Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer (Ra) Ve Halk Arasindaki İlişkiler
İnsanların en önemli ihtiyaçları her zaman ve her yerde yiyecek, giyecek ve barınak olup bunlar her zaman söz konusudur
1 Yiyecek:
Daha önce de gördüğümüz gibi, Ömer'in yiyeceği her asında ve dönemde alışılmış bir şekilde bilinen kralların ve devlet başkanlarının sofralarına kesinlikle benzemiyordu Bunun tam aksine Müslümanlardan hiç kimse onun sofrasına oturup yiyeceğinden yemek istemezdi Daha önce de gördüğümüz gibi Ömer (r a ), halkın kendi metodunu benimsemesi (yemek hususunda) ve buna uyması için hiç kimseyi zorlamıyordu Onlar zaten onun yiyeceğinden yemeyi reddediyorlardı Çünkü evlerinde kendilerini bekleyen yemekleri Ömer'inkinden çok daha iç açıcı ve iştah çekiciydi Ancak Ömer her zaman İslam doktrinini hatırlatıyor ve israf etmemeleri için kendilerini uyarıyordu Öyle ki, her gün et almaları için kendilerini ikaz ediyor, güçleri her gün et almaya ve yemeye yetmeyenlere fırsat olarak bırakmaları için hatırlatıyordu Aşın bir şekilde yemenin ve israfın zararlarını onlara hatırlatıyordu Bu husustaki sözlerinden bazıları aşağıdaki gibidir:
“Fazla yemekten sakının Mideyi aşın şekilde doldurmak insanı tenbelleştirir ve namazına engel olur Vücuda zarar verir, hastalıklara sebep olur Rızkınızı kazanmayı kastedin, israftan kaçının Kulun şehveti dinine galip gelmedikçe helak olmaz ”
“Et yemekten sakının İçkide ki, vahşilik gibi bunda da vahşilik mevcuttur ”
2 Giyecek: Her yerde konuşulan ve kendisinden bahsedilen elbiseleri hakkında burada bir tekrar yapmamıza gerek yoktur Daha önce ilgili bahsinde buna temas etmiştik Bu hususta da Ömer Müslümanları kendisi gibi giyinmeleri için zorlamadı Aksine orta şekilde giyinmelerini istedi Yemen'den gelen valilerinin giyecek konusunda israf eniklerini gördüğü zaman, kendilerine nasıl kızdığını daha önce görmüşlük Daha sonra yıpranmış ve eski elbiselerle yanına geldikleri zaman, bunu da kabul etmemiş ve orta şekilde giyinmelerini istemişti
Görevlisi, Ziyad b Abdullah, huzuruna üzerinde kitan (bir çeşit lüks elbise) ve ayaklarında sazıcan (bir çeşit lüks ayakkabı) ile girdi Ömer (r a ), buna razı olmadığım belirtti Ertesi gün geldiğinde sırlında pamuktan elbise ve sıradan ayakkabılar vardı Halife kendisini görünce dedi ki:
“İşte böyle ya Ziyad  İşle böyle ya Ziyad  ” Ayakkabılarının fiyatını kendisinden sorduğunda Ziyad bir dirheme aldığını söyledi Halife aynı fiyata bir çift de kendisine almasını söyledi
Ancak bu, bazı durumlarda Ömer’in birtakım Müslümanlara uygun olan elbisenin bizzat kendisi tarafından seçilmesine de engel olmadı Resulullah’ın torunları olan Hasan ve Hüseyin'e seçtiği gibi Yemen'e onlar için özel olarak elbise ısmarlamıştı Elbiseler gelip onlara giydirince şöyle dedi:
“İşte şimdi içim rahat etti Yine bir defasında Yemen'den kendisine güzel bir elbise gelmişti ” Yakında bulunanlara sordu:
“Kureyş'ten iyi terbiye görmüş bir genci bana söyleyin de bu elbiseyi kendisine vereyim ” Onlar birini teklif ettiler, elbise o şahsa verildi
