Prof. Dr. Sinsi
|
Asr-İ Saadette Kur'an Ve Sünnet 'İn Anlaşılması
C) İctihad (Re'y)
"îctihad" sözcüğü ile Kur'an âyetleri üzerinde tefekkür ve tedebbür etmeyi kastediyoruz Bu anlamıyla ictihad, usûl-ü fıkıhtaki ictihaddan daha kapsamlıdır Buna "re'y"- ya da "dirayet" de diyebiliriz
«Bir ilme dayanmaksızın Kur'an hakkında konuşan cehennemdeki yerine hazırlansın» [71] «Re'yine dayanarak Kur'an hakkında konuşan, isabet etmiş olsa da hata etmiştir »[72] hadisleriyle Hz Ebu Bekir'in: "Bilmediğim birşeyi Allah'ın Kitabı hakkında söyleyecek olursam hangi yer beni barındırır ve hangi gök beni gölgeler"[73] sözüyle yine seleften benzeri şeyler söyleyenlerin sözlerini ileri sürerek ilk dönem müslümanlarının re'y tefsirine karşı olduklarım ileri sürenler olmuştur
Bu görüşte olanların ileri sürdükleri diğer deliller Özet olarak şöyledir:
Re'y ile tefsir, bir bilgiye dayanmaksızın Allah'a birtakım şeyler nisbet etmektedir Bu nedenle de yasaklanmıştır Re'y ile Kur'an'ı tefsir eden, ileri sürdüğü görüşün Allah tarafindan kastedildiğini bilmemektedir Yani söylediği zandan ibarettir Oysa yüce Allah: «Bilmediğin şeyin ardına düşmek buyurmaktadır [74]
Yüce Allah, Peygamberine hitaben: «Kendilerine indirileni açıklaman için sana bu Kur'an'ı indirdik»[75] buyurmaktadır De-mekki Kur'an'm açıklanması Peygamber'e bir görev olarak verilmiştir Kuşkusuz Peygamber de bu görevini yerine getirmiştir
Re'y ile tefsirin caiz olduğunu söyleyenler ise, karşı görüşte olanların ileri sürdükleri görüşleri cevaplandırdıktan sonra görüşlerini destekleyen başka deliller zikretmişlerdir Bunların görüşlerim de şöylece özetleyebiliriz:
a Bir bilgiye dayanmaksızın Kur'an hakkında söz söylemeyi yasaklayan rivayetler, keyfî görüşleri yasaklamaktadır Hiç bir delile dayanmayan önyargılarla ileri sürülen görüşler yasaklanmıştır Bir delile dayalı olarak ileri sürülen görüşler ise caizdir [76] Ayrıca rg'yi sözkonusu eden hadis, rivayet senedi açısından sağlıklı bir-rivayet değildir 69 Nazarı itibara alınsa bile bununla bir delile dayanmaksızın ileri sürülen keyfî görüşler kastedilecektedir Böyle biri, usûlüne uygun hareket etmediğinden dolaya hatalıdır [77]
b Peygamberin Kur'an'ı açıklamakla görevli olduğu meselesine gelince, bu, Peygamber (s a v )'in haklarında açıklama yapmış olduğu âyetler için geçerlidir Peygamberin, haklarında bir açıklama yapmadığı âyetler pek çoktur, ilim ehli usûlüne uygun olarak bu âyetleri açıklar, görüş belirtirler [78]
c Bir çok âyette, Kur'an üzerinde düşünülmesi emredilmek-tedir Meselâ bir âyette: «Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı»[79] buyurulmaktadır  Başka bir âyette de şöyle Duyurulmaktadır: «Sana bu mübarek Kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik »[80]
Bu iki âyetle herkesin Kur'an âyetleri üzerinde düşünüp onlardan öğüt alması istenmektedir Bir de Kur'an'dan derin anlamlar ve incelikler çıkaranlar vardır ki bir âyette de bunlara işaret edilerek şöyle buyurulmaktadır: «Halbuki onu, Peygambere veya aralarındaki yetki sahiplerine götürselerdi, işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi »[81] Bu âyet, Kur'an âyetlerini düşünme ve onlardan hüküm çıkarma konusunda farklı bir zümreden sözetmektedir Alimler bu âyeti, ictihad etmenin delili saymışlardır [82]
d Eğer re'y tefsiri caiz olmasaydı, ictihad yapmak da caiz olmazdı
e Ashabın, bazı âyetlerin tefsirine dair farklı şeyler söylediklerini biliyoruz Bu da onların bu tefsirleri kendi re'yleriyle yaptıklarının delilidir Ayrıca Peygamber (s a v ) bütün âyetlerin tefsirini yapmamıştır Halbuki sahabeden, Kur'an'm tamamını öğrencilerine tefsir edenler olmuştur Mucahid b Cübeyr (öl 103/721), baştan sona kadar âyet âyet Kur'an'm tefsirim üç defa Ibnu Ab-bas'tan dinlediğini, her âyet üzerinde durarak ona sorular sorduğunu belirtmektedir [83]
