Prof. Dr. Sinsi
|
'''İslam Tarihi'''
Peygamberimiz Hz Muhammed (a s )ın Tebligat ve İcraatının Kaynağının İlahî Vahiy Oluşu
Peygamberimiz Hz Muhammed (a s )in tebligat ve icraatının kaynağı ilahî vahiy idi
Bu gerçek, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanmıştır:
"İşte, Biz (ey Resûlüm!), sana da böylece Emrimizden bir Ruh (Kur'ân) variyettik
Halbuki, (vahiyden önce) sen, 'Kitab nedir? İman nedir?1 bilmezdin
Fakat, Biz, onu (Kur'ân'ı) bir nur yaptık
Bununla, kullarımızdan kimi dilersek ona hidayet veririz
Şüphe yok ki, sen muhakkak doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun!"[349]
İbrahim ve İsmail (a s )ların Peygamberimiz (a s ) Hakkındaki Dilekleri ve
Dileklerinin Kabul Olunuşu
İbrahim (a s )la oğlu İsmail (a s )ın, Kabe'nin duvarlarını örüp yükseltirlerken, Yüce Allah'a:
"Ey Rabbimiz! Bizden sâdır olan şu hizmeti kabul buyur!
Şüphe yok ki, herşeyi işiten, herşeyi bilen Sensin Sen!
Ey Rabbimiz! Bizi, Sana teslimiyette sabit kıl!
Soyumuzdan da, yalnız Sana boyun eğen Müslüman bir cemaat yetiştir!
Ey Rabbimiz! Onların içinden de, kendilerine Senin âyetlerini okuyacak, onlara Kitabı ve hikmeti öğretecek, onları iyice temizleyecek bir peygamber de gönder  " diyerek dua ettikleri[350] ve Hz Muhammed (a s )ın peygamber olarak gönderilmesiyle bu dualarının kabul buyurulduğu da:
"İçinizde, kendinizden bir peygamber gönderdik ki, size âyetlerimizi okuyor, sizi tertemiz yapıyor, size Kitabı ve hikmeti öğretiyor, bilmediğiniz şeyleri size bildiriyor;"[351]
'(Ey Resûlüm!) Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi Daha önce bilmediklerini de sana öğretti Allah'ın senin üzerindeki lütuf ve inayeti çok büyüktür"[352] mealli âyetlerle açıklanmıştır
Bu âyetlerde anılan Kitabın Kur'ân-ı Kerîm olduğu ve Peygamberimiz (a s )ın da onu ümmetine bıraktığı, tarihî bir vakıa ve gerçektir [353]
Kur'an-ı Kerîm, Kur'an-ı Kerîm'in İnişi, Ezberlenişi ve Yazılışı
Kur'ân-ı Kerîm'in isimlerinden olan "Kur'ân" sözü, aslında masdar olup kıraat etmek, okumak demektir [354]
Kur'ân-ı Kerîm, âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah tarafından,[355] insanları karanlıklardan aydınlığa, Allah'ın doğru yoluna çıkarmak için[356] son peygamber[357] Hz Muhammed (a s )ın kalbine, Cebrail (a s )ın aracılığıyla,[358] hiç unutmamak, hafızasından silinmemek üzere[359] vahyedilmek [360] okunmak suretiyle[361] azar azar indirilen;[362] hiç kimsenin bir benzerini daha vücuda getiremeyeceği;[363] Allah katında çok şerefli, kadri yüce; tertemiz sahifelerde kıymetli, sevgili, takva sahibi katiplerin elleriyle yazılı;[364] nesilden nesile tevatürle nakil olunagelen; doğruluğunda hiç şek ve şüphe bulunmayan Allah Kelamı di r [365]
Kur'ân-ı Kerîm Peygamberimiz (a s )a, Ramazan ayında,[366] Kadir gecesinde inmeye başlamış,[367] yirmi üç yılda tamamlanmıştır [368]
İbn Abbas'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz (a s ), kendisine Cebrail (a s ) tarafından indirilen âyetleri ezberlemek, unutmamak için acele eder, dudaklarını Cebrail'in okuyuşuna uydurarak kımıldatır dururdu [369]
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:
"(Ey Resûlüm!) Onu (Kur'ân'ı Cebrail sana okuyup bitirmeden) ezberlemek için, dilini onunla (Kurbânla) depretme!