3 Mesken: Özel olarak Ömer b Hattab, genel olarak Resulullah’ın sahabileri meskende israftan ve lüksten kaçmıyorlardı Öyle ki, başlangıçta Ömer askerlerine gerek sazlardan gerekse tuğladan ev yapmalarını yasaklamıştı Onların çadırlarda yaşamalarım istiyordu Çünkü askeri hayata en uygun olanı bu idi Kufe'nin yanmasından sonra tuğladan ev yapmalarına izin verdiğinde de bir evin üç odadan büyük olmaması şartını koşmuştu Kendilerine evlerin nasıl yapılacağım şöyle açıklıyordu:
“Tuğlalardan ev yapmanızı istemezdim Madem ki, bu işi yaptınız Duvarlarını kalın yapın, tavanları da uzatın ” Şam'a giderken yolda biriketten ve alçıdan yapılmış bir saray gördüğünde tekbir getirmiş ve şunu söylemişti:
“Bu ümmetten herhangi birinin Firavun'a Haman'ın yaptığını bina edeceğini zannetmezdim ”
Ebu Zer Gıfari'nin mal hususunda benzer bir şekilde mesken hususunda da bir tutumu vardı Ancak öyle görünüyor ki, bazı sahabiler onun bu görüşüne katılmıyorlardi
Müslümanların sahip olması gereken mal miktarında kendisine muhalefet ettikleri gibi, bu hususla da muhalefet ettiler Görüşünün aksine hareket edenlerin doğruluğundan şüphelenirdi Çünkü o düşündüklerinin İslam’ın kesin prensiplerini temsil ettiğine kesin olarak inanıyordu Bu husustaki rivayetlere göre, meşhur sahabi Ebu Hureyre, Ebu Zer'e rastladı ve kendisiyle kucaklaştı Kendisine şöyle söyledi:
“Merhaba ey kardeşim ” Ebu Zer kendisine sordu:
“Sen de yüksek binalar yapıyor musun?” Ebu Hureyre:
“Hayır, cevabını verdi ” Ebu Zer bu cevaptan memnun oldu ve kendisine şöyle söyledi:
“Sen benim kardeşimsin Sen benim kardeşimsin ”
Şüphesiz İslam devletinin kurulduğu bu merhalede ilk Müslümanların büyük, lüks ve birkaç katları meydana gelen binaları yapmaktan nefret etmeleri bir taraftan İslam’ın yasaklamış olduğu israf görünümünü verdiğinden diğer taraftan ve en önemli olan taraf da budur Savaşçının bina kurduğu yere bağlanması ve Allah yolunda cihad etmekten evin onu alıkoymasıdır Oysa İslam davası henüz ilk dönemlerini yaşıyor hareket etmeyi, bir yerden başka bir yere taşınmayı gerektiriyordu Bu gayeyi gerçekleştiren ve en kolay vesile yolunu teşkil eden eskiden olduğu gibi şimdi de çadırdır
Bu politakaya paralel olarak Ömer b Hattab daha önce de gördüğümüz gibi valilerine diğer Müslümanların oturdukları evlerden farklı evlerde oturmalarını yasaklamış, Saad'a verdiği emirde, halkın tanımıyla "Sa'd'ın Kasrı" olan evini terketmesini emretmişti Aynı zaman halk ile ilişki ve diyalog kurmayan, kapıların arkasına çekilerek gizli hayat sürmek isteyen valilerin kapılarının yakılması için emir vermişti
Bu hususta Abbas Mahmud elAkkad şöyle demektedir:
"Ömerin imar sahasındaki politikası çağının gayelerini ve amaçlarını hedef edinmiştir Bu çağın evlatlarına bazı şeyler ters gelebilir Katların sınırlanması, sarayların yapılmaması gibi Onun imar politikasında hedef edindiği henüz genç ve yeni kurulmuş olan devleti lüksten ve aşın masraflardan korumak, asker ile lüks saraylarda eğlenmeyi birbirinden uzaklaştırmak gaye haline getirilmiştir Çünkü bunların her biri tenbelliğin, hantallığın, uyuşukluğun simgeleridir ”
Çağın filozoflarından biri olan "Sheengler"den şu paragrafı nakletmektedir:
"Milletler doğrulup ayağa kalkarlarken iki farklı yolu takip ederler: Akide yolu (ideolojik metod), güçlü moral ve beraberinde basit görünüm (dış görünüm) ve büyük vicdan vardır Diğer yol veya metod ise, bol maddi imkanların ve sayı çokluğunun yanı sıra vicdanlar bozulmuş, yücelik ve büyüklük kiloya ve dinara dayanmıştır Ancak daha önce bu, ahlak ve azimetlere göre mukayese ediliyordu ”
