Yalnız Mesajı Göster

Asr-İ Saadet Öncesi Medinede Sosyo-Ekonomik Hayat

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Asr-İ Saadet Öncesi Medinede Sosyo-Ekonomik Hayat




II Halkın Değişik Kesimleri Arasındaki İlişkiler


Benû Kaila arapları sürekli olarak iki kola ayrılmışlardı Bunlar, aynı anne-babadan olan iki kardeşin soyu olup, komşu olarak aynı bölgede yaşıyorlardı Aralarında zaman zaman kar¬deş kavgaları olduğundan, her iki taraf da, kendisine müttefikler bulmuştu Medine'de bulunan Yahudiler de aynı şekilde bölün¬müş bir halde, kabile hayatı yaşıyorlardı Bâzı Yahudi kabileleri (özellikle Benû Nadîr Yahudileri), Hazrec Araplannın bağımlı-müttefikleri; diğerleri ise, Evs Araplarıyla benzer ilişkiler içeri¬sinde bulunuyorlardı Bunların Medine'ye ne zaman geldikleri bilinmemektedir Ben, onların hep birden gelmedikleri kanaatin¬deyim Bunlardan bâzıları, herhangi bir Arap kabilesinin bağım¬lıları olarak buraya gelirken, diğer Arap kabileleri de tedricen başka Yahudileri Medine'ye çekmişlerdir, işte Yahudilerin bölün¬meleri, efendileri olan Arapların bu şekilde bölünmelerinden ileri geliyordu Benû Nadîr Yahudilerinin, kendilerini Benû Kurayza Yahûdilerinden üstün görmeleri dikkat çekicidir; o derecede ki, herhangi bir öldürme olayında, Benû Nadîr1 den biri, kan parası¬nın sadece yarısını verirken, katil Benû Kurayza'den olunca, kan parasının tamamım vermek zorunda kalıyordu[7] Acaba bu, Benû Nadîr'in müttefikleri, yâni Hazreclilerin, Benû Kur'ayza'mn efen¬dileri olan Evs'den daha güçlü olmalarından mı ileri geliyordu?

Medine Yahudileri üzerinde daha fazla durmak yersiz; çünkü bir müddet sonra bunların hepsi oradan göç ettiler Fakat kaynak¬larımızda Benû Nadîr'îe ilgili önemli bir hâdiseye işaret edeceğim ki bu, bütün Yahudi aşiretleri, hattâ Yahudi olsun, arap olsun, bü¬tün o bölgenin insanlarım ilgilendirmektedir Filhakika, Benû Nadir Yahudilerinin büyük reisinin aynı zamanda kabilenin hazi¬nesinin- (kenz) de muhafızı olduğu rivayet edilmektedir Bu hazi¬neden maksad da, felâketler (savaş vs) zamanında harcanmak üzere toplanan paradır Medîneli müslüman araplardaki ma'âkil (sosyal sigortalar)'dan söz açınca, bu konuya tekrar döneceğiz

islâm'dan önce, arap ve Yahudi kabilelerinin tasarrufları vardı: Araplar çiftçi; Yahudiler ise, çoğunlukla ithalâtçı-ihracatçı, kuyumcu ve faizle çalışan bankerler idiler [8]


III Dışarıyla Olan Pasif İlişkiler


Eski zamanın kabileleri, çağımızın devletlerinden daha az bağımsız değillerdi Fakat eski çağda, dünyanın değişik bölgeleri¬nin birbirlerine karşı bağımlılıkları olmadığından, bu konuda söylenecek çok az şey vardır Arasıra Medine'ye kervanlarla yiye¬cek maddeleri, tahıl, zeytinyağı vs getiren nebatîlerden sözedil-mektedir Şüphesiz bunlar, Medine'ye mal getirince, o günün rayi¬cine göre gümrük vergisi verirlerdi Peki bu vergiyi kim alıyordu? Alıcı kabilenin reisi mi, pazarın bulunduğu arazinin sahibi mi, yoksa başka bir teşkilât mı? Bugünkü bilgilere göre bu konuda bir şey bilinmemektedir Medine'ye uzak veya yakın olan bölgelerde¬ki Arap kabileleri, bilhassa göçebeler, satmayı veya ihtiyaç duy¬dukları mallarla takas etmeyi düşündükleri mallarını şehre geti-riyorlardı Getirdikleri bu mallar, deve, at, zamk, kıymetli taşlar vs idi