Onu, (göğsünde) toplamak (ezberletmek), okutmak Bize düşer
O halde, Biz, onu sana (Cebrail'in dili ile) okuduğumuzda, sen onun okunuşuna sadece uy! (susup kulak ver, dinle!)
Sonra onu okuman, Bize aittir (okumanı Biz tekeffül ederiz) "[370]
"Bundan böyle, Biz sana Kur'ân'ı okutacağız da, sen onu unutmayacaksın "[371]
İşte bundan sonra, ne zaman Cebrail (a s ) gelir, vahiy getirirse, Peygamberimiz (a s ) susar, onu dinler; Cebrail (a s ) dönüp gidince, onun okumuş olduğu âyetleri, o nasıl okumuş idiyse öylece, ezberinden okurdu [372]
Kur'ân-ı Kerîm'in Arapça olarak indirildiği de, Kur'ân-ı Kerîm'de açıklanmıştır [373]
Kur'ân-ı Kerîm'in ilk hafızı, Peygamberimiz (a s )clı [374]
Cebrail (a s ) her yıl Ramazan ayında, her gece gelir, Ramazan'ın sonuna kadar Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamberimiz (a s )la mukabele eder; yani o okur, Peygamberimiz (a s ) din*ler, Peygamberimiz (a s ) okur, Cebrail (a s ) dinlerdi
Peygamberimiz (a s )ın vefat ettiği yılda ise, bu mukabele iki kere yapı İm işti [375]
Yüce Allah Müslümanlara namazda Kur'ân'dan kolaylarına geleni okumalarını emir buyurduğu[376] ve Peygamberimiz (a s ) da, Kur'ân'sız (kıraatsız) namaz olamayacağını haber verdiği için;[377] erkek kadın her Müslümanın, en az, namazlarında okuyacakları kadar sûre veya âyetler ezberlemeleri gerekiyor, bununla yetinmeyip Kur'ân-ı Kerîm'in tümünü ezberlemeye koyulanlar da oluyordu
Peygamberimiz (a s ), kendisine Kur'ân-ı Kerîm âyetleri nazil oldukça, vahiy katiplerinden birini çağırır, ona "Yaz!" buyurup yazdırır, onun hangi sûreye ve sûrenin neresine konulacağını da bildirir,[378] bu da kendisine Cebrail (a s ) tarafından bildirilmiş bulunurdu
Nitekim, Peygamberimiz (a s ):
"Bana Cebrail ((a s )) geldi Şu 'İnnallâhe ye'muru bi'l-adli ve'l-ihsâni ve îtâi zi'l-kurbâ ve yenhâ ani'l-fahşâi ve'l-münkeri ve'l-bağyi yaizuküm lealleküm tezekkerûn' âyetini [Nahl: 90], şu sûrenin [Nahl sûresinin] şurasına [89 âyetin altına] koymamı bana emretti" buyurmuştur [379]
Zeyd b Sabit der ki:
"Vahyi Resûlullah (a s )ın huzurunda yazardım Bitirdiğim zaman, bana:
'Yazdığını, oku!' buyururdu
Eğer onda yazılmayan birşey kalmışsa ekletir, fazla birşey olursa çıkarttırırdı "[380]
Nisa sûresinin 95 âyeti nazil olunca da:
"Bana Zeyd'i çağırınız Levhayı, diviti ve kürek kemiğini, veya kürek kemiğini ve diviti getirsin!" buyurmuş,[381] Zeyd gelince de, ona:
"Ey Zeyd!"[382] buyurarak[383] yazdıracağı âyeti yazdırmış,[384] bu âyete ait olup o anda nazil olan "zarar görenler dışında" istisnasını da ona ekletmiştir
Zeyd b Sabit der ki:
"Bir ve tek olan Yüce Allah'ın indirip de kemiğin üzerine eklemiş olduğum o istisnaya,[385] varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, [386] hâlâ bakıyor, onu görüyor gibiyimdir!"[387]
Kur'ân-ı Kerîm, böylece, başından sonuna kadar, Peygamberimiz (a s )ın huzurunda, hurma dallan, düz, yassı taşlar, kürek kemikleri ve yazı yazmaya elverişli daha başka şeyler üzerine yazılmış bulunuyordu [388]
Kur'ân-ı Kerîm'in vahyi Peygamberimiz (a s )ın vefatına yakın bir zamana kadar devam ettiği için,[389] Kur'ân-ı Kerîm'in yazılı sahifeleri mushaf haline getirilmemişti
Kur'ân-ı Kerîm sûrelerden, sûreler de âyetlerden teşekkül etmiştir
