Yalnız Mesajı Göster

'''İslam Tarihi'''

Eski 08-02-2012   #43
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

'''İslam Tarihi'''






MEKKE AMBARGO UYGULUYOR





Müşriklerin Hâşim ve Muttalib Oğullarına İçtimaî ve İktisadî Ambargo Uygulamaları






Hâşim ve Muttalib oğullarının Müslüman olan ve olmayanlarının tümünün Şı'b'da toplandıklarını ve Peygamberimiz (as)ı korumaya azmettiklerini görünce,[1] Kureyş müşrikleriyle Kinane'ler,[2] Mekke'nin yukarı tarafında, kabirler yanındaki[3] "Kinane oğullarının Hayf'ı" diye anılan Muhassab'da[4] toplandılar[5]


Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı:
[6]


1- Öldürmek için[7] Peygamberimiz (as) kendilerine[8] teslim edilinceye kadar, Haşim oğullarından gelecek barış dileği asla kabul edilmemek,


2- Kendilerine acınmamak[9]


3- Onlara kız vermemek, onlardan kız alınmamak,[10]


4- Onlara birşey satmamak[11]


5- Onlardan birşey satın almamak[12]


6- Onlarla oturmamak, görüşmemek,[13] konuşmamak,[14]


7- Onların evlerine girmemek[15] üzere, küfür üzerinde[16] aralarında andlaştılar[17] Kararlaştırıpüzerinde andlaştıklan bu maddeleri bir sahifeye yazdılar[18] Sahifenin üzerine üç mühür bastılar[19]


Verdikleri sözlerinde durmalarını sağlamak için de,[20] onu Kabe'nin içine astılar[21]


Bu sahifeyi yazan, Mansur b İkrime idi[22]


Sahifeyi yazdığı gün,[23] Peygamberimiz (as) dua edince,[24] Mansur'un eli[25] çolak oldu,[26] kurudu[27]


Bunun üzerine, Kureyş müşrikleri aralarında:


"Hâşim oğullarına zulmettik de,[28] işte bakınız! Mansur b İkrime musibete uğradı!" demeye başladılar[29]


Bu zulüm sahifesinin Ebu Cehil'in anası,[30] veya halası Ümmü'l-Cülas'ın[31] ve daha başkalarının yanında bulundurulduğu da rivayet edilir[32]


Sanıldığına göre; sahifenin şahıslar yanında bulunduruluşu, Kabe'nin içine asılısından önce idi [33]




Ebu Talib'in Kureyşlileri Uyarışı ve Kendisine Karşı Saygılı ve Merhametli Davranmaya Çağırışı






Kureyş müşriklerinin, Haşim ve Muttalib oğullarına karşı aldıkları acımasız tedbirler üzerine, Ebu Talib, söylediği bir manzumesinde:


Lüeyy oğullarına ve bilhassa onlardan Ka'b oğullarına;


Muhammed ((as))ın, Musa ((as)) gibi bir peygamber olduğunu eski semavî kitablarda yazılı bulduklarını kendilerinin de bildiklerini; Kabe duvarına astıkları yazının, başlarına ancak uğursuzluk ve felaket getireceğini hatırlattı


Suçsuzlar suçlu durumuna düşmeden ayılmalarını, fesatçılara uyup aradaki akrabalık ve dostluk bağlarını koparmamalarını, sonucu çok acı olabilecek kanlı bir savaşı davet etmemelerini tavsiye etti


Zağlı kılıçlarla boyunlar ve kollar kesilip başlar uçurulmadan, Muhammed (as)ı kendiler*ine teslim edebileceğini hiç ummamalarını, babaları Hâşim'in vasiyetini tutan Hâşim oğullarının hiçbir zaman savaşmaktan yılmayacaklarını hatırlattı [34]




