk defa nüfus sayımını ayrıntılı bir şekilde yapan, böylece askere gidecek olanların sayılarını tesbit eden odur Her erkeğin, kadının ve çocuğun ismini yerini ve beytülmaldaki hissesini biliyordu Her askerin niteliklerini, rütbesini, İslami giriş tarihini, mücahitleri birbirlerinde üstün kılan özelliklerini biliyordu Bedir savaşına katılanları diğer mücahitlerden faziletli ve üstün sayıyordu Bu gruptan sonra gelenler ise Hudeybiye'ye katılanlardı İrtidad savaşlarına katılanlar ise bu iki gruptan sonra geliyordu Rum ve Fars imparatorluklarına karşı savaşanlar ise daha önce belirttiğimiz gruplardan sonra yer alıyorlardı Daha sonra gelecek olan rütbelerin ve hakların bu değerlendirmeye göre öncelik, takdir ve taksim etmeye göre mukayese edilmesi mümkündür [98]
Devleti eyaletlere ayıran, askerleri onar kişilik bölüklere göre tanzim eden, bölükleri ve alayları kuran ilk devlet adamı Ömer b Hattab'dır Organize ve disiplin komutanlarına ve valilerine gönderdiği emirlerden sanki fışkırıyor ve etrafı aydınlatıyordu Bazı mektuplarını konuyla ilgisi bakımından daha önce arzetmiştik
Bundan dolayı meydana gelen büyük veya küçük önemli veya önemsiz her hadisenin vuku bulmasından hemen sonra halifenin bundan haberdar olması hiç de garipsenmemelidir Devletin çok geniş sahaları kapsaması, sınırların gittikçe genişlemesi ve iletişim araçlarının ilkelliğini göz önünde tutacak olursak bu hiç de kolay gerçekleştirilebilecek bir hadise değildir
Toplumun uymakta kendisim zorunlu hissettiği bu mükemmel sistem, Ömer'in gerçekleştirdiği tarih boyunca görülmemiş bir sistemdir Çünkü adaletin temel esası organizasyonlu sistemde gizlenmektedir Başı boşluğun, düzensizliğin olduğu yerde adaletten söz edilemez Çünkü adaletin gereklerinden, açık ve herkesçe bilinen normların olması, bu normlara saygı duyulması ve içtimai statü ne olursa olsun, bu normların herkese uygulanabilme imkanına ve otoritesine sahip olmasıdır Bunların gerçekleşmesi de ancak organize edilmiş bir toplumda mümkün olabilir Bu sebeple günümüzde kalkınmakta olan üçüncü dünya ülkelerinin karşı karşıya kaldıkları en önemli mes'ele, organize edilememiş, düzensiz sistem mes'elesidir Gerek eskiden gerekse günümüzde mucizeler gerçekleştiren milletler, muhtelif gelir kaynaklarından önce organize edilmiş sağlam sistemlerle gerçekleştirmişlerdir
Bu sebeple organizasyon teorisi, kamu idaresi bilimin temel taşım teşkil etmektedir Bu teori Ömer döneminde bilinen veya kaim olan bir teori değildi Ancak o üstün zekası ve fıtratı ile idrak etmiş, liderliğe olan zati hazırlığı bu teoriyi daha o zaman uygulamasını sağlamıştır Çünkü liderlik, bilimden önce sanattır
Halk arasında saygı ve sevgi ilişkileri:
Toplum organizasyona ne kadar ihtiyaç duyarsa duysun, organizasyonun bizzat kendisi bünyeyi teşkil etmektedir Sağlamlığı ise taşlarının ve kısımlarının birbirine kenetlenmesini gerçekleştiren maddelerini metanetine bağlıdır Toplum fertlerini birbirine bağlayan ve kaynaşüran madde ise sevgi, saygı ve karşılıklı sempatidir
Ömer (r a ), devlet nizamının egemenliğine ve toplumun buna bağlılığına itina gösterdiği kadar, aynı zamanda halk arasındaki sevgiye saygı bağlarını kuvvetlendirmeye o kadar dikkat ederdi Çünkü sevgiye dayanmayan sistem, ruhsuz ceset gibidir Böyle bir sistem hayatı köleliğe çevirir
