Yalnız Mesajı Göster

'''İslam Tarihi'''

Eski 08-02-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

'''İslam Tarihi'''







Kureyş Müşriklerinin Ebu Talib'e Gülünç Bir Teklifleri





Kureyş müşrikleri; Ebu Talib'in Peygamberimiz (as)ı yardımsız bırakmaktan ve kendilerine teslim etmekten kaçındığını ve bu uğurda kavminden ayrılmayı ve onlara düşman olmayı bile göze aldığını anladıkları zaman, Umâre b Velid b Mugîreyi Ebu Talib'e götürdüler[93] ve:


"Sen, bizim içimizde, seyyidimiz ve üstünümüzsün![94]


Bu Umâre b Velid b Mugîre, Kureyş gençleri içinde en güçlü, en yakışıklı[95] bir gençtir


Sen, bunu al! Kendisinin aklından ve yardımından yararlan!


Kendine, onu oğul edin! Senin olsun!


Senin dinine, baba ve atalarının dinine karşı olan, kavminin topluluğunu bölen, akıllarını akılsızlık ve beyinsizlik sayan şu kardeşinin oğlunu bize teslim et, öldürelim!?


İşte, sana adam yerine adam!" dediler[96]


Ebu Talib:


"Vallahi, siz bana ne kötü şey teklif ediyorsunuz?![97]


İnsaflı davranış bu mudur?!


Vallahi, siz bana hiç de insaflı davranmıyorsunuz[98]


Siz bana oğlunuzu vereceksiniz, ben onu sizin için besleyeceğim


Ben oğlumu size vereceğim, siz ise onu öldüreceksiniz, öyle mi?[99]


Vallahi, bu hiçbir zaman olur şey değildir![100]


Eğer dişi devenin kendi yavrusundan başkasının üzerine titreyebileceği vâki olsaydı, oğlumu size verir, sizinkini alındım![101]


Siz önce bana kendi oğullarınızı verirsiniz, ben onları öldürürüm!


Ancak o zaman, ben de size onu verebilirim!" dedi


Kureyş müşrikleri:


"İyi amma, bizim çocuklarımız onun yaptığını yapmıyorlar ki" dediler Ebu Talib:


"Vallahi, o, sizin çocuklarınızdan daha hayırlıdır" dedi[102]


Mut'im b Adiyy:


"Vallahi, ey Ebu Talib! Kavmin sana çok insaflı davrandı


Onlar senin de hoşuna gitmeyen şeyden seni kurtarmak için çalışıyorlar, ama senin onlardan gelen hiçbir şeyi kabul etmediğini görüyorum!" dedi Ebu Talib:


"Vallahi, onlar bana hiç de insaflı davranmadılar[103]


Bu mu iyi ve sağlam görüş, akrabalık gayreti güdüş?! Ne kadar uzak[104]


Anlaşılan, beni küçük düşürmek için sen de onlarla birleşmiş, bana karşı onlara yardıma karar ver*mişsin


O halde, sen de dilediğini, elinden geleni yap!" dedi [105]



Kureyş Müşriklerinin Tevhid Akidesini İkrara Davet Edilişi





Kureyş müşrikleri Ebu Talib'e:


"Ona [Hz Muhammed (as)a] haber sal! Gelsin de ona insaflılık gösterelim?" dediler[106]


Ebu Talib haber salınca, Peygamberimiz (as) hemen geldi[107]


E bu Talib:


"Ey kardeşimin oğlu! Bunlar, senin amcaların ve kavminin eşrafıdırlar


Sana karşı insaflı davranmak istiyorlar Söyleyeceklerini dinle!" dedi[108]


Peygamberimiz (as):


"Söylesinler, dinliyorum!" buyurdu[109]


Kureyş müşriklerinden Ahnes b Şerik söze başlayıp:


"Sen bizi ve ilahlarımızı yermeyi bırak!


Biz de seni ve ilahını bırakalım" dedi


Ebu Talib Peygamberimiz (as)a:


"Kavmin sana insaflı davrandı Onların isteklerini kabul et!" dedi[110]


Peygamberimiz (as) başını kaldırıp semaya baktı:


"Şu güneşi görüyor musunuz?" diye sordu


"Evet! Görüyoruz" dediler Bunun üzerine, Peygamberimiz (as):


"Ben sizi bu güneşin ışıklarından aydınlanmanızdan alıkoymaya güç yetirebilir miyim?" buyurdu Ebu Talib:


"Vallahi, kardeşimin oğlu bize hiçbir zaman yalan söylememiştir!" dedi[111]


Peygamberimiz (as):


"Ben onları öyle bir kelimeye davet ediyorum ki; kendilerinin onunla Cennete gireceklerine kefilim!" buyurdu Ebu Cehil:


"Ne kadar sevindirici bir kelime imiş o! Haydi, söyle bakalım onu?" dedi[112]


Peygamberimiz (as):


"Ne dersiniz, size öyle bir kelime vereyim mi ki, siz o kelimeyi söylediğinizde, onunla Araplara hakim olasınız, Arap olmayanlarda size karşı yumuşasın, uysallaşsın?" buyurdu


Ebu Cehil:


"O kelime ne ise, biz onu on kat katlayarak söyleyelim!" dedi


Peygamberimiz (as):


"'Lâ ilahe illallah=ALLAH 'ta n başka ilah yoktur 1 deyiniz![113]


Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet getiriniz!"[114] buyurunca, Kureyş müşrikleri öfkelendiler ve ürktüler [115] Birbirlerine:


"O, bütün ilahları bir tek ilah mı yapmış?! Bu cidden acaip, şaşılacak birşey!


Yürüyünüz! Siz ilahlarınıza tapmakta sebat ediniz!


Şüphe yok ki, arzu edilecek olan budur!