Ebu Talib'in Peygamberimiz (as) İçin Her Gece Koruma Tedbiri Alışı






Ebu Talib; Peygamberimiz (as)a herhangi bir kötülük veya suikastta bulunmak isteyeceklere karşı bir koruma tedbiri olmak üzere, her gece, yatağa yatılacağı zaman, herkesin gözü önünde, Peygamberimiz (as)a yatağına yatmasını söyler; halk uykuya dalınca da, oğullarından veya kardeşlerinden ya da amca oğullarından birisine, Peygamberimiz (as)ın yatağına yatmasını emreder Peygamberimiz (as)a da onun yatağında uyumasını söylerdi[35]




Şı'b Sakinlerinin Yokluk ve Açlık Sıkıntısına Düşmeleri






Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz (as)ı ve Peygamberimiz (as)ın kabile halkı olan Hâşim oğullarıyla Muttalib oğullarını, Şı'b'cia[36] üç yıl kuşatıp gözaltında tuttular[37]


Onlara sıkı bir içtimaî ve iktisadî ambargo uyguladılar


Çarşı ve pazarların, Şı'b sakinlerine giden yollarını kestiler[38] Şı'b'a yiyecek ve katık gitmesini önlediler[39]


Kureyş müşrikleri; Mekke'den gelen yiyecekleri veya satılan herhangi bir şeyi Şı'b'a bırakmamakta, hemen varıp onları kendileri satın almakta,[40] Şı'b sakinlerini açlıktan öldürüp,[41] böylece Peygamberimiz (as)ın kanını dökmeye muvaffak olabileceklerini um m aktaydılar[42]


Şı'b sakinlerinin hac mevsimlerinde-dinî geleneğe uyarak-Şı'b'dan çıkıp alışverişte bulunmalarına her ne kadar engel olmamakta iseler de,[43] Mekke çarşısına bir deve yükü yiyecek geldiği ve Şı'b sakin*lerinden birisi çoluk çocuğu için biraz yiyecek almak üzere oraya vardığı zaman, Ebu Leheb hemen erzak yüklerinin başına dikilir:


"Ey tüccar topluluğu! Muhammed'in ashabına fiyatları öyle yükseltiniz ki, onlar yanınızdaki şeylerden birşey alamasınlar!


Siz benim zengin ve verdiği sözü yerine getirir bir kimse olduğumu bilirsiniz[44] Böyle yapmanızdan size bir zarar gelmeyeceğine ben kefilim!" der;[45]


Tüccarlar da 'larının fiyatını öyle kat kat arttırırlardı ki, Müslümanlar açlıktan ağlaşan çocuklarının yanına, ellerinde onlara yedirecek birşey bulunmaksızın dönmek zorunda kalırlardı


Ertesi günü, sabahleyin, tüccarlar Ebu Leheb'in yanına varırlar; o da kalan yiyecek ve giyecekleri onlardan yüksek fiyatla satın alıp,[46] mü'minleri ve yanındakileri aç ve çıplak bırakırdı [47]


Şı'b sakinlerini geçindirmek için Peygamberimiz (as) bütün malını harcadı


Hz Hatice de, Ebu Talib de, bu yolda bütün mallarını harcadılar[48]


Yiyecek birşey bulunup satın alınmadığı için, açlıktan ölenler,[49]


Ağaç yapraklarını yiyenler,[50]


Buldukları kuru deri parçalarını su içinde yumuşatıp ateşe tuttuktan sonra, onunla üç gün idare edenler oldu![51]


Açlıktan ağlaşan çocukların feryatları, Şı'b'ın arkasından duyulmaya başladı[52]


Müşriklerden kimisi bundan sevinç, kimisi de üzüntü duymakta; üzüntü duyanları, "Bakınız! Sahifeyi yazan Mansur b İkrime nasıl felakete uğradı!" demekte idi[53]


Kureyş müşrikleri Şı'b sakinlerine birşey göndermemekte, akrabalarına birşey göndermek isteyen*ler de, onu ancak gizlice salabilmekte idiler[54]


Ebu Cehil Şı'b'ı sık sık gözetler dururdu


Hz Abbas, bir gün, yiyecek satın almak için Şı'b'dan çıkmıştı


Ebu Cehil ona çatmak istedi Fakat, Allah onu Ebu Cehil'in şerrinden korudu


Hz Hatice, Zem'a b Esved'e:


