Yalnız Mesajı Göster

'''İslam Tarihi'''

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

'''İslam Tarihi'''






Halime Hatun'un Ailesinin Peygamberimiz (as) Yüzünden Hayra ve Geçim Bolluğuna Kavuşması






Halime Hatun, hatıralarını anlatmaya devamla derki:


"Ben onu, ancak başkasını bulamadığım için almıştım


Binitimin ve yolculuk eşyalarımın yanına döndüğüm ve kucağıma alıp emzirmek istediğim zaman, ona, memelerimden, dilediği kadar süt geldi!


O da, onunla birlikte sütkardeşi de, kanasıya emdiler ve uyudular*


Halbuki, bundan önce, bizim çocuk, kendisiyle birlikte bizi de hiç uyutmam işti


Kocam, kalkıp o yaşlı ve sütsüz devemizin yanına vardığı zaman, onun da memelerinin sütle dolu olduğunu gördü


Kendisi, ondan, içeceği kadar süt sağıp içti


Kendisiyle birlikte, ben de içtim


Her ikimiz de süte kandık ve doyduk!


Bambaşka ve hayırlı bir gece geçirdik


Sabaha çıktığımız zaman, kocam, bana: Vallahi, ey Halime! İyi bil ki, sen mübarek bir çocuk almış bulunuyorsun1 dedi


'Vallahi, ben de böyle olmasını umuyor ve diliyordum1 dedim


Sonra, hayvanıma bindim Çocuğu da kucağıma aldım"[126]


Haris ise yaşlı devesinin üzerine bindi; Sirer vadisinde yol arkadaşlarına yetiştiler


"Kadınlar


'Ey Halime! Ne yaptın' diye sordular


'Vallahi, hayır ve bereketi en büyük olan bir çocuğu görüp aldım'


'Yoksa, o kucağındaki, Abdulmuttalib'in oğlu [torunu] mu?' dediler


'Evet!' dedim


Kadınlarımızdan bazılarının kıskandıklarını gördüm[127]


Vallahi, benim merkebim öyle hızlı gidiyordu ki, hepsinin önüne geçti


Kafiledekilerin merkeplerinden hiçbirisi ona yetişemediler


Nihayet, kadın arkadaşlarım, bana:


'Ey Ebu Züeyb'in kızı! Yazıklar olsun sana! Biraz durup bizi beklesen a? Gelirken üzerine binmiş olduğun merkep bu değil miydi?' diyerek sesleniyorlar; ben de onlara:


'Evet! Vallahi, işte o merkeptir' diyordum


Şaşırıyorlar ve:


'Vallahi, buna şaşılacak birşey olmuş!' diyorlardı


Nihayet, Benî Sa'd yurtlarındaki evlerimize geldik


Ben; Allah'ın yarattığı yerlerden, Benî Sa'd yurdundan daha kurak bir yer bulunduğunu bilmiyorum


Fakat, çocuğu yanımıza getirdiğimizden beri, davarlarımız akşamları karınları tok ve memeleri sütlü olarak dönüyor ve biz de onlardan süt sağıp içiyorduk


Halbuki, hiç kimse, davarlarından sağıp içecek bir damla süt bulamıyordu


Hatta, kavmimizden, çevremizde bulunanlar, çobanlarına:


'Yazıklar olsun size! Ebu Züeyb'in kızının çobanı nerede yayıyor, otlatıyorsa, siz de onunla birlikte yaysanız ya' diyerek çıkışmakta idiler


Fakat, onların davarları akşamlan karınlan aç, memelerinde bir damla bile süt sızmaz bir halde dön*erlerken, bizim davarların karınları tok, memeleri sufle dolu olarak dönerlerdi!


Yüce Allah, bize, onun [Peygamberimiz (as)ın] yüzünden hayır ve bereketi arttırdı durdu


Onun büyüyüp yetişmesi de başka çocuklara benzemiyordu"[128]


* Peygamberimiz (as), daima, sütannesinin memesinden birisini emmekle yetinip diğerini emmekten kaçınır; onu, süt ortağı, sütkardeşi Abdullah'a bırakırdı[129]




Peygamberimiz (as)ın Büyümesindeki Başkalık






Başka çocukların bir aydaki büyümelerini o bir günde büyüyor, başka çocukların bir yıldaki büyümelerini o bir ayda büyüyordu![130]


Peygamberimiz (as); daha iki aylık iken, her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu


Üç aylık olunca, ayağa kalkıp day duruyordu!


