Prof. Dr. Sinsi
|
Nuh Aleyhisselam
NUH
aleyhisselam
"BİZ DE NUH aleyhisselam VE BERABERİNDEKİLERİ,
DOLU BİR GEMİ İÇİNDE TAŞIYARAK KURTARDIK"
Şuara; 119
Her şey, Sir Leonard Wooley isimli amatör bir İngiliz arkeoloğun Mezopotamya'da yaptığı kazılar sırasında başlamıştı Ele geçen bulgular, o güne kadar bir efsane gözüyle bakılan Nuh Tufanıyla bağlantılıydı Batı insanı çok haklı sebeplerden dolayı Kitab-ı Mukaddes'i güvenilir bir kitap olarak saymadığı için bu kitapta anlatılan Tufan olayını da mitolojik bir hikaye olarak değerlendirmekteydi Ama Wooley'in araştırması bu inancın yanlışlığını ortaya koyuyordu Özellikle sevinenler Hıristiyan ve yahudi din adamları oldular Derhal heyetler oluşturulup çalışmalara başlanıldı
Bu arada dünyanın her tarafında yapılan araştırmalar, Tufanın hemen bütün toplumların efsanelerinde yer aldığını gösterdi Asya'da 13, Avrupa'da 4, Amerika'da 37, Avustralya ve Okyanusya adalarında ise 9 adet Tufan efsanesi tespit edilmişti Bunların en şaşırtıcısı da Hopi kızılderililerine ait olanıydı Denizden çok uzakta, Kuzey Amerika'nın güney batısında yaşayan Hopilerin destanlarında kabaran suların ülkelerini baştan başa kapladığı, dağların tepelerine kadar yükseldiği ve yeryüzündeki canlıları yok ettiği anlatılıyordu Amerika'nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarından ise Tufanın süresi bile veriliyordu Bütün bunlar, insanlık tarihinin hemen hemen başlarında meydana geldiğini gösterir
Sir Leonard Wooley'in bulduğu izler, Nuh tufanı değildi elbette  Mezopotamya ve çevresinin zaman zaman yaşadıkları büyük çaplı su baskınlarından birinin iziydi
Öte yandan, arkeolojik araştırmalarda ele geçen bulgular büyük bir tufanın yaşandığını ortaya koyuyordu Bunun yanısıra bulunan her parça Tevrat'ın tahrif edildiğini, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerin doğruluğunu teyid ediyordu Gerçekten Kitab-ı Mukaddes öylesine tahrif edilmiş, olaylar öylesine birbirine karıştırılmıştı ki Nuh aleyhisselam adeta iki ayrı tufanı yaşayan bir peygamber durumunda resmedilmiştir Bu acımasız tahrifat, ileride göreceğimiz gibi hala devam etmektedir
NUH KAVMİ
Kur'ân-ı Kerîm, Tufanı Nuh aleyhisselamın etrafında gelişen bir olay olarak bildirmektedir Hazret-i Nuh, alabildiğine dejenere olmuş bir kavme peygamber olarak gönderilmiştir Bu topluluk putlara tapınır, insanlara zulmeder ve kötülüğün her türlüsünü açıkça işlerdi Nuh aleyhisselam yüzyıllar süren mücadelesine rağmen onlardan çok azını Allahü tealanın varlığına ve birliğine inandırabilmişti Fahreddin-i Râzî hazretlerinin bildirdiğine göre yola gelmemelerinin üç sebebi vardı; "Birincisi; kendi aralarından çıkmış bir fani insana peygamberlik makamını yakıştıramamışlardı İkincisi; Nuh aleyhisselama inanan insanlar, hayat seviyeleri düşük, fakir insanlardan oluşuyordu Eğer Nuh aleyhisselam gerçekten peygamber olsaydı, kendisine zenginler ve kavmin ileri gelenleri bağlanırlardı Üçüncüsü ise; onlara göre kavmin ileri gelenlerin zengin ve kudretli olmaları zeki kişiliklerinden kaynaklanıyordu Bu sebeple fakir kişiler aptaldı ve muhatap alınmaya değmezdi "
Bu kavmin ne zaman yaşadığı bilinememektedir Elimizde bu kavimle ilgili iki önemli ip ucu vardır ki bunlardan birisi Nuh aleyhisselamla ilgili Kur'ân-ı Kerîm'de verilen süre ve Gemi'nin Cûdî dağına oturması haberidir Geminin, sonrakilere ibret olarak bırakıldığını biliyoruz Bulunduğunda yaşı tespit edilebilecek ve böylece Nuh kavminin hangi zaman diliminde yaşadığı öğrenilebilecektir Nuh aleyhisselamın ömrü ise, eğer o dönemin zaman anlayışına bir atıf yapmıyorsa insanlığın, bilinenden çok eski dönemlerinde yaşadıklarını gösterir Gelelim efsanelere Bütün kavimlerde en eski arkeolojik bulgularda bile tufandan efsanevi olarak bahsedilmektedir Bu bulguların en eskisi MÖ 6 bin sene öncesine ait olmasına rağmen bile yine de efsane olarak görmekteyiz Bu da, Nuh kavminin tahminlerden çok çok önceki devirlerde yaşadığını göstermektedir Şüphesiz ayet-i Kerîmelerde pek çok işaretler var ama işin erbabının konuya eğilmesiyle anlaşılacaktır