"Ebu Cehil'e bir söz dinlet" diye bir haber saldı


O da söz dinletti, Ebu Cehil geri durdu[55]


Hakîm b Hizam; bir ticaret kafilesiyle, Şam'dan buğday yükleyip getirmişti


Üzerine, buğday yüklediği bir deveyi, gizlice, Şı'b yoluna yöneltti, arkasına vurup Şı'b sakinlerinin yanına soktu Onlarda, devenin üzerindeki buğdayı aldılar[56]


Yine Hakîm b Hizam; başka bir gece, devenin üzerine un yükleyip Şı'b'ın içine saldı [57]


Hişam b Amr da; bir gece, deveye yiyecek yükleyip Şı'b'ın ağzına kadar götürdü Devenin başından yularını çözdü İki böğrüne vurup onu Şı'b'a soktu[58]


Hişam b Amr Şı'b sakinlerine böyle yardım etmekte devam etti[59]


Başka bir gecede üç yük yiyecek gönderdi


Kureyş müşrikleri bunu öğrenince, sabahleyin ona bu hususta ihtarda bulundular Hişam da:


"Ben artık böyle birşeyi tekrarlar ve size aykırı davranır değilim!" dedi


Bunun üzerine, müşrikler onun yanından ayrıldılar


Fakat, Hişam; bundan sonra, tekrar Şı'b sakinlerine geceleyin bir veya iki deve yükü daha yiyecek salınca, müşrikler ona ağır sözler söylediler[60] Hatta, onu öldürmeye kalktılar![61]


Ebu Süfyan b Harb:


"Bırakınız adamı! Şı'b'daki akrabalarına iyilik etmiş!


Vallahi, keşke biz de onun yaptığı gibi yapaydık! Ne güzel olurdu!" diyerek, onu kayırdı[62]


Hakîm b Hizam; bir gün, kölesinin sırtına biraz buğday yükleyip Peygamberimiz (as)ın zevcesi Hz Hatice'ye götürmek üzere Şı'b'a giderken, yolda Ebu Cehil'e rastladı


Ebu Cehil hemen Hakîm'in yakasına yapıştı


"Demek sen Haşim oğullarına yiyecek götürüyorsun ha?!


Vallahi, ben seni Mekke'de rezil etmedikçe, buradan ne sen ileri geçebilirsin, ne de yiyecek geçebilir!" dedi


O sırada, Ebu'l-Bahterî b Hişam, yanlarına geldi Ebu Cehil:


"O," dedi, "Hâşim oğullarına yiyecek taşıyor!?"


Ebu'l-Bahterî:


"Halasına ait olup yanında bulunan bir yiyeceği ona götürmesine sen nasıl engel olursun?!


Çekil adamın yolundan, gideceği yere gitsin!" dedi


Ebu Cehil kabul etmedi ve hatta Hakîm'in veya kölesinin yakasına yapışınca, Ebu'l-Bahterî kızdı Eline geçirdiği bir deve çenesi kemiği ile vurup Ebu Cehil'in başını yardı, kendisini yere yıktı, tepeledi, tekmeledi durdu[63]


Hz Hamza oraya yakın bir yerde bulunuyor ve onları seyrediyordu


Müşrikler ise, aralarında geçen bu gibi hadiseleri Peygamberimiz (as)la ashabının görüp veya işitip kendilerine gülmelerini hiç istemezlerdi[64]




Müşriklerin Kuraklık ve Kıtlık Azabına Uğramaları






Peygamberimiz (as); Kureyş müşriklerinin kendisini dinlemediklerini,[65] yalanlayıp durduklarını ,[66] İslâmiyete karşı çok yavaş ve isteksiz davrandıklarını[67] ve sırt çevirdiklerini[68] görünce:


"Ey Allah! Şunlara da, Yusuf (as)ın zamanındaki yedi (kıtlık) yılı gibi, yedi (kıtlık azabı) verip[69] bana yardım et!" diyerek[70] Kureyş müşrikleri aleyhinde dua etti[71]


Bunun üzerine, yağmurlar kesildi Yer kupkuru oldu, kurudu![72]


