Prof. Dr. Sinsi
|
'''İslam Tarihi'''
VAHYİN GELİŞİ
Peygamberimiz Muhammed (a s )a Vahiy ve Peygamberlik Gelmeden Birkaç Yıl Önce Cereyan Eden Hadiselerden Bazıları
1) Peygamberimiz Muhammed (a s )a vahiy ve peygamberlik gelmeden iki yıl kadar önce,[1] Şamlı Yahudi âlimlerinden İbn Heyyiban, Şam'dan Medine'ye gelip yerleşti ve çok geçmeden de Medine'de ölüm döşeğine düştü
Öleceğini anlayınca, Medineli Yahudilere:
"Ey Yahudi cemaatı! Yemesi, içmesi bol bir yerden, beni bu yoksulluk ve açlık yurduna getiren şeyin ne olduğunu sanırsınız?" dedi
Yahudiler
"Sen, daha iyi bilirsin!" dediler
İbn Heyyiban:
"Ben, bu memlekete, ancak, gelme zamanı çok yaklaşmış bulunan ve buraya hicret edecek olan O Peygamberi gözlemek üzere gelmişimdir!
Onun, yakında peygamber olarak gönderilmesini ve benim de ona tâbi olmamı umduğum kendisinin gelme zamanı çok yakındır
Ey Yahudi cemaatı! Ona tâbi olmakta hiç kimse sizi geçmesin!
Çünkü, o, kendisine karşı koyanların kanlarını dökmek, çocuklarını, kadınlarını esir etmek selahiyetiyle gönderilecektir
Siz, bu hususta ondan korunamazsınız!" dedi ve sonra, öldü [2]
Peygamberimiz Muhammed (a s ), kırk yaşına gelmeden önce,[3] otuzsekiz yaşında iken,[4] ışık, nur görür,[5] sesler işitir,[6] endişelenir dururdu [7]
Yüce Allah, Muhammed (a s )ın kerametini açıklamayı irade buyurduğu sıralarda idi ki, Muhammed (a s ), evinden çıkar, Mekke evlerinden uzaklaşır, vadilerin kuytu köşelerine doğru dalar giderken, hiçbir ağaç veya taşa rastlamazdı ki:
"Esselâmü aleyke yâ Rasûlallah!=Selam olsun sana, ey Allah'ın Resûlü!" diyerek kendisini selam*lamamış olsun!
Peygamberimiz (a s ); hemen etrafına, sağına soluna, arkasına dönüp bakınır, fakat ağaç ve taştan başka birşey görmezdi [8]
Bu da, Peygamberimiz (a s )ın peygamberlikle görevlendirilmesinden iki yıl önce idi [9]
Ashabdan Cabir b Semure'nin rivayetine göre, Peygamberimiz (a s ):
"Mekke'de bir taş tanırım ki, ben peygamber olarak gönderilmeden önce, bana selam verdi Onu hâlâ tanıyorum!" buyurmuştur [10]
Sanıldığına göre, bu taş Hacerül-Esved idi [11]
Bunun, Hacerü'l-Esved'den başka bir taş olup Mekke'de Zükaku'l-Hacer diye tanınan sokakta bulunduğu[12] ve "Peygamberimiz (a s )ı selamladı!" diye halk tarafından ziyaret ve üzerine eller sürülerek tasdik ve teberrük edildiği de bildirilmektedir [13]
Hz Muhammed (a s )ın Şekil ve Şemâili
Hz Ali; Peygamberimiz Hz Muhammed (a s ) Efendimizin şekil ve şemailini şöyle tarif eder:
"Peygamber (a s ); ne öyle uzun boylu, ne de kısa idi Uzuna yakın orta boylu idi
Kendisinin el ve ayak parmaklan kalınca; başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi
Omuzlan, dizleri ve bilekleri, kemikli idi
Göğsünde, göbeğine kadar çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı
Karnında ve göğsünde, bundan başka kıl yoktu
Peygamber (a s ) yürürken ayaklarını sürümez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yük*sekten iner gibi, önüne doğru eğilirdi
Kendisinin saçı, ne kıvırcık, ne de düzdü
Sakalı, sıktı
Yüzü, az değirmi olup, yusyuvarlak değildi
Boynu, uzun, gümüş gibi pâk, ve parlaktı
Teni, kırmızı ile karışık aktı
Yüzünün teri, inci gibi idi Miskten daha güzel kokardı
Gözleri, büyükçe idi
Gözbebeklerinin siyahı, pek siyahtı
Gözlerinin beyazında biraz kırmızılık vardı
Vücudu, ne zayıf, ne de şişmandı
Bakmak istediği tarafa, bütün vücudu ile dönerek bakardı