Kur'ân-ı Kerîm'in iki kapağı arasında yüz on dört sûre olup,[390] Berâe (Tevbe) sûresinden başka, bütün sûrelerin başında Besmele vardır
Yani, her sûre diğerinden Besmele ile ayrı İmi ştır [391]
Sûre; lügatta, yüksek derece ve mertebeye, büyük bir şehri kuşatan sûra benzetilerek, Kur'ân-ı Kerîm'in de en az üç âyetten müteşekkil, hususi bir isim taşıyan müstakil bölümlerinden her birine de sûre denilmiştir [392]
Sûre sözü, Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit âyet ve sûrelerinde geçer [393]
Kur'ân-ı Kerîm'in en uzun sûresi Bakara, en kısa sûresi de Kevser sûresidir [394]
Âyet; lügatta açık alâmet, nişane, bellik demektir
Din teriminde ise; Kur'ân-ı Kerîm'in bir hükme delâlet eden ve birbirlerinden birer fasıla ile ayrılmış bulunan uzun veya kısa cümlelerinden her birine âyet denir [395]
Kur'ân-ı Kerîm'in âyetlerinin sayısında, sûre başlarındaki Besmeleyi o sûrenin âyetlerinden sayıp saymamak, âyetlerdeki durak yerlerinde görüş birliğine varamamak gibi sebeplerle, altı binden son*rasında ihtilaf edilmiştir
İbn Abbas'a göre, Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinin toplamı altı bin altı yüz altmışaltıdır [396]
Şeyhülislam İbn Kemal de bunu benimsemiş ve:
"Bilmek istersen eğer sen aded-i âyâtı:
Cümlesi altıbin altı yüz altmış altı" demiştir [397]
Kur'ân-ı Kerîm'in En Büyük ve En Devamlı Mucize Oluşu
Peygamberimiz (a s ):
"Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona, insanların iman etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun!
Bana verilen mucize ise, Allah'ın bana vahyettiğidir, Kur'ân'dır!
Bunun için, Kıyamet günü, Peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım!" buyurmuş*tur [398]
Her peygamberin, zamanına göre, peygamberlik dâvasını ispatlayacak bazı harikuladeleri, mucizeleri vardır; asanın yılana çevrilmesi gibi
Musa (a s )ın zamanında sihir yaygındı Bunun için, Musa (a s ) sihirden daha üstün ve baskın olan bir mucize getirip, muhataplarını iman etmek zorunda bırakti [399]
İsa (a s )ın zamanında tıp (doktorluk) yaygın ye üstündü Bunun için, İsa (a s ), doktorluktan daha üstün ve baskın olan bir mucize getirdi: Ölüyü diriltti
Muhammed (a s )ın zamanında ise, fesahat ve belagat yaygındı [400] Bunun için, Peygamberimiz Muhammed (a s ), kavmine, bir fesahat ve belagat mucizesi olan Kur'ân-ı Kerîm'i getirdi
Peygamberimiz Muhammed (a s )dan önceki peygamberlerin mucizeleri kendilerinin vefatlarıyla sona ermiş, onları, o zaman hâzır bulunanlardan başkaları da görmemişlerdir
Peygamberimiz Muhammed (a s )ın mucizesi olan Kur'ân-ı Kerîm ise, Kıyamet gününe kadar devam edecektir [401]
Önceki peygamberlere verilen mucizelerin benzerleri ya suretçe, ya da hakikatça, kendilerinden öncekilere de verilmiş bulunuyordu
Kur'ân Kerîm mucizesinin benzeri ise, daha önce hiçbir peygambere verilmemiştir [402]
Kur'ân Kerîm; yalnız fesahat ve belagat yönünden değil, her yönden de bir benzeri daha ortaya konulamayacak bir mucizedir
Yüce Allah, bu gerçeği Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklar:
"(Ey Resûlüm!) de ki: Andolsun, insanlar ve cinler, şu Kitabın benzerini vücuda getirmek üzere biraraya toplansa ve birbirlerine yardımcı da olsalar, yine de onun benzerini getiremezler!
