Yalnız Mesajı Göster

Bâtıl Dinler (Uydurma Dinler)

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bâtıl Dinler (Uydurma Dinler)




Ancak, insanı yaratan Allah, insanları böylesi zulümler, böylesi sömürüler içinde başıboş bırakmamıştır Peygamberler, insanları içine düştükleri bu zilletten kurtarmak için gönderilmişlerdir Zamanımızdaki zâlimleri, zamanımızdaki bâtıl dinleri yerle bir etmek ve Allah’ın râzı olacağı İslâm’ı hâkim kılmak için, yeni bir peygambere gerek yoktur Çünkü Rasûlullah (sas) Efendimiz'le birlikte gönderilen Rabbânî mesaj, ilk günkü tazeliği ve ilk günkü temizliği ile elimizde bulunmaktadır İslâm Dini’nin iki temel kaynağının (Kur’an ve sünnet) elimizde bulunması, bütün bâtıl dinler karşısında İslâm dinini yeniden tebliğ ve yeniden ikame edebileceğimizi gösterir[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftn1]
Beşerî doktrinler, ideoloji ve düzenler, aslında İslâm’ı mahkûm etmek için gerekçe olarak gösterdikleri “bağnazlık”ların en ileri türlerini sergilemektedirler Din adına tarih boyunca türlü bağnazlıklarla birçok cinâyetlerin işlendiği doğrudur Ancak, modern dünyanın çağdaş ve câhilî dinleri olan doktrinler ve “izm”ler uğruna işlenen cinâyetler, zulümler ve katılıklar, geçmişte işlenen ve “din”i mutlak anlamda itham etmek için araç olarak kullanılan benzeri tutumlardan çok farklı mıdır? Sömürgecilik adına kapitalizmi, emperyalizmi, komünizmi, siyonizmi yerleştirmek ve güçlendirmek için işlenmiş “modern cinâyetler” ve “çağdaş bağnazca tutumlar” mı insanlığa daha büyük darbeler indirmiştir, yoksa genel olarak bütün dinleri ve bu arada da yegâne hak din olan İslâm’ı mücâdelenin dışında tutmak, saf dışı bırakmak maksadıyla özellikle üzerinde durulmak istenen, hak dinden sapma sonucu ortaya çıkan cinâyetler mi?
Bu sözler, bâtıl adına işlenen cinâyetlerin savunması değildir Anlatılmak istenen şudur: İnsanlık, dini tanımadığını ileri sürerken bile “bir düzene uymak” anlamında bir dine mensuptur Modern insan da dine karşı çıkarken, kendisi gibi yaratıkların ortaya koymuş olduğu, fakat hiçbir şekilde ona aradığı mutluluğu veremeyen, sağlayamayan insanların kurdukları düzenlere, yani “din”lere bağlanmakta, boyun eğmektedir Çağdaş dünya dininin ilâhları sermaye patronları, bankerler, sanayiciler, şarkıcılar, artistler, sporculardır Mâbetleri/tapınakları ise bankalar, fabrikalar, stadyumlar, gazinolardır Kullar ise her yere çevrilebilen, istenildiği gibi şartlandırılıp beyinleri yıkanabilen, istenilen şekilde yönlendirilebilen insan yığınlarıdır
Açıkça anlaşıldığı gibi durum şundan ibârettir: Her bir siyasal, toplumsal, ekonomik düzen, aynı zamanda belli bir hayat görüşünün bir yansıması, bir ifadesidir Pratiğe yansıyan her bir şekil arkasında, ona o keyfiyeti kazandıran bir inanış, bir düşünüş yatmaktadır Meselâ materyalizm, eşya ve kâinat hakkındaki belli birtakım görüş ve yaklaşımlara sahiptir Bu görüş ve yaklaşımlardan hareketle insanlığa sosyal, siyasal ve ekonomik bir düzen teklif etmiştir Bütün bunlar yanında eşya ve evren hakkındaki yorumlara, dolayısıyla sunduğu düzene “inalımasını” yani bir inanç olarak algılanmasını sağlamak için de başkalarını iknâ etmeye özel bir çaba harcamaktadır İşte, aslında insanlığa belli bir hayat ve kâinat anlayışı ve yorumu sunan, bu yolun esası üzere de insanlar arası ilişkileri her türlüsüyle düzenlemeye çalışan her bir sistem, aynı zamanda bir inanç düzenidir, yani bir “din”dir
Bu yorum ve açıklamaların, Kur’ân-ı Kerim’in “din” için getirdiği yoruma aykırı olmadığı, aksine tam uygun olduğu rahatlıkla söylenebilir Dinle ilgili âyet-i kerimeler bunu açıkça ortaya koymaktadır Yüce Allah, Rasûlü’nü hidâyetle ve diğer bütün dinlerden üstün kılmak üzere “hak din” ile göndermiştir (9/Tevbe, 33; 48/Fetih, 28; 61/Saff, 9), Allah katında yegâne geçerli din İslâm’dır (3/Âl-i İmrân, 19) İslâm’dan başka bir din arayan kimsenin bu dini, ondan kabul edilmeyecektir ve o, âhirette hüsrâna uğrayanlardan olacaktır (3/Âl-i İmrân, 85)
