Yalnız Mesajı Göster

İsa Kelimesindeki Hikmet-İ Nebviyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İsa Kelimesindeki Hikmet-İ Nebviyye




Ve İsa, ölüleri dirilttiğinde ona “O’dur ve O değildir” denildi ve ona bakışta hayret ortaya çıktı Nitekim, bir beşerin ölüleri dirilttiğini gördüklerinde, düşünsel kurgulamalarıyla akıl yürütenler hayrete düştü — çünkü ölünün, yalnızca bedensel olarak değil, aynı zamanda söz söyler olarak diriltilmesi ilahi bir niteliktir [hasâis-i ilahiyyedendir] Bakan kişi, beşer suretini ilahi etkiye bürünmüş olarak görünce hayrete düştü
Bu durum, bazılarını “hulûl”den sözetmeye ve ölüleri diriltmesinden dolayı da “o Allah’tır” demeye götürdü Bundandır ki, onlara “kafir” dendi — ve “küfür” örtmek demektir Çünkü onlar, ölüyü dirilten Allah’ı, İsa’nın beşerî suretiyle örttüler [color="LightBlue"] Bundandır ki, Allahu Teala, “‘Allah odur, Meryem oğlu Mesih’dir’ diyenler kafir oldular” [Mâide Suresi, 5/17] buyurdu Bu kimselerin, bu sözleriyle (Mutlak Hakk’ı yalnızca İsa’nın taayyününe özgü kılmalarından dolayı) hem hata etmeleri, hem de (Hakk’ı İsa’nın beşerî sureti ile örtmekle) kafir olmaları, “o Allah’tır” demelerinden olmadığı gibi, “Meryem oğludur” demelerinden de değildir — bu ikisini bir araya getirip, “Allah odur, Meryem oğlu Mesih’tir” demelerindendir Onlar, (İsa’nın beşerî suretinin) ölüyü diriltmesinden dolayı, Allah’ı, “Meryem oğludur” sözüyle, o beşer suretine indirgeyerek saptılar — ve o, hiç kuşkusuz Meryem’in oğludur
Ama onların bu sözünü işitenler sandılar ki, bu sözü söyleyenler uluhiyeti surete nisbet ettiler ve onu suretin aynı kıldılar Halbuki onlar böyle yapmayıp, İlahi Huviyeti işin başından (yani, İsa’nın zuhurunun başlangıcından itibaren) beşer suretine özgü kıldılar — ki bu (suret de, onlara göre) Meryem’in oğludur Dolayısıyla onlar, sureti (yani, İsa’nın beşerî suretini) hükümden (yani, İsa’nın beşeri suretindenortaya çıkan ölüyü diriltme hükmünden) ayırdılar (ve böylece İsa’ya bakıp, ‘bu beşerdir’ dediler; ölüyü diriltmesine bakıp, ‘Allah’a özgü olan bu halin beşerden ortaya çıkması olmayacak bir şeydir’ dediler Böylece: “Muhakkak Allah, Meryem oğlu İsa suretindedir” dediler) Nitekim Cebrail beşer suretinde geldiğinde üflemedi Sonradan üfledi Böyle olunca, suret ve üflemeyi ayırdı Dolayısıyla, üfleme suretten ortaya çıkmış olsa bile, suretin zatî bir niteliği değildir
Böyle olunca, insanlar arasında İsa’nın mahiyeti hakkında görüş farklılıkları ortaya çıktı İmdi, beşer sureti yönünden ona bakan kişi, “O, Meryem’in oğlu Mesih’dir” der Ve beşer olarak görünen sureti yönünden ona bakan kişi, onu Cebrail’e nisbet eder Ve kendisinden ölüyü diriltmesinin zahir oluşu yönünden bakan kişi, onu ruh yoluyla Allah’a nisbet eder ve “O, Allah’ın Ruhudur [color="LightBlue"]” der — yani o, üflediği kimseye hayat verendir Kimi zaman, edilgenlik çekimiyle, onda Hak vehmolunur Kimi zaman onda Melek vehmolunur ve kimi zaman da onda insanın beşer olmaklığı vehmolunur Böylece, kendisine bakanlar üzerinde bu yönlerden hangisi egemense, İsa o yönde olur Ve o Allah’ın Kelimesi’dir ve Allah’ın Ruhu’dur ve Allah’ın kuludur Ve beşerî duyumsal surette böylesi bir durum bir başkası için sözkonusu değildir Her kişi kendi babasına nisbet olunur [color="LightBlue"], Kendi Ruhunu beşer suretine üfleyene değil Çünkü, gerçekte Allah insan bedenini düzenlediğinde [color="LightBlue"], Kendi söyleyişiyle, “Ona şekil verdiğimde ve ona üflediğimde” [Hicr Suresi, 15/29] — yani, ona Kendi Ruhu’ndan üflediğinde, onun varlığındaki ve ayn’ındaki ruhu Kendisine nisbet etti Ama İsa için, bu böyle değildir: onun bedeninin düzenlenişi, Ruh’un üflenişinde içkindir — ki bu durum, sözünü ettiğimiz gibi, başkaları için sözkonusu değildir
Varolan herşey, Allah’ın sonu gelmez kelimeleridir, çünkü varolan herşey “Ol”dandır ve “Ol” [Kün] Allah’ın Kelimesi’dir İmdi, Kelime (mutlaklık ve ahadiyet üzere olup, herhangi bir sıfatla sıfatlanmamış olan) O’na (yani, Hakk’ın Mutlak Zatı’na) nisbet olunabilir mi — ki bu takdirde, (“Ol” Kelimesi’nin) mahiyeti bilinemez (çünkü Hakk’ın kelamı, bu mertebede, Zatı’nın aynıdır) Ya da, Hak Teala, “Ol” diyen bir surete mi nüzul eder — ki bu takdirde ise, “Ol” Kelimesi’nin, nüzul ettiği ve zahir olduğu o suretin hakikati olduğu söylenebilir Kimi arifler ilkinde karar kılarken, kimi arifler de öbüründe karar kılmışlardır — arif olanlardan geri kalanı ise bu meseleye (yani, “Ol” emrinin mutlak Zat’a mı yoksa mutlak Zat’ın nüzul ettiği surete mi nisbet olunacağı meselesine) ilişkin olarak hayrete düşmüş ve (bu iki itibardan hangisiyle hükmedeceklerini) bilememişlerdir Ve bu mesele ancak deneyimleme [color="LightBlue"] yoluyla bilinebilir — tıpkı Beyazıd Bestamî de olduğu gibi Ki o, öldürdüğü karıncayı, üfleyerek (duyumsal olarak) dirilttiğinde üfleyenin kim olduğunu bilerek üflemişti Dolayısıyla Bestamî, İsevî görüye [meşhed] sahipti
Manevî olarak diriltmeye gelince, bu diriltme ilim yoluyla olur Böylesi bir dirilmeyle elde edilen hayat; ilahî, zatî, ilmî ve nuranî bir hayattır ve buna ilişkin olarak Allahu Teala şöyle buyurur: “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse[En’am Suresi, 6/122] Ölü bir nefsi, Allah’ı bilmeye ilişkin ilmî hayatla dirilten bir kimse, bu nefsi ilim yoluyla diriltmiştir ve bu kimse, sahip olduğu bu nurla (yani, ilim nuruyla) insanlar arasında, yani suret olarak kendisine benzer olanlar arasında yürür
Olmasaydı O ve olmasaydık biz (yani, ayan-ı sabitemiz) — olmazdı olan
Biz gerçekte Hakk’ın kullarıyız ve O bizim Mevlâ’mızdır
Ve ben “İnsan” dediğimde, biz O’nun ayn’ıyız, anla öyleyse
Ve İnsan ile (yani, insanın beşer suretiyle) örtülü kalma —