Kureyş müşriklerini öyle bir kuraklık ve kıtlık yakaladı ki,[73] herşeyi kökten kazıdı, silip süpürdü![74]


Birçokları açlıktan öldüler![75]


Yiyecek birşey bulamayınca,[76] açlıktan dolayı, ölü hayvanların etlerini,[77] kokmuş leşleri,[78] derileri,[79] kemikleri,[80] köpekleri,[81] kanla deve yününden yapılan "ılhız" denilen şeyi, yediler[82]


Onlardan herhangi biri, gökyüzüne baksa, açlıktan dolayı, ortalığı duman kaplamış gibi görürdü![83]


Mekke'de kuraklık ve kıtlık son dereceyi bulunca,[84] Ebu Süfyan Sahr b Harb, Peygamberimiz (as)ın yanına geldi:[85]


"Ey Muhammed![86] Sen kendinin rahmet olmak üzere gönderildiğini söylüyor,[87] Allah'a itaati,[88] akrabayı görüp gözetmeyi bize emredip duruyorsun![89]


Kavmin ise, kuraklık ve kıtlıktan ölüp gitmektedirler![90]


Onlardan bu felâketin kaldırılması için[91] Allah'a bir dua ediver![92]


Eğer sen dua edersen, Allah da şu belayı üzerimizden kaldıracak olursa, Allah'a iman edeceğiz!" diye and içerek söz verdi[93]


Bunun üzerine, Peygamberimiz (as) Allah'a dua etti


Yağmur sularıyla sulandılar[94]


Yüce Allah onların üzerinden kuraklık ve kıtlık azabını kaldırınca, onlar eski şirklerine döndüler[95]


Yüce Allah, bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:


"Hayır! Onlar (öldükten sonra dirilmekten) şüphe içindedirler (Bununla) eğlenirler


O halde, semanın apaşikâr bir duman getireceği günü gözle!


(Öyle bir duman ki) insanları, saracaktır o!


('Bu,' diyecekler) 'pek yaman bir azab!


Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı açıp kaldır!


Çünkü, biz artık iman edeceğiz!' diyecekler


Onlara, düşünmek, ibret almak nerede?


Kendilerine gerçekleri apaçık anlatan bir Resûl geldi de, ondan yüz çevirdiler


Ona: 'Bir öğretilmiştir!, 'Bir mecnundur!' dediler


Biz o azabı biraz açacak, kaldıracağız!


Fakat, siz yine küfre döneceksiniz!


Amma, o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün, her halde, Biz onlardan intikam alacağız!"[96]




Acem-Rum Savaşı Hakkında Müşriklerle Bahse Girişilmesi






Nübüvvetin sekizinci yılında icii[97] ki, İran ordusu ile Rum ordusu,[98] Şam toprağı ile İran toprağı arasında,[99] Ezriat'ta[100] Busra'da[101] karşılaşarak çarpışmışlar; İranlılar Rumları ağır bir yenilgiye uğrat*mışlardı[102]


Rumların şehirlerini yakıp yıkmışlar,[103] ağaçları kesmişler,[104] hatta İstanbul'a kadar ilerlemişler[105] Halic'in üzerine konmuşlardı[106] İstanbul'u uzun müddet kuşattıkları halde, yarısı denizde, yansı karada olduğu için, ele geçirememişlerdi


İran Şahı, Kayserden tazminat olarak, dünya hükümdarlarından hiçbirinin sağlamaya güç yetinemeyeceği kadar çok altın, mücevherat, kumaşlar, hizmetçi kadınlar, uşaklar ve daha pek çok türlü mallar da istemiş; o da, muvafakat etmişti [107]


Kureyş müşrikleri, Farslıların (İranlıların) Rumları yenmelerini isterlerdi


Çünkü, onlar putperest idiler


Müslümanlar ise, Rumların Farslılan yenmelerini isterlerdi


Çünkü, onlar Kitab ehli idiler[108]


Rumların mağlubiyet haberi Peygamberimiz (as)la ashabına çok ağır geldi


Peygamberimiz (as); Kitabsız Mecusilerin Kitab ehli olan Rumlara galip gelmelerini istemezdi