İLK PUTÇULUK
İnsanlığın ilk devirlerinde, sanıldığı gibi insanlar putperest değillerdi Saf ve duru bir yaratıcı inancları vardı Zamanla bu inanış dejenere olmuştu Hazret-i Âdem'den Hazret-i Nuh'a kadar olan dönemde putperestlik yaygın değildi Ancak, Nuh kavminde işler değişti Bu kavmin dindarlıkta temayüz etmiş; Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nesr isminde beş önemli şahıs vardı Bunlar bin nakle göre İdris aleyhisselamın eshabıydılar Birbiri ardınca vefat etmeleri büyük üzüntü meydana getirdi Geride kalanlar da onların hatırasını canlı tutmak amacıyla onlara benzeyen beş heykel yaptılar Zaman zaman heykelleri ziyaret eder, o Sâlih insanların nasihatlerini birbirlerine anlatırlardı Ne var ki bir kaç nesil sonra gelenler, sözkonusu heykelleri putlaştırarak tanrı ilan ettiler Artık putperestlik bu topluluğun resmi dini olmuştu İnanç sapkınlığı ahlaki ve sosyal çözülmeyi di beraberinde getirince Allahü teala Nuh aleyhisselamı peygamber olarak onlara gönderdi
PEYGAMBERLİĞİ
Nuh aleyhisselam işte bu topluluğun içinde doğmuş ve yetişmiş birisiydi O, yeryüzüne gönderilmiş ilk Resuldür Gerçi peygamberlik müessesesinden haberdar olan ve kendilerini ibadete verip peygamberlik beklentisinde olanlar vardı Fakat bu şerefin bir rivayete göre marangoz olan ve mütevazi bir hayat süren Nuh aleyhisselama verilmesi, ilahi gayeyi kavrayamayan o insanları da tepkiye sürükledi Bununla da kalmayarak putperestlerin safına geçmişlerdi Öyle ki hanımı ve öz oğlu da Nuh aleyhisselama inanmıyorlar ve onu yalancılıkla itham ediyorlardı
Böylece tüm halk Nuh aleyhisselamı yalanlamakla kalmıyor, onu horluyorlardı Çocuklara taşlatıyorlar, Nuh aleyhisselamı dövdürüyorlardı Bu topluluğun içinde bulunan ve Hazret-i Nuh'a inanan 80 kadar mü'mine de çeşitli işkencelerde bulunuyorlardı Böyle davrandıkları takdirde ilahi gazapla karşılaşacakları ihtar edildiğinde ise; "Bunca senedir seni yalanladığımız halde her hangi bir azap gelmediğine göre sen yalancının birisin MÂdem ısrar ediyorsun, korkuttuğun azabı getir" diye açıkça meydan okuyorlardı
Nuh aleyhisselam, peygamberliğin verdiği engin şefkat ve merhametle mütecavizleri yatıştırmaya çalışıyor, "Allahü teala dilerse o azabı başınıza getirir Siz bu konuda Rabbimi engelleyemezsiniz Yine onun izni olmadan, size ne kadar nasihat etsem de faydasızdır O sizin Rabbinizdir Mutlaka ona döneceksiniz" diye nasihat ediyordu
Nuh aleyhisselamı davasından vazgeçiremeyeceklerini anlayan topluluk, bu sefer işi öldürme tehtidine kadar vardırdı Artık iyice artan baskılar karşısında Hazret-i Nuh Rabbine yalvardı; "Rabbim, yeryüzünde inkarcı bırakma Dorusu bu inkarcıların, sana inanan bir avuç insanı da yoldan çıkarmasından korkuyorum Rabbim, beni, annemi, babamı ve sana inanan erkek ve kadınları bağışla Yalnızca zalimleri yok et "
GEMİNİN İNŞASI
Nuh kavmi Nuh'a demiş; Gemin kızakta kalır Devran göstermiş ki; kimler tuzakta kalır
Yapılan duaların akabinde Allahü tealanın emirleri gelir; "Ey Nuh, önceden sana iman edenlerden başka, kavminden hiç kimse iman etmeyecek O halde sana yapılanlara kederlenme   Bizim vahyimizle bir gemi yap Zulmedenler hakkında da şefkate kapılıp azabın kaldırılması için sakın dua etme Çünkü onlar suda boğulacaklardır "
Bu emirler üzerine, Nuh aleyhisselam hemen harekete geçer O zamana kadar görülmemiş boyutlarda olan geminin planlarını bizzat Cebrâil aleyhisselam bildiriyor, Nuh aleyhisselam da kendisine iman edenlerle beraber gemiyi inşa ediyordu Kur'ân-ı Kerîm'in buyurduğu şekliyle gemi; elvahlı ve düsurlu idi Elvah; levhin çoğuludur Levh de tahta gibi yassı şeylere verilen isimdir Düsur ise; disarın çoğuludur Geminin parçalarını birbirine bağlayan nesne (çivi, halat, perçin vb ) anlamlarına gelmektedir Müfessirler bu bilgilerden geminin, birbirine raptedilmiş tahta plakalardan inşa edildiğini söylemişlerdir