Hayat metodu yiyecek, giyecek ve içecekten ibaret olan maddi görünümlerden ibaret olmayıp yeteri derecede insanoğlunun bütün ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır Hayat metodu aynı zamanda manevi ve ruhi yönleri de kapsamaktadır Doğrulmak, ayakta durmak isteyen milletlerin manevi yönlere olan ihtiyaçları maddi yönleri teşkil eden ihtiyaçlarından daha fazla gerekli ve zaruridir Tarihin bugüne kadar kaydettiği ebedi bir hakikat vardır, o da milletlerin uyanması ve kalkınması genel olarak basit hayat metoduna dayanan yaşayış tarzı ve dünya zevklerinden ve şehvetlerinden uzaklaşma esasına dayanır Milletlerin uyanması ve kalkınması genel olarak basit hayat metoduna dayanan hayat tarzına uymaları ve dünya zevklerine ve şehvetlerine boğulmama esasına dayanır Lüks hayat ve eğlence peşine düşen ve buna başlayan milletlerin güneşleri batmış ve yıldızlarının sönmesine izin verilmiştir demektir Allah bu anlamı Kur'anı Kerim'de şöyle ifade etmektedir:
"Bir memleketi helak etmeyi dilediğimiz zaman, onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada (bu emre rağmen) itaatten çıkarlar Artık o (memlekete) karşı söz (azap) hak olmuştur İşte biz onu artık kökünden mahvü helak etmişizdir " [114]
Aynı zamanda kamu hizmetleri ihmal edilip halk saraylar bina etmeye yöneldikleri zaman Ömer şöyle söylüyordu:
“Kuyular bozuk ve elverişsiz iken halk saraylar bina ediyor ”
Bütün bunlardan dolayı Ömer Müslümanların babası idi Bütün gücünü ve enerjisini onların ruhi ve manevi özelliklerini muhafaza etmek için harcıyordu Çünkü o daha önce de değindiğimiz gibi güç ve kuvvetin halkın hür ve serbest görüşünde gizlendiğini biliyordu Bu sebeple devlet idaresindeki politikası ve valilerine verdiği emirler bu özellikleri ve karekterleri korumayı amaçlıyordu
Halife kesin bir şekilde herhagi bir valiye, Müslümanları dövmesi için yetki vermemiş, otorite sahibi kılmamıştı Çünkü böyle bir hareketin kişiyi zelil edeceğini biliyor, hür toplumları etkileyen sosyal bir hastalık olduğunu idrak ediyordu Bu husustaki hükmü kesindir: Hangi devlet adamı olursa olsun, haksız yere birini dövmüşse, hak sahibi kendisini bağışlayıp davasından vaçgeçmediği takdirde halife, bu devlet adamına kısas uygulayacaktır (Aynı şekilde cezalandıracaktır) Bu hususla ilgili çok sayıda örnek arzettik Bu davaların taraflarından Amr b As ve Ebu Musa el Eş'ari gibi büyük devlet adamlarının olduğunu görmüşlük
Ömer, her devlet adamının, iyi niyetli de olsa, hata yapabileceğini ve bunu önlemenin en hayırlı çözüm yolunun da halk ile istişare yapmak olduğunu biliyordu Bu sebeple Müslümanları devletin en ücra köşelerinde bile olsalar fikirlerini, düşüncelerini, ve görüşlerini en hür bir biçimde kamu işlerini ilgilendiren her hususta belirtmelerini kendilerinden istiyordu Ömer kendi nefsine karşı katı davranmasına, çok basit bir hayat yaşamasına ve raiyesine empoze etmediğini kendi nefsine etmesine rağmen eleştirilere maruz kalmıştır O, bu eleştirilerden rahatsız olmuyordu Aksine eleştiri yapılmasını istiyordu Eleştirinin Müslüman için sadece bir hak olmadığını, aynı zamanda görev olduğunu hatırlatıyor ve bunun bir sorumluluk olduğunu kendilerine öğretiyordu