Bundan dolayı Ömer'in en çok nefret ettiği şey, halkın ruhunda gururun, kibirin ve cehaletin izlerinin bulunmasıydı İşte bu sebeple kendisine kamu işlerini öğretmek için Sa'd b Ebi Vakkas'a şunları yazdı:
Kabileler arasında etkili bir fitnenin varlığı söz konusu olup birbirlerine şöyle seslenmektedirler: Falancanın aşireti veya soyu Bu, şeytanın sırlarındandır Onlara karşı kılıcınla savaş, Allah’ın ve İmam'ın emrine uyana kadar bu savaş devam etsin Mü'minlerin emirine gelen haberlere göre, Dubba ehli (bir kabile ismi) birbirini şöyle çağırmaktadır "Dubba oğulları, vallahi Dubba'nin Allah yolunda bir hayır işlediğini veya bir kötülüğü def ettiğini asla bilmiyorum (Duymadım)" Bu meklubu aldığın zaman şayet anlayıp (kendiliklerinden böyle söylemekten) vazgeçmeyip ısrar ederlerse onları cezalandır
Ömer (r a ) burada yine, halk arasındaki ilişkileri düzenleyen ve buna şekil veren İslam teorisini Allah’ın şu ayetine dayandırmaktadır:
"Muhammed Allah’ın Resulüdür Onun maiyyetinde bulunanlarda kafirlere karşı çetin (ve metin) kendi aralarında merhametlidirler Onları rüku ediciler olarak görürsün Onlar Allah'tan (daima) fazl u(kerem) ve rıza isterler Secde izinden meydana gelen nişanları yüzlerindedir İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur İncil'deki vasıfları da (şöyledir: Onlar) filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, saplan üzerine doğrulup kalmış bir ekine benzerler ki, bu ekicilerin de hoşuna gider, (Ashap hakkındaki bu teşbih) onunla kafirleri öfkelendirmek için (dir) İçlerinden iman edip de iyi amel (ve hareket) de bulunanlara Allah hem mağfiret hem büyük mükafat vad etmiştir " [99]
Resulullah bu ayeti açık bir şekilde şu hadisiyle gözler önüne sermektedir:
"Bir mü'min diğer bir mü'min için ceset gibidir Onlar birbirlerine kenetlidirler Bir duvardaki taşlar gibidirler Biri düşerse duvarın tamamı yıkılır "
"Mü'münlerin birbirlerine karşı olan sevgisi, acıması ve sempatisi ceset gibidir Organlardan biri ağrırsa, diğer organların hepsi birden ağrır Geceler ve ateşlenirler "
Bu sebeple adaletin halk arasında yerini bulması (hakim olması) açısından İslam metodu olağan üstü bir metottur Çünkü o kin ve nefreti, bir sınıfın başka bir sınıfa galip gelip tahakküm etmesini kabul etmez Onun gölgesinde, bütün bunlar yerlerini barışa ve sevgiye bırakırlar Bu kaide bütün semavi dinler için prensip olarak olarak geçerlidir
"Ne (her) iyilik ne de (her) kötülük bir olmaz Sen kötülüğü en güzel haslet ne ise onunla önle O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile sanki yakın dostun olmuş olur " [100]
Bu sevgi, hakkaniyete, hakkın sahibine kavuşması, Allah’ın emrine gelinceye kadar birey olsun veya toplum olsun, zalimlerin ellerine vurması esasına dayanan adalettir Hata işleyen hatasından vazgeçip pişmanlık duyar ve topluma katılırsa haklarının hepsini kendine veren adalettir bu sistem
Ömer, Zeyd b Hattab'ın katiline toprağın kandan nefret ettiği kadar ben de senden nefret ederim dediğinde o halifeye şu soruyu sormuştu:
“Bundan dolayı herhangi bir hakkımın bana verilmesine engel olur masun (Benden nefret ettiğin için haklarımı gasb eder misin?)” demişti Ömer ona şu cevabı vermişti:
“Hayır!”