İki küreğinin arası, enli idi
Omuz küreklerinin arasında peygamberlik hâtemi vardı
Peygamber (a s )ı birdenbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, ken*disini yakından tanıyınca da ona en derin sevgi ve saygı ile bağlanırlardı
Onun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse 'Ben, ne ondan önce, ne de sonra, onun bir benzerini daha gördüm!1 demekten kendini alamazdı "[14]
Hz Hatice'nin öz ve Peygamberimiz (a s )ın üvey oğlu Hind b Ebi Hâle'nin ve diğer saha-bilerin bildirdiklerine göre:
"Her ululuk, Resûlullah (a s )da toplanmıştı
Onun yüzü, ayın ondördü gibi parlardı
O, uzuna yakın orta boylu idi, kısa boylu değildi
Kendisinin saçı, ne dümdüzdü, ne de kıvırcıktı
Saçı, kendiliğinden ikiye aynlıp yanlarına dökülürse, oldukları gibi bırakırdı
Birleştiklerinde de onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı
Saçını uzattığı zaman, onlar kulaklarının memesini aşardı
Teni, kırmızıyla karışık, ak ve güzeldi
Alnı, açık ve genişti
Kaşları, uzun ve kavisli idi
Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı, fakat çatık değildi
İki kaşının arasında bir damar vardı ki, kızgınlık zamanında kabanr, görünürdü
Yüzünün iki kaş arasında başladığı yer yüksekçe, burnunun ucu da ince idi
Yüzündeki ölçülülük ve denklik, dikkat edenlerin gözünden kaçmazdı
Burnunda, ayrı bir parlaklık da vardı
Sakalı, sıktı
Peygamberimiz (a s )ın yanaklan düzdü, yumru değildi
Ağzı, tabiî büyüklükte idi
Dişleri, inci taneleri gibi idi
Bütün uzuvlan düzgündü
Vücudu sıkı etli idi
Karnı ve göğsü bir seviye idi, çıkık değildi
Göğsü ve iki küreğinin arası genişti
İri yapılı ve iri kemikli idi
Soyunduğu zaman, vücudundan nur saçıl irdi
Vücudu kıllı değildi Yalnız omuz başlarında, pazularında biraz kıllar vardı
Bilek kemikleri uzun, el ayalan genişti
El ve ayak parmaklan, kalınca ve uzunca idi
Ayaklarının altı, düz değil, çukurca idi
Ayakları, hafif etli idi
Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman, etrafa yayılırdı
Yürürken, ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, vakar ve sükûnetle, rahatça yürürdü
Etrafına gelişigüzel bakınmazdı
Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından çoktu
Yeryüzüne bakışı da, gözucuyla idi
Yürürken, sahabilerinin gerisinde yürürdü
Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selam verirdi [15]
Resûlullah (a s )ın yüzü ve sesi çok güzeldi [16]
Yüzünde sanki güneş çağlardı! [17]
Resûlullah (a s ), yüzce insanların en güzeli ve tence en parlağı idi [18]
Peygamberimiz (a s )ın teri de, en güzel kokulardan daha güzel kokardı [19]
Peygamberimiz (a s )ın eli, serinlikçe kardan daha serin, kokuca da miskten daha güzel*di "[20]
Ümmü Ma'bed'e göre:
"Peygamberimiz (a s )ın gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı ve Kudretten sürmeli idi Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güler yüzlülük görünür; söz*leri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı dökülürdü Sözü açık ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu Uzaktan bakılınca, kendisi, insanların en heybetlisi idi Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve çekici idi Kendisi, ekşi ve asık suratlı değil, güleçti "[21]
Hz Muhammed (a s )a Peygamberlik Vahyinin Ne Zaman ve Nasıl Gelmeye Başladığı