Her kitap anlaşılmak için okunur Dünya ve âhiret saadetinin kaynağı olan Kur'an-ı Kerimin anlaşılmaması düşünülemez
Sahabe re'y tefsirine başvururken dil kurallarını, arap âdet ve geleneklerini, o dönemde Arap yarımadasında yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar! araç olarak kullanıyor ve kendi anlama kabiliyet ve yeteneklerini işletiyorlardı [84]
Arapların durumlarını ve geleneklerini bilmeleri, Yahudi ve Hıristiyanlarla haşir-neşir olmaları, Kur'an'm kimi âyetlerini daha kolaylıkla anlamalarını kolaylaştıran hususlardandır Çünkü Kur'an'm ilk muhatapları, o dönemde yaşayan insanlardır Kur'an-ı Kerim, o dönemin müşrikleriyle Yahudi ve Hristiyanla-rm durumlarından, gelenek ve kültürlerinden sıkça bahsetmektedir
Asr-ı Saadet müslümanlatımn önyargısız olmaları, samimi ve kuvvetli bir imana sahip bulunmaları, Kur'an'ı daha doğru anlamalarım kolaylaştırıyordu
Kur'an'ı daha kolay anlamalarım sağlayan etkenlerden biri de, nuzûl sebeplerine vakıf olmalarıdır Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim âyetleri genelde vukubulmuş olaylar üzerine inmişlerdir Elbetteki bu olayları bilmek, ilgili âyetlerden ne kastedildiğini anlamayı kolaylaştırmaktadır
Yeri gelmişken kimi çevrelerin ileri sürdükleri ve bazen "le-dun ilmi", bazen de "batın ilmi" diye isimlendirdikleri ilim çeşiti üzerinde durmakta yarar vardın Gerçekten böyle bir ilim var mıdır? Sahabe böyle bir ilmi kullan mıdır?
Şiîler, Hz Ali ve masum soydukları imamlarına böyle bir ilim isnad etmektedir Onlara göre imamları batın ilmine vakıftırlar Kur'an'm zahirine uymayan bir görüş onlardan sadır olduğunda mutlaka o görüş Kur'an'm batınına uygundur ve kabul edilmelidir Çünkü bu görüşün, Kur'an'm batınına uyup uymadığını biz tahkik edemeyiz
Ehl-i Sünnet içerisinde tasavvuf ehli de benzeri iddialar ileri sürerler Onlara göre veliler böyle bir ilme sahiptirler Nitekim Hz Hıdır bir veli idi ve ona ledun ilmi verilmişti Bu çevrelerden bazılarının iddialarına göre ise Peygamber (s a v )« gizli bir yolla Hz Ali'ye, kimine göre ise Hz Ebu Bekir'e böyle bir ilim vermiştir
Hz Ali'ye kendilerini nisbet eden tarikatler bu ilmin Hz Ali kanalıyla, Hz Ebu Bekir'e kendilerini nisbet edenler de bu ilmin Hz Ebu Bekir yoluyla tarikat silsilelerine geçtiğini ileri sürerler
Batın ilmi iddiasını ileri sürenlerin dayanaklarından biri de şöyle bir rivayettir: "Her âyetin bir zahiri, bir batını, bir haddi, bir de matlaı vardır "[85]
îmanı Gazzalî, (öl 505/1111) her âyetin altmışbin anlamı bulunduğu iddiasını tasvip ettikten sonra bu rivayeti de sözkonusu ederek altmışbinin dörtle çarpılması gerektiğini savunur Buna göre herbir âyetin iki yüzkırkbin anlamı vardır [86]
Herşeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, Peygamber (s a v )ıin gizli yoldan Hz Ebu Bekir'e, Hz Ali'ye veya bir başkasına dinî bir ilim öğrettiğini ve bu ilmi başkasından gizlediğini iddia etmek, onun tebliğ görevini yerine getirmediğini iddia etmek anlamına gelir Çünkü yüce Allah Peygamberine şöyle hitap etmektedir: «Sana emrolunanı açıkça söyle »[87]
Peygamber (s a v ) dinî bir bilgiyi kimi insanlardan saklamış ve kimilerine gizli bir yolla anlatmışsa tebliğde açıklığa riayet etmemiş demektir Hiçbir müslüman böyle bir iddiada bulunamaz