“O zaman zararı yok (haklarımın tarafıma verilmesine engel olmadıktan sonra benden nefret etsen de zararı yok )"
Hak hususundaki katılığıyla ve sertliğiyle şöhret sahibi olmasına rağmen, Ömer halkı seviyor ve arkadaşlarına karşı vefalı ve fedakar bir şekilde davranıyordu Bu husustaki meşhur rivayetlere göre, arkadaşını akşamları hatırladığı zaman şöyle derdi:
“Geceler ne kadar uzundur ”
Sabah namazını kıldıktan sonra ona gider, birbirlerine sarılırlardı Halka şöyle derdi:
“Kardeşlerin bir araya gelmeleri, ne güzeldir ” Arkadaşlığın korunması için nasihat eder, sevgiye itina gösterilmesini şu sözüyle dile getirirdi:
“Biriniz kardeşinizin birinde sevgi ve dostluk görürse, buna bağlansın, belki de bir daha böyle bir sevgiyi bulamaz ”
Ömer'in arkadaşlarına karşı olan vefasıyla ilgili rivayetlere göre, Mekke'den Medine'ye hicret etmek istediğinde, iki arkadaşıyla birlikte hicret edecekleri hususunda anlaştılar Bunlar Ayyaş b Ebi Rabia, Hişam b elAs idi Hişam henüz yola çıkmadan akrabaları ve yakınları tarafından yakalanmış ve hapsedilmişti Ömer ve Ayyaş birlikte hicret ettiler Ve Medine civarında bulunan Küba'ya vardılar Ancak burada Ebu Cehil ve kardeşi elHaris onlara yetişti ve Ayyaş'ı geri götürmek için hile ve oyunlara başvurdu Uydurduktan hilelere göre, annesinin onu görmeden eve girmeyeceği ve güneşin altında kalmaya devam edeceğine dair yemin etmesidir Ömer Ebu Cehil'in hilesini anladı ve Ayyaş'a dönmemesi gerektiğini hatırlattı Aynı zamanda bütün servetini onunla paylaşmayı teklif etti Ancak Ayyaş onların dediklerine kandı ve aldatılmış oldu Bunun üzerine Ömer kendisine smür'atli koşan devesini verdi Şayet yolda tehlikeli ve şüpheli bir duruma karşı karşıya kalırsa bu deveyle kendisini kurtarabilecekti Ancak Ebu Cehil onu yakalayıp hapsetmeyi başardı Arkadaşının İslam'ı kabul ettikten sonra, tekrar irtidad etmesinden Ömer büyük elem ve ıstırap duydu Ömer ve arkaşları Medine'de birbirlerine şöyle diyorlardı:
“İslam’ın nurunu gördükten sonra, gerçekten Allah mürtedin tevbesini kabul etmez ” Ancak Allah’ın şu ayeti nazil oldu:
"Size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün Ona teslim olun Sonra size yardım edilmez Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sıra size azap gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun " [101]
Bu ayetin nazil olmasından sonra Ömer (r a ) çok sevindi ve kendi eliyle bu ayeti yazıp baskı altında irtidad eden arkadaşı Hişam b elAs'a gönderdi Bununla tevbe yolunun henüz önünde açık olduğunu kendisine müjdeledi
Ömer valilerinin ve komutanlarının da halkın sevgisini kazanmalarna itina gösteriyordu Onlara verdiği nasihatlerde sürekli çalışmak suretile halkın sevgisini kazanmalarını kendilerinden istiyordu Bu husustaki nasihatlerinin en meşhurlarından biri Sa'd b Ebi Vakkas'a yönelik olan nasihatidir:
“Kalblerin hakikat gerçek yönleri vardır Ve bunları Allah yaratır Bu gerçeklerin bazıları aşikar diğer bazıları ise saklıdır Sır şeklindedir Aşikar olanı hakta (şartlar ve deliller) lehinde ve aleyhinde (olduğu zaman) eşit davranmak (lehinde de olsa aleyhinde de olsa başkasının hakkı ne ise kendisine vermek) saklı olan sır ise, halkın bireyi sevmesi ve kalbden doğanın lisan üzerinde zuhur etmesidir Sevgi için zühd (ibadet) etme peygamberlerde sevgi talep etmişlerdir Allah şayet bir kulunu severse, onu başkalarına da sevdirir Bir kuluna buğz ederse halka da onu sevdirmez Senin halkın arasındaki yerin ne ise bil ki, Allah katında da odur ”