Şanıma andolsun ki, Biz bu Kur'ân'da, insanlar için her mânâda nice türlüsünü açıklamışızdır
İnsanların pek çoğu ise, kâfirlikte ayak dirediler "[403]
Ebu Ubeyd'in bildirdiğine göre; bir çöl Arabi, bir zâtı "Fasda1 bimâ tü'meru ve a'riz ani'l-müşrikîn=Şimdi, sen, sana emrolunanı açığa vur! Müşriklerden yüz çevir!" (Hicr: 94) âyetini okurken işit*ince, hemen secdeye kapanır ve:
"Ben, onun fesahatindan dolayı secde ettim!" der
Başka birisi de:
"Felemmestey'esû minhü halesû neciyyâ=Vaktâ ki, ondan umutlarını kestiler, fısıldaşarak bir yana çekildiler" (Yûsuf: 80) âyetini bir adamdan işitince:
"Ben şehadet ederim ki; bu sözün benzerini bir yaratık söylemeye güç yetiremez!" demiştir
Bir cariyeden dinlediği kelamın fesahatına hayran olarak:
"Allah aşkına, sen ne kadar da fesahatlısın!" demekten kendini alamayan Asmaîye, cariye:
"Ve evhaynâ ilâ ümmi Mûsâ en erdnhife izâ hıfti aleyhi fe elkîhi fi'l-yemmi ve lâtehâff ve lâ tahzenî İnnâ râddûhü ileyke ve câilûhü mine'l-mürserîn=Mûsâ'nın anasına: 'Onu, emzir Sana onun hakkında bir tehlike gelince, kendisini denize bırak Korkma Kederlenme Çünkü, Biz, onu yine sana geri döndüre*ceğiz Hem onu peygamberlerden biri de yapacağız1 diye vahyettik1 (Kasas: 7) kavlinden sonra, şu benimki, bir fesahat mı sayılır?" demiştir
Gerçekten de, bu bir tek âyette; iki emir, iki nehiy, iki haber ve iki müjde birleştirilmiştir [404]
Peygamberimiz (a s )ın mucizesi sadece Kur'ân-ı Kerîm'den ibaret bulunmadığı ve daha birçok mucizeleri olduğu halde, hadis-i şeriflerinde yalnız Kur'ân-ı Kerîm'i anmakla yetinmeleri, onun mucizelerinin en büyüğü ve en yararlısı oluşundan; dine daveti, delil ve hücceti hâvi bulunuşundan; Kıyamet gününe kadar, hâzır ve gaip, herkesin ondan yararlanışındandır [405]
Kur'ân-ı Kerîm'e Kur"ân isminin verilişi; İlahî Kitablar arasında, Kitabların, belki bütün ilimlerin semerelerini içinde toplamış olduğu içindir Nitekim, Yüce Allah:
"Ve tafsile külli şey'in=Herşeyin tafsilidir;" (Yûsuf: 111),
"Tibyânen li külli şey'in=Herseyin apaçık bir beyanıdır" (Nahl: 39) buyurmuştur [406]
Peygamberimiz (a s ) da:
"Bana, Tevrat yerine es-Sebi1 verildi
Zebur yerine, Miun verildi
İncil yerine, Mesâni verildi
Mufassallar da, fazla olarak verildi" buyurmuştur [407]
Kur'ân Kerîm'in sûreleri, âyetlerinin çokluğuna göre dörde ayrılır:
1)Tuvel,
Miun,
Mesani,
Mufassal
Bakara, Âl-i İmrân, Nisa, Mâide, En'âm, A'râf ve Yûnus sûrelerine uzunluklarından dolayı "Seb'u't-tuvel=Yedi uzunlar" denir
Kur'ân-ı Kerîm'in yüzden fazla veya yüze yakın âyetli; Berâe (Tevbe), N ahi, Hûd, Yûsuf, Kehf, İsrâ, Enbiyâ, Tâhâ, Mü'minûn, Şuarâ ve Sâffât sûrelerine ise Miun (Yüz âyetliler) denir
Miun sûrelerinden sonra gelen ve yüzden az âyetli sûrelere Mesani denir [408]
Kur'ân Kerîm'in yüzden az âyetli Mesani sûrelerini sık sık takip eden ve aralan Besmele ile ayrılmış bulunan kısa sûrelerine Mufassal sûreler; ve bunların uzunlarına uzun Mufassallar, orta uzunlukta olanlarına orta Mufassallar, daha az âyetli olanlarına kısa Mufassallar denir [409]
