Yalnız Mesajı Göster

Asr-İ Saadette Rasulullahın Davranışlarının Bağlay

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Asr-İ Saadette Rasulullahın Davranışlarının Bağlay




Asr-ı Saadette Rasulullahın Davranışlarının Bağlayıcılığı


Prof Dr Hayreddin Karaman


(Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, istanbul)

1934 Yılında Çorum'da doğdu îlk tahsilinden sonra 4 yıl tahsile ara verdi Bu arada Çorum'da ve Konya'da hususi mahiyette Arapça okudu Resmi tahsili esnasında devam ettirdiği hususi öğreniminde Ahıskah Server Efendi, Konyalı Arif Etik, Hacı Üveyszade Mustafa Efendi, İstanbullu Yusuf Cemil Efendi gibi zevattan Arapça, Farsça dersleri aldı lHLni Konya'da, Yüksek İslam Enstitüsünü İstanbul'da bitirdi "îslâm Hukukunda İçti-had" adlı tezini ikmal edip İzmir Yüksek îslâm Enstitüsü Fıkıh ÖğretimÜyeliğine tayin edildi 1975'de İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsüne naklen geldi Arap Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyeliği de yapmaktadır Eserleri:

İslâm Hukukunda İçtihad, Mukayeseli îslâm Hu-&uku (3 cilt) İslâm Hukuku Tarihi, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri (3 cilt), Günlük Hayatımızda Helaller Haramlar, Anahatlanyla İslâm Hukuku (3 cilt), Fıkıh Usulü, Hadis Usulü, Arapça Türkçe Yeni Kamus, Arapça Türkçe Sarf Nahiv, Arapça Türkçe Okuma [1]


GİRİŞ


Tarihte ve günümüzde birçok düşünür, bilgi kaynağı olarak yalnız akla ve duyu organlarına itibar etmiş, bunlarla elde edemediği bilgiyi de, bu bilginin ilgili bulunduğu varlıkları da inkar etmiş, yok saymışlardır Bunlara karşı yine bazı düşünürler ile peygamberler ve semavi bir dine iman edenler, akıl ve duyu organları yanında başka bilgi kaynaklarından söz etmişler, bu kaynaklardan elde edilen sağlam ve tutarlı bilgileri insanlara açıklamış; Allah, ruh, yaratılış, ölümden sonraki ebedi hayat gibi aklın ve duyu organlarının ulaşamadığı konularda onların yollarına ışık tutmuş, bilmediklerini ve bilemeyeceklerini öğretmişlerdir «Sana ruhu soruyorlar; onlara de ki: Ruh bir Allah işidir ve size ilimden ancak birazı verilmiştir»[2] mealindeki ayet, insana verilen ilimin (bilgi ve bilgi edinme vasıtalarının) bilgi konusu olabilecek şeyler karşısında yetersiz olduğunu, bilinmeyenin bilinenden daha çok bulunduğunu, ruh gibi bazı varlıkların mahiyetini insan aklının idrak edemeyeceğini ifade etmektedirlşte bu akıl üstü bilgi" kaynaklarının başında, peygamberlerin, Allah'tan bilgi alma vasıtaları olan vahiy vardır: «Nitekim size kendi içinizden, ayetlerimizi size okuyan, sizi eğitip olgunlaştıran, size Kitabı ve hikmeti öğreten ve size bilmediklerinizi bildiren bir elçi gönderdik»[3] diyen ayet, vahyin ve rasulün, bilgi ve eğitim sahasındaki rollerim dile getirmektedir [4]