Halife genel nasihatlerle ikna olmadı Sa'd'a halkın kalbini ve sevgisini nasıl kazanacağını da açıkladı ve bu meyanda şöyle söyledi:
“Müslümanların hastalarını ziyaret et Cenazelerine katıl Evini onlara aç Onların işlerini bizzat kendin yap Unutmak ki, sen de onlardan birisin Ancak Allah sana daha çok sorumluluk yüklemiştir Bana gelen haberlere göre sen ve ailen, Müslümanların sahip olmadıkları binek, yiyeceklere ve giyeceklere sahipsiniz Ey Allah’ın kulu, kesinlikle verimli bir vadiden geçen ve bütün derdi ve tasası bu vadiden yeyip şişmanlamak (yağ bağlamak) olan ve ölümü de bundan kaynaklanan bir hayvanın durumuna düşmekten sakın ”
Aynı şekilde Amr b As'a şu nasihati veriyordu:
“Emirinin sana karşı nasıl olmasını istiyorsan, sen de raiyene karşı öyle ol Aldığım habere göre meclisinde otururken, bir şeylere yaslanıyormuşsun Oturduğun zaman sen de herkes gibi otur Bir şeye yaslanma ”
Harkus'a ise şunları söylüyordu:
“Aldığım habere göre sen sapa, varılması güç olan yere yerleşmiş ve oraya gelenler büyük sıkıntı çekmektedirler Müslümanın da muahidin de işini güçleştirme Aksine onların işlerini kolaylaştır Dünyayı sana iyi vasfedebilen ve ahireti için de tedbirli olan birini işlerin için görevlendir Acele etmeye kalkma Aksi takdirde hem dünyada hüzüne ve kedere boğulur hem de ahirette kayba uğrarsın "
Bu nasihatler, idare edenlerle idare edilenler arasındaki kamu ilişkileri sahasında, kamu idaresi bilimi metodlarının vardığı en modern yönleri temsil etmektedir
Sevginin bütün halk kitleleri arasında hakim olması için, halka sevgi ile nefretin sebeplerini açıklamaya Ömer büyük itina gösteriyor ve bu hususta şunları söylüyordu:
“Şayet insanda on özellik bulunuyor, bunların dokuzu iyi de biri kötü ise bu özellik diğer dokuz özelliği ifsat eder ”
“Kişinin değeri malıdır Mertliği (keremi) ise dinidir Kişiliği ise ahlakıdır ”
“Halkı medhetmekten sakının Çünkü bu zehirdir, vebadır Allah’ı zikredin Biliniz ki, gerçekten Allah’ı zikretmek şifadır ”
“Kişiyi helake götüren üç şeydir: Cimriliğe itaat etmek, arzulara, şehvetlere uymak, kendini beğenmek ”
“Üç şeyi Allah garanti altına almış ve vaad etmiştir; Allah bu vaadinden gerçekten dönmez:
"Allah, iyi hareket edenlerin mükafatını zayi etmez" [102]
"Allah, hainlerin hilesini hiç şüphesiz muvaffakiyete erdirmez" [103]
"Allah, elbette fesatçıların işini düzenlemez "
“Kendi nefsine karşı bile olsa, nefsini halis, (dürüst, iyi niyet) tutanı, Allah onunla halk arasında olabilecek herşeyden onu yeterli kılmıştır (Onu gelebilecek kötülüklerden korumuş ve garanti altına almıştır )”
“Eski bir günahın yeni bir iyilikle yok edilmesi ve ona kavuşup ortadan kaldırması gibi) ne aşın istek ne de sür'atli kavuşmayı (buluşmayı) gördüm ”
Kötülükle galip olan gerçekten yenilmiştir Kötülükle zafer kazanan gerçekte zafer kazanamamıştır (Bu bir zafer değil, bir vehimdir )
“Nefsinde kibir olan, yani kendisini beğenen ancak kendisinde aşağılık (kompleks) bulan kişidir ”
“Üç musibet ve kötü insan çeşidi vardır: İyiliği gördüğü zaman saklayan, kötü bir şeyini gördüğü zaman herkese duyuran komşu, yanına girdiğin zaman karşı konuşan (çenesi durmayan), kendisinden uzakta olduğun zaman kendisine güvenilmeyen kadın, iyilik yaptığı zaman seni kutlamayan (mükafatlandırmayan), kötülük yaptığın zaman da seni öldüren sultandır ”