Hz Muhammed (a s), kırk yaşında bulunduğu[22] ve Yüce Allah onun kerametini açıkla*mayı ve kullarına onunla rahmet etmeyi dilediği zaman,[23] kendisine ilk vahiy ve peygamberlik başlangıcı, uykuda sadık rüyalar görmekle olmuştur
Hz Muhammed (a s ) hiçbir rüya görmezdi ki, sabahın aydınlığı gibi açıkça çıkmasın![24] Peygamberimiz (a s ), Yüce Allah'ın dilediği kadar müddet,[25] altı ay, bu hal üzere kaldı [26]
Yüce Allah, bu altı ay içinde, peygamberine önce uykuda, sonra da uyanık iken vahyetti [27]
Sonra, kendisine halvet, yalnızlık sevdirildi [28]
Yüce Allah, böylece ona yalnızlığa çekilmeyi sevdirdi de,[29] kendisine halvetten, yalnız başına kalmaktan daha sevgili birşey olmadı [30]
Peygamberimiz (a s ) bazı işleri için evlerden uzaklaşır, Mekke'nin dağ aralarındaki ıssız yerlerine, vadilerin içlerine doğru dalar giderdi [31] Onun bu haline bakan Kureyşliler:
"Muhammed, Rabbine âşık olmuş!" derlerdi [32]
Peygamberimiz (a s ); her yıl Ramazan ayında, Hira (Nur) dağında* bir ay iti kafa girer, Kureyşlilerin yapageldikleri gibi, yanına gelen yoksullara yemek de yedirirdi [33]
Kendisinin; itikattan çıktığı zaman, evine gelmeden önce ilk işi Kabe'yi yedi kere veya Allah'ın dilediği kadar tavaf etmek olur, sonra evine dönerdi [34]
Peygamberimiz (a s )ın Hira'ya Hz Hatice ile gittiği de olurdu [35]
Peygamberimiz (a s ); kavminin sürü sürü putlara tapıp durduklarını gördükçe, onlardan uzaklaşmayı, halvet ve uzlete çekilmeyi özler,[36] Hira dağına gider,[37] halvet ederdi [38]
Peygamberimiz (a s ), daha oniki yaşlarında iken bile; Rahip Bahîra'nın kendisine Lât ve Uzzâ putlan adına yemin vermek istemesi üzerine, ona:
"Lat ve Uzzâ adına yemin vererek bana birşey sorma! Vallahi, ben onlardan nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!" demiştir [39]
Peygamberimiz (a s ), Hira dağında kaldığı müteaddit günlerin gecelerinde tehannüsle meşgul olurdu [40]
Sahih-i Buharî şârihi Bedrüddin Aynî, "'Peygamber (a s )ın tehannüsü, taabbüdü ne şekilde idi?1 diye sorulacak olursa, 'Bu, düşünmek ve ibret almaktan ibaretti Ulu atası İbrahim (a s )ın ibret alması gibi' diye cevap veririm" der [41]
Hira dağında itikâfa giren kimsede üç ibadet toplanırdı:
Halvet,
Taabbüd,
Beytullah'a bakış [42]
Peygamberimiz (a s )ın taabbüdü, peygamber olma arzusundan ileri gelmiyordu
Zaten peygamberlik istemekle veya çalışmakla elde edilecek birşey olmayıp,[43] Yüce Allah onu kullarından seçip dilediğine veregelmiştir [44]
Kendisine vahiy ve peygamberlik gelmeden önce, Peygamberimiz (a s ) "Kitab nedir? İman nedir?" bilmezdi ki, bu hususta herhangi bir emeli, bir arzusu bulunsun [45]
Peygamberimiz (a s ), Hira dağına giderken, azığını da yanında götürürdü
Azığı tükenince Hz Hatice'nin yanına döner, bir o kadar zaman için daha azık alır, giderdi [46]
Peygamberimiz (a s )ın azığı süt ile et,[47] ya da zeytinyağı ile çörek (kuru ekmek, peksimet) olup, orada gündüzleriyle birlikte üç gece, yedi gece ve hatta bazan bir ay kalır, taabbüdle meşgul olurdu [48]
Peygamberimiz (a s ); halvette, yalnız başına bulunduğu sıralarda ışıklar görür, sesler işi*tir; bunların, cinle, kehânetle ilgili olduklarını sanarak korkar durur, Hz Hatice'ye:
"Ey Hatice! Ben bir ışık görüyor, bir ses işitiyorum
Ben, bir kâhin olacağım diye korkuyorum
Vallahi, ben, şu putlardan* ve kâhinlerden nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!" der, Hz Hatice de:
"Ey amcamın oğlu! Öyle söyleme!