Kureyş müşrikleri, Müslümanlara:


"Siz ehl-i Kitabsınız, Hıristiyanlar da Kitab ehlidirler


Biz Kitabsız ümmîleriz


Farslı kardeşlerimiz sizin Kitab ehli olan kardeşlerinize galip gelmişlerdir


Siz de bizimle çarpışacak olursanız, muhakkak, biz size galip geliriz!" dediler[109]


Hz Ebu Bekir müşriklerin bu sözlerini Peygamberimiz (as)a anınca, Peygamberimiz (as):


"Şu muhakkak ki, onlar (Farslılar, er geç) mağlup olacaklardır!" buyurdu[110]


Yüce Allah da, bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurmuştur:


"Elif Lâm Mîm!


Rum(lar) mağlup oldu yakın bir yerde


Halbuki, onlar, bu yenilmelerinin ardından, galip olacaklar Bid'-i sinînde (üçten dokuza kadar olan yıllar içinde)[111]


Önünde de, sonunda da, emr Allah'ındır


O gün, mü'minler de Allah'ın yardımıyla ferahlanacak


O (Allah), kime dilerse yardım eder


O (Allah) kudretiyle herşeye üstün gelen Azîz, rahmetiyle mü'minleri esirgeyen Rahîm'dir


Bu, Allah'ın va'didir


Allah va'dinden caymaz


Fakat, insanların çoğu (bunu) bilmezler"[112]


Bunun üzerine, Hz Ebu Bekir Kureyş müşriklerinin yanına varıp:


"Sizler (putperest) kardeşleriniz (Farslılar)ın, bizim (Kitab ehli) kardeşlerimiz (Rumlar)a galip gelmesine seviniyor musunuz? Hiç de sevinmeyin!


Allah sizin gözlerinizi aydın etmeyecektir!


Vallahi, Rumlar muhakkak Farslılara galip geleceklerdir!


Bunu bize Peygamberimiz (as) haber verdi!" deyince, Übeyy b Halef kalkıp Hz Ebu Bekir'e doğru vardı ve:


"Sen yalan söyledin!" dedi


Hz Ebu Bekir:


"Ey Allah düşmanı! Sensin yalancı olan!


Eğer üç yıla kadar, Rumlar Farslılara galip gelirse, bana on deve vermeyi borçlan!


Fakat, Farslılar Rumlara galip gelirse, ben sana on deve vermeyi borçlanayım!" diyerek bahse gir*iştiler


Bundan sonra, Hz Ebu Bekir Peygamberimiz (as)ın yanına gelip, Übeyy b Halef ile aralarında geçeni haber verince, Peygamberimiz (as):


"Ben, böyle mi andım?!


Âyetteki 'bid'i' sözü ancak üç ile dokuz arasındaki müddeti ifade eder


Sen hemen gidip devenin sayısını da, müddeti de (ona göre) uzat!" buyurdu


Hz Ebu Bekir gitti Übeyy b Halefle karşılaştı


Übeyy b Halef:


"Sen galiba (bahse giriştiğine) pişman oldun?!" dedi


Hz Ebu Bekir:


"Hayır! Pişman olmadım!


İstersen, aramızdaki bahiste alınacak, verilecek develerin sayısını arttı rai im, müddeti de uzatalım:


Bahiste kazanacak olan, yüz deve alsın! Kaybeden de yüz deve versin!


Müddet de dokuz yıla kadar uzatılsın!" dedi


Übeyy b Halef:


"Öyle yaptım!" dedi[113]


Hz Ebu Bekir'in Peygamberimiz (as)la gizlice Mekke'den ayrılıp Medine'ye hicret edeceği sıralarda idi ki, Übeyy b Halef Hz Ebu Bekir'e:


"Bahiste yenilecek olursan bana ödeyeceğin develer hakkında bir kefil ver" dedi


Hz Ebu Bekir de, oğlu Abdurrahman'ı kefil verdi


Übeyy b Halef de Uhud savaşına gitmek istediği zaman, Abdurrahman ondan bir kefil istedi, o da verdi[114]