Bu âyetlerden ve benzerlerinden açıkça anlaşılmaktadır ki, İslâm’ın dışında başka dinler de vardır Allah katında geçerli olan ve olmayan dinler vardır İnanılıp uyulduğu takdirde kişiyi kurtuluşa erdiren din vardır, âhirette ziyana uğratacak dinler de vardır Buna göre, insanların benimsedikleri, inandıkları, düşünüş ve yaşayışlarını hemcinsleriyle ve çevrelerindeki eşya ile bu düşünüş ve inanışlara göre belirledikleri her bir düzen, sistem, ideoloji ve doktrin; adına din denilmese bile bir “din”dir Hatta Allah’a ya da bir veya birçok ilâha inanmaları ya da inanmamaları, bu inançlarını açıklamaları ya da açıklamamaları, bazı davranışlarına “ibâdet” adını verip vermemeleri dahi durumu değiştirmez Çünkü dinlerde asıl olan bir “inanç düzeni” ile bu düzene göre şekillenen bir hayat anlayışı ya da dünya görüşü ve buna bağlı olarak bir “yaşayış düzeni”nin varlığıdır Bunun sözkonusu olamayacağı hiçbir “hayat düzeni” bulunmayacağına göre, insanlık için -bu anlamıyla- din dışında kalabilen bir hayat, esasen düşünülemez demektir Bu gerçek, aynı şekilde İslâm âlimlerinin de gözünden kaçmamıştır Meselâ Şehristânî, dinleri ve mezhepleri incelediği el-Milel ve’n-Nihal adlı eserinde açıkça şunları söylemektedir:
“Dünyada çeşitli din ve mezhep mensupları ve hevâ ve nıhle (fırka, mezhep) sahipleri pek çoktur Aralarında İslâmî fırkalar da vardır; yahûdi ve hıristiyanlar gibi indirilmiş kitapları olduğu kesin olarak bilinenleri de vardır; mecûsiler ile maniheistler gibi kitap indirilmiş olma ihtimali olanlar da vardır; ilk felsefeciler, dehrîler (zamandan başka maddeyi etkileyici bir faktör tanımayan materyalistler), yıldızlara tapanlar, putperestler ve brahmanistler gibi birtakım hüküm, değer ve tanımları olup da Allah’tan indirilmiş bir kitabı olmayanları da vardır (Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, 1/37)
Görüldüğü gibi, her bir dünya, hayat ve kâinat görüşü aynı zamanda bir din olarak değerlendirilmiştir ve böyle değerlendirilmelidir Durum böyle olduğundan dolayı, hatta laik düzenler için bile, din dışı bir hayat mümkün olamaz
Dinin kavranması için şu soruya cevap verilmelidir: Din, her durumda hayat için kaçınılmaz ise, insanlık için nasıl bir din gereklidir?
İnsanın belli bir yapısının ve bu yapının gerektirdiği türlü ilişkilerinin sözkonusu olduğu herkes tarafından bilinir İnsanın, görünen ve duyularımızla algılayabildiğimiz maddî yapısının, hatta bu varlığının en küçük diliminde dahi kendisini gösteren, varlığını tartışılamaz ve inkâr edilemez kılan, bunun da ötesinde maddî varlığına egemen olan, ona yön veren bir mânevî varlığının da bulunduğunu görüyoruz O halde insanlık için mükemmel bir dinin, insanın hem maddî, hem de mânevî yapısını göz önünde bulundurması ve bunların her birisini -ayrı ayrı ve bağımsız parçalarmış gibi değil- bir bütünün unsurları olarak değerlendirmesi, bütüne yani insana kazandırdıkları âhenk ve dengeye uygun ve o nisbette ele alması gerekmektedir Dinin bunlardan birini görmezlikten gelmek ya da gerçek önemine uygun bir şekilde hesaba katmamak gibi, insanda ruhî, maddî, tüm ilişkilerinde dengesizlikler doğuracak bir değerlendirme yoluna gitmemelidir Mükemmel bir din, insanı olduğu gibi ele alan ve bu yapıya uygun bir düzen teklif eden dindir Gerçek din, insanı kuvvetli olduğu yanlarıyla, zaaflarıyla, üstünlükleriyle, kabiliyetleriyle, imkânlarıyla, kısacası asıl yapısıyla ve fıtratıyla ele alabilen bir dindir

Alıntı Yaparak Cevapla