Biz bunu başka bir dinde işitmedik


Bu uydurmadan başka birşey değildir


O Kuran, aramızdan, ona mı indirilmiş?!"[116] diyerek kalkıp gittiler Giderken de:


"Onun yanına hiçbir zaman dönmeyeceğiz! Muhammed'in aldandığı şeylerde hayır yoktur!" dediler[117]



Hâşim Oğulları Yiğitlerinin Peygamberimiz (as)ı Öldüreceklere Kâbe'de Kılıçlarını Sıyırmaları





Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (as)ın yanından kızarak ayrılıp gittikten sonra, o gün o gece, Peygamberimiz (as) gaip olmuş, nerede olduğu bilinememişti


Ebu Talib ile Peygamberimiz (as)ın öteki amcaları, Peygamberimiz (as)in evine gittiler


Peygamberimiz (as)ı orada da bulamadılar


Ebu Talib Hâşim oğullarıyla Muttalib oğullarının gençlerini topladı Onlara:


"Her biriniz, yanına keskin bir kılıç aldıktan sonra, Mescid-i Haram'a girdiğim zaman beni takip ede*cektir!


Sizlerden her genç, bakacak; Muhammed öldürülmüşse, Kureyş büyüklerinden meselâ İbn Hanzaliye [Ebu Cehil] gibi bir büyüğün yanına oturacaktır!" dedi Gençler:


"Öyle yaparız" dediler


O sırada Zeyd b Harise geldi Ebu Talib, ona:


"Ey Zeyd! Kardeşimin oğlundan bir sezgin var mı?" diye sordu Zeyd:


"Evet! Az önce kendisinin yanında idim" dedi Ebu Talib:


"Ben onu görmedikçe evime gitmeyeceğim!" dedi


Zeyd, hemen Peygamberimiz (as)ı aramaya gitti


Safa tepeciğinin yanındaki evde ashabıyla konuşurken buldu ve durumu kendisine haber verdi Peygamberimiz (as) hemen oradan kalkıp Ebu Talib'in yanına geldi


Ebu Talib:


"Ey kardeşimin oğlu! Nerede idin? Hayırlı bir işte mi idin?" diye sordu Peygamberimiz (as):


"Evet!" buyurdu


Ebu Talib:


"Hemen gir evine!" dedi


Peygamberimiz (as) da evine girdi


Rivayete göre; Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri Kabe'nin Hicr'inde toplanmış, Peygamberimiz (as)ı görür görmez hep birden üzerine yürüyüp öldürmedikçe oradan ayrılmayacaklarına and içmiş bulunuyorlardı[118]


Ebu Talib ertesi günü sabaha çıkınca, Peygamberimiz (as)ın elinden tutup Kureyş müşrik*lerinin toplantı yerine vardı


Hâşim ve Muttalib oğullarının yiğitleri de yanında idi


"Ey Kureyş cemaatı! Maksadımı biliyor musunuz?" diye sordu


Müşrikler:


"Hayır! Bilmiyoruz" dediler


Ebu Talib durumu onlara haber verdi ve yanındaki gençlere de:


"Çıkarınız yanlarınızdakini!" dedi


Gençlerin hepsi birden yanlarındaki yağlı kılıçları çıkardılar


Ebu Talib:


"Vallahi, onu [Muhammed (as)ı] öldürecek olursanız, sizden hiç kimse sağ kalmaz!


Nihayet, siz de, biz de yok olur gideriz!" dedi


Orada bulunan Kureyş cemaat hayal kırıklığına uğradılar


Hele Ebu Cehil 'in hayal kırıklığı, hepsinden daha ağır, daha beterdi[119]




Kureyş Eşrafının Peygamberimiz (as)ı Türlü Tekliflerle Peygamberlikten Vazgeçirmeye ve Ölümle Tehdide Kalkışmaları






Kureyş müşriklerinin eşrafından:


1- Utbe b Rebia,


2- Şeybe b Rebia,


3- Ebu Süfyan Sahr b Harb,


4- Nadrb Haris (Abduddar oğullarının kardeşi),


5- Ebu'l-Bahterî b Hişam,


6- Esved b Muttalib,


7- Zem'a b Esved,


8- Velid b Mugîre,


9- Ebu Cehil Amr b Hişam,


10- Abdullah b Ebi Ümeyye,


11- Âs b Vâil,


12- Nübeyh b Haccac,


13- Münebbih b Haccac,


14- Ümeyye b Halef


ve onlarla toplanabilen kimseler, bir gün, güneş battıktan sonra Kabe'nin arka yanında toplandılar Birbirlerine:


"Muhammed'e haber salınız da, onunla konuşunuz, tartışınız; tâ ki mazur görülesiniz, kınan-mayasınız!" dediler ve Peygamberimiz (as)a:


"Kavminin eşrafı seninle konuşmak üzere toplandılar, onların yanına gel!" diye haber saldılar


Resûlullah (as), acele, onların yanlarına geldi


Onların iyiniyet taşıdıklarını sanıyor, doğru yola erişmelerini son derecede arzu ediyor, yüz çevirmekte direnip durmaları ise kendisinin çok ağırına gidiyordu[120]


Hemen varıp yanlarına oturdu Kureyş müşrikleri:


"Ey Muhammedi Biz seninle konuşalım diye sana haber saldık


Biz vallahi Araplardan, senin kavminin başını derde soktuğun gibi kavminin başını derde sokan bir adam daha bulunduğunu bilmiyoruz!


Sen babalara, atalara dil uzattın!


Dini ayıpladın!


İlahlara dil uzattın!


Akıllan akılsızlık, beyinsizlik saydın!


Birliği böldün, dağıttın!


Aramızda yapmadığın, başımıza getirmediğin kötü iş kalmadı!


Eğer sen getirip ortaya attığın o sözlerle mal, servet elde etmek istiyorsan; malca bizden daha zen*gin oluncaya kadar, senin için mallarımızdan mal toplayalım!


Eğersen onunla içimizde en büyük şan ve şerefi kazanmak istiyorsan; biz seni seyyid ve ulu kişimiz tanıyalım!


Eğer sen onunla kral olmak istiyorsan; seni kendimize kral edinelim!


Şayet o sana gelen şey görüp de tesiri altında kaldığın cinlerden bir tâbi1 işi ise-ki bu bazan olabilir-biz seni ondan kurtarıncaya veya senin hakkında mazur sayılıncaya kadar[121] tedavi çareleri araştıralım" dediler


Resûlullah (as), onlara:


"Dediğiniz şeylerin hiçbirisi bende yoktur!