Din, Kur'an-ı Kerim'dir ve tamamı Peygamber tarafından tebliğ edilmiştir Ayrıca din Kur'an ile tamamlanmıştır Kur'an1 da ise Peygamber'e dinin bazı şeylerini sadece belli kimselere anlat ve diğerlerinden bunları gizle diye bir emir mevcut değildir Kur'an'm indirilişi tamamlandıktan sonra herhangi bir kimse Allah tarafından dinî bir bilgi elde ettiğini iddia edecek olursa, dinin tamamlanmamış olduğunu iddia etmiş olur Allah katından dinî bilgiler Peygamberi kanalıyla insanlara tebliğ edilir
Hz Ali henüz hayatta iken ona ulûhiyet nisbet edenlerin çıktığı bilinmektedir Aynı dönemde onun gizli bir ilme vakıf olduğu iddiaları da ortaya çıkmış olmalı ki kendisine bu doğrultuda bir takım sorular sorulmuştur Buharı, Ebû Cuhayfe'den şöyle dediğini nakleder: "Ali'ye -Allah kendisinden razı olsun- sordum:
"Allah'ın Kitabmdakiler dışında yanınızda vahiyden birşey var mı?" "Hayır Daneyi yaran ve insanı yaratana yemin ederim ki benim bildiğim, Kur'an'ı anlama konusunda Allah'ın herhangi bir insana verdiği anlama kabiliyetinden ibarettir", dedi "Peki şu sayfada ne vardır?" diye sordum "Diyet meselesiyle esirin nasıl serbest bırakılacağı ve kâfir sebebiyle müslümamn öldürüleme-yeceğine dair şeylerin yazılı olduğu bir sayfadır, dedi "[88]
Her âyetin bir zahiri, bir batını, bir haddi ve bir de matlaı bulunduğuna dair rivayete gelince, bu rivayetten ne kastedildiği net olarak açık değildir Rivayeti sözkonusu eden âlimler de anlamı konusunda farklı şeyler söylemişlerdir [89] Kaldı ki rivayetin kendisi sahih bir rivayet değildir Hasanu'l-Basrî'nin mürsellerinden olup hiçbir hadis kitabında yer almamaktadır Hadis ehli tarafin-dan da rivayet edilmiş değildir [90]
Eğer bu rivayetten, herbir âyetin birçok anlamı bulunduğu sonucu çıkarılacak olursa, o takdirde rivayet metin yönünden de gerçeklere aykırıdır Çünkü Kur'an-ı Kerimin büyük çoğunluğu muhkem âyetlerden teşekkül etmektedir Muhkem âyetler ise, birden fazla anlama ihtimali bulunmayan âyetlerdir
Velilerin de Hz Hıdır gibi "ledun ilmi"ne [91] sahip oldukları iddiasına gelince, bunun da bir dayanağı yoktur Çünkü Hz Hıdır'm kimliği konusunda farklı şeyler söylenmiştir ve peygamberliğine dair deliller daha kuvvetlidir [92]Kaldı ki Hz Hıdır'a böyle bir ilmin verildiği, Hz Musa ile Hıdır kıssasında anlatılmaktadır Kıssaların birçok yönü Kur'an'da yer almadığından âlimler kıssaları müteşâbihat arasında saymışlardır Müteşâbih âyetler tefsir edilirken muhkem âyetler doğrultusunda tefsir edilmeleri gerekir Muhkem âyetler ise, velilere böyle bir ilmin verildiğine dair bir ifade bulunmamaktadıı
Müfessir Kurtubî (öl 671/1273) sûfîlerin "ledun ilmi" iddialarını reddederken Özet olarak şöyle demektedir: Peygamber kanalı dışında Allah'ın hükümlerinin öğrenilmesi için bir yol yoktur Selef ve halef âlimleri bu konuda icma etmişlerdi Bu konuda kesin bilgi ve yakın hasıl olmuştur Allah'ın emir ve yasakları peygamberler kanalıyla öğrenilir Peygamberimizin vefatından sonra Allah'tan dinî bir hüküm aldığım söyleyen, peygamberlik iddiasında bulunmuş olur [93]
Müfessir Âlûsî (öl 1270/1852) de "ledun ilmi" iddalarını reddederek dinî bilgilerin sadece Peygamber (s a v )'den alınacağını belirten ve sûfîlerin de kendi üstadları olarak gördükleri Abdül-kadir Geylânî'nin, Cüneyd Bağdadînin, Sakatî'nin, Ebu Said el-Harraz'ın ve Gazâlî'nin sözlerinden nakiller yapar [94]
Netice olarak "ledun ilmi" ancak peygamberler için söz konusudur Onların dışında herhangi bir kimse vahiy alamaz Ancak bu çerçevede Allah'ın insanlara verdiği yetenek, onların cehd etmeleri, nefislerini eğiterek önyargısız değerlendirme yapabilmelerinden sözedilebilir
Elbette salih insanların yetenekleri gelişir ve meseleleri değerlendirirken önyargısız ve daha tutarlı bir yol izlerler [95]
|