Yalnız Mesajı Göster

İsmail Kelimesindeki Hikmet-İ Aliyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İsmail Kelimesindeki Hikmet-İ Aliyye




İSMAİL KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ ALİYYE

Bil ki, “Allah” olarak adlandırılan, Zat’ıyla Tek [Ahad] ve İsimleri’yle bütündür [küll] Herbir varlığın kendi özgül Rabb’i [rabb-i has] vardır ve bu Rabb’in bütünün kendisi olması olanaksızdır Ama ilahi ahadiyette, hiç kimse için yer yoktur Çünkü, “bir şeyde ilahi ahadiyetten bir şey vardır; ve diğerinde de ondan bir şey vardır” denilemez; çünkü O, bölünme kabul etmez İmdi, O’nun ahadiyeti açığa çıkmamış olan İsimlerin tümünün toplamıdır
Said, Rabb’i (terbiye edicisi) indinde razı-olunandır Ve varlık hazretinde, Rabb’i indinde razı olunmayan yoktur Çünkü o Rabb, onun üzerinde rabb-olmaklığını [rububiyet] sürdürür Böyle olunca da razı olunandır ve dolayısıyla said’dir
Bu konuda Sehl (Sehl bin Abdullah Tusterî) şöyle der: “Rububiyetin bir sırrı vardır — bu sır sensin” Sehl, “sen” sözüyle herbir ayn’a (yani, herbir varolan-ayn’a) seslenir Ve şöyle sürdürür: “Eğer o sır ortadan kalkabilecek olsaydı, elbetteki rububiyet geçersiz hale gelirdi” Sehl, “ortadan kalkabilecek olsaydı” sözüyle söylediği şeyin olanaksızlığına işaret etmiştir Çünkü bu sır ortadan kalkmayacağı gibi, rububiyet de geçersizleşmez Çünkü ayn’ın varlığı ancak Rabb’i ile sözkonusudur ve ayn her zaman için varolduğundan, rububiyet hiçbir zaman geçersiz hale gelmez
Ve her razı olunan sevgilidir; ve sevgilinin her yaptığı şey sevgilidir Çünkü ayn’ın bir fiili yoktur; olsa olsa bu fiil o ayn’daki, Rabbinin fiilidir Böylelikle, ayn, işlediği fiilin kendisine dayandırılmasından kurtuldu Bu durumda, ayn, Rabbinin fiillerinden ve kendisinde olan ve kendisinden zahir olan şeyden razı oldu Bu fiiller razı olunmuştur Çünkü her fiil işleyen ve sanatçı kimse, kendi fiilinden ve sanatından razıdır Çünkü her fiil işleyen ve sanatçı kimse, kendi fiilinin ve sanatının hakkını kusursuz bir şekilde verdi “O, her şeye halkını verdi ve ona doğru yolu gösterdi” [Taha Suresi, 20/50] Böylece her şeye halkını verdiğini beyan etti — ve (yaratılmış olan her şey, kendi istidadıyla talep ettiği şeyde) eksiklik veya fazlalık kabul etmez
İsmail, sözünü ettiğimiz şeyi keşfetmesinden dolayı Rabbinin indinde razı-olunan oldu Bunun gibi, herbir varlık Rabbinin indinde razı-olunandır Ve herbir varlığın, söylediğimiz gibi, Rabb’i tarafından razı olunması, başka bir kulun Rabb’i tarafından razı olunması gerektiği anlamına gelmez Çünkü (varolan-aynların herbiri) rububiyeti bir’den [vahid] (yani, tek bir İlahi İsim’den) değil, olsa olsa bütünden (yani, bütün İsimleri kendisinde toplayan uluhiyet mertebesinden) almıştır Böylelikle ona bütünden ancak kendisine uygun olan şey tayin olundu, ki bu da o şeyin Rabbidir Ve hiçbir kimse rububiyeti, Hakk’ın ahadiyeti dolayısıyla almaz; ve bunun içindir ki, Ehlullah’tan olanlar, ahadiyette tecellinin sözkonusu olmadığını söylediler
İmdi sen (fenâ makamında) O’na, O’ndan doğru bakarsan, O, Kendi nefsine bakar — ve böylece O, (zuhurun sözkonusu olmadığı ahadiyette) Kendi nefsine, Kendi nefsiyle bakıyor olmaktan hiçbir zaman geri kalmaz Ve eğer sen O’na seninle (kendi nefsin ve kayıtlı varlığınla) bakarsan, ahadiyet ortadan kalkar (ve Hak, vahidiyet ile tecelli eder) Ve eğer sen (Muhammedî vârisler gibi) O’na O’nunla ve seninle (Hak halka ve halk da Hakk’a örtü olmaksızın) bakarsan yine ahadiyet ortadan kalkar Çünkü “sen bakıyorsun” sözündeki “sen” zamiri bakılan’ın kendisi değil, ondan başkasıdır Burada, “bakan” ve “bakılan” olarak iki şeyin gerektirdiği bir ilişkinin varlığından dolayı, ahadiyet ortadan kalkar Ama (O’na seninle bakışında ve O’na O’nunla ve seninle bakışında) yine de, O Kendi nefsiyle Kendi nefsine bakmaktadır ve bu vasıfta (yani, senin varlığın ile ve Kendi varlığı ile bakmada), bakan da O’dur, bakılan da
İmdi, bir kimsenin mutlak olarak razı-olunan olması, ancak o kimsede zahir olan fiilin, Razı-olan’ın onun yoluyla olan fiili olmasıyla sözkonusu olabilir (ve bu durum ancak İnsan-ı Kâmil için geçerlidir) İmdi, Hak Teala’nın İsmail’i Rabb’i indinde razı-olunmaklıkla nitelemesiyle İsmail, diğer aynlardan üstün oldu Ve, kendisine, “Ey nefs, Rabb’ine dön!” denilen her mutmain nefsin durumu da böyledir İmdi, Hak Teala, mutmain nefse, kendisini davet eden Rabbine dönmeyi emretti Ve “razı olmuş olarak kullarım arasına katıl” — ki bu makam bu kullarımın mülküdür Şu halde, burada sözü edilen kullar, Rabbini bilen ve O’nunla yetinen ve ondan başka bir Rabb’e bakmayan kullardırVe gir cennetime” [Fecr Suresi, 89/27-30] — ki, Ben Kendimi onunla örterim [setr] Ama Benim cennetim senden başkası değildir Çünkü sen, zatın ile Beni örtersin İmdi, Benim bilinmem ancak seninledir ve sen de ancak Benimle varsındır Böylece seni bilen Beni bilir Ve Ben (hakikatimle) bilinmem, sen de (hakikatinle) bilinemezsin



Alıntı Yaparak Cevapla