Ancak Ömer, Müslümanın diğer bir Müslüman kardeşini methetmesini veya onun yanında onun iyi yönlerini zikretmesinden nefret ederdi Bu husustaki rivayetlere göre, Müslüman savaşçılardan iki kişi, Medine'ye geldi Bunlar, Amr b Ma'dikerb ve elEcleh b Vakkas idi Halife onlara Müslümanların genel durumlarını sorduğu zaman Amr dedi ki:
“Ey mü'minlerin emiri! elEcleh b Vakkas, aşırı şekilde inciten, oyuna gelmeyen, (gaflete düşmeyen) yakından çabuk saldıran bir savaşçıdır Vallahi onun gibi düşmanla çarpışıp düşmanı yok ederek ortadan kaldıranını görmedim ” Ve konuşmasına şöyle devam etti:
“Vallahi o sanki hiç ölmeyecek gibi, çarpışır ” Ömer yüzünü çevirdi Kızgın olduğu anlaşılıyordu Daha sonra elEcleh'e bakındı Kendisine durumun nasıl olduğunu sordu elEcleh dedi ki:
“Ey mü'minlerin emiri! Halkın durumu iyidir Nesilleri çoğalmaktadır Erzakları boldur, ziraatleri verimlidir Düşmanlarına karşı cesurdurlar Düşmanları ise onlara karşı korkaktır Ve devlet başkanları iyi olduğu müddetçe onlar da iyi olacaklardır ” Ömer (r a ) sordu:
“Arkadaşının senin hakkında söylediklerinin aynısını onun hakkında söylemenden seni alıkoyan nedir?”
“Senin yüzünden okuduklarım, beni bundan alıkoydu ”
“Doğru söyledin Onun senin için söyledikleri gibi, sen de onun için söyleseydin her ikinizi de incitecek ve cezalandıracaktım ” Adam Ömer'e teşekkür ettikten sonra arkasına dönüp dedi ki:
“Hem beni hem de kendini helak mı etmek istiyorsun?” Hayat akışında İslami metodu muhafaza etmek:
İslam her şeyiyle mutedil bir dindir İnsanları tamamen dünya kazancına teşvik etmediği gibi, tamamen ibadet etmelerim de istememiştir İçtima sistemlerin esaslarını kurarken, çıkarların zıtlaşması ve çakışması durumlarında toplumun çıkarlarını bireylerin çıkarlarından üstün tutmuştur Daha önce de belirttiğimiz gibi, İslam bireyin insaniyetini ve hürriyetini, garanti altına alan başlıca ihtiyaçları ile toplumun maneviyatı arasında makul bir biçinde ölçü koymuştur Bu anlamı Allah’ın kelamı olan Kur'anı Kerim'de çok açık bir şekilde görmekteyiz Aynı şekilde Resulullah da hadisi şeriflerinde bunu açık bir biçimde beyan etmektedir Allah şöyle buyurmaktadır:
"Böylece sizi (Ey Muhammed'in ümmeti) vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır İnsanlara karşı hakikatin şahidleri olasınız, bu peygamber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye (Habibim) senin hala üstünde dura geldiğin (Kabe'yi tekrar) kıble yapmanız, o peygambere (sana) uyanları (senin izinde gidenleri) ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden (irtidad edeceklerden ve münafıklardan) ayırt etmemiz içindir Gerçi (Kıblenin bu suretle çevrilmesi) elbette büyük bir (mes'ele)dir Ancak bu Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler hakkında asla varid değil Allah imanınızı zayi edecek değildir Çünkü Allah insanları çok esirgeyendir Onlara rahmet ve inayetini rayegan edendir " [104]
"Ey iman edenler Allah'a itaat edin Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah'a ve peygambere döndürün Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız Bu hem hayırlı hem netice itibariyle daha güzeldir "[105]
"Her nefis kazandığı şey mukabilinde bir rehindir " [106]