Dört aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu!


Beş aylık olunca, bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu!


Altı ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı


Yedi aylık iken, konuşuyor, her tarafa gidip geliyordu


Sekiz aylık iken, konuşuyor, konuşulanı anlıyordu


Dokuz aylık iken, açık ve düzgün konuşmaya başlamıştı


On aylık iken, çocuklarla ok atıyordun [131]




Peygamberimiz (as)ın Sütten Kesilişi ve Annesine Götürülüşü






Halime Hatun der ki: "İki yıl geçince, onu sütten kestim[132]


Kendisi, iki yılı doldurduğu zaman, oldukça iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu Onu annesine götürdük, ama biz, onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, kendisi*ni yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk"[133]




Habeş Hıristiyanlarının Peygamberimiz (as)ı Halime Hatunun Elinden Almaya Kalkışmaları





Sütannesi Halime Hatun, Peygamberimiz (as)ı Medine'ye, annesine götürürken, [134] Siner vadisinde[135] Habeş Hıristiyanlarından bazı kimselere rastlamıştı [136]


Hıristiyanlar, Halime Hatuna nereye gittiğini sordular[137] Sonra da, Peygamberimiz (as)a dikkatli dikkatli baktılar[138] Arkasını döndürüp[139] onun iki kürek kemiği arasındaki peygamberlik hâtemine ve gözlerinin beyazındaki kırmızılığa baktılar


Kırmızılık hakkında:


"Gözlerinden bir şikâyeti, hastalığı var mı?" diye sordular


Halime Hatun:


"Hayır! Bu kırmızılık gözlerinden hiç ayrılmaz" dedi[140]


Hıristiyanlar


"Biz, bunu kralımıza, ülkemize götüreceğiz Çünkü, bunun bizimle ilgili hali, şanı vardır Biz, onun işini biliyoruz" dediler[141]


Hıristiyanlar, Peygamberimiz (as) hakkında o kadar baskı yaptılar ki, Halime Hatun onu zorla elinden alacaklarından korkmaya başladı Fakat, Yüce Allah onu onlardan korudu[142]


Halime Hatun, Peygamberimiz (as)ı onların ellerinden güçlükle kurtarıp[143] Hz Âmine'nin yanına götürebildi [144]


Hz Âmine'ye, Peygamberimiz (as) hakkında bilgi verdi Onun uğurluluğu yüzünden gördükleri hayır ve bereketi anlattı Habeş Hıristiyanlarının yaptıklarını da haber verdi [145]




Peygamberimiz (as)ın Benî Sa'd Yurduna Tekrar Götürülüşü






Halime Hatun der ki:


"Âmine'ye:


'Oğulcuğumu, iyice büyüyünceye kadar benim yanımda bıraksan iyi olur Çünkü, ben onun Mekke vebasına yakalanmasından korkuyorum!1 dedim


Bu hususta o kadar ısrar ettim ki, nihayet, Âmine onu yanımızda bırakmaya razı oldu, [146] ve:


'Oğlumla birlikte yurduna dön! Ben de onun Mekke vebasına tutulmasından korkuyorum Vallahi, onun hali, şanı büyük olacak!' dedi"[147]




Peygamberimiz (as)ın Atlattığı İkinci Tehlike






Halime Hatun; yurtlarına uğrayan bir Yahudi cemaatına:


"Siz, bu oğlum hakkında bana birşey söylemeyecek misiniz?" deyip, Hz Âmine'nin kendisine anlat*tığı gibi:


"Ben ona hamile iken şöyle şöyle, onu doğurduğumda şöyle, rüyada da şöyle gördüm" diyerek görülenleri anlatınca, Yahudiler birbirlerine:


"Onu öldürünüz" dediler


Halime Hatuna da:


"O, yetim midir?" diye sordular


Halime Hatun:


"Hayır! Şu, onun babasıdır Ben de annesiyim" dedi


Yahudiler


"Eğer yetim olsaydı, onu muhakkak öldürürdük" dediler[148]


Halime Hatun, Peygamberimiz (as)ı hemen oradan götürüp kendi kendine:


"Az kalsın emanetimi harap edecektim!" dedi[149]




Peygamberimiz (as)ın Göğsünün Melekler Tarafından Yarılışı ve Tartılışı






Sütannesi Halime Hatun yemin ederek der ki:


"[Muhammed (as)], sütkardeşi [Abdullah] ile birlikte evlerimizin arkasında küçük kuzu*larımızın yanında bulundukları sırada, sütkardeşi telaş ve heyecanla koşarak bize geldi Bana ve babasına:


'Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam, o Kureyşî kardeşimi tutup yere yatırdılar, kendisinin kamını yardılar! Şimdi, onun içini karıştırıyorlar' dedi


Ben ve babası, hemen ona doğru vardık


Kendisini, ayakta ve yüzü sararmış bir halde bulduk


Ben, hemen tutup onu bağrıma bastım Babası da bağrına bastı


'Sana ne oldu yavrucuğum?' diye sorduk


'Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam gelip beni yatırdılar, kamımı yardılar Karnımda, bilemediğim birşey aradılar1 dedi


Birlikte, çadırımıza döndük


Sütbabası Haris:


'Ey Halime! Ben, bu çocuğun başına bir felaket gelmesinden korkuyorum!


Sen, başına bir felaket gelmeden önce, onu hemen ailesine götürüp teslim et!' dedi"[150]


Bu hadise, bazı kaynaklara göre, Peygamberimiz (as) m dört-beş yaşlarında bulunduğu sırada vuku bulmuştur[151]


Peygamberimiz (as) da bu hususta şu açıklamada bulunmuşlardır


"Ben, Sa'd b Bekrler'de emzirilip büyütüldüm O sıralarda, sütkardeşimle birlikte evlerimizin arkasında kendimize ait küçük kuzuları yayıyor, otlatıyorduk Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam, içi kar dolu, altından bir leğen ile yanıma geldi


Beni tutup karnımı yardılar


Kalbimi çıkardılar Onu da yardılar


Kalbimin içinden, kara, pıhtılaşmış bir kan parçası çıkarıp attılar


Sonra, kalbimi, karnımı, o karla iyice yıkayıp temizlediler


Sonra da, onlardan birisi, arkadaşına:


'Onu, ümmetinden on kişi ile tart!' dedi


Beni onlarla tarttı


Ben onlardan ağır geldim


'Onu ümmetinden yüz kişi ile tart!' dedi


Beni onlarla tarttı


Ben yine onlardan ağır geldim


'Onu ümmetinden bin kişi ile tart!' dedi


Beni onlarla tarttı


Ben onlardan da ağır geldim


Bunun üzerine:


'Artık onu tartmayı bırak! Vallahi, onu bütün ümmeti ile tartacak olsan, yine de o ağır gelir' dedi"[152]




Halime Hatunun Peygamberimiz (as)ı Mekke'de Kaybedişi






Sütannesi Halime Hatun; Peygamberimiz (as)ı[153] beş yaşında iken,[154] annesine teslim etmek üzere Mekke'ye getirdiği sırada[155] Mekke'nin yukarı tarafında[156] kalabalık arasında kaybet*ti[157]


Halime Hatun, bunu şöyle anlatır:


"Hayvanıma bindim Sütoğlumu da önüme aldım


Mekke'ye giriş kapılarından büyük kapıya kadar vardım


Orada toplanmış bir cemaat bulunuyordu


İhtiyacımı gidermek ve üstümü başımı düzeltmek için, sütoğlumu orada bırakıp ayrıldım


Şiddetli bir gürültü işitip döndüğüm zaman, kendisini orada göremedim


'Ey insanlar cemaatı! Çocuk nerede?1 diye sordum


'Hangi çocuk?' dediler


'Muhammed b Abdullah b Abdulmuttalib!1 dedim


'Allah'ın, onu büyütmek sebebiyle yüzümü güldüreceği, ev halkımı zengin kılacağı, açlığımı gidere*ceği ve onu annesine götürüp teslim ederek emanetimden çıkaracağım, sevincime ve umduğuma kavuşacağım sırada, önümden kaptılar kaçtılar!