Birinci Bölüm


HZ PEYGAMBER (SAVVIN ÖRNEKLİĞİ VE DAVRANIŞLARININ VAHİYLE ALAKASI


1 Rasûlullah'ın Örnekliği Ve Özellikleri


Peygambei'lerin bilgi kaynaklarının vahiy olduğu konusunda bir şüphe ve şaibeye yer vermeyi istemeyen Allah, onları, okur yazar olmayan kulları arasından seçmiştir [5]insanlara Allah katından bilgi getirmek yamnda, başta örneklik ve eğitim olmak üzere daha birçok vazife ile yükümlü olan peygamberlerin, insanlar(be-şer) arasından seçilmesi, sünnetullah (kainatta hakim kaide ve kanunlar) gereği idi Bu sebeple Peygamberlerin niçin melek olmadıklarını, neden fevkaladelikler taşımadıklarım, küfürlerine bahane kılanlara ilahi Kitap şöyle sesleniyordu: «Eğer yeryüzünde yerleşmiş olarak gezip dolaşan (siz insanlar değil de) melekler olsaydı şüphesiz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik»[6] İnsanlara Allah'ı anlatacak ve O'na çağıracak olan peygamberlerin hem insanlardan olması, hem de onlardan farklı bulunması zarureti vardı; peygamber insan olmalı idi, fakat bizzat Allah'ın eğitip insanlığa örnek diye sunduğu bir insan[7] Beşer hamurundan yoğurulmuş, fakat peygamber kalıbına dökülmüş bulunan Allah elçisinin sonuncusu bu sebeple gerektikçe «Ben de ancak si-zin gibi bir beşerim» diyor,[8] gerektiğinde de«Ben herhangi biriniz gibi değilim; ben Allah tarafından yedirilir, içirilirim» buyuruyor[9] kendi özelliği cümlesinden bulunan iftar etmeden günlerce oruç tutma ibadetinden ashabını menediyordu O'nun, bir insan olmasına rağmen kimselerin dayanamayacağı maddi ve manevî yüklere dayanması, günahsız ve günah işlemekten beri oluşu, eşlerinin sayısı, mehirsiz evlenme yetkisi, hanımlarının bütün müminlerin anneleri hükmünde oluşları ve daima perde arkasında bulunmaları hep özellikler, farklılıklar, O'na mahsus hükümler ve haller cümlesindendi; müminler bu sahada O'nu izleyemez, yaptığını yapamaz, hali ile hallenemezler Peygamberlerde ümmete örneklik esas olmakla beraber bir yanda bu özellikleri, bir yanda da —aşağıda açıklama ve örnekleri gelecek olan— beşerî ve tabiî davranışları, örneklik (başka bir ifade ile bağlayıcılık) dışında kalmaktadır [10]


2 Rasûlullah'm Davranışlarının Vahiy İle Alakası


Allah Rasûlü'nün bütün davranışları (sözü, fiili, tavır alışları) vahye dayanırsa örneklik ve tebliğ dışında kalan bir davranışından söz edilemez Eğer davranışlarından bir kısmı beşeri tabiatından geliyor, yahut rey ve içtihada dayanıyorsa bu takdirde bağlayıcı davranışlarını, böyle olmayanlardan ayırmak ve ayrı kategorilerde değerlendirmek gerekecektir Konu ile ilgili ayet ve hadislerden bir kısmı —diğerleri gözönüne alınmazsa— Ü'nun, her davranışının vahiyden kaynaklandığını anlatır gibidir; «Dostumuz (Allah Rasûlü) ne sapmış, ne de asılsız şeylere inanmıştır O, kendiliğinden bir şey söylemez; söylediği, ancak kendisine gönderilen vahiydir, bunu da çok güçlü (Cebrail) O'na öğretmiştir»[11] Abdullah b Amr anlatıyor: Allah Rasûlü'nden duyduğum her şeyi, unutmayayım diye yazardım Kureyş (ileri gelenler) 'sen her duyduğunu yazıyor musun, halbuki Allah Rasulü hoşnutluk halinde de, hiddetli iken de konuşan bir beşerdir' diyerek beni bundan menettiler, ben de yazmaktan vazgeçtim ve durumu Allah Rasûlüne ilettim; kendileri, parmağı ile ağzını göstererek yaz, hayatım elinde olana yemin ederim ki buradan ancak hak (gerçek ve Allah rızasına uygun olan) çıkar buyurdular»[12]