Ömer, kendisini elcşüren birine engel olmak isteyene kızmış ve şu meşhur sözü söylemişti:
“Onları düşüncelerini söylemek sureliyle ileri sürmedikçe kendilerinden hayır gelmez ”
Ömer üstün zekası ve dehasıyla milletler için en hayırlı öğretmenin fikir hürriyeti olduğunu, idare edenler için de en yararlı ilaç, vuku bulmadan hataların düzeltilmesi açısından en iyi çözüm yolu olduğunu idrak etmişti Şayet halife kendi görüşünde hatalı ise, bir kadının ona doğruyu göstermesinde zarar yoktur Halifenin kendisini bizzat eleştirmesi ve halka hitap ederek onlara hatalı davrandığını itiraf etmesinde de bir sakınca yoktur O şöyle diyordu:
“Ömer hala işledi, kadın doğrusunu yaptı Eleştiren kişi şayet hata yapıyorsa, kendisine hatasını söylemekte hiçbir mahzur yoktur Şayet eleştirinin niyeti iyi ve halifeye karşı olan itaati gerçek ve bağlılığı şüpheli değilse, tabii bu mümkündür Müslümanlardan biri Ömer'e karşı koyup Müslümanların sahip olmadığı feylerden aldığından şüphelendiğinden kendisine itaat etmeyeceğini beyan etliğinde, bunun hemen akabinde halife kendisine hatalı davrandığını deliflerle açıkladığında Müslüman nefsine giren şüpheden dolayı Allah'tan af ve mağfiret diler, halifeye karşı olan itaati daha da kuvvetlenir ve halifenin Müslümanların kalblerindeki yeri dahada yücelir ve yükselir ”
Yine bu sebeple herhangi birinin valililerine karşı takdim ettiği şikayeti, şikayetin doğruluktan ve haktan çok uzakta olduğu bilse bile, geri çevirmez ve ihmal etmezdi Şikayet edenle edileni yüz yüze getirir, gerçeğin ortaya çıkması için her iki tarafa eşit şartlarda fırsat verirdi Hiçbir şikayetçiyi yalan söylediği gerekçesiyle cezalandırdığına rastlanılmamıştır Şikayet edilen valinin suçsuz olduğunu tesbit ettiği zaman daha önceki örneklerde de arzettiğimiz gibi serbest bırakır ve şikayet edeni de cezalandırmazdı Öyle görünüyor ki, raiyesine nazaran o, valilerine daha katı tavır alıyor, haklarında kesin işlem yapıyordu
Buna delil olarak, çok değerli ve yüce kişiliğe sahip olan valilerini azletmesini gösterebiliriz Bunun en bariz örneği, Resulullah'ın dayısı, Kadisiye kahramanı Sa'd b Ebi Vakkas'ı gösterebiliriz Suçsuz olmasına rağmen halkın kendisini şikayet etmesinden dolayı Ömer onu görevinden azletmiştir Ömer milletlerin başına gelen büyük felaketlerin ve musibetlerin nifaktan kaynaklandığını ve bunda gizlendiğini biliyordu Bu sebeple Müslümanları nifak konusunda uyarıyor, kendilerinden oldukları gibi görünmelerini istiyordu Kendi kalbinde olduğundan daha fazla, halka karşı takva sahibi olduğunu göstermemelerini ve bunun için çabalamalarını isliyordu Bu sebeple onun yanında Müslümanların birbirlerini medhedmelerini veya halifeyi medhedip övmelerinden nefret ediyordu Müslümanları Resulullah'ın dili düşük münafıkların halini anlatan hadiseyle korkutuyordu
Müslümanın elinden ve tavrından çıkan ve gurur anlamı taşıyan her şeyden nefret ediyordu Hamid b Naim'in rivayetine göre, Ömer b Hattab ve Osman b Affan yemeğe davet edildiler Onlar da bu teklifi kabul ettiler Yemekten sonra Ömer Osman'a dedi ki:
“Bugün öyle bir yemekle karşılaştım ki, öyle bir yemeği görmeyi istemezdim ” Osman (r a ) sordu:
“Neden?”