Ben size getirdiğim şeylerle ne mallarınızı istemek,


Ne içinizde büyük şeref ve şan kazanmak,


Ne de üzerinize hükümdar olmak için gelmiş değilim


Fakat, beni Allah size bir peygamber olarak gönderdi ve bana bir de Kitab indirdi


Sizin (kabul edenleriniz) için, (Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyenleriniz) için de (Cehennemle) bir korkutup uyarıcı olmamı bana emretti


Ben Rabbimin bana yüklediği elçilik vazifelerini size tebliğ ettim ve sizi öğütledim de!


Size getirdiğim şeyi kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette nasip ve azığınız olur!


Eğer onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah'ın emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır" buyurdu


Kureyş müşrikleri:[122]


"Ey Muhammedi Sen iyi bilirsin ki, geçimi bizden daha kıt, daha sıkıntılı kimse yoktur


O halde, seni gönderdiği şeylerle göndermiş olan Rabbinden dile de:


Bizi sıkan, daraltan şu dağları ortadan kaldırıp bizden uzaklaştırsın!


Yurdumuzu bizim için genişletsin!


Geçmiş baba ve atalarımızdan bazı kimseleri de bizim için diriltsin!


Bizim için diriltilecek olanlar arasında Kusayy b Kilab da bulunsun!


Çünkü, o, doğru sözlü bir şeyh, bir ulu kişi idi


Senin söylediğin şeyler hak ve gerçek mi, yoksa bâtıl mı? Ona soralım!


O seni tasdik ederse, sen de istediklerimizi yaparsan, seni tasdik eder, doğrularız!


Hem bunlarla senin Allah katındaki mevkiini ve dediğin gibi Allah'ın seni peygamber olarak gön*derdiğini öğrenmiş oluruz!" dediler


Resûlullah (as) onlara:


"Ben size bunlarla gönderilmedim


Allah beni ne ile gönderdi ise, ben ancak Allah tarafından size onu getirdim, size onu tebliğ ettim


Eğer getirip tebliğ ettiğim şeyleri kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette sizin nasip ve azığınız olur


Onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah'ın emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır!" buyurdu Kureyş müşrikleri:


"Sen bizim için bunları yapmazsan, kendin için Rabbinden birşeyler edin:


Söylediğin şeylerde seni tasdik edecek, doğrulayacak, bizi senin üzerinden geri çevirecek bir meleği seninle birlikte göndermesini Rabbinden iste!


Yine, Rabbinden iste de:


Sana bahçeler, köşkler, altın, gümüş hazineleri versin de, senin geçimini aradığını gördüğümüz çabalardan, bunlarla seni müstağni kılsın!


Çünkü, bizim gibi, sen de çarşılarda dolaşıp duruyor; bizim gibi, sen de geçimini arıyorsun!


Eğer sen dediğin gibi gerçekten bir peygambersen (kavuşacağın bu nimetlerle) Rabbinin katındaki mevkiini öğrenmiş oluruz!" dediler


Resûlullah (as) onlara:


"Ben bunları yapmam!


Ben bunları Rabbinden isteyecek bir insan da değilim!


Zaten ben size bunlarla gönderilmedim


Fakat, Allah beni (getirdiklerimi kabul edenleriniz için Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyip reddedenleriniz için de Cehennemle) bir korkutup uyarıcı olarak gönderdi


Eğer size getirdiğim şeyleri kabul ederseniz, o, dünyada ve âhirette sizin nasip ve azığınız olur


Onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah'ın emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır!" buyurdu Kureyş müşrikleri:


"Öyle ise haydi, Rabbin 'isterse muhakkak yapar dediğin gibi; göğü parçalar halinde üstümüze düşür bakalım?!


Sen bunu yapmadıkça, biz sana inanmayız!" dediler


Resûlullah (as):


"Bu iş Allah'a aittir


O size bunu yapmak isterse yapar!" buyurdu Kureyş müşrikleri:


"Ey Muhammedi Bizim seninle oturacağımızı, kendisinden sormuş olduğumuz şeyleri senden sora*cağımızı ve kendisinden istediğimiz şeyleri senden isteyeceğimizi Rabbin bilmiyor muydu?


Ne diye, bize vereceğin cevaplan daha önceden sana öğretmedi? Getirip bize tebliğ ettiğin şeyleri kabul etmediğimiz takdirde kendisinin bize ne yapacağını sana ne diye haber vermedi?!


İşittiğimize göre, bunları sana Yemâme'de Rahman diye anılan bir adam öğretiyormuş![123]


Biz vallahi hiçbir zaman Rahmân'a inanmayız!


Ey Muhammedi Artık sana karşı bir sorumluluğumuz ve kınanacağımız yoktur! Biz, vallahi, senin yakanı bırakmayacağız!


Ya biz seni yok edeceğiz, ya da sen bizi yok edeceksin!" dediler


Müşriklerden birisi:


"Biz meleklere taparız! Melekler Allah'ın kızlarıdır!" dedi


Başka birisi de:


"Allah'ı ve melekleri (sözlerinin doğruluğuna) kefil (tanık) olarak getirmedikçe, sana inanmayız" dedi


Kureyş müşrikleri bunları söyleyince, Resûlullah (as) onların yanından ayrıldı


Abdullah b Ebi Ümeyye ki, bu kişi, Peygamberimiz (as)ın halası Âtike Hatunun oğlu idi-Peygamberimiz (as)la birlikte kalkıp giderlerken:


"Yâ Muhammedi Kavmin sana bazı tekliflerde bulundu


Sen onların tekliflerinden hiçbirini kabul etmedin!


Sonra, Allah katındaki mevkiini, dediğin gibi, peygamberliğini öğrenmek, seni doğrulamak ve sana uymak üzere senden kendileri için birşeyler istediler


Sen yine yapmadın!


Sonra,yine, kendilerini korkuttuğun azaplardan bir kısmının kendileri için acele getirilmesini senden istediler, yapmadın!