Allah seni hiçbir zaman öyle yapmaz" diyerek teselli edendi [49]
İbn İshak'ın Ebu Meysene Amr b Şurahbil'den rivayetine göre de:
Resûlullah (a s ), zevcesi Hz Hatice'ye:
"Ben halvette, yalnız başıma bulunduğum zaman, bir ses işittim
Bunun, benim için tehlikeli bir hadise olabileceğinden korktum" dedi
Hz Hatice:
"Allah korusun! Yüce Allah'ın sana öyle kötü birşey yapması ihtimali yoktur Vallahi, sen emaneti eda edersin Akrabana iyilik yaparsın Sözü, doğru söylersin!" dedi
Sonra, Hz Ebu Bekir geldi [50]
Hz Ebu Bekir, çocukluk çağından beri, Peygamberimiz (a s )ın arkadaşı ve dostu idi [51]
Hz Ebu Bekir geldiği sırada, Peygamberimiz (a s ) evde değildi
Hz Hatice; Peygamberimiz (a s )ın söylediklerini ona anlatıp:
"Ey Atik! Muhammed'i yanına alıp da Varakaya kadar gitsene?" dedi
Peygamberimiz (a s ) gelince, Hz Ebu Bekir onun elinden tutup:
"Haydi, bizimle birlikte Varaka b Nevfel'e gidiver!" dedi
Peygamberimiz (a s ):
"Başıma geleni sana kim haber verdi?" diye sordu
Hz Ebu Bekir:
"Hatice!" dedi
Bunun üzerine, gidip hadiseyi Varaka'ya anlattılar
Peygamberimiz (a s ):
"Halvette, yalnız başıma bulunduğum sırada, arkamdan:
'Ey Muhammed! Ey Muhammedi' diye seslenildiğini işittim [52]
Sesi işittim, fakat hiçbir şey göremedim" dedi
Varaka b Nevfel:
"Bunda, senin için bir sakınca yoktur!" dedi [53]
Peygamberimiz (a s ):
"Sesi işitince, korkarak oradan uzaklaşıyor, başka yerlere doğru gidiyorum" dedi
Varaka:
"Öyle yapma! Seslenen geldiği zaman, sana söyleyeceği şeyi dinleyinceye kadar, orada sebat edip dur! Sonra da, dinlediğin şeyleri gel bana haber ver" dedi [54]
Yine, yalnız başına bulunduğu sırada, Peygamberimiz (a s )a "Yâ Muhammed!" diye sesle*nilmiş ve:
"Bismillâhirrahmânirrahîm Elhamdülillahi Rabbil'âlemîn Errahmanirrahîm Mâliki yevmiddîn İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn İhdinassıratalmüstakîm Sıratallezîne en'amte aleyhim Gayril-mağdûbi aleyhim veleddallîn' de; 'Lâ ilahe illallah' de!" buyurulmuştur [55]
Alkame b Kays'tan rivayet olunduğuna göre, peygamberlere verilen şeyler kalpleri yatışıncaya kadar önce kendilerine uyku halinde verilir, sonra da uyanık iken, vahiy olarak indirilirdi [56]
Hz Âişe'nin bildirdiği gibi, Peygamberimiz (a s )a da ilk vahiy ve peygamberlik başlangıcı, uykuda sadık, görüldüğü gibi apaçık çıkan rüyalar görmekle olmuştur [57]
Peygamberlik; çok büyük ve ağır bir vazife olduğundan, Peygamberimiz (a s )ın da bu ağır vazifeye alıştırılması, hazırlanması ve bunun kendisine kolaylaştırılması için, vahiy[58] meleği Cebrail (a s ), Peygamberimiz (a s )a uyanık iken gelmeye başlamadan önce, rüyada gelmeye başlamıştır [59]
Zaten, vahiy, peygamberlere uyanık iken geldiği gibi, Sâffât sûresinin 102 âyetine göre, rüyada da gelirdi [60]
Peygamberlerin rüyası vahiydir [61]
