Prof. Dr. Sinsi
|
İsmail Kelimesindeki Hikmet-İ Aliyye
Ve Rabbinin cennetine girdiğinde, kendi nefsine girmiş olursun O zaman, kendini bildiğinde Rabbini bildiğin marifetten başka bir marifetle kendini bilirsin Böylelikle iki tür marifete sahip olursun: öncelikle O’nu, kendini biliyor olarak, bu sayede bilirsin ve ikinci olarak, nefsinden dolayı değil ama Rabb’inden dolayı ve Rabb’ini biliyor olman nedeniyle nefsini bilirsin
Sen (kendi özgül Rabbin için) kulsun
Ve sen (istidadınla hükmettiğin özgül İsim için) Rabb’sin
O kimse ki, O’nun için ve O’nda kulsun
Sen (sende zahir olan huviyet itibarıyla) Rabb’sin
Ve sen (“Elestü bi Rabbikum?” seslenişinde“Beli—Evet” diyerek)
Sözleşme yaptığın Rabb için (taayyünün ve kayıtlanmışlığın itibarıyla) kulsun
Herbir belirli Rabb-kul sözleşmesi
Başka bir Rabb-kul sözleşmesi karşısında geçersizleşir
Böyle olunca, Allah kullarından razı oldu, kulları da razı olunanlar oldu Ve kulların hepsi O’ndan razı oldu ve O da böylece razı olunan oldu
İmdi, iki hazret (yani, rabb-olmaklık hazreti ve kul-olmaklık hazreti), benzerlerin birbirine karşılık gelmesi gibi birbirine karşılık geldi Ve benzer olanlar, birbirlerine karşıttırlar Çünkü iki benzer birlenemez, aksi halde aralarında bir ayrım kalmazdı Varlıkta ise diğerlerinden ayrışık olmayan bir şey yoktur İmdi, bir-olan-hakikatte [hakikat-ı vahid] benzer yoktur Böyle olunca varlıkta benzer yoktur ve varlıkta karşıt da yoktur Çünkü varlık bir-olan-hakikattır ve bir şey kendisine karşıt değildir
Hak’tan başkası baki değildir, yaratılmış olan baki değil
Ulaşma diye bir şey yoktur, ayrı olma diye bir şey yok
Apaçık delil bununla geldi
Böylece ben gözlerimle gördüğüm ve incelediğim zaman
O’nun ayn’ından başka bir şey görüyor değilim
Bu, (yani, Hakk’ın kulundan ve kulun da Rabb’inden razı olması) ancak, kendini Rabb’in varlığı olarak görme konusunda Rabb’inden korkan kimselere özgüdür, çünkü onlar (rabb-olmaklık hazreti ve kul-olmaklık hazreti arasındaki) ayrışmayı bilirler Bazılarının cehaleti, bizi, bilenlerin yaptığı bu ayrımı yapmaya yöneltti Gerçekte kullar arasında ayrım vardır ve Rabb’ler arasında ayrım vardır Herhangi bir ayrım olmasaydı, o zaman hiç kuşkusuz İlahi İsimler’in herbiri, tıpkı diğerleri gibi bütün vecheleriyle yorumlanırdı Ama “Muiz” (Aziz-kılıcı) İsmi, “Muzill” (Zelil-kılıcı) İsminin yorumlandığı gibi yorumlanmaz ve diğerleri için de bu böyledir Ne var ki, ahadiyet yönünden bakıldığında durum başkadır Bütün İsimler’e ilişkin olarak diyebilirsin ki, her İsim, kendi huviyeti yönünden hem Zat’a, hem de kendi hakikatine götürür, çünkü adlandırılan Bir’dir Böylelikle Muiz, adlandırılan Bir yönünden Muzill’le aynıdır ve öte yandan Muiz, kendine özgü hakikati yönünden Muzill’den farklıdır, çünkü her ikisinden farklı kavramlar anlaşılır
Halk’tan ayrı tutarak Hakk’a bakma!
Ve Hak’tan başka olmaklık giysisine büründürerek halk’a bakma!
Ve Hakk’ı tehzih ve teşbih et;
Ve dosdoğru olmaklık [sıdk] makamında dikil
Ve ister cem makamında, istersen fark makamında ol!
Eğer sana bunlardan biri zahir olursa, diğerine yönel ki,
İkisiyle birden zafere eresin!
Sen ne (hakikat yönüyle) fani olur, ne de (halkiyet yönüyle) baki kalırsın,
Ne yokedebilir ne de baki kılabilirsin
Ve vahiy (ilham) senin üzerine
(sen Hakk’ın sureti olduğundandır ki) başkasından verilmez;
ve sen de onu (“gayr” olmadığından) başkasına vermezsin
Yüceltme [senâ], verilen söze sadık olunmasına yapılır Ve ilahi hazret övülen [mahmud] yüceltmeyi talep eder Dolayısıyla O, verdiği sözde sadık olması [sıdk-ı va’d] yönünden yüceltilir, tehdidinde sadık olması [sıdk-ı vaîd] yönünden değil Allahu Teala, “Allah’ın resullerine verdiği sözde sadık olmayacağını sanma” [İbrahim Suresi, 14/47] dedi — (“söz” yerine) “tehdit” demedi Hatta, onları (işledikleri suçlardan dolayı) tehdit etmiş olmasına rağmen, şöyle dedi: “Biz onların günahlarından geçeriz” [Ahkaf Suresi, 46/16] Ve Allah, İsmail’i, sözüne sadık olmasından dolayı övdü ve böylece, gerçekte Hak için tehdidin gerçekleşmesi imkanı ortadan kalktı
İmdi geriye yalnızca Sözüne Sadık Olan kaldı
Ve Hakk’ın tehdidi açısından incelenebilecek tek bir ayn yoktur
Ve her ne kadar şeka yurduna girseler de onlar
Şeka yurdundan bir tat alırlar; o da farklı bir nimettir
Yani ebedilik (huld) cennetlerindekinden farklı bir nimet
Halbuki alınan lezzet birdir
Ve aralarında (istidadların farklılığıyla) tecelli bakımından farklılık vardır
Çekilen azab, (“lezzet” anlamına gelmesi yönünden)
Tadının tatlılığından dolayı “azab” olarak adlandırılır
Ve (“eziyet” anlamına gelmesi yönünden) “azab” sözü,
(Azabın gerçek anlamı olan) lezzete kabuk gibidir ve kabuk
(Azabın hakikatini, örtülü olan gafillerden) koruyucudur
Ahmet Baydar
|