“Bu yemeğin bizim için bir gurur sayılmasından korkarım ”
Ömer (r a ) raiyyesiyle uyguladığı metodu, kendisinden önceki emirlere tabi olarak uyguluyordu Bunların başında da Resulullah geliyordu Ömer İslam’ı kabul ettikten sonra ilk olarak imanını herkese karşı ilan eden ve bu sebeple "Faruk" ismini kazanan yüce sahabidir Çünkü haklı bir dava gizli tutulmamalı aşikar bir şekilde herkese bildirilnıeliydi Müslümanlar içinde herkesin Kureyş despotlarının gözlerinin önünde ilk defa Mekke'den Medine'ye lıicret eden yine odur Hudeybiye barış antlaşmasının şartlarıyla ilgili acı konuşması hiç hafiflemedi Öyle ki, bu hususta Resulullaha olan tavrı yüzünden Allah'tan af ve mağfiret diledi
Gerek özel gerekse kamuyu ilgilendiren değişik hususlarda Resulullah'a başvurduğu konuların inhisar edilmesi imkan dahilinde değildir Buna bazı örnekler vermiştik Ebu Bekir halife olduktan sonra, kendisine baş vurduğu ve nasihat ettiği hususlar oldukça çoktur Ömer bir şeyi kendisine meşru Müslümanlara gayri meşru hale getirmezdi
Günahtan ve hatadan masun olmasına rağmen Allah Resulü ile, Müslümanlarına yararına kararların alınması için tartışmanın gerekli olduğuna inanıyor ve böyle görüyor ise ve yine Ebu Bekir'e baş vurup halifeliği döneminde almış olduğu bazı kararları ilga etmiş ise acaba o halife olduğu zaman kendisi için uygun gördüğünü ve oynadığı rolün ve görevin aynısını Müslümanlardan mahrum etmeyi düşünebilir miydi?
Halifenin her konuda Müslümanların görüşlerine başvurması, kamu işlerinin tartışılması için en iyi ve en hayırlı öğretici ve bir işin birçok yönden bakılıp incelenmesine sebep olmuştur Bugün bilinen gerçeklerden biri de şudur:
Yazılı belgelerle milletlere hak tanımakla demokrasi gerçekleşemez Demokrasinin yaşayabilmesi için pratik bir şekilde uygulanması gerekir İşte bu Ömer'in valilerini şikayet edenlere karşı olan pozisyonu idi Şikayetçi şayet bir hata yapmışsa onun bir özrü vardır Çünkü o dış görünüşe göre hükmeder ve gizli olan şeyleri bilemez Bu durumlarda o sadece şikayetçiyi uyarmakla yetiniyordu Ancak durum "kazf" (iftira) ile ilgili ise o zaman şikayetçi cezasını çekmek zorundadır Ömer'in Mugîre b Şu'be'yi zina ile suçlayanları cezalandırdığı gibi Çünkü onlar davalarını isbatlayacak delil getirememişlerdi Vali ise ne hata onun için özür sayılabilir ne de kendisini şüpheli duruma sokmak Bir valiyi şikayet edenlerin sayıları çok ise ve vali teknik terime uygun olarak hata sayılan herhangi bir suç işlemişse bile, bu onun halk arasında istenmediğini ve sevilmediğini ifade eder
Ömer'in valilerinden istediği, mektuplarında da nasihat ettiği gibi, halkın kalblerine yakın olmaları ve kendilerini onlara sevdirmeleriydi Şayet vali bu görevinden dolayı başarı sağlayamamışsa çok muttaki ve Allah'tan korkan biri bile olsa, bu görevden azledilmesi için yeterli bir sebep idi Bu hususlarda aralarında büyük farklılıklar olmasına rağmen, Ömer'in neden Sa'd b Ebi Vakkas ve Şurahbil b Hasene gibi valileri görevlerinden azledip Muaviye b Ebu Süfyan ve Amr b As gibi valilere de görevlerine devam etme izni verdiğini bize açıklamaktadır
Ömer (r a )'in idrak ettiği büyük hakikati ne kadar zikredersek edelim, bundan bıkmamız mümkün değildir Bu da Müslümanları çalışmayı öğretmesi ve kendisinin bu sahada örnek olmasıdır İslam’dan önceki durumunu her zaman halka hatırlatır ve cahiliyede işlediği kötülükleri anar idi Bütün bunların Ebu Bekir döneminde açıklıyordu Onun bununla kastettiği hataların keşfedilmesi için halkın kendisine yardımcı olması için, gerekli yolu kendilerine açmaktı
Resulullah'ın vefatının ertesi günü, kendisini şahsen eleştirmek için mescidde durup şu sözleri söylemekle tereddüd etmedi:
Ey insanlar! Ben dün sizlere bir söz söylemiştim Söylediğini bu sözü ne Allah'ın kitabında ne de Resulullah'ın sünnetinde buldum Ben Resulullah'ın bütün işlerimizi idare edeceğini sanıyordum Allah aranıza Resulü için hidayet olan kitabını bıraktı Ona sarılırsanız, Resulullah’ı doğru yola götürdüğü gibi, sizleri de götürecektir ”
Halife olduğu zaman da yine kendisiyle Ebu Bekir'in arasında mukayese yapmak suretiyle kendisini eleştirdi ve halka şöyle hitap etti:
“Ey insanlar! Ben size Ebu Bekir ile kendim hakkında bilgi vereceğim Resulullah vefat edince Araplar irtidat ettiler (dinden döndüler) ” Biz Resulullah'ın sahabileri hep birlikte şu karara vardık ve kendisine şöyle söyledik:
“Ey Resulullah'ın halifesi! Allah'ın Resulü Araplarla savaşırken Allah vahiyle ve meleklerle kendisine yardım gönderiyordu Ancak Resulullah’ın vefatından sonra söz konusu yardım ve destek kesildi Evine ve camine bağlı kal (bunlarla yetin) Sen Araplarla savaşacak güce sahip değilsin ” O zaman Ebu Bekir bana şöyle söylemişti:
“Hepinizin vardığı görüş bu mudur?”