Yabancı bir kabileyle yapılan antlaşmaya dâir, aşağıdaki vak'ada geniş bilgi vardır: Hz Peygamber (sav); Medine'ye geli¬şinden bir sene sonra, Suriye'ye gitmek üzere, Medine bölgesin¬den geçmekte olan bir Mekke kervanını vurmak için bir seriyye (askerî birlik) gönderdiğinde, Cuhayna kabilesi reislerinden biri -her iki tarafla da antlaşmalı (muvâdi1) olduğundan- kendi arazisi üzerinde karşılaşan iki grubun savaşmalarına mani olmak için müdâhale etmiş ve taraflar kan dökmeden birbirinden ayrılmış¬lardır[9]


IV Dinî Hayat


Diğer Araplar gibi, genellikle Medîneliler de putperest idiler Bir evin fertlerinin taptıkları aile putları olduğu gibi, görevli bölge papazlanyla beraber umuma âit putlar da vardı Daha sonraları, putları çalan ve onları kesip parçalayarak bir torbaya koyup, mut¬fağının ateşini yakmak üzere ihtiyar bir kadına götüren bir müs-lümandan sözedilecektir O halde çok sayıda ağaçtan yapılmış put heykeli de vardı Bir başka ihtiyar da, «meçhul kimselerin» onun ağaçtan yapılmış putu üzerine gizlice çöp ve diğer pislikleri atma¬larından son derece öfkelenmişti Bir gün bu ihtiyar, kendisini müdâfaa etmek ve ona karşı saygısızlık edeni cezalandırmak için putunun önüne silâhlar yerleştirdi Fakat aynı gün, putu kaçıran¬lar onu öyle gülünç ve utanç verici bir duruma soktular ki, putun sahibi, kendi putunun gerçekten bir güce sahip olsaydı, o gece kendisine o şekilde hareket edenlere karşı o gücü kullanmaktan çekinmeyeceğini (yâni onun herhangi bir güce sahip olmadığını) anladı ve müslüman oldu[10] Medînelilerin asıl putları, Medine'ye takriben iki günlük mesafede, Kızıldeniz bölgesinde, el-Muşallal denen yerde bulunan Menât idi Bu vakıa, Medînenin o devirde, şehirden ziyâde bir köy olduğunu gösterir

Medîneliler, Mekke'deki Kabe'ye yapılan haccın faydasına, yâni farziyetine inanıyorlar ve her sene ona iştirak ediyorlardı; fa¬kat rivayete göre,- Kabe karşısındaki Safâ-Merve arasındaki sa'y'i yerine getirmiyorlardı[11]

Bu putperestler, biraz geniş düşünüyor -ve hurafelerine göre yabancıların putlarını da kabul ederek, kendilerininki gibi onla¬ra da saygı gösteriyorlardı

Buna kâhinleri de katmak lâzımdır ki, çok karmaşık ve halle¬dilmesi zor meselelerde, onlara başvurulur, onların ilham sonucu hikmetlerine (!) inanılırdı Burada, kendisine on erkek çocuğu verdiği takdirde, bunlardan birini Allah'a kurban edeceğine dâir adakta bulunan Hz Peygamber (sav)' in dedesi Abdulmuttalib'i zikredelim On oğlu olan Abdulmuttalib, samimi bir adam olduğu için, kura çekti ve ileride Hz Peygamber (sav)'in babası olacak olan oğlunu kurban etmeye mecbur oldu Akrabaların, ve özellikle çocuğun annesinin teşebbüsüyle, Abdulmuttalib, Medine'ye gitti¬ğinde, kâhin, kuzeyde bulunan Hayber'de bulunuyordu Abdul¬muttalib onunla görüştüğünde, kâhin şöyle dedi: «Çocukla, sizde âdet olan kan bedeli (on deve) arasında kura çekin Şayet kura yine çocuğa isabet ederse, kan bedeline ilâve ederek, kura devele¬re isabet edinceye kadar devam edin!» Mekke geleneği, on deveyi kan bedeli olarak kabul ediyordu Kura ancak onuncu seferde de¬velere isabet etti Samimi Abdulmuttalib, gerçeğe kanâat getir¬mek için, çocukla yüz deve arasındaki kurayı üç defa tekrarladı ve çocuğun hayatı bu şekilde kurtuldu[12]

Bu kâhinin, yalnız Yahudilerin yaşadığı Hayber'e gitmesin¬den, bizzat bu kâhinin de, Yahudi olduğu ve Mekke gibi uzak böl¬gelerdeki Arapların bile kendisine güven besledikleri düşünülebi¬lir [13]

Alıntı Yaparak Cevapla