Hakikat ehline göre; Kur'ân-ı Kerîm bütün hakikatları kendisinde toplayan ledün ilminin de icmali ve özetidir [410]
Hz Ömer'in "ilimle dolu dağarcık!" diyerek takdir ettiği,[411] Ashab-ı Kiramdan Abdullah b Mes'ud:
"İlim isteyen, Kur'ân'ı incelesin! Çünkü, öncekilerin de, sonrakilerin de ilmi, onun içindedir!" demiştir [412]
Abdullah b Mes'ud'un da "Kur'ân'ın ne güzel tercümanıdır!" diyerek takdir ettiği ve ilminin çok*luğundan dolayı Bahr (deniz) diye anılan[413] ve Hz Ömer tarafından da müşkil meselelerde çağırılıp görüşü alınan[414] Abdullah b Abbas da:
"Eğer bana ait deve dizbağları yitecek olsa, muhakkak, orada, Yüce Allah'ın Kitabında bulurum!" demiştir [415]
Kur'an-ı Kerîm'in Mushaf Haline Getirilişi ve Nüshalarının Çoğaltılışı
Peygamberimiz Hz Muhammed (a s )ın vefatından sonra vuku bulan Yemâme savaşında Kur'ân-ı Kerîm hafızlarından bir haylisinin şehit düşmesi, Kur'ân-ı Kerîm sahifelerinin biraraya toplan*masına sebep olmuştur
Vahiy katiplerinden Zeyd b Sabit der ki:
"Yemâme'de, birçok hafız sahabinin şehit düşmeleri üzerine, Ebu Bekir, bana adam gönderdi Kendisinin yanında Ömer de bulunuyordu
Ebu Bekir, bana dedi ki:
'Ömer, bana geldi:
'Yemâme vak'ası, Ashabdan birçoklarının ölümüne sebep oldu
Başka yerlerdeki savaşlarda da böyle şehit düşmesiyle, Kur'ân'dan birçok kısmının zayi olup gitmesinden korkuyorum
Kur'ân'ı toplamayı emretmeni uygun görüyorum1 dedi
Ömer'e:
'Resûlullah (a s )ın yapmadığı birşeyi ben nasıl yaparım?!' dedim Ömer
'Vallahi, bu, büyük bir hayırdır!' dedi
Bana bu hususta o kadar ısrar etti ki, nihayet, ona Allah kalbimi açtı, yatıştırdı Ömer'in görüşünü uygun gördüm
'Sen genç ve akıllı bir adamsın
Sana bizim emniyet ve itimadımız vardır
Sen Resûlullah (a s )a vahiy yazardın
Binaenaleyh, Kur'ân'dan, gerek senin yanında, gerek başkaları yanında yazılı bulunanları araştır, topla, biraraya getir!' dedi
Vallahi, bana dağlardan bir dağı nakletme işini teklif etselerdi, Kur'ân'ı cem işinden daha ağır olmazdı
'Peygamber (a s )ın yapmadığı birşeyi nasıl yaparsınız?!' dedim [416]
Ebu Bekir
'Vallahi, bu, büyük bir hayırdır!' dedi
Ebu Bekir'in ve Ömer'in kalbini yatıştıran Allah, ona benim de kalbimi açtı, yatıştırdı [417] Bunun üzerine, Kur'ân'ı, yazılı bulunduğu yapraksız, kabuğu soyulmuş hurma dallarından, yassı, ince, beyaz taşlardan ve hafızların hıfzından araştırarak topladım
Hatta, ezberlerde bulunan Tevbe (Berâe) sûresinin âhirindeki 'Le kad câeküm rasûlün min enfusiküm azîzün aleyhi mâ anittüm harîsun aleyküm bi'l-mü'minîne raûfun rahîm1 âyetidir; Ebu Huzeyfetü'l-Ensârî'de buldum Bunu, ondan başkasında yazılı olarak bulamadım
Kur'ân'ın bu suretle toplanan sahifeleri, vefatına kadar, Ebu Bekir'in yanında; sonra, hayatı boyun*ca Ömer'in yanında; ondan sonra da, Resûlullahın zevcelerinden Hafsa binti Ömer'in yanında kaldı "[418]