Übeyy b Halef Uhud'da Peygamberimiz (as)ı öldürmek isterken, Peygamberimiz (as)ın mızrağından aldığı yaradan kurtulamayarak, Mekke yakınındaki Şerifte öldü[115]


Rumlar belirlenen müddet içinde[116] birdenbire kalkınarak İranlıları ağır bir hezimete uğrattığı zaman;[117] Hz Ebu Bekir Übeyy b Halefin veresesinden yüz deveyi alıp[118] Peygamberimiz (as)a getirdi[119]


Peygamberimiz (as) da Hz Ebu Bekir'e:


"Bunları fakirlere dağıt!" buyurdu[120]


O da fakirlere dağıttı[121]


Rumların İranlıları dokuz yıl içinde mağlup edecekleri hakkındaki ihbar-ı Kufâniyenin böylece gerçekleşmesi üzerine, Mekkeli müşriklerden birçok kimseler Müslüman oldular[122]




Dımâdu'l-Ezdî'nin Peygamberimiz (as)ı Tedaviye Kalkışı ve Müslüman Oluşu






Ezd-i Şenûe kabilesinden[123] Dımâd b Sa'lebe, umre yapmak üzere[124] Mekke'ye gelmişti[125]


Kendisi, Cahiliye devrinde, Peygamberimiz (as)ın tanışı, dostu idi Doktorluğa özenir,[126] delilere okur,[127] ilim elde etmeye çalışırdı[128]


Dımâd, Mekke'ye gelince, Ebu Cehil, Utbe b Rebia ve Ümeyye b Halefin bulunduğu bir mecliste oturdu


Ebu Cehil:


"Şu adam bizim topluluğumuzu dağıttı Akıllarımızı akılsızlık, ölüp gitmiş baba ve atalarımızı dalâlete düşmüş saydı İlahlarımıza dil uzattı" dedi


Ümeyye b Halef de:


"O, hiç şüphesiz, deli bir adamdır!" dedi[129]


Dımâd, müşriklerin "Muhammed delidir!" dediklerini işitince,[130] kendi kendine: [131]


"Ben gidip[132] şu zâtı bir görseydim,[133] tedavi etseydim,[134] belki Allah ona benim ellerimle şifa verirdi"[135] diyerek, müşriklerin meclislerinden kalktı


O gün, Peygamberimiz (as)ı aradı, bulamadı


Ertesi gün, tekrar aramaya çıktı[136] Buldu[137] ve:


"Yâ Muhammed! Ben deliliği tedavi ederim[138] İstersen seni de tedavi edeyim[139] Belki Allah sana fayda verir![140]


Ben delilere okurum Belki Allah benim elimle senin deliliğine de şifa verir!


Okumamı istersen, gel, sana da okuyayım[141]


Sen, üzerindekini, gözünde büyütme!


Ben sendekinden daha ağırını tedavi etmişimdir, kurtulmuştur!


Ben senin hakkında;


Kavminin akıllarını akılsızlık saymak,


Toplululuklarını dağıtmak,


Onlardan ölüp gitmiş olanların dalâlet içinde bulunduklarını ileri sürmek,


İlahlarını ayıplamak gibi birtakım kötü huylardan söz ettiklerini işittim


Bunu, kendisinde delilik bulunan adamdan başkası yapmaz!" dedi[142]


Peygamberimiz (as), Dımâd'a şöyle mukabele buyurdu:


"Hamd Allah'a mahsustur


Biz O'na hamdeder; yardımı,[143] yarlıganmayı da[144] O'ndan dileriz[145]


Nefislerimizin şerlerinden de Allah'a sığınırız[146]


Allah'ın doğru yola eriştirdiğini saptıracak yoktur!


Saptırdığını da doğru yola eriştirecek yoktur!


Şüphesiz bilir ve bildiririm ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!


O, birdir, tektir!


O'nun eşi, ortağı yoktur!