“Evet ”
“Vallahi gök yüzü düşüp kuşların beni kaçırması bu görüşte olmamdan benim için daha hayırlıdır ” Sonra minbere çıktı, Allah'a hamdetti, tekbir aldıktan ve Resulullah'a salavat getirdikten sonra tekrar halka hitap etti:
“Ey İnsanlar! Şayet düşmanlarınız çoğalır ve sizler de sayıca azalırsanız vallahi müşrikler nefret de etseler Allah bu dini bütün dinlerden üstün kılacaktır Onların söyledikleri hak ve vaadi doğrudur ”
"Hayır, biz hakkı batılın tepesine (indirip) atarız da, o bunun beynini parçalar Bir görürsünüz ki, bu yok olup gitmiştir (Allah'a karşı) vasf (ve isnat) etmekte olduğunuz (iftiralardan) dolayı yazıklar olsun size " [115]
"Nice az bir cemiyet, daha çok bir cemiyete Allah'ın izniyle galebe etmiştir Allah sabır (ve sebat) edenlerle beraberdir" [116]
“Ey İnsanlar! Vallahi beni zincire ve prangaya da vursalar yine bunun için cihad ederdim Allah'tan yardım diler, onlara karşı savaşırdım O en hayırlı yardımcıdır ” Sonra minberden indi
İşte bu şekilde deha sahibi olan halife, insanları doğru yola sevketmeyi ve sapmalardan kurtarmayı başardığı gibi, İslami kavramlardan sadece teorik felsefe değil, aktüel gerçekleri çıkarmayı da başardı Resulullah’ın dediği gibi o, fitneye karşı güçlü bir set idi Allah Ömer'e rahmetler yağdırsın Özel olarak Arap alemine, genel olarak İslam dünyasına takdim ettiği hizmetlerden dolayı Allah onu en büyük mükafatlarla mükafatlandırsın

[97] Buradaki çoğunluğa uyma, kişinin katıldığı her topluluğa kayıtsız şartsız bütün kurallarına uyma anlamında değildir Müslüman ancak Müslümanların toplu olarak vardıkları kararlara uyabilir Burada kastedilen husus, Müslümanların Kur'an ve Sünnet'e ters düşmemesi kaydıyla, toplu olarak kabul ettikleri ve bu sahada içtihadın gerekli olduğu hususlarda toplumu birbirine düşürmemek, parçalamamak, çeşitli gruplara ayırmamak, fitneye atmamaktır Toplumun bu görüşünü tercih etmese bile karşı eylemci bir tavır takınmaması gerekir
[98] Abkariye Ömer / Abbas Mahmud elAhhad
[99] Fetih: 48/29
[100] Fussilet: 41/34
[101] Zümer: 39/5355
[102] Hud: 11/15
[103] Yusuf: 12/52
[104] Bakara: 2/143
[105] Nisa: 4/59
[106] Müddesir: 74/38
[107] Necm: 53/3843
[108] Zilzal: 99/78
[109] İsra: 17/13
[110] Asr: 103/13
[111] Ali İmran: 3/104
[112] Ra'd: 13/11
[113] Ali İmran: 3/14
[114] İsra: 17/16
[115] Enbiya: 21/18
[116] Bakara: 2/249
|