(Hakk’ın varlığına delalet eder bir) delil verdi sana o İnsan
Hak ol ve halk ol — Allah ile Rahman olursun böylece
O’ndan aldığınla O’nun yarattıklarını besle
Ki böylece rahatlık verici
Ve (ruhun gıdası olan marifet ve hakikatleri insanlara saçmakla)
Güzel koku saçıcı olursun
Ve biz O’nunla bizde zahir olanı O’na verdik
Ve İlahi Emr O’nunla bizler arasında taksim edildi
Ve O bize (ruh üflemekle) hayat verdiğinde,
Kalbimi bilen ona hayat verdi
Ve biz (kâmil insanlar) orada (Mutlak Hakk’ın tecelli-i akdesinden önce)
Oluşlar [color="LightBlue"] ve aynlar ve zamanlar idik
Ama (zat ve sıfat olarak Hakk’ın varlığında istihlakimiz) sürekli değildir bizde,
Ama böyleyizdir zaman zaman
Ve (Cebrail tarafından) unsurlardan oluşan beşer suretiyle ruhun üflenmesi işinde bizim söylediğimize (yani, İsa’nın bedeni ve beşeri suretinin düzenlenişinin, ruhun üflenmesinde içkin olduğuna) delalet eden şeylerden biri de, Hakk’ın, Kendi nefsini “Rahmanî Nefes” ile nitelendirmiş olmasıdır Ve bir sıfatla nitelenen herhangi bir şey, bu nitelendiği sıfatın kendi bulunmaklığını gerektirdiği herşeyde bu sıfata tabidir Ve, nefesin, nefes vermeyi gerektirdiğini bilirsin Bundandır ki, İlahi Nefes alem suretlerini kabul etti Böyle olunca, İlahi Nefes, alem suretleri için heyulanî cevher gibidir O halde İlahi Nefes, Tabiat’ın ta kendisidir



Alıntı Yaparak Cevapla