Yine, şüphesiz bilir ve bildiririm ki: Muhammed, O'nun kulu ve resûlüdür!"[147]


Peygamberimiz (as)ın söyledikleri, Dımâd'ın çok hoşuna gitti: [148]


"Ben, hiçbir zaman, bundan daha güzel bir kelam dinlememişimdir![149]


Sen şu sözlerini bana tekrarı asana?" dedi


Peygamberimiz (as) tekrarladı[150]


Dımâd onu Peygamberimiz (as)a iki kere daha tekrarlattı [151]


"Vallahi,[152] ben kâhinlerin sözlerini de, sihirbazların sözlerini de, şairlerin sözlerini de dinlemişimdir Fakat, senin şu sözlerin gibi hiçbir söz işitmemişimdir Bunlar, denizin dibine kadar varıp dayanmıştır!" dedi "Sen nelere davet ediyorsun?" diye sordu[153]


Peygamberimiz (as):


"Seni boynundan putları atıp, eşi, ortağı olmayan, bir ve tek olan Allah'a iman etmeye ve benim de Allah'ın resûlü olduğuma şehadet getirmeye davet ediyorum" buyurdu


Dımâd:


"Ben bunu yaparsam, bana ne var?" diye sordu


Peygamberimiz (as):


"Sana Cennet var!" buyurdu,


Dımâd:


"Ben, boynumdan putları atıp onlardan uzaklaşarak[154] şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!


O, birdir; O'nun eşi, ortağı yoktur!


Yine şehadet ederim ki: Sen de, Allah'ın kulu ve resûlüsün!


Getir, ver elini, sana İslâmiyet üzerine bey'at edeyim!" dedi[155]


Peygamberimiz (as) elini uzattı Dımâd bey'at etti[156]


Peygamberimiz (as):


"Bu bey'at kavmin adına da mı?" diye sordu


Dımâd:


"Kavmim adına da!" dedi[157]


Peygamberimiz (as):


"Kendin adına da, kavmin adına da mı?" diye sordu


Dımâd:


"Hem kendi adıma, hem kavmim adına!" dedi[158]


Dımâd, böylece, hem kendi adına, hem kavmi adına bey'at edip Müslüman oldu[159]


Yüce Allah ondan razı olsun![160]



Peygamberimiz (as)ın Halkı İslamiyete Davetten Geri Durmaması ve İman Ettirmek İçin

Kureyş Pehlivanı Rükâne ile Güreşmesi






Kureyş müşriklerinin İslâmiyeti önlemek için her tedbire başvurmalarına bakmayarak, Peygamberimiz (as), Yüce Allah'ın emriyle, hiç kimseden korkmaksum, gece gündüz, gizli açık, halkı İslâmiyete davet ve teşvik etmekten geri durmamakta idi[161]


Rükâne b Abdi Yezid,[162] Kureyşlilerin en güçlü ol anlarından,[163] sırtı yere getirilmeyen pehlivan-larındandı[164]


Rükâne, bir gün, Mekke vadilerinden[165] veya dağlarından birisinde,[166] Peygamberimiz (as)a rastlamıştı[167]


Peygamberimiz (as) ona:


"Ey Rükâne! Sen hâlâ Allah'tan, korkmamakta ve seni davet ettiğim şeyi kabul etmemekte direnip duracak mısın?[168] Müslüman ol!" diyerek,[169] kendisini İslâmiyete davet etti[170]


Rükâne:


"Eğer söylediklerinin hak ve gerçek olduğunu bilseydim, sana tâbi olurdum[171]


Yâ Muhammedi Sen beni yıkarsan, sana iman ederim!" dedi[172]


Peygamberimiz (as):


"Ben seni yıkarsam, ne dersin? Söylediklerimin hak ve gerçek olduğunu bilir ve kabul eder misin?" diye sordu Rükâne:


"Evet[173] Sen beni yıkacak olursan, ben ya Müslüman olurum, ya da şu koyunlarım senin olur! Ben seni yıkacak olursam, sen şu peygamberlik işinden vazgeç!" dedi[174]


Peygamberimiz (as):


"Kalk haydi! Seninle güreşelim!" buyurdu


Rükâne, Peygamberimiz (as)la güreşmeye kalktı


Peygamberimiz (as), onu tutar tutmaz yere yıkıverdi!