Artık vallahi sen gözümün önünde göğe merdiven kurarak çıkıp gitmedikçe ve oradan[124] dediğin gibi peygamber olduğuna şehadet edecek dört de melek yanında getirmedikçe, sana hiçbir zaman inan*mam!


Vallahi, bunu yapacak olsan bile seni doğrulayacağımı sanmıyorum!" dedikten sonra, o Resûlullah (as)dan, Resûlullah (as) da ondan ayrıldı


Resûlullah (as) kavminin kendisine yaklaşacak yerde böyle büsbütün uzaklaştığını görünce, kendisini çağırdıkları sıradaki ümidini yitirmiş olmanın üzüntüsü içinde ailesinin yanına döndü[125]




Müşriklerin İstek ve Sorularının Allah Tarafından Cevaplandırılışı






"Onlara, Rallilerinin âyetlerinden herhangi bir âyet gelmez ki, onlar muhakkak ondan yüz çevirmiş olmasınlar


İşte, onlar, hak (Kur'ân) kendilerine gelince de onu yalanlamışlardır


Fakat, yakında onlara ne ile alay etmekte olduklarının (dehşetli) haberi gelecektir!


Görmediler mi ki, Biz kendilerinden önce nice nesiller helak ettik?


Biz onlara, yeryüzünde, size vermediklerimizi vermiştik ve üzerlerine gökyüzünü (yağmuru) bol bol salmıştık


Altlarından ırmaklar akıtmıştık


Öyle iken, onları günahları yüzünden helak edip arkalarından yeni bir nesil olarak başkalarını var ettik


Sana; kâğıt üzerinde yazılı bir kitap indirmiş olsaydık, kendileri de elleriyle onu tutmuş bulunsalardı, yine, o küfür edenler muhakkak:


'Bu, apaçık bir sihirden başka birşey değildir derlerdi Bir de:


'Onun üzerine, bir melek indirilseydi yal' dediler


Eğer biz öyle bir melek indirseydik, muhakkak iş bitirilmiş olurdu: Kendilerine bir an bile göz açtırıl*ın azdı!


Eğer Biz onu (peygamberi) bir melek yapsaydık, yine, o meleği de bir adam suretinde gösterir ve herhalde, onları yine düşmekte oldukları şüpheye düşürürdük


Andolsun ki: Senden önceki peygamberlerle de alay edildi de, eğlenmekte oldukları şey, içlerinden o maskaralık edenleri çepeçevre kuşaüverdi!


De ki: Yeryüzünde gezip dolaşınız! Sonra da bakınız ki, peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuştur?"[126] "Bir Kur'ân ki, dağlar onunla yürütülseydi, veya yer onunla parçalansaydı, yahut ölüler onunla konuşturul s aydı, (o kâfirler yine iman etmezlerdi)


Ne var ki, bütün iş Allah'ındır!


İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette hepsine birden hidayet ederdi


O kâfirier(e gelince), Allah'ın va'di erişinceye kadar, kendi sun' ve taksirleri, küfürleri, kötü amelleri yüzünden, ya ansızın başlarına büyük bir belâ çatıp duracak, ya da (o belâ) yurtlarının yakınına konacaktır!


Şüphesiz ki, Allah va'dinden dönmez!


Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi


Ben, o küfür edenlere bir müddet için meydan verdim Sonra da, tutup onları azaba uğrattım!


Uğratıldıkları azap nasıl da dehşetli idi!"[127]


"Onlar: 'Bu peygambere ne oluyor? Yemek yiyor Çarşılarda pazarlarda gezip yürüyor Ona bir melek indirilse de, yanında azapla bir korkutucu; yahut, ona (gökten) bir hazine bırakılsa ya! Yahut onun güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!' dediler


Hem o zalimler (mü'minlere de):


'Siz,' dediler, 'büyülenmiş bir adamdan başkasına tâbi olmuyorsunuz'


Bak! Onlar senin hakkında ne kötü misaller (kıyaslar) getirip saptılar Artık onlar hidayete hiçbir yol bulamazlar


(Allah) Öyle yüce bir Allahtır ki, dilerse sana bu (dediklerinden) daha hayırlısını (verir), altından ırmaklar akan Cennetler verir, saraylar da yapar!"[128]


"Biz, senden önce de, peygamberleri bundan başka şekilde göndermedik


Şüphe yok ki, onlar (o peygamberler) de, hem yemek yerler, hem çarşılarda pazarlarda yürür gez*erlerdi


Sizin bir kısmınızı diğer bir kısım için bir ibtilâ (veya imtihan konusu) yaptık ki, sabredecek misiniz (bilinsin) diye


(Bununla birlikte) Senin Rabbin herşeyi hakkıyla Görendir!


Bize kavuşmayı ummayanlar: 'Bizim üzerimize de melekler indirilse ya? Yahut biz de Rabbimizi görsek ya?' dediler


Andolsun ki, onlar nefislerinde kibirlendiler, büyük bir azgınlıkla haddi aştılar1"![129]


"Biz sana kat'iyyen inanmayız! Meğer ki, bizim için şu yerden bir pınar akıtasın!


Yahut senin hurmalıklardan, üzümlüklerden bir bahçen olsun da, aralarından şırıl şırıl ırmaklar akı*tasın!


Yahut, dediğin gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşüresin!


Yahut Allah'ı ve melekleri kefil (tanık) getiresin!


Yahut senin altından bir evin olsun!


Yahut semaya çıkasın!


Bize oradan okuyacağımız bir Kitab indirmedikçe, göğe çıktığına da asla inanmayız!' dediler


De ki: 'Rabbimin şanı yücedir! Ben Allah'ın Resûlü bir beşerden başkası mıyım?'


Kendilerine hidayet (rehberi) geldiği zaman insanların iman etmelerine, ancak 'Allah bir beşeri mi peygamber gönderdi?' demeleri engel olmuştur


(Tarafımdan) söyle onlara: 'Eğer yeryüzünde insanlar gibi sakin sakin yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten melek bir peygamber gönderirdik!'


De ki: 'Sizinle benim aramda, şahit olarak, Allah yeter!'