"Hakikaten hiçbir günahkar diğerinin günah yükünü çekmez Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur Hakikaten çalıştığı ileride (kıyamet gününde mizanından) görülecek, sonra buna en kamil mükafat verilecektir Şüphesiz ki, en son gidiş Rabbinedir Hakikat şu: Güldüren de ağlatan da odur ” [107]
"İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyor idiyse onun sevabını görecek, kim de zerre ağırlığında şer yapıyor idiyse onun cezasını görecek" [108]
"Herkesin dünyadaki amel ve hareketini kendi boyunda doladık Kıyamet günü onun için bir kitap çıkaracağız ki, neşredilmiş olarak kendisine kavu(şup şöyle çat)acak " [109]
"Andolsun asra ki, muhakkak insan kat'i bir ziyandadır Ancak iman edenlerle güzel güzel amel (ve hareketlerde bulunanlar, bir de birbirlerine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değil (onlar ziyandan müstesnadırlar" [110]
"Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki, (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler Kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridirler" [111]
"Onun (ve her insanın) önünde, arkasında kendisini Allah’ın emriyle gözetleyecek takipçi melekler vardır Bir kavim, özlerindeki güzel hal ve ahlakı değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki, onun halini değiştirip bozmaz Allah bir kavmin de fenalığını (azabını) diledi mi artık onun reddine hiçbir çare yoktur Onlar için ondan (Allah'tan) başka bir veli (ve yardım eden) de yoktur " [112]
Ve Resulullah bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Hepiniz çobansınız Ve hepiniz sürünüzden mes'ulsünüz "
"Sizler nasıl olursanız, sizi yönetenler de öyle olur "
Ayetleri ve hadisleri arzetmek ve tekrarlamak belki kolaydır Aslı zor olan, bu hükümleri uygulama safhasına koymaktır İşte Ömer'in görevi bu idi İslam şayet orta yolu seçmişse, bu metoda sürekli bir şekilde tabi olmak hiç de kolay değildir Çünkü gerek birey gerekse toplum önüne çıkan arzuların ve isteklerin tahrikiyle hayat yolunda sağa sola sapabilir Ömer halifelik görevini üstlendiğinde, toplumu bu metod üzerinde yürütmeye ve bu yolda ilerlemeye kesin karar vermiş ve and etmişti
Bundan dolayı o devamlı olarak Müslümanlara hem dünyayı hem de ahireti hatırlatıyor, her ikisini de ihmal etmemelerini tenbihliyordu
Dini işlere gelince; Bu halifenin en kolay görevlerindendi Çünkü o dönem Resululllah'ın dönemine yakın olup bu sırada akide Müslümanların benliklerine tam anlamıyla yerleşmişti
Ömer'in korktuğu taraf, hayat metodu idi Dünya rahaü ve zevkleri karşısında Müslümanın basit bir hayat biçimini seçmesini ve bunu muhafaza etmesini nasıl sağlayabilirdi? Çünkü insan nefsi tabii olarak rahata ve bolluğa mütemayildir
"Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma güzel atlara, (deve, sığır, keçi, koyun gibi) hayvanlara, ekinlere olan ihtiraskarane sevgi insanlar izin bezenip süslenmiştir Bunlar dünya hayatının geçici birer faidesidir Allah(a gelince) nihayet dönüp varılacak yerin bütün güzelliği onun nezdindedir " [113]
İşte burada Ömer (r a ) İslam metodunun hayatta ideal bir şekilde bütün dünyaya karşı canlı uygulamasını sağlamak için bu hususta kendisini, aile fertlerini, valilerini ve büyük sahabileri Müslümanlara örnek olarak takdim etmiş ve bunu fiili bir şekilde gerçekleştirmeyi başarmıştır
|