Rükâne kendisini korumaya, savunmaya kadir olamadı[175]


"Yâ Muhammedi Bir daha güreşelim!" dedi


Peygamberimiz (as) tekrar güreşti ve onu yine yıkıverdi[176] Rükâne:


"Ey amcamın oğlu! Haydi bir kez daha güreşelim?" dedi


Peygamberimiz (as) onu üçüncü güreşte de yi ki verdi[177]


Rükâne:


"Vallahi, yâ Muhammedi Bu çok şaşılacak bir iş! Sen beni nasıl yıkabiliyorsun, anlayamadı m[178]


Şehadet ederim ki, sen muhakkak bir sihirbazsın!" dedi[179]


Peygamberimiz (as):


"Bundan daha çok şaşılacak olanı davar İstersen, sana onu da göstereyim-Allahtan korkar ve davetime uyarsan!" buyurdu


Rükâne:


"Ne imiş o daha acaib olan şey?" diye sordu


Peygamberimiz (as):


"Şu gördüğün ağacı senin için çağıracağım O da bana gelecektir!" buyurdu


Rükâne:


"Haydi çağır, gelsin bakayım?!" dedi[180]


Peygamberimiz (as), kendilerine yakın bir yerdeki, dallı budaklı[181] semüre[182] veyatalha ağacını "Allah'ın izniyle, gel benim yanıma!" diyerek çağırınca,[183] ağaç yeri yi ita yi ita gelip,[184] Peygamberimiz (as)ın önünde durdu![185]


Rükâne:


"Doğrusu, ben şimdiye kadar bugünkü gibi büyük bir sihir görmedim![186] Ona emret de, yerine dön*sün!" dedi


Peygamberimiz (as) ağaca:


"Allah'ın izniyle,[187] dön yerine!" buyurdu


Ağaç eski yerine döndü[188]


Peygamberimiz (as), Rükâne'ye:


"Yazıklar olsun sana! Müslüman olsana!" buyurdu


Rükâne:


"Hayır! Müslüman olmam" dedi


Peygamberimiz (as):


"Öyle ise, ben de senin davarlarını alırım!" buyurdu


Rükâne:


"Kureyşlilere bu hususta ne söyleyeceksin?" diye sordu


Peygamberimiz (as):


"'Onunla güreştim Kendisini yıkıp, davarlarını aldım' diyeceğim" buyurdu


Rükâne:


"Böyle söylersen, beni rezil rüsvay etmiş olursun!" dedi


Peygamberimiz (as):


"Öyle ise, onlara ne söylemeliyim?" diye sordu


Rükâne:


"Onlara 'Rükâne ile bahse girişip, bahsi, kumarı kazandım1 dersin" dedi


Peygamberimiz (as):


"O zaman ben yalan söylemiş olurum" buyurdu


Rükâne:


"Sabahtan akşama kadar hep yalan içinde bulunuyor, yalan söyleyip duruyor değil misin?" deyince, Peygamberimiz (as) Rükâne'nin bu çirkin sözlerinden çok müteessir oldu ve ona:


"Al git davarını!" buyurdu


Bunun üzerine, Rükâne:


"Sen, vallahi, benden daha hayırlı ve daha şereflisin!" dedi


Peygamberimiz (as):


"Böyle olmaya, elbette, ben senden daha layı ki m!" buyurdu[189]


Rükâne, kavminin yanına gidip:


"Ey Abdi Menaf oğulları! Sahibinizin sayesinde, bütün yeryüzü halkıyla sihir yarışması yapın! Vallahi, ben şimdiye kadar ondan daha üstün sihirbaz görmedim!" dedi Sonra da, onlara, Peygamberimiz (as)ın yaptığını gördüğü şeyleri haber verdi[190]


Rükâne Mekke'nin fethinde Müslüman olmuş, Medine'ye de giderek, orada yerleşmiştir[191]


Allah ondan razı olsun![192]

Alıntı Yaparak Cevapla