Çünkü, O, kullarının yaptıklarından hakkıyla haberdardır, her yaptıklarını hakkıyla Görendir!


Allah kime hidayet nasip ederse, işte o doğru yolu tutar


Kimi de şaşkınlıkta bırakırsa, artık onlar için Allah'tan başka asla yardımcılar bulamazsın!


Biz onları Kıyamet günü körler, dilsizler, sağırlar olarak, yüzükoyun hasrederiz!


Onların varacağı yer Cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça Biz onun alevini arttırırız!"[130]


"Biz senden önce nasıl peygamberler gönderdikse, seni de öylece, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete sana vahyettiğimiz Kur'ân'ı onlara okuman için gönderdik


Onlar Rahmân'ı tanımazlar Sen, de ki:


'O, benim Rabbimdir! O'ndan başka, hiçbir ilah yoktur!


Ben ancak O'na dayanırım!


Benim tevbem de, dönüşüm de yalnız O'nadır!'"[131]


" Biz, eğer dilersek, onları yere geçiririz!


Yahut gökten üstlerine parçalar düşürürüz!"[132]


"Şimdi, onlar çarçabuk azabımızı mı istiyorlar?!


Fakat, bu onların bölgesine çökünce, (gelecek tehlikelerle) korkutulan onların sabahı ne kötü ola*caktır!"![133]


"Birde, onlar Allah'a kızlar isnad ederler


Hâşâ! O'nun sânı bundan tamamıyla münezzehtir!"[134]


"Onlar, ondan (peygamberden) yüz çevirdiler de, ona kimi 'Bir öğretilmiş!', kimisi de 'Bir mecnun!' dediler"[135]


"Sen, Rabbinin nimeti sayesinde, bir mecnun değilsin!"[136]


"Sen, hemen öğütlemekte devam et!


Sen, Rabbinin nimeti sayesinde, ne kâhinsin, ne de mecnunsun!"[137]


"Hiç şüphesiz, sen büyük bir ahlâk üzerindesin!


Sen yakında göreceksin, onlar da görecekler ki, delilik hanginizde imiş?"[138]


Onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki, onun hakkında da mutlaka böylece sihirbaz yahut mecnun demişlerdir


Hepsi de, bunu birbirine tavsiye mi ettiler?!


Hayır! Onlar, umumiyetle, azgınlar güruhunun ta kendisidirler!"[139]


"'İnsanları, korkut! İman edenlere, Rableri katında, kendileri için muhakkak birkadem-i sıdk (şefaat ve ecir) olduğunu müjdele!' diye içlerinden bir Erte yaptığımız vahiy insanlar için şaşılacak birşey mi oldu ki, o kâfirler 'Bu, seksiz şüphesiz, apaçık bir sihirbazdır!' dediler"[140]


"O kâfirler, içlerinden, başlarına gelecek tehlikeleri bildiren bir peygamber geldiğine şaştılar da 'Bu, bir büyücü, bir yalancıdır!' dediler"[141]


"Onlar seni dinlerken, nasıl dinlediklerini ve fısıldaştıklarını ve o zalimlerin (mü'minlere) 'Siz ancak büyülenmiş bir adama tâbi oluyorsunuz' dediklerini de Biz çok iyi biliyoruz!"[142]


"Fakat, o kâfirler hâlâ Kur'ân'ı yalanlama içindeler Halbuki, o şanlı bir Kur'ân'dır ve onun aslı Levh-ı Mahfuzdadır"[143]



Kureyş Müşriklerinin Yahudilerden Öğrendikleri Sorularla Peygamberimiz (as)ı Susturmaya Kalkışmaları






Kureyş müşrikleri Nadr b Haris ile Ukbe b Ebi Muaytı Medine Yahudilerinin bilginlerine gönderdiler ve:


"Onlara, Muhammed'in sıfatlarını ve sözlerini anlatınız, kendisini onlardan sorunuz! Çünkü, Yahudiler kendilerine ilk Kitab inen millettir Peygamberlere ait bilgilerden, bizde bulunmayan bilgi, onlar*da bulunur" dediler


Bunun üzerine, Nadr b Haris ile Ukbe b Ebi Muayt, Mekke'den yola çıkıp Medine'ye vardılar


Medine Yahudilerinin bilginlerine, Peygamberimiz (as)ın işini anlattılar ve bazı sözlerini naklettiler ve:


"Sizler bu sahibimizin dinî durumunu bize haber veresiniz diye size geldik!" diyerek, Peygamberimiz (as)ı onlara sordular


Yahudi bilginleri:


"Size emredeceğimiz üç şeyi ona sorunuz! Eğer onları size haber verirse, kendisi Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir Eğer bunu yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, yalan uydurucu bir adam demektir Artık, kendisi hakkında istediğinizi yapınız


1- İlk zamanlarda gelmiş geçmiş bulunan gençlerin maceralarının ne olduğunu ona sorunuz Çünkü,

onların çok şaşılacak hadiseleri vardır


2- Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar gezip dolaşan adamın haberinin de ne


olduğunu sorunuz ona


3- Bir de, kendisine, ruhtan, 'Nedir o?' diye sorunuz bakalım


Size bunları haber verdiği zaman kendisine uyunuz; çünkü o bir peygamberdir!


Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, o yalan uydurucu bir adam demektir Kendisine, istediğinizi yapınız!" dediler


Nadr b Haris ile Ukbe b Ebi Muayt, dönüp Mekke'ye, Kureyşlilerin yanına geldiler ve:


"Ey Kureyş cemaatı!" dediler, "sizin aranızla Muhammed'in arasını kesip aralayacak şeyi bulup getirdik size Yahudi bilginleri; ona sormamızı emrettikleri şeyleri bize haber verdiler 'Eğer size onu haber verebilirse, kendisi bir peygamberdir Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, kendisi yalan uydurucu, lafçı bir adamdır Kendisine, istediğinizi yapınız!1 dediler" Bunun üzerine, Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (as)ın yanına gelip:


"Ey Muhammed!


1- İlk zamanlarda gelip geçmiş ve şaşılacak kıssaları bulunan gençlerden,


2- Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar dolaşan adamdan, bize haber ver bakalım


Birde:


3- Ruhtan haber ver ki, nedir o?" dediler


Peygamberimiz (as), onlara:


"Sorduğunuz şeyleri yarın size haber vereyim" buyurup, bir istisnada bulunmamış, yani "İnşâal-lah=Allah dilerse" dememişti


Vahyin gelmesi gecikince, müşrikler;


"Muhammed Yarın haber vereyim' diye bize söz verdiği halde, kendisine sorduğumuz şeylerden hiçbiri hakkında bize bir haber vermiyor!" diyerek yaygaraya başlamışlardı


Peygamberimiz (as)ın vahyin gecikmesine ve müşriklerin yaygaralarına üzülüp durduğu sırada, Cebrail (as), Yüce Allah tarafından Kehf sûresini getirdi[144]


Bu sûrede, Peygamberimiz (as)a, hiçbir şey hakkında, "İnşâallah=Allah dilerse" demeksizin "Ben bunu her halde yarın yapıcıyım!" dememesi tavsiye buyuruldu[145]


Kureyş müşriklerinin Yahudi bilginlerinden öğrenip Peygamberimiz (as)a sordukları üç sorudan ikisi, Yüce Allah tarafından indirilen Kehf süresindeki Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn kıssalarıyla;[146]


Ruh hakkındaki üçüncü sorulan ise, "Sana Ruh hakkında soruyorlar De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir (Zaten, onun hakkında) size az bir ilimden başka (birşey) de verilmemiştir" mealli âyetle cevaplanmıştır[147]


Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz (as)ın kendilerine tebliğ ettiği şeylerin hak ve gerçek, söylediklerinin doğru olduğunu Yahudi bilginlerinden öğrenip sordukları-bilinmeyen şeylerin-cevaplarını vermesiyle onun peygamberlik makamını anladıkları halde, kıskançlıkları kendilerinin Peygamberimiz (as)a inanmalarına ve bağlanmalarına engel oldu Allah'a isyan ve O'nun emrini terketmekte, küfürde direndiler durdular


İçlerinden birisi de:


"Şu Kur'ân'ı dinlemeyiniz!


Onu birtakım boş ve asılsız sözler yerine koyunuz! Eğlenceye alınız!


Belki ona bununla galebe çalarsınız


Eğer siz bir gün onunla münazaraya, tartışmaya kalkarsanız, o size galebe çalar" dedi[148]


Yüce Allah, bunu da, indirdiği âyette şöyle açıkladı:


"O küfredenler 'Bu Kur'ân'ı dinlemeyiniz Onun hakkında yaygaralar koparınız Belki (böylelikle) galebe çalarsınız' dediler"[149]




Nadr b Hâris ve Onun Peygamberimiz (as)a ve İslâmiyete Karşı Tutum ve Davranışı






Nadr b Haris Kureyş müşriklerinin şeytanlarından, cin fikirlilerinden[150] ve zındıklarındandı [151]


Kendisi bir ara Hîre'ye gitmiş, orada Acem şahlarının hikâyelerini, Rüstem ve İsfendiyar'a ait bir*takım hikâye ve haberleri öğrenmişti[152]


Acem kitapları okur, Hıristiyanlar ve Yahudilerle düşer kalkardı


Peygamberimiz (as)ı yalanlamakta ve incitmekte Kureyş müşriklerinin en aşırı giden*lerinden ve söz sahiplerindendi


Hîre'de, bırbıt (ud, kopuz) çalmayı ve Hîrelilerin şarkılarını öğrenmiş; bunları Mekkelilerden birçok kimselere de öğretmişti


Kendisi, şarkıcı iki köle kadın da satın almıştı


Halkı, İslâmiyetten alıkoymak için, bunlarla oyalardı[153]


Peygamberimiz (as) bir meclise oturup Allah'ı anar,[154] Allah'a inanmaya davet eder, Kur'ân-ı Kerîm okur,[155] kendilerinden önceki milletlerden hangilerinin ne gibi musibetlere uğradıklarını anlatarak kavmini uyarır; o meclisten kalkar kalkmaz, arkasından Nadr b Haris gelir, Peygamberimiz (as)ın yerine geçer ve:


"Ey Kureyş cemaatı! Vallahi, ben ondan daha güzel söylerim Siz benim yanıma geliniz! Ben size onun anlattıklarından daha güzelini anlatırım" dedikten sonra, Acem şahlarının, Rüstem ve İsfendiyahn hikâyelerini anlatır; [156]


"Muhammed benden ne ile daha güzel konuşurmuş?[157] Ben size anlattığım hikâyeleri nasıl başkalarından yazıp aldımsa, o da bunları başkalarından yazıp almıştır!" der;[158]


"Hangimizin sözü daha güzel? Benimki mi, yoksa Muhammed'inki mi?" diye sorardı


Peygamberimiz (as), bir ara, Ebu Uhayha Saîd b Âs'ın yanına uğrar, ona İslâmiyeti anlatırdı


Ebu Uhayha, Peygamberimiz (as) hakkında "O, semadan konuşuyor!" demeye başlamıştı


Nadr b Haris, Ebu Uhayha'nın yanına gidip:


"İşittiğime göre; sen Muhammed'in sözlerini güzel buluyor, beğeniyormuşsun Bu nasıl olur?! O, ilahlara dil uzatıyor! Baba ve atalarımızın Cehennemde olduklarını söylüyor! Kendisine tâbi olmayanları azapla tehdid ediyor!" dedi


Bunun üzerine, Ebu Uhayha, Peygamberimiz (as)a düşman kesildi Peygamberimiz (as)ı yermeye ve getirdiklerini ayıplamaya ve "Doğrusu, biz bunun getirdiklerinin bir benzerini daha işitmedik! Böylesi ne Yahudilikte, ne de Hıristiyanlıkta var!" demeye başladı


Ebu Uhayha ilk sözünden döndüğü zaman, Nadr b Haris ona teşekkür etmeye gitti[159]


Halbuki, Nadr b Haris, bundan önce, Peygamberimiz (as)ın zikrini ve gönderileceği zamanın yaklaştığını işittiği zaman:


"Vallahi, bize bir uyarıcı gelecek olursa, biz milletlerden herhangi birisinden daha çok, doğru yolu tutarız" demişti


Yüce Allah, bu münasebetle indirdiği âyette şöyle buyurdu:


"Onlar; kendilerine azapla korkutucu (bir peygamber) gelirse, herhalde, (diğer) ümmetlerden her*hangi birisinden daha ziyade doğru yolu tutacaklarına, yeminlerinin bütün hızıyla Allah'a and etmişlerdi


Fakat, onlara azapla korkutan (bir peygamber) gelince, bu onların (haktan) uzaklaşmalarından başka birşey artırmadı[160]


Nadr b Haris; Kur'ân-ı Kerîm okunduğu zaman:


"Bunlar, öncekilerin masallarıdır! Ben de size, Allah'ın indirdiği gibi, indireceğim!" derdi


Kur'ân-ı Kerîm'de içinde "esâtîr" kelimesi geçen sekiz âyet, Nadr b Haris hakkında nazil olmuş-tur[161]


Nadr b Haris:


"O, getirdiği kitap üzerinde, ancak, şu Esved b Muttalib'in kölesi Cebr ile Şeybe veya Utbe b Rebia'nın kölesi Addas'ın ve daha başkalarının yardımını görüyor!" diyordu


Yüce Allah, indirdikleri âyetlerle bu isnad ve iftirayı da şöyle reddetti:


"Andolsun ki, biz onların 'Bunu ancak bir beşer öğretiyor!' diyeceklerini biliyoruz


Haktan sapmak suretiyle kendisine nisbet edecekleri o (sanığın) dili Acemî'dir, bu Kur'ân'ın dili ise apaçık Arapça bir dildir"[162]


"O küfredenler, 'Bu (Kur'ân) onun uydurduğu yalandan başka (birşey) değildir Bu hususta diğer bir zümre de ona yardım etmiştir' dediler de, muhakkak bir haksızlık ve tevzir meydana getirdiler


'Onun başkasına yazdırıp, kendisine sabah akşam okunmakta olan eskilere ait masallardır' dediler


De ki: 'Onu göklerde ve yerdeki bütün gaybı bilen (Allah) indirdi Şüphe yok ki, O çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir!'"[163]


"De ki: 'Andolsun, bütün insanlar ve cinler şu Kur'ân'ın bir benzerini meydana getirmek üzere bir araya toplansalar ve birbirlerine yardımcı da olsalar, yine, onun benzerini meydana getiremezler'"[164]


Nadr b Haris bir gün Peygamberimiz (as)a rastlayıp:


"Sen Kureyşîlerin yakın bir zamanda vurulup yere düşeceklerini ve bunun sana Allah tarafından vahyedildiğini söylüyormuşsun, öyle mi?" diye sordu


Peygamberimiz (as):


"Evet, ben söyledim! Sen de onlardansın!" buyurdu[165]


Yüce Allah, Rasülüne indirdiği ayette "Yakında o cemaat bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaça*caklar" buyurmuş; Peygamberimiz (as) da, Bedir savaşında Kureyş müşriklerinin bozguna uğrayıp kaçıştıklarını görünce, bu âyeti okum ustu[166]


Nadr b Haris Bedir savaşında esir edilen müşriklerden olup, Hz Ali tarafından boynu vurulmuştur[167]




Peygamberimizin Ümmîliği ve Bütün Hayatının Belliliği, Bildiklerini İlahî Vahiy İle Bildiği ve Bildirdiği






Kur'ân-ı Kerîm'de açıkça bildirildiği üzere, Peygamberimiz (as) ümmî idi, okuma-yazma bilmezdi[168]


Arap kavmi de, genellikle ümmî idiler[169]


Bunu, Peygamberimiz (as) da:


"Biz ümmî bir cemaatız Ne yazı yazarız, ne de hesap biliriz!" buyurarak açıklamışlardır[170]


Peygamberimiz (as), peygamberliğe nail olduğu gece Cebrail (as) tarafından "İkra'!=Oku!" diyerek okumaya tekrar tekrar zorlandığı zaman, hep "Mâ ene bi kâriîn=Ben okuma bilmem" cevabını vermişti[171]


Peygamberimiz (as)ın okuryazar olmadığı da, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanmaktadır:


"Sen, bundan önce, hiçbir kitap okur değildin Hâlâ da, elinle yazı yazmazsın Öyle olsaydı (okur yazar olsaydın) bâtıl söyleyenler, muhakkak, şüphelenebilirlerdi"[172]


Peygamberimiz (as)ın doğumundan peygamberliğe erdiği tarihe, kırk yaşına kadar olan hayatı, Kureyş müşriklerinin gözleri önünde geçmişti Kendisinin hayatından, onlara gizli, kapalı kalan bir taraf yoktu


Müşriklerin arasında, Peygamberimiz (as)ın doğumunu, çocukluğunu, gençliğini, peygam*berliğe erinceye kadar geçirdiği hayatını günü gününe bilenler bile vardı; ve onlar Peygamberimiz (as)a karşı olanların safında bulunuyorlardı


Peygamberimiz (as)ın aralarında doğup büyümüş olduğu müşrik hemşehrilerine, akrabalarına karşı, Yüce Allah tarafından "De ki: 'Ben, ondan (Kur'ân'dan) önce, aranızda bir ömür durmuş, yaşamı sırrıdır! Siz hâlâ


aklınızı kullanmaz mısınız?'"[173] buyurularak inkâr ve itiraz damarlarına basıldığı halde, Mekkeli müşrikler susmuşlar, susmak zorunda kalmışlarsa, bu ancak Peygamberimiz Aleyhiselamın hayatından kendilerince bilinmeyen bir taraf bulunmadığını gösterir


Peygamberimiz (as)ın, vahiy gelmeye başladığı tarihe kadarda, ne Kitabdan, ne de iman*dan haberi yoktu


Bu gerçeği de, Yüce Allah, Peygamberimiz (as) tarafından mü'min, münkir, müşrik herkese okunan şu âyetle açıklamıştır:


"İşte, Biz, sana da böylece Emrimizden bir Ruhu variyettik Halbuki, (bundan önce) sen 'Kitab, nedir? İman, nedir?1 bilmezdin Fakat, Biz, onu (Kufân'ı) bir nur yaptık Bununla, kullarımızdan kimi dilersek, ona hidayet veririz Şüphesiz ki sen her halde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun!"[174]


Peygamberimiz (as), kendisine birşey sorulduğu zaman, o hususta vahiy nazil olmamışsa "Bilmiyorum!" buyurur veya vahiy gelinceye kadar susar, kendiliğinden birşey söylemezdi[175]


Bu gerçek de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır


"Sahibiniz (doğru yoldan) sapmadı, bâtıla da inanmadı O, kendi (rey ve) nevasından söylemez! O (Kur"ân), kendisine (Allah tarafından) ilka edilegelen vahiyden başka (birşey) değildir"[176]


"O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir! Eğer (Peygamber) bazı sözleri Bize karşı kendiliğinden uydur*muş olsaydı, onun sağ elini (kudret ve kuvvetini) alıverirdik! Sonra da, hiç şüphesiz, kendisinin kalb damarını koparırdık O vakit, sizden hiçbiriniz buna engel de olamazdınız!"[177]


Peygamberimiz (as)a kendiliğinden bilemeyeceği birçok gerçeğin Allah tarafından vahiy ile bildirildiği de Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır:


1- Nûh Tufanı[178] anlatıldıktan sonra:


"Bunlar gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz


Onları bundan önce ne sen biliyordun, ne de kavmin biliyordu


O halde, sen de (Nûh gibi) katlan!


Akıbet, hiç şüphesiz, takvaya erenlerindir!"[179]


2- Hz Meryem'le İsa ve Yahya (as)ların doğumları[180] anlatıldıktan sonra:


"Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir


Meryem'i onlardan hangisi himayesine alacak, diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin Onlar bu hususta çekişirlerken de yine yanlarında değildin"[181]


3- Yûsuf (as)ın kıssası[182] anlatıldıktan sonra:


"Bu (kıssa) sana vahiy ile bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir


(Yoksa) onlar hile yaparak işleyecekleri işi kararlaştırdıkları zaman sen onların yanlarında değildin"[183]


4- Musa (as)ın kıssası [184] anlatıldıktan sonra:


"Musa'ya o emri vahyettiğimiz vakit, sen batı tarafında (bulunuyor) değildin, görenlerden de değildin


Fakat, Biz daha birçok nesiller yarattık da, onların (ömürleri) uzadıkça uzadı


Sen, Medyen ahalisi içinde ikamet edici olup da, âyetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değilsin!


Ancak (geçmişlerin haberlerini sana) gönderenler, Biziz!


Musa'ya nida ettiğimiz vakit de, sen Tûr'un yanında değildin!


Fakat, sen Rabbinden bir rahmet olarak (gönderildin) Tâ ki, senden önce kendilerine inzar edici (bir peygamber) gelmemiş olan bir kavmi sen inzar edesin!


Olur ki, onlar iyice düşünüp öğüt kabul ederier"[185]


Meallerini yazdığımız bu âyetler; Peygamberimiz (as)ın hiçbir kimseden hiçbir şey öğren*mediğini, bütün bilgilerinin İlahî Vahye dayandığını açıklamakta ve buna aykırı görüşleri topyekün red*detmektedir


Peygamberimiz (as) kendisinden asırlarca sonra keşfe di I ece k veya keşfine çalışılacak bir*takım ilmî, fennî gerçekleri de vahiy ile bildirmiştir Meselâ:


Güneş, Ay gibi semavî ecramdan her birinin birer yörüngede yüzdükleri, döndükleri,[186]


Güneşin kendi karargâhına doğru seyrve cereyan ettiği,[187]


Göklere muvazene kanununun konulduğu,[188]


Semanın ilk halinin gaz olduğu,[189]


Dünyanın döndüğü,[190]


Her canlı şeyin sudan yaratıldığı, su ile canlı kılındığı,[191]


Âdem oğullarının zü niyeti eri ne zerreler halinde iken Yüce Allah tarafından idrak ve şuur veril*

erek ilahî rububiyetin ikrar ettirilmiş olduğu,[192]


Bazı ürünlerin ilkah edici, aşılayıcı rüzgârlar gönderilerek meydana gelmelerinin sağlandığı,[193]


Salanlarında görülen harikulade işlerin kendilerine Allah tarafından ilham yoluyla yaptırılmakta

olduğu,[194]


Yerde yürüyen, havada uçan hayvanların da, insanlar gibi, birer topluluk oldukları,[195]


Ruhun mahiyetini kavramaya insan ilminin yetmeyeceği,[196]


İnsanların bütün tutum ve davranışlarının istinsah edilmekte (filme alınmakta) olduğu,[197]


Cansız, dilsiz sanılan şeylerin de insanların kolay kolay anlayamayacakları özel dillerle Allah'ı teşbih ettikleri, [198]


İki denizin, aralarına konulan perde ile, sularının birbirlerine karışmamalarının sağlandığı,[199]


Üç bin küsur yıl önce denizde boğulan Firavunun cansız cesedinin (karada yüksekçe bir yere)

atılıp arkasından geleceklere ibret olmak üzere korunacağı,[200]


Bir sultan'la (aşıp bastırıcı bir araçla) göklerin sınırlarının (uzayın) aşılabileceği,[201]


Göklerde de, yerdekiler gibi yaratıklar bulunduğu ve Allah dilediği zaman onların yerdekilerle biraraya getirileceği,[202]


İlim ve fen dünyasınca ancak son zamanlarda farkına varılabilen; semanın genişletilmekte olduğu (Zâriyât: 47) gerçeği ve daha birçok gerçekler Yüce Allah tarafından vahiy ile bildirilmemiş olsay*dı, Peygamberimiz (as)ın onları ondört asır önce bilmesi, bildirmesi mümkün mü idi?[203]

Alıntı Yaparak Cevapla