Geminin inşası hızla sürerken putperest topluluk müminlerle alay ediyorlardı Bu kadar büyük bir geminin yüzemeyeceğini iddia ediyorlardı Bununla da kalmayıp geceleri geminin içine girip ihtiyaçları gidermek suretiyle pisletiyorlardı
TUFAN
Çalışmaların tamamlanmasından sonra, ilahi bir işaret olmak üzere "tennûr, faryâb etmeye başladı " Tennûr; fırın, ocak anlamına gelmektedir Cevâlikî ve Sa'lebî'ye göre ekmek pişirmek için yerde açılmış ve çamurla sıvanmış, içi ateş dolu olan yerdir İslam alimleri Hazret-i Havvâ'nın ekmek pişirmek için kullandığı fırını da tennur olarak isimlendirmişlerdir Faryâb ise; kuvvetle, şiddetle kaynamak anlamına gelmektedir Tennûr'un şiddetle kaynaması atmosferik bir dizi hadisenin başladığına işaretti İlim adamları, göğün boşalabilmesi için çok ani ve muazzam ısı değişikliklerinin olması gerektiğini söylerler Belki de bölgedeki yanardağlar aniden faaliyete geçerek atmosferdeki bu ısı değişikliğini meydana getirmişti
İşaret alınınca; "Her cinsten birer çifti ve inkarcılar müstesna inanan insanları gemiye bindir" mealindeki ilahi emir geldi Nuh aleyhisselam bu emri süratle yerine getirdi; "Binin gemiye, onun yüzmesi de, durması da Allahü tealanın adıyladır " Gemiye biniş sona erince olaylar birbiri ardınca gelişiverdi Bu durum Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle anlatılmaktadır; "Bunun üzerine biz de gök kapılarını boşanan sularla açtık Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık Her iki su, belirtilen bir ölçüye göre birleşti Ardından gemi, Allahü tealanın korumasında dağlar gibi dalgaların arasında akıp gitti "
Bu korkunç olay, kesin olarak bilinmeyen bir zaman ve kapsamda, Allahü tealanın takdir ettiği sürece devam etti İslam alimleri bu sürenin 6 ay civarında olduğunu bildirmişlerdir Neticede, gemidekiler kurtulurken, geriye kalan tüm insanlar helak oldular
Nihayet; "Ey arz suyunu yut, ey gök sen de yağmurunu tut" emri geldi Böylece sular çekildi Gemi Cûdî'ye oturdu Kur'ân-ı Kerîm'de Tufan ve geminin izlerinin sonraki nesiller için saklandığı belirtilmekte ve "Buna rağmen ibret alan var mı?" buyurulmaktadır
Tufa'nın bir bölgeyi mi, yoksa bütün dünyayı mı kapladığı konusunda tereddüt vardır Bazı alimler Kur'ân-ı Kerîm'de geçen; "Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik" ilahi sözünü delil göstererek bir bölgede olduğuna işaret etmişlerdir Ancak bazı alimler de; "Tufan, Kur'ân-ı Kerîm'de mutlak olarak zikredilmiştir Arabi dil kaidelerine göre böyle mutlak ve kayıtsız söylenen ifadelerle o şeyin kemali kastedilir Dolayısıyla Tufan bütün dünyayı kaplamıştır" demişlerdir
TUFANIN İZLERİ
Bu bilgilerden sonra başlangıç noktamıza dönelim İngiliz arkeolog Sir Leonard Wooley, 1922-1929 yılları arasında, Mezopotamya'nın antik şehirlerinden Ur'da uzun kazılar yaptı Wooley ve ekibi, büyük başarılar göstererek MÖ 4 bin yılından kalma kral mezarlarını ortaya çıkardılar Mezopotamya tarihinin öğrenilmesinde dönüm noktası olan bu çalışmalar sırasında arkeolojik değeri çok yüksek kap, kaçak, miğfer, silah vs yanında Tufandan önceki kralların listesini ihtiva eden kil tabletler de bulundu O zamana kadar kral listeleri mitolojik olarak görülüyordu Tabletlerin bulunmasından sonra, Wooley vakit kaybetmeden aynı yerde kazılara devam etti Ne var ki 12 metre daha derine inildiğinde izler tamamen kesilmişti Tarihi hiç bir bulguya rastlanmıyordu Bu arada toprağın yapısı incelendiğinde tuhaf bir şeyle karşılaşıldı Zemin tamamen balçıkla kaplıydı, fakat bu kadar derinlikte saf balçığın ne işi vardı? Üstelik kazı çukurunun dibi, denizden çok uzakta ve nehir seviyesinden de bir kaç metre daha yukarıdaydı Hiçbir arkeolog tatmin edici cevabı bulamamıştı
|