Yalnız Mesajı Göster

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Harun Kelimesindeki Hikmet-İ İmamiyye




İnsanın hayvaniyeti, hayvanın hayvaniyetini teshir ettiğindendir ki, insan hayvan üzerinde tasarrufta bulunur — buzağıya gelince, onun aslı hayvan değildir, dolayısıyla hayvana göre daha fazla teshir edilebilir Hayvan olmadığından, iradesi de yoktur ve bundandır ki, tümüyle, kendisinde tasarruf eden kimsenin hükmü altındadır Hayvan ise, irade ve garaz sahibi olduğundan, kimileyin, kimi yönlendirimlere ayak diremesi sözkonusu olur Hayvan, irade ve garazını gösterme kuvveti bulacak olursa, insanın kendisinden istediği şeye kafa tutar Eğer böylesi bir kuvveti kendisinde bulamayacak olursa veya insanın garazıyla hayvanın garazı uyuşacak olursa, kendisinden istenen şeyi boyun eğerek yerine getirir
Aynı şekilde, insan da, Allah’ın (mal ve ilim ile) yücelttiği benzerine (yani, başka bir insana), ondan bir mal ummasından dolayı boyun eğer Bu mala bazı durumlarda “ücret” denilir Ve Allahu Teala, şöyle buyurmuştur: “Biz onların kimisini, kimisinin derecelerinden üstün kıldık — kimisi kimisine uyup peşinden gitsinler diye” [Zuhruf Suresi, 43/32] İnsan, benzerine (yani, başka bir insana) ancak hayvaniyeti yönünden boyun eğer, insaniyeti yönünden değil; çünkü benzer olan iki şey (birbirlerinden başka oldukları için)(ve birbirine zıd olan iki şey arasında biri diğerine boyun eğmeklik sözkonusu olamaz) Mal ve mevki yönüyle mertebesi yüksek olan, insaniyeti yönünden teshir eder Ama diğeri, ya korkusundan ya hırsından dolayı, hayvaniyeti yönünden onun emri altına girer — insaniyeti yönünden değil O halde kendisine, benzeri olan boyun eğmiş değildir Hayvanlar arasında, uyuşmazlıktan dolayı ortaya çıkanı (yani, birbirleri arasındaki didişmeleri) görmez misin? Bunun böyle olması, benzer olmalarından dolayıdır ve benzer olanlar birbirlerine zıddırlar Ve bundandır ki, Hak Teala, “Allah kiminizin derecesini kiminizinkinden üstün kıldı” [En’am Suresi, 6/165] buyurdu Böylece, birinin derecesi diğerininkiyle aynı değildir Dolayısıyla emir altına alma, derecelerin farklılığından ortaya çıkar

[color="LightBlue"]Ve iki türlü emir altına alma

Ve ikinci tür, hal olarak emir altına almadır Ve bu, uyrukların, kendilerini zulme karşı savunan, onları koruyan, düşmanlarıyla savaşan ve onların mallarını ve nefslerini muhafaza eden sultanı emir altına almaları gibidir Sultanın yaptığı bütün bu işler, uyrukların sultanı (hal ile) emir altına almasıdır Aslına bakılırsa bu, “mertebenin emir altına alınması”dır Ve bu mertebe (yani, sultanlık mertebesi) sultanın bütün bu işleri yapmasını gerekli kılar Böylece, bazı sultanlar kendi nefsleri için çalışırken, kimisi de işin hakikatini bilerek, kendi mertebesi yönünden uyrukların emri altında olduğunu bilir ve uyrukların kadrini ve hakkını bilir Arif olan böylesi bir sultana Allahu Teala, işin hakikatini bilen alimlere verdiği mükafatı verir Ve Allahu Teala, kullarının yapıp etmelerinde [şuun] (tecelli ediyor) olduğundan, (kulları için yapılanlara) karşılık vermek Allah’ın üzerine düşer Ve bütün bir alem, emir altına alınabilir olduğundan söz edilemeyecek olan Hakk’ın Zatı’nı emir altına alır — ve O, şöyle demiştir: “O her an bir iştedir” [Rahman Suresi, 55/29]
Musa’nın buzağının üzerine varmasının (ve onu ortadan kaldırmasının) tersine, Harun’un buzağıya tapanları –buzağının üzerine vararak, ona tapmaktan– fiilî olarak alıkoymaya güç yetirememesi, Allah’a herbir surette ibadet edilmiş olunabilmesi için varlıkta bir hikmet olarak zahir oldu Ve her ne kadar bu suret, kendisine ibadet olunduktan sonra ortadan kalkacak da olsa, ortadan kalkması ancak kendisine ibadet eden tarafından uluhiyete büründürüldükten sonra olur Ve böylece her şeye ilah veya emir altına alıcı olarak ibadet edilmiş olur Ve akıl sahibi bir kimse bunun böyle olmasındaki kaçınılmazlığı bilir Ne var ki, alemdeki hiçbir şeye, bu şey kul indinde yüceliğe [rifat] bürünmedikçe ve kulun kalbinde (yüksek) bir derece ile zuhur etmedikçe ibadet edilmez Bundandır ki Hak, Kendini “derecenin yükseği” olarak değil de, “derecelerin yükseği” [Mü’min Suresi, 40/15] olarak adlandırmakla, bir-olan-ayn’da [ayn-ı vahid] dereceleri çoğalttı Çünkü Allahu Teala hiç kuşkusuz, birbirinden farklı birçok derecelerde ancak kendisine kulluk edilmesini ve her derecenin, kendisinde O’na ibadet edilen bir ilahi tecelli mahalli olmasını hükme bağladı [kaza]



Alıntı Yaparak Cevapla