Peygamberlerin gözleri uyur, kalpleri uyumaz [62]
Peygamberimiz (a s ), Hz Âişe'ye:
"Ey Âişe! Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyurmuştur [63]
Nebilik ve Resullük
Nübüvvet akıl sahibi kulların üzerlerindeki dünya ve âhiret işleri hakkında, Allah ile kulları arasın*da yapılan elçilik demektir [64]
Nebi; kendisine, melek tarafından vahiy veya kalbine ilham olunan, ya da sâlih rüya ile uyarılan zât demektir
Resûl ise, resûl olması haysiyetiyle, nübüvvet vahyinin üstünde özel bir vahiy ile üstün kılınmış olan ve kendisine Cebrail (a s )ın Yüce Allah tarafından özel olarak indirilmiş Kitab ile vahyetmiş olduğu;[65] Allah'ın, hükümlerini halka tebliğ etmek üzere gönderdiği kâmil insan demektir [66]
Bunun için, "Her resûl nebidir, fakat her nebi resûl değildir" denilmiştir [67]
Nebilik ve resûllük Allah vergisi olup, bunu Yüce Allah'ın kullarından dilediğine ve lâyık olanına verdiği de, Kur'ân-ı Kerîm'de açıklanmıştır [68]
Peygamberlerin Sıfat ve Faziletlerinden Bazıları
1) Bütün peygamberler (salât ve selam olsun onlara), ancak erkekler arasından seçilip gönderilmişlerdir [69]
2) Bütün peygamberler babaları ve dinleri bir kardeştirler [70]
3) Küçük,[71] büyük günahlardan, küfürden uzaktırlar [72] Ancak, onların bazısından zelle, makamlarına göre kusur sayılabilecek bazı davranış ve sürçmeler vuku bulabilir [73]
4) Peygamberler, en emîn [74]
5) Allah'ın emir ve nehiylerini, insanlara hiç eksiltmeden, arttırmadan ulaştıran,[75]
6) Elçilik vazifesini yaparken, Allah'tan başka hiç kimseden korkmayan,[76]
7) En doğru sözlü, en doğru özlü [77]
8) Kısa akıllılıktan ve[78]
9) Yanılgıdan uzak,
10) İnsanların bilmedikleri, bilemeyecekleri şeyleri-Allah'tan telakki eyledikleri vahiy ile bilen, bildiren,[79]
11) İnsanlara Allah'ın âyetlerini okuyan, Kitab ve Hikmeti öğreten, onları maddî ve manevî kirlerden temizleyen,[80]
12) İnsanları doğru yola öğütleyen, onların esirgenmelerini dileyen,[81]
13) Mükâfatlarını dünyada insanlardan değil, âhirette Rabbü'l-âlemîn'den alacaklarını açıklayan Allah elçileridir [82]
14) Peygamberlerin Yüce Allah'ın izniyle mucizeler göstermeleri hak ve gerçektir ve göstermişlerdir de [83]
Peygamberimiz (a s )a ise, devamlı mucize olarak Kur'ân-ı Kerîm vahyedilmek suretiyle verilmiş olduğundan, kendisi Kıyamet günü peygamberlerin en çok ümmetlisi olacaktır [84]
Peygamberlerin Sayısı, İlki ve Sonuncusu
Hadis-i şerifte bildirildiğine göre; peygamberlerin sayısı yüzyirmi dört bin olup,[85] bunlardan üçyüz onbeşi resûl idi [86]
Peygamberlerin ilki Âdem (a s ), sonuncusu da Peygamberimiz Muhammed (a s )dır [87]
Peygamberimiz (a s ) hem nebi, hem resûl idi [88]
Peygamberliğinin Hz Muhammed (a s )a Bildirilişi
Peygamberimiz (a s )in Yüce Allah tarafından peygamber olarak gönderileceği ve ilahî rah*metin kullara onunla ihsan olunacağı gün gelmişti
Peygamberimiz (a s ); Ramazan ayının 15 Cumartesi ve 16 Pazar gecelerinde[89] Hira mağarasında uyuduğu sırada, rüyasında vahiy meleği Cebrail (a s ), atlastan bir kap içinde bir Kitabla gelip Peygamberimiz (a s )a:
"Oku!" dedi
Peygamberimiz (a s ):
"Ben, okuma bilmem!" dedi
Cebrail (a s ), Peygamberimiz (a s )ı, nefesi kesilinceye kadar sıktı ki, Peygamberimiz kendisini ölecek sandı
Bundan sonra, Cebrail (a s ) bırakıp, Peygamberimize:
"Oku!" dedi
Peygamberimiz (a s ):
"Ben, okuma bilmem!" dedi
Cebrail (a s ), Peygamberimiz (a s )ı tekrar nefesi kesilinceye kadar sıktı
Peygamberimiz (a s ), kendisini ölecek sandı
Sonra, Cebrail (a s ) bırakıp, Peygamberimize yine:
"Oku!" dedi
Peygamberimiz (a s ), Cebrail (a s )ın sıkmasından kurtulmak için:
"Neyi okuyayım!" diye sorduğu zaman, Cebrail (a s ), Alâk sûresinin başındaki beş âyeti okudu
Cebrail (a s ) ayrılıp gittiği ve Peygamberimiz (a s ) uykudan uyandığı zaman, o âyetler sanki bir kitap olarak kalbine yazılmış gibi idi
Peygamberimiz (a s ) mağaradan ayrılıp Hira dağının ortasına geldiği zaman, gökten bir ses işitti ki:
"Yâ Muhammedi Sen, Allah'ın Resûlüsün! Ben, Cebrail'im!" diyordu
Peygamberimiz (a s ), başını kaldırıp bakınca, Cebrail (a s )ı, ayaklarını göğün ufkuna basmış bir insan suretinde gördü!
"Yâ Muhammedi Sen, Allah'ın Resûlüsün! Ben, Cebrail'im!" diyordu
Peygamberimiz (a s ) duraklamış, ona bakakalırı işti
Ne bir adım ilerleyebiliyor, ne de gerileyebiliyordu
Cebrail (a s )ı görmemek için, yüzünü göğün ufuklarından ne tarafa çevirip baksa, hep onu öylece görüyordu![90]
Cebrail (a s )ın sesi, Peygamberimiz (a s )a gâh gökten, gâh ağaçtan, gâh dağ*dan , geliyordu [91]
Hz Hatice'nin Peygamberimizi Aratması, Teselli ve Tebşir Etmesi
Hz Hatice'nin aratmaya gönderdiği adamları Mekke'nin yukarısına kadar Peygamberimiz (a s )ı aradılarsa da, bulamayarak geri döndüler
Peygamberimiz (a s ) ise, hâlâ, olduğu yerde dikilip duruyordu
Nihayet, Cebrail (a s ) ayrılıp gidince, Peygamberimiz (a s ) hemen evine döndü [92]
Hz Hatice Peygamberimiz (a s )a yemek yapıp göndermiş; gönderdiği adamlar Peygamberimiz (a s )ı Hira mağarasında bulamamışlardı
Bunun üzerine, amcalarının ve dayılarının evlerine de adam gönderip arattırın işti
Oralarda da bulamayınca, çok kaygılanmıştı [93]
Peygamberimiz (a s ) eve geldiği zaman, Hz Hatice:
"Ey Ebu'l-Kasım! Nerede idin? Vallahi, seni aramak için adamlar saldım Onlar seni Mekke'nin yukarılarına kadar aradıkları halde, bulamayıp geri döndüler!" dedi
Peygamberimiz (a s ), bütün gördükleri şeyleri ona birer birer anlattı
Rüyada gördüğü, kendisine çok ağır gelen hadiseyi anlattığı zaman, Hz Hatice:
"Sana müjdeler olsun![94]
Yüce Allah, sana hayırdan başka bir şey yapmaz![95]
Ey amcamın oğlu! Sebat et!
Hatice'nin varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben senin bu ümmetin peygam*beri olacağını umuyorum!" dedi
Hemen kalktı Elbisesini derleyip toparladıktan sonra, Varaka b Nevfel'e kadar gitti [96]
Varaka b Nevfel; Hz Hatice'nin amcasının oğlu idi
Kendisi, Cahiliye devrinde Hıristiyanlığa girmişti; Arapça yazı yazmayı bilir, İncil'den bir şeyler yazar dururdu
Çok yaşlanmış ve gözleri de görmez olmuştu [97]
Tevrat ve İncil ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlardan birçok şeyler dinlemişti
Hz Hatice; Peygamberimiz (a s )ın görüp işitip de kendisine haber vermiş olduğu şeyleri Varaka'ya haber verince, Varaka:
"Kuddûs! Kuddûs! [Pâkve kusursuz! Pâk ve kusursuz!]
Varaka'nın varlığı Kudret Elinde Bulunana yemin ederim ki: Ey Hatice, bana doğru söyledinse, ona gelen Nâmûs-u Ekber'dir ki, o Musa'ya da gelmişti[98]
O (Muhammed (a s )), muhakkak, bu ümmetin peygamberidir
Kendisine söyle: Sebat etsin!" dedi
Hz Hatice, dönüp Varaka b Nevfel'in söylediklerini Peygamberimiz (a s )a haber verdi [99]
Varaka b Nevfel'in Peygamberimiz (a s )ın Başına Neler Geleceğini Haber Verişi
Varaka b Nevfel; Kabe'yi tavaf ederken, Peygamberimiz (a s ) a rastlayıp: "Ey kardeşimin oğlu! Gördüğün, işittiğin şeyleri bana haber ver bakayım!" dedi Peygamberimiz (a s ) haber verince, Varaka:
"Varlığım Kudret Elinde Bulunana yemin ederim ki; sen, muhakkak, bu ümmetin peygamberisin! Sana gelen Nâmûs-u Ekber, senden önce Musa'ya da gelmiş olandır Muhakkak, sen kavmin tarafından yalanlanacaksın! Sana işkence de yapılacaktır! Sen, yurdundan da çıkarılacaksın! Seninle çarpışılacak da!
Andolsun ki, eğer ben o günlere erişirsem, Allah'ın dinine-Kendisinin bildiği yardımlarla-yardımda bulunacağım!" dedikten sonra, Peygamberimiz (a s )in yanına varıp başının tepesinden öptü Peygamberimiz (a s ) da, ayrılıp evine gitti [100]
Hz Hatice'nin Cebrail (a s ) Hakkında Addas'tan Bilgi Alışı
Hz Hatice; Utbe b Rebia'nın kölesi Addas'a gitti
Addas, Hıristiyandı Ninova halkındandı [101]
Ona:
"Allah aşkına! Sende, Cebrail hakkında, bana verebileceğin bir bilgi var mı?" diye sordu [102]
Addas:
"Kuddûs! Kuddûs! [Pâk ve kusursuz! Pâk ve kusursuz!]
Halkı putlara tapan şu belde halkına Cebrail anılır mı hiç?" dedi [103]
Hz Hatice:
"Sen, onun hakkında bildiğini bana haber ver!" dedi [104]
Addas:
"Cebrail, Allah'ın Nâmûs-u Ekber'idir [105]
O, Allah ile peygamberleri arasında, Allah'ın emîni, elçisidir
Musa ve İsa (a s )ların sahibidir [106]
O, peygamberden başkasına gelmez!" dedi [107]
|