Bu gibi ayet ve hadislerin karşısında O'nun beşer Özelliğini ortaya koyan ve her davranışının vahye dayanmadığını gösteren naslar da vardır: Bedir savaşında alınan esirlere yapılacak muamele konusu müzakere edilmiş, Rasûlullah'm da içlerinde bulunduğu grubun reyi tercih edilerek fidye karşılığı serbest bırakılmalarına karar vermişti Sonradan gelen vahiy bu kararı şöyle değerlendiriyordu: «Düşmanı çökertip yeryüzünde hakim oluncaya kadar bir peygamberin esirleri olamaz Siz dünya malını istiyorsunuz, Allah ise ahireti istiyor; Allah izzet ve hikmet sahibidir Eğer Allah tarafından daha önce konmuş bir hüküm (ictihadda hata eden cezalanmaz, kanunsuz suç olmaz hükmü) olmasaydı, aldığınız fidye yüzünden size büyük bir ceza gelecekti»[13] Allah Rasûlü bir namazı kıldırırken yanılmış, ashabın «bir değişiklik mi oldu» sualleri üzerine «Ben ancak bir beşerim, sizin gibi ben de unutup yanılabilirim» demiştir[14] Kendisine getirilen bir dava sebebiyle «hakkında vahiy gelmeyen dava konularınla ben re'y ve içtihadımda hükmederim» buyurmuşlardır[15] Hz Peygamber (sav), Medine'ye geldiğinde ziraatçilerin, erkek hurma dallarım dişler üzerine asarak tozlaştırma yaptıklarını görmüş ve ne yaptıklarını sormuştu, «öteden beri bunu yapıyorduk» dediler, «umarım ki siz bunu yapmasamz daha iyi olur» buyurdu, onlar da tozlaştırma yapmayı terkettüer, bu yüzden hurmalar olgunlaşmadan döküldü ve eksik oldu, durumu Allah Rasûlüne ilettiler, şöyle buyurdu: «Ben ancak bir beşerim, size dininize ait bir şey emredersem bunu uygulayın, size şahsî görüşten bir şey söylersem ben ancak bir beşerim», bir başka rivayette « siz, dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz» [16]Yukarıdaki deliller yanında bu hadis, bir yandan Allah Rasûlü'nün bütün davranışlarının vahye dayanmadığım ortaya koyarken, diğer yandan bağlayıcı olan ve olmayan davranışlarını birbirinden ayırma konusunda bir Ölçü de getirmektedir: «Dine ait olan bağlayıcı, dünyaya ait olan bağlayıcı değil» Hz Peygamber (sav)in özellik ve selahiyetlerini açıklayan ayet ve hadisler ile sahabe uygulaması bilikte değerlendirilince «dünyaya ait söz ve davranışlarını» da ikiye ayırmak gerekmektedir: a) müs-bet ilimlerin, teknik ve teknolojinin araştırma, çözme ve geliştirme sahasına giren konular, b) İnsanların ferd ve toplum halinde eğitilip yönetilme ve yönlendirilme sahasına giren konular Bunlardan birincisi hadiste kastedilen «dünya işleriniz» sahasıdır ve bu konularda Allah Rasûlü'nün söyledikleri genellikle şahsi tecrübe ve düşüncesine dayara bağlayıca değildir İkincisi siyaset, hukuk, ekonomi, sosyal kn -umlar, eğitim ile ilgili sahadır; Allah Rasûlü'nün bu sahaya gelen söz ve davranışları genellikle dine dahildir ve bağlayıcıdır vçünkü ya vahye dayanmakta, yahut da —içtihada dayansa bile—- vahyin sözlü veya sukut şeklinde tasdikinden geçmiş bulunmaktadır) Bu konulara ait bulunduğu halde bağlayıcı olmayan davranışları da vardır; bunların nelerden ibaret olduğu ve diğerlerinden nasıl ayrılacağı konusu, bu yazının asıl konusudur ve aşağıda ele alınacaktır

Asıl mevzuumuza geçmeden önce Rasûlullah'm, bağlayıcı olmayan söz ve davranışlarına ait bazı örnekleri, Kadı Iyad'ın Şifa'sından takip etmek, sonra da bu konuya el atan yazarları tanıtmak üzere bir fasıl açmak faydalı olacaktır Kadı Iyad (v544/1149) bu meşhur eserinde, Peygamberimizin beşeri*tabiatından kaynaklanan, rey ve içtihadına dayanan, çoğu bağlayıcı olmayan zengin örnekler vermiş, bunların hikmetlerini açıklamış, ilk bakışta çelişik görünen nakilleri uzlaştırmıştır[17] «Rasulullah da diğer peygamberler gibi beşer nev'indendir Ö'nun cismi ve dış varlığı tamamen beşeridir, diğer insanlar için caiz olan hastalıklar, değişmeler, acılar, sancılar ve Ölüm O'nun için de caizdir Allah Rasûlü hastalanmış, inlemiş, soğuk ve sıcaktan müteessir olmuş, acıkmış, susamış, hiddetlenmiş, canı sıkılmış, usanmış, yorulmuş, zayıflamış, yaşlanmış, bineğinden düşüp yaralanmış, kafirler kendisini yaralayıp dişini kırmışlar, zehirli et vermişler, sihir yapmışlardır; O da maddî manevî vasıtalarla bunlara karşı tedavi görmüş, tedbirler almış, nihayet Büyük Dostu'na kavuşmuş ve dünyayı terketmiştir; diğer peygamberlerin de başından geçen bu hal ve olaylar beşeriyet gereğidir, kaçınılmaz ve tabiidir»[18] «Hz Peygambere, eşi Zeynebb Cahş bal şerbeti sunmuş, bu yüzden onun yanında biraz daha fazla kalmıştı Bunu kıskanan diğer iki eşi «ağzından kötü bir koku geliyor, içtiğin bal şerbetinden olmalı» deyince bir daha bal şerbeti içmemeye söz vermişti Vahiy bu davranışını şöyle değerlendirdi: «Ey Peygamber! Eşlerinin gönlünü hoş edeceğim diye niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi haram kılıyorsun; Allah çok bağışlayıcıdır, engin rahmet sahibidir»[19] O'nun (sav) dünya hayatına ait iş ve davranışlarına gelince bunlarda da Allah'ın rızasına aykırı davranmayacağını daha önce açıklamıştık Bu sahada bazen unutma ve yanılmasının caiz olduğunu da zikretmiştik Bu unutma ve yanılmalar O'nun peygamberliğine zarar vermez, aslında bu yanılma ve unutma olayları çok nadirdir, O'nun davranışlarının çoğu tam bir doğruluk ve tutarlılık içindedir, hatta bunların tamamı, yahut çoğu ibadet ve Allah'a yakınlaşma vesilesi olmaktadır Çünkü Peygamberimiz dünyadan, ancak zaruret miktarı ve kendisini ayakta tutacak kadar nasib alırdı Bunun da faydası kendine ait olanı ile Rab-bine ibadet eder, şeriati ayakta tutar, ümmetini yönetirdi Dünya işlerinden, kendisi ile ümmeti arasında olanlar ise şu kategoriler içine girer: Ümmetine iyilik ve ihsan etmek, tatlı ve güzel söz söyleyip dinletmek, kaçkınları, uzak duranları ısındırmak, inada sapanları yola getirmek, çekemeyenleri idare etmek Bunların da hepsi O'nun salih amelleri ve artan ibadet vazifeleri arasında yer almaktadır Dünya hayatı ile ilgili davranışlarını duruma göre değiştirir, her iş ve duruma uygun davranış biçimini hazırlardı Şehre dönerken eşeğe binerdi, sefere çıkarken deveye binerdi, gerektiğinde ata biner, acil yardım yetiştirmek için bunları hazır bulundururdu Giyinişinde ve diğer davranışlarında da böyleydi; kendisi ve ümeti için faydalı olanı gözönüne alırdı Bazen uygun gördüğü bir davranış yerine ümmetin daha kolay uyum sağlayacağı, siyasetin gerektirdiği —fakat aslında tercihi olmayan— bir davranışta bulundu Bazen de aynı sebeplerle yapmak istediği bir fiili terkederdi ve bunları, iki şık arasında muhayyer bırakıldığı zaman dini işlerde de yapardı Nitekim kendi görüşü Medine içinde mevzilenmek olduğu halde istek üzerine Uhud bölgesine çıkmıştı; münafıkları kesin olarak bildiği halde müslüman olacakların gözlerini yıldırmamak, müminlerin akrabalık bağlarını gözetmek, halkın 'Muhammed ashabını katlediyor' demelerine meydan vermemek gibi sebeplerle bunları öldürmemişti; Kureyşin gönüllerini ve Kabe binasına saygılarından onun yıkılıp değiştirilmesini hazmedemiyeçeklerini düşündüğü, bundan dolayı gönül nefretlerini, dine ve dindarlara karşı geçmişteki düşmanlıklarını canlandırmak ve tahrik etmek istemediği için Kabe'yi yıkıp, Hz ibrahim'in kurduğu temeller üzerinde yeniden inşa etme arzusunu gerçekleştirmemiştir Bazen bir işe teşebbüs etmiş, sonra başkasını daha uygun bulduğu için ondan vazgeçmiştir; nitekim îbnu'l-Münzir'in ikazı üzerine Bedir'de, düşmana en uzak kuyu bölgesinde mevzilenmekten vazgeçerek en yakın kuyu bölgesine intikal etmiştir; veda haccında, «bu işi yeni baştan yapsaydım kurban sev-ketmezdim (göndermezdim)» demiştir Yine (siyaset ve maslahat icabı) gönlünü kazanmak için kafire ve düşmana güler yüz göstermiş, cahile sabretmiş tir «insanların kötülüğünden sakındıkları kişi, insanların kötülerinden olan kişidir» demesine rağmen böyle kötü kişilere, şeriatini ve Rabbi'nin dinini sevdirmek için değerli mallar bahsetmiştir Evinde bir hizmetçisinin yapacağı işleri üzerine almış ve yapmıştır Elbisesine, kolu bacağı gözükmeyecek, vakarına yakışacak biçimler vermiş, meclis arkadaşları da O'na daima büyük saygı göstermişlerdir Onlarla geçmişten gelecekten konuşmuş, şaştıklarına şaşmış, güldüklerine gülmüştür, insanlara güler yüz ve adalet dağıtmıştır Hiddeti ve gadabı Allah için olduğu ve hakkı yerine getirmekten geri durması mümkün bulunmadığı halde davranışlarına hiddeti hakim olamamıştır»[20]

Kadı Iyad'ın sıraladığı bu davranış örnekleri vahye değil, beşeri ihtiyaçlara, şahsî takdire, rey ve içtihada, tecbüreye, amme menfaati ve siyaset kaidelerini gözeterek yaptığı tercihe dayanmakta, ancak hiçbiri kulluk sınırının dışına taşmamakta, yasak sahaya girmemektedir [21]

Alıntı Yaparak Cevapla