Lât ve Uzzaya andolsun ki, onu göremeyecek olursam, kendimi şu dağın tepesinden atacağım, parçalanacağım!' dedim


'Biz, birşey görmedik' dediler


Beni ye'se düşürdükleri zaman, elimi başıma koyup:


'Vah Muhammed'ciğim! Vah oğulcuğum!' diyerek ağlamaya başladım


Kadınları ve erkekleri, ağıtımla ağlattım


Orada bulunan halk da, benimle birlikte feryad ederek ağlaştılar, yanıp yakıldılar[158] Kaybolma haberinin Abdulmuttalib'e benden önce erişmesinden korktum Hemen gidip Abdulmuttalib'in yanına vardım Bana bakınca:


'Başına mutluluk mu, yoksa yaramazlık mı geldi?' diye sordu


'Belki de, yaramazlığın en büyüğü!' dedim


Maksadımı hemen anladı


'Belki de, oğlum senin yanından kaybolmuştur' dedi


'Evet![159] Bu gece, Muhammed'i getirmiştim Mekke'nin yukarı tarafında bulunduğum sırada, kay*bettim Vallahi, şimdi o nerededir, bilmiyorum [160] Belki de, Kureyşîler hainlik, düşmanlık edip onu öldür*müşlerdir' dedim


Abdulmuttalib kızdı ve hemen kılıcını sıyırdı


Kızdığı zaman, hiç kimse onun kızgınlığını durduramazdı[161]


Bana:


'Ey Halime! Sen otur!' dedikten sonra, Safa tepeciğine çıktı [162]


'Yâ Âl-i Galib!'* diyerek seslendi[163]


Bütün Kureyşliler toplanıp geldiler:


'Ey Hâris'in babası! Ne haber var?[164] Söyle, sana icabet edelim?' dediler[165]


Abdulmuttalib:


'Oğlum Muhammed kayboldu!' dedi


Kureyşliler:


'Sen hayvanına atla! Biz de seninle birlikte hayvanlarımıza atlayalım[166] Sen bizi harekete geçir! Sen denize dalarsan, biz de seninle birlikte dalarız' dediler[167]


Abdulmuttalib hemen hayvanına bindi


Öteki Kureyşîler de hayvanlarına bindiler


Mekke'nin yukarı tarafına vardılar Oradan da, Mekke'nin aşağısına indiler Birşey göremeyince, Abdulmuttalib, halkı kendi haline bırakıp Beyt-i Harama geldi İhrama girip, Kabe'yi yedi kere tavaf etti [168]


'Yâ Rab! Kavmimin hepsi toplandı ise de, Muhammed bulunamadı!1 diyerek Allah'tan yardım dile*di[169]


Havadan, bir seslenicinin:


'Ey cemaat! Feryad etmeyiniz! Hiç şüphesiz, Muhammed'in Rabbi vardır Onu yardımsız bırakmaz ve zayi etmez!1 diyerek seslendiğini işittik


Abdulmuttalib:


'Ey seslenici! Bize, onun nerede bulunduğunu da haber ver!1 dedi


'O, Tihame vadisinde, sağdaki ağacın yanındadır' diye haber verdi


Abdulmuttalib, hemen o tarafa doğru gitti"[170]


Yolun bir kısmında Varaka b Nevfel'e rastladı Birlikte yollarına devam ettiler[171]


O sırada, Peygamberimiz (as) bir ağacın altında ayakta duruyor, ağacın dallarını çekip yaprağı ile oynuyordu[172]


Abdulmuttalib, ona:


'Ey çocuk! Sen kimsin?' diye sordu


'Ben, Muhammed b Abdullah b Abdulmuttalib'im1 cevabını alınca, Abdulmuttalib:


'Canım sana feda olsun! Ben, senin deden Abdulmuttalib'im' dedi Onu öptü, kucakladı, bağrına bastı


Hemen, hayvanının önüne bindirip Mekke'ye getirdi[173]


Boynuna bindirip Kabe'yi yedi kere tavaf ve onu her türlü tehlike ve kötülükten koruması için Allah'a dua etti[174] Sonra da, Peygamberimiz (as)ı, Hz Âmine'ye gönderdi[175]


Duhâ sûresinin:


"Seni (çocukluğunda) kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?" mealli 7 âyetinin bu hadiseye işaret ettiği rivayet edilir[176]

Alıntı Yaparak Cevapla