Peygamberimiz (a s ), ümmetine, Kur'ân-ı Kerîm'den, iki kapak arasındakinden başka birşey bırakmamış; Kur'ân-ı Kerîm'den olup da iki kapak arasına girmeyen birşey kalmamıştir [419]
Hz Ebu Bekir, Kur'ân-ı Kerîm sahifelerini biraraya derletip toplattığı zaman:
"Ona, bir isim veriniz!" dedi
Bazıları "İncil" ismini verdiler, beğenmediler
Bazıları "Sifr" ismini verdiler
Yahudiler kitaplarına Sifr dedikleri için, onu da beğenmediler
Abdullah b Mes'ud:
"Habeşlilere ait bir kitap görmüştüm ki, onlar onu Mushaf diye anıyorlardı" deyince, Mushaf ismini verdiler [420]
Hz Ali:
"Allah, Ebu Bekir'e rahmet etsin!
Mushafı toplamak hususunda, insanların en büyük ecre nail olanı, o idi
Kur'ân-ı Kerîm'i iki kapak arasında toplayan ilk kişi, o idi" demiştir [421]
Kur'ân Kerîm'in, Hz Osman devrinde nüshalarının çoğaltılışı da, şöyle olmuştur:
Fütuhata katılan gaziler arasında kıraat ihtilafları çıkmış ve her biri kendi telaffuzunun doğruluğunda ısrar etmiş, bu hususta birbirlerini bilgisizlikle suçlayacak kadar ileri gitmişlerdi
Irak ordusu ile birlikte İrminiyye ve Azerbaycan fethinden sonra, Şam'a karşı yapılan savaşta bulun*duğu sırada, Huzeyfe b Yeman, Hz Osman'a geldi
Huzeyfe b Yeman'ı, ordu efradının Kur'ân-ı Kerîm okuyuşundaki ihtilafları, telaşa düşürmüştü Hz Osman'a:
"Ey mü'minler emîn! Kitabları üzerinde, Yahudiler ve Nasranflergibi ihtilafa düşmeden, bu ümmete yetiş!" dedi
Bunun üzerine, Hz Osman:
"Mushaflara geçirmemiz için, Suhuf'u bize gönder! Sonra, sana iade ederiz!" diye, Hz Hafsa'ya haber gönderdi
Zeyd b Sabit'e,
Abdullah b Zübeyr'e,
Saîd b Âs'a,
Abdurrahman b Haris b Hişam'a emretti
Bunlar da, o suhufu mushaflara geçirdiler
Hz Osman, onlardan, Kureyşî olan üç âzâya:
"Siz, Kur'ân'dan herhangi bir şeyde, Kur'ân'ın imlâsında Zeyd b Sabitle ihtilaf ettiğiniz vakit, onu Kureyş'in dili ile yazınız Çünkü, Kur'ân, ancak Kureyş'in dili ile inmiştir!" dedi
Onlar da, öyle yaptılar
Suhuf'u mushaflara geçirdikten sonra, Hz Osman Suhuf'u Hz Hafsa'ya iade etti
Yazdıklarından, her tarafa birer mushaf gönderdi
Bunlardan başkasını, sahife olsun, mushaf olsun, yakmalarını emretti [422]
Hz Osman, Hz Hafsa'daki Suhuf'tan dört mushaf istinsah ettirmişti
Onlardan birini, Küfeye,
Birini, Basra'ya,
Birini, Şam'a gönderdi
Birisini da, yanında alıkoydu
Çoğaltılan mushafların sayısının yedi olduğu,
Mekke'ye,
Yemen'e,
Bahreyn'e de birer mushaf gönderildiği de rivayet edilir [423]
Bir kısım Kûfelilerden başka, her insan bu işin faziletini anladı ve takdir etti
Hz Ali Kûfe'ye vardığı zaman, Kûfeli adamın biri Hz Ali'nin yanına gelip mushaf istinsahı hususun*daki hizmetinden dolayı Hz Osman'ı ayıplamaya ve suçlamaya yeltenince, Hz Ali ona bağırarak:
"Sus! O, bu işi, bizim ileri gelenlerimizden bir cemaatla yaptı
Osman'ın üzerine almış olduğu vazifeyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, ben de bu hususta onun yolunu tutardım![424]
Allah, Osman'a rahmet etsin!
Eğer idareyi ben üzerime almış olsaydım, muhakkak, mushaflar hakkında, onun yaptığını yapardım!
Ey insanlar! Mushaflar ve fazla mushafların yakılması hususunda Osman'a sakın kin beslemeyiniz! Onun hakkında, hayırdan başka bir söz de söylemeyiniz!
Vallahi, o, mushaflar hakkında yaptığı şeyi, ancak bizim ileri gelenlerimizden bir cemaat toplayarak yapmıştır!" dedi [425]
Gerçekten de, Hz Osman, mushafları istinsah ettirmek istediği zaman, Kureyşîl erden ve Ensardan -içlerinde Übeyy b Ka'b ile Zeyd b Sabit'in de bulunduğu-oniki kişilik bir danışma heyeti toplam işti [426]
Mushafları istinsaha memur edilenlerden:
Saîd b Âs, halkın, dili en fasîh ve düzgün olanı,
Zeyd b Sabit de, halkın, Kur'ân-ı Kerîm'in okunuş tarzlarını en iyi bileni idi [427]
Kur'an-ı Kerîm'in Yüce Allah'ın Koruması Altında Bulunuşu
Yüce Allah; Kur'ân-ı Kerîm'i korumayı üzerine aldığını, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklar:
"Zikr'i (Kur'ân'ı) Biz indirdik Biz! Onun koruyucuları da, şüphesiz ki, Biziz!"[428]
Ona, ne önünden, ne de ardından, hiçbir bâtıl yanaşamaz, gelemez!
O, bütün kâinatın hamd ettiği yegâne hüküm ve hikmet Sahibi Allah tarafından indirilmedir!"[429]
"Doğrusu, O Kitab, çok şerefli bir Kur'ân'dır Levh-ı Mahfuzdadır "[430]
Yüce Allah; müşrik ve münkirlerin Kur1 ân-Kerîm hakkındaki görüşlerinin yersizliğini ve yanlışlığını da, şöyle açıklar:
"O (Kur'ân) bir şair sözü değildir
Siz, ne az inanır adamlarsınız!
O (Kur'ân), âlemlerin Rabbinden indirilmedir
Eğer (Peygamber, zannettiğiniz gibi) bazı şeyleri Bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, muhakkak, onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverirdik!
Sonra da, hiç şüphesiz, kendisinin kalb damarını koparırdık!
O vakit, sizden hiçbiriniz buna mani de olamazdınız!"[431]
Peygamberimiz (a s )ın Getirip Tebliğ Ettiği Din ve Şeriat
Peygamberimiz Hz Muhammed (a s )ın Yüce Allahtan telakki edip insanlara ulaştırmakla görevlendirildiği din ve şeriat; ulu atası İbrahim (a s )ın dini,[432]
Dinden Nûh, İbrahim, Musa ve İsa Aleyhi sselamlara tavsiye buyurulan ve ayrıca kendisine devahy-olunan şeriatbr [433]
Din; lügatta ceza, İslâm, ibadet, tâat, inkıyad, tevhid, millet, şeriat, vera ve takva, hesap , gibi türlü mânâlara gelir [434]
Şeriat dilinde din; peygamberin Allah tarafından getirip tebliğ ettiği şeyleri kabule akıl sahiplerini davet eden İlahî Kanundur [435]
Bu İlahî Kanuna, uyulduğu için, din denir [436]
Allah'ın açık ve geniş yolu olduğu [437] kullar bağlansınlar diye konulan hükümlerden ibaret bulunduğu için de, şeriat denir [438]
Şeriata şeriat denilmesi; sıdk ve sadakatla bağlananın susuzluğunu gidereceği, günah kirlerinden de temizleyip arıtacağı içindir [439]
Dine millet denilmesi de, üzerinde toplanıldığı, yüründüğü içindir Din, millet, aslında bir olup aralarındaki fark itibarîdir ve dinin Allah'a, milletin de peygambere nisbet edilmiş olmasından ibarettir [440] Din; iman, İslâm ve bütün şeriatları kapsayan umumî bir isimdir [441]
İnsanlara ilahî nimet olan şeriatlar, milletler, açık, aydınlık yollar ve sünnetler, son peygamber Hz Muhammed (a s )ın Yüce Allahtan telakki ve tebliğ ettiği İslâmiyetle en son ve mükemmel şek*lini bulmuş; bu vakıa ve gerçek de, Mâide sûresinin üçüncü âyetinde açıklanmıştır [442]
Yani, İslâm dininin en son ve en mükemmel şeklini bütün insanlara ulaştırmak vazifesiyle gönderilen Hz Muhammed (a s ) hem kendisinden önceki peygamberlerin bu yoldaki tebliğlerine aykırı olarak sonradan insanlar tarafından yapılmış olan katmaları, değişiklikleri, dinle ilgisi bulunmayan şeyleri kaldırıp onları aslî şekillerine çevirmiş; hem de İslâm dininin kendisine bırakılan en önemli kısım*larının tebligatını yapmış; ve böylece, İslâm dinini, her bakımdan tamamlanmış olarak insanlık dünyası*na sunmuş; bu vakıa, Yüce Allah tarafından:
"  Bugün, sizin dininizi kemale erdirdim Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size, din olarak İslâm'ı verip ondan razı oldum  " buyurularak açıklanmıştır
Allah katında din, İslâm dininden ibarettir [443]
İslâm dininden başka din arayanın dini kabul olunmayacaktır [444]
İnsanların ilk tuttukları, bağlandıkları tek ve genel din, İslâm dini idi
Gelmiş geçmiş bütün peygamberler, İslâm dininin esaslarını tebliğe çalışmış, bu dinde can vermiş, bu dinde can vermeyi özlemişlerdir
Âdem (a s )dan sonra, Ebu'l-beşer olan,[445] İkinci Âdem Baba diye tanınan Nûh (a s ), Müslümandı [446]
Peygamberler atası İbrahim (a s ) da, onun oğulları ve torunları da, Müslümandılar [447]
Musa (a s )ın; kavmi olan İsrail oğullarını ve Mısır Firavununu davet ettiği din de, İslâm dini idi
Bunu, hem Musa (a s ), hem Firavunun iman ve ihtida eden sihirbazları ve hatta, hem de bizzat Firavun da,-denizde boğulacağını anlayınca, Musa ve Harun (a s )ların inandıkları Allah'a inandığını ve Müslüman olduğunu söyleyerek-ifade etimiştir [448]
Musa (a s )dan sonra İsrail oğullarına peygamber olarak gönderilen İsa (a s ) hakkında, Yüce Allah'ın havarilere:
"Bana ve peygamberime iman ediniz!" diye vahyettiği ve onların da:
"İman ettik! Müslüman olduğumuza şahit ol!" dedikleri;
İsa (a s ) da, bu hususta İsrail oğullarından küfür ve inkâr taştığını hissedip:
"Allah'a doğru giden yolda bana yardım edecekler kimdir?" deyince, yine havarilerin:
"Biziz Allah'ın yardımcıları!
Biz, Allah'a inandık
Sen de, ey İsa! Şahit ol ki: Biz, muhakkak, Müslümanlardanız!" diyerek Müslümanlıklarını açıkladıkları görülür [449]
Yine Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre; Peygamberimiz Hz Muhammed (a s )ın zamanındaki Hıristiyan rahiplerinden de, Kur'ân-ı Kerîm'e inanan ve kendilerine Kur'ân-ı Kerîm okun*duğu zaman:
"Buna inandık! Şüphe yok ki, bu, Rabbimizden gelen bir haktır!
Gerçekten, biz, bundan önce de, İslâm'ı kabul etmiş kimselerdik!" diye ikrar ve şehadette bulunan